İnsanlık tarihinin ilk büyük nüfus artışı, insanların göçebe yaşam biçiminden, yerleşik bir yaşam biçimine geçmeleri ile olmuştur. İnsanlar, hayvanları evcilleştirmeye, toprağı da tarım amacıyla kullanmaya başlamışlar. Hiç şüphesiz, avcılık ve toplayıcılıkdan daha garantili bir beslemeyi sağlayan bu yeni yaşam biçimi, insanların daha iyi beslenebilmelerine ve dolayısıyla da daha fazla ve hızlı bir oranda üremelerine yol açmıştır. Sanayi devrimi ile artan verimlilik, nüfusün hızla artmasını sağlayan son büyük sıçramayı başlatmış oldu. 1850’lerde 1 milyar olan Dünya nüfusu, 150 yıl gibi kısa bir süre içinde %650 artmış ve günümüzde 6,5 milyar civarına ulaşmıştır. Bu nüfus artışının yüzde 85’ini üçüncü dünya ülkeleri oluşturmuş, dünyadaki nüfus artışının yüzde 40’ı sadece Çin ve Hindistan’da gerçekleşmiştir. Nüfus artışının sebepleri Geçmişte veba salgınları, savaşlar, doğumdaki yüksek ölüm oranları, yetersiz sağlık ve hijyen koşulları sebebiyle nüfus belli dönemlerde azalma da göstermiş ancak her verim artırıcı gelişmenin ardından yine artış sürecine girilmiştir. Burada, tüm canlılar için geçerli olan bir kural işlemektedir. Canlılar, şartlar uygun olduğu takdirde daha fazla üreme eğilimi gösterecektir. a) Düşük eğitim düzeyi ve sanayileşmemiş toplumlar: İnsanları diğer canlılardan ayıran özellik ise akıl ve zeka düzeyindeki farklılıktır. Doğal sebeplerin dışında insanları kontrollü şekilde üremeye yöneltecek şey, bireysel ve sosyal sorumluluktur. Bu, genelde eğitim düzeyi yüksek, refah içerisinde yaşayan toplumlarda görülen bir özelliktir. Bu ülkelerde çift başına düşen ortalama çocuk sayısı, gelişmemiş ülkelere göre çok daha düşüktür. Eğitim düzeyinin düşük olduğu ülkelerde, nüfus planlaması konusundaki bilinç ve bilgi düzeyi düşüktür. Bu da çiftlerin cinsel ilişkileri sonucunda istemese bile çocuk sahibi olmasına sebep olmaktadır. Sanayileşmemiş, ağırlıklı olarak tarımla geçinen toplumlarda ise gereken işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla çok sayıda çocuk sahibi olmak cazip bir seçenektir. b) Düşük evlilik yaşı: Evlilik yaşının düşük olması, belli bir zaman diliminde doğacak çocuk sayısını artırmakta, bu da nüfus artışını hızlandırmaktadır. Düşük yaşta evlilik, eğitim düzeyi düşük olan toplumlarda ve kırsal kesimde yaygın olarak görülür. c) Gelişen teknoloji, sağlık ve hijyen koşulları: Günümüzde, gelişen tıp bilimi daha iyi sağlık ve hijyen koşullarını beraberinde getiriyor. Doğumdaki bebek ölümleri, basit hastalıklardan ölümler ve salgın gibi kitlesel ölüm vakaları azalıyor. Gelişen teknoloji ile insanı bedensel olarak yıpratabilecek işler azalmış, bu işlerin çoğu makineler tarafından yapılır hale gelmiştir. Bütün bunların sonucunda ortalama yaşam beklentisi artmıştır. Kaynaklar aynı hızla artmamaktadır. Kontrolüsüz nüfus artışı, beraberinde gelir eşitsizliği, yetersiz sağlık koşulları, işsizlik ve artan suç oranları gibi sonuçlar getirmiştir. alıntı