BEYLİKLER SANATI (14. YY) Selçuk Mülayim Anadolu Türk sanatı üzerine yapılan araştırmalar içerisinde “Beylikler Devri” adıyla tanımlanan Ortaçağ kesiti çok az yer kaplar. Bu devrin, kısa süren bir dönem olması, siyasal ve sosyokültürel bakımdan karmaşıklık göstermesi ilgiyi azaltan nedenlerden biridir. Ayrıca bu dönem çoğu kez bir “ara devir, geçiş devri” olarak adlandırıldığından Selçuklu ve Osmanlı araştırmalarının gölgesinde kalmıştır. Selçuklu düzeninin bozulmasıyla birlikte, 1300 yılı civarında başlayan kopmalar, 15. yüzyılın ortalarına kadar süren Türkmen Devletleri mozayiğini oluşturmuştur. 150 yıl kadar süren Beylikler devri probleminin çözülmesi Selçuklu ve Osmanlı sanatıyla ilgili bazı sorunların da çözümünü getirecektir. Bir çok araştırtmacının bir ara dönem olarak adlandırdığı bu dönem bir yandan Selçuklu sanatının uzantısı gibidir, öte yandan Osmanlı sanatının dayandığı bazı esasların temeli gibidir. Ortaçağ tarihçilerinin Beylik adını verdikleri her bir yapı gerçekte bağımsız siyasi bir strüktür olarak tarih sahnesinde tutunmak isterken kültür ve sanat alanında belli bir idealleri yada politikaları yoktur. Bazen Selçuklu geleneğini devam ettirirken, bazen hakim oldukları bölgenin yerli gelenekleriyle ya da Fatimi, Memluk, Eyyubi etkileriyle karışmış bazen de yepyeni buluşlarla kendini belli edebilmiştir. Aydın, Menteşe ve Saruhanoğulları Beyliği deniz ticaretine yönelmiş, Candaroğulları kapalı fakat güvenli bir bölgede kalmanın kısırlığını yaşayarak son bulurken, Dulkadırlılar Osmanlı ve Memluk arasında taraf değiştirerek yaşamışlardır. Akkoyunlu ve Karakoyunlular İran-İlhanlı sentezine bağlı kalmışlar ve mimaride yenilik getirememişlerdir. 14. Yüzyılın sonlarına doğru iki beyliği aday gösterebilmek mümkün olmuştur. Bunlardan ilki ve daha güçlü olanı Karamanoğulları ikincisi Osmanlılardır. Bunlardan Karamanoğulları Selçukluların mirasçısı olma iddialarını sürdürmüşler hatta Osmanlılara karşı zaman zaman Bizansla bile işbirliğine girişmişlerdir. Beyliker döneminde Selçuklu sanatının canlılığını kaybettiği fakat, bu arada Osmanlı sanatında anıtsal üslubun hazırlandığı hususu pek çok araştırmacı tarafından vurgulanmıştır. Beylikler dönemi mimarisi için ortak düşünce bu dönem mimarisinin belli bir karakter ortaya koymaktan çok,onların mimari alandaki deneme ve arayışlarının Osmanlı mimarisine alt yapı hazırlayan bir birikim olduğu yolundadır. Beylikler dönemi mimarisinde kendine özgü bir üslup aranıyorsa bunu bir anlamda cephe düzeninde görmek mümkün olabilir. Selçuklu yapılarıyla karşılaştırıldığında 14. yüzyıl yapılarının farklı bir gerilim içinde olduğu görülür. Asimetrik tasarlanmış yapılanma, kademeli yüzey bölmeleri, silmelerdeki hareket, renkli taş kullanımı, mukarnasın taç kapı kemerinin dışına taşması gibi unsurlar cephe oluşturmadaki düzeni göstermesi bakımından önemlidir. Zengi, Eyyubi, Fatimi hatta Bizans tadı veren bu unsurlar Batı Anadolu ya yaklaştıkça Selçukludan sıyrılır. 1322 tarihli Kırşehir Aşıkpaşa Türbesi, Selçuklu mimarisinden ayrılan özelliğiyle dikkati çeker. Tamamen mermerden yapılmış geniş cephe, yana çekilmiş yüksek ve dar taç kapısı, konik külah yerine kubbeye dönüş yapma eğilimi gibi özellikler buna örnek gösterilebilir. 1374 tarihli Aydınoğlu İsa Bey cami, ana mekan ve avlu boyunca uzanan mermer kaplı batı cephesi, iki katlı pencere sistemi, uzun ve dar tutulan taç kapı yine Selçuklu örneklerinden farklıdır. 1404 tarihli Balat İlyas Bey cami, mermer kaplı cephesi, üç bölmeli girişi, daha önce İslam mimarisinde denenmiş biçimlerin bir özeti gibidir. Özellikle yarım küre şeklindeki kubbe, Bursa, Edirne ve İstanbul erken tarihli Osmanlı camilerine öncülük etmiştir. 14. yüzyılda ortaya çıkan ters T planlı yapılar simetrik olmakla beraber toplu ve merkezi mekan anlayışından uzaktır bu nedenle Osmanlı mimarisinde giderek azalmıştır. Sonunda aranan ve kaçınılmaz olan merkezi kubbeli camidir. 14. yüzyıl aynı zamanda Selçuklu motif repertuvarın da bazı tiplerin tamamen kaybolduğu bir devre olmuştur. İslamiyet ten önceki Türk ruhunun ifadesi sayılan ve genelde hayvan üslubuna bağlanan temalar bu yüzyılda hızla ayıklanmış yerini bitkisel ağırlıklı süsleme, yazı ve geometrik şekillerden oluşan soyut kavramlara bırakmıştır. Bunda avcı-göçebe hayat tarzını değiştiren Türklerin Anadolu da şehir kültürüne geçişlerinin de rolü vardır. İki büyük üslup devresinin birbirine bağlayan Beylikler Devri’ni önemsememek “süreklilik” kavramını bile bile gözardı etmek anlamına gelir. KAYNAKÇA Arık, Oluş., Bitlis Yapılarında Selçuklu Rönesansı, Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara 1971. Aslanapa, Oktay., Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı, (14. Yüzyıl) Devlet Kitapları, İstanbul 1977. Bayburtluoğlu, Zafer., Maraş’ta Dulkadiroğulları Eserleri, DTCF, Sanat Tarihi Bölümü (Lisans Tezi), Ankara. Kuran, Abdullah., Karamanlı Medreseleri, (1969) Ankara, Ödekan, Ayla., Osmanlı Öncesi Anadolu Türk Mimarisinde Mukarnaslı Portal Örtüleri, İ.T.Ü, Mim. Fak. İstanbul 1977. Öney, Gönül., Beylikler Devri Sanatı, 14. ve 15. Yüzyıl, TTK, Yay. XXIV Dizi, sa, 9. Ankara, 1989. Özbek, Yıldıray, Erken Osmanlı Mimarisinde Taş Süsleme Yetkin, S.K., Beylikler Devri Sanatından Klasik Türk Sanatına, V. Türk Tarih Kongresi, (1956), Ankara, 1960, Mülayim, Selçuk., Anadolu Türk Sanatında XIV. Yüzyıl, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi,