ANADOLU'DA OSMANLI ÖNCESİ TÜRK MİMARLIĞI Büyük Selçukluların Anadolu'da yaptırdıkları Diyarbakır Ulu Camisi (1091), revaklı avlusu, kubbesiz nefli planı ile Şam emeviye Camisi'ne benzer. Artuklularda Mihrap önü kubbesi önem kazanır. Silvan Ulucamisi (1152-1157), Mardin Ulucamisi (XII. yy), Harput Ulucamisi (1156-1157), Duynasır Ulucamisi (1204) gibi camilerde bu özellik görülmektedir. Artukoğullarında avlu önemini yitirmiştir; cephe mimarisi zengindir. Zengiler tarafından Anadolu'da yaptırıldığı sanılan Urfa Camisi'nde (XII. yy) ilk kez son cemaat yeri görülmektedir. Danişmentoğullarına ait yapılarda (XII. yy.) gene mihrap önü kubbesi kullanılmış, ayrıca aydınlık kubbesi denilen ikinci bir kubbeye yer verilmiştir. Divriği'de Mengüceklere ait külliye değişik tonoz örtüleriyle ve cephe mimarisiyle dikkati çeker. Burada ilk olarak Hünkâr Mahfili yapılmıştır. XIII. yy’dan sonra anadolu, Selçukluların egemenliğine girdi. Anadolu Selçukluların (1077–1308) başkenti Konya bir kültür merkezi niteliğindeydi. İran ve Türkistan'dan getirilen mimarların inşa etmiş oldukları yapılar tük tuğla mimarisinin taşa uygulanmış biçimleridir. Anadolu Selçukluları, çok sütunlu cami tipini kullandılar. Mihrap önü kubbesi daha büyük çapta yapıldı ve uzamda bütünlük sağlandı, avlu ve revaklı medreselerin portalleri anıtsal bir görünüm kazandı, iç süslemeye önem verildi. Selçuklularda kubbe, kalın duvarlara oturmaktadır. sivri kemerli kapılar, pencere nişleri ve ahşap saçaklar sık görülen özelliklerdir. Selçuklu kentleri sağlam surlarla çevriliydi. Bunun en güzel örneği, günümüze kadar gelmiş olan Kayseri Surlarıdır. Konya Alâeddin Camisi (XII.-XIII. yy.) çeşitli dönemlerdeki eklemelerle değişik bir plan görünümü kazanmıştır. Mihrap önü kubbesinin bulunduğu kısım önünde avlu, avludaysa iki kümbet vardır. Doğuda kıbleye paralel altı nefli bir bölüm, batıda dört nefli bir başka bölüm bulunur. Bunlar, düz çatılı, mihraplı ve altmış iki sütunun bulunduğu büyük bir alanı kaplar. Kubbeye geçiş türk üçgenleriyledir. İki renkli kesme taştan portal, Zengin özelliği taşır. Niğde Alâeddin Camisi (1224), klasik Selçuklu Cami tipinin güzel bir örneğidir. İç kısım, kemerlerin birbirine bağlandığı haç biçiminde iki sıra paye ile kıble duvarına dikey üç nefe ayrılır. Kıble duvarında üç kubbe bulunur. İlk külliyelerden olan Kayseri Hond Hatun külliyesinin (1238) eyvanlı medresesi ile mihrap önü kubbeli camisi Büyük Selçuklu geleneğinin bir devamıdır. Anadolu'da, ağaç direkli camilerin yapıldığı, ama günümüze çok azını gelebildiği görülmektedir. Afyon ulu camisi (1272), Konya Sahib Ata Camisi (1283), Ankara Aslanhane Camisi (1290), Beyşehir Eşrefoğlu Camisi (1297), bunların en güzel örnekleridir. Bu dönemde, ayrıca tek kubbeli küçük mescitler de yapılmıştır. Konya Sırçalı Mecit (XIII. yy.) üç kemerli son cemaat yeri, kubbeye geçişteki Türk üçgenleri ve çinileriyle olgun bir örnektir. Selçuklular kubbeli ve eyvanlı medreseler yanında gözlem evleri ve darüşşifalar da yapmışlardır. Kubbeli medreselere örnek olarak Konya Karatay Medresesi (1251), İnce Minareli Medrese (1260–1265), Afyon Çay Medresesi (1278), Kırşehir Caca Bey Medresesi (1272) gösterilebilir. Kubbeli medreseler, Osmanlı cami mimarisini etkilemiştir. Eyvanlı Medreseler, Anadoluya Selçuklularla gelmiş yaygın olarak kullanılmıştır. Artukoğullarına ait Mardin Hatuniye Medresesi (XII. yy.) Diyarbakır Mesudiye Medresesi (1198–1223) gibi medreselerden sonra, Anadolu'da Selçuklulara ait ilk eyvanlı medrese, Kayseri Çifte Medrese'dir (1205). Dört eyvanlı olan bu medresenin bir başka benzeri Sivas Keykavus I Şifahanesi'dir (1217–1218). Sivas Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese (1271) ile Erzurum Çifte Minareli Medrese (1253) cephe özellikleriyle medrese mimarisine yenilik getirmişlerdir. Selçuklu hanları, taştan çok gösterişli yapılardır. Sultan ya da vezirlerin yaptırdıkları bu hanlar, saray niteliğindeydi. İçlerinde cami, hamam ve kütüphaneler bulunmaktaydı. Aksaray-Kayseri yolundaki Alay Han (XII. yy.) Antalya-Isparta yolunda Evdir Han (1210–1218), Alanya'ya yakın Alara Han (1219–1236), sivas-Malatya yolunda Hekim Han (1218), Kayseri-Sivas yolunda Sultan Han (1232–1236), Amasya-Tokat yolunda Hatun Han (1238), Kayseri-Aksaray yolunda Avanos Sarı Han (XIII. yy.) günümüze gelebilmiş yüzden fazla hanın en önemlileridir. Bunlar sağlam duvarları, revaklı avluları, gösterişli portalleriyle Selçuk mimarlığının en güzel yapılarıdır. Köşk ve saraylar ise bu denli sağlam yapılmadıklarından günümüze pek azı kalıntı olarak ulaşabilmiştir. Artukoğullarına ait bir saray kalıntısı (XIII. yy) dışında Konya'da Selçuklulara ait Kılıç Arslan II Köşkü'nün bir duvar parçası kalmıştır. Alâeddin Keykubat'ın iki saray yaptırdığı bilinmektedir. Beyşehir gölü yakınında yaptırdığı Kubat-Abad Sarayı çok büyük bir alanı kapsamaktaydı. Kayseri yakınında Keykubadiye Sarayı, yazlık saraydı ve üç köşkten oluşmaktaydı. Gene Kayseri yakınındaki Erkilet'te bulunan Hızır İlyas köşkü, plan bakımından Selçuklu keyvansaraylarını anımsatır. Türk çadırlarını andıran Orta Asya mimarlığı etkisindeki Selçuklu mezar anıtları kümbet adını alır. Tercan Mama Hatun Kümbeti (XIII. yy.), Kayseri Döner Kümbet (XIII. yy.), Kayseri Sırçalı Kümbet (XIV. yy.), Karaman Alaeddin Bey Kümbeti (XIV.yy.) gibi kümbetlerin yanında, Kayseri Hond Hatun Türbesi (1238), Kırşehir Aşık Paşa Türbesi (1322), Akşehir'de Emir Yaltaş Türbesi (XIII.yy.) ve daha birçok değişik planlı türbeler yapılmıştır. XIV. yy’da, Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra, Anadolu'da küçük beylikler ortaya çıktı. Bunlardan yalnızca Karamanoğulları ve Eşrefoğulları, Selçuklu mimarlık geleneğini sürdürdü. Öteki beylikler eski mimarlık anlayışına kendi mimarlık buluşlarını katarak değişik yapıtlar yarattılar. İlhanlı Beyliği'ne ait Erzurum Yakutiye Medresesi (1310), Selçuklu kubbeli medreseler sınıfına girer. Karamanlılara ait Aksaray Zinciriye Medresesi (1336), Niğde Ak Medrese (1409), Karaman İbrahim bey İmareti (1433) gibi yapılar, Selçuklu geleneğini sürdürmekle birlikte gene de küçük farklılıklar gösterirler. Eretnalılara ait Kırşehir Aşık Paşa Türbesi (1322) bakışımsız (asimetrik) planı, yan portali ve değişik kubbesiyle yeni bir mimarlık anlayışının ürünüdür. Hamidoğullarına ait Antalya Yivli Minare (1373) altı kubbesiyle Anadolu'da çok kubbeli cami tipinin ilk örneği sayılır. Saruhanlılara ait Niğde Ulu camisi’nde (1376), Mihrap önü kubbesi çok büyük yapılmış revaklı avlu son cemaat yerini de içine almıştır (bu plan tipi Osmanlılarda daha da gelişerek önemli yapılarda kullanılacaktır) Menteşoğullarına ait Milas Hacı İlyas Camisi (1330) son cemaat yeriyle, Milas Ulu camisi (1378) mihrapönü kubbesiyle dikkati çeker. Ramazan oğullarının Adana’da yaptırdıkları Ulu cami (1313–1541) Selçuklu, Osmanlı, Zengi ve Memluk üsluplarının karışımıdır. Aydınoğullarının en önemli yapıtı olan Selçuk İsa Bey Camisi (1375) Artuklu cami planına bağlı olmakla birlikte, anıtsal cephesinin düzeniyle ve mihrap önündeki çifte kubbesiyle daha ileri bir uzam anlayışını göstermektedir. Beylikler dönemi camilerinde duvarlar kalınlaşmış, duvarlarda ve kubbe kasnaklarında pencereler açılmıştır. Revaklı avlu ve son cemaat yeri önem kazanmıştır. Beylikler döneminde son cemaat yerinin ilk uygulaması Karamanoğullarına ait Ermenek Ulucamisi'ndedir (1302). XIV. yy’dan sonra son cemaat yeri yaygınlaşmış, daha sonra Osmanlılarca benimsenmiştir. Bu dönemde portal, yalnızca mimari öğe olarak ele alınmıştır. Eskiden olduğu gibi süslü değildir. Kubbe ana uzama egemen olduğundan tromp ve kalın duvar, yeni bir anlayışla ele alınmıştır. Türbeler kare, çok kenarlı ve yuvarlak biçimleriyle eski üslubunu sürdüler. Bkz. Osmanlı Mimarlığı - Türk Sanatını Etkileyen Üsluplar ve XX. Yüzyıl Türk Mimarlığı