|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Bugünki Mesajlar | Arama |
Siyasetçilerin Hayatı ( Biyografisi ) Türk ve yabancı siyasetçilerin hayatları ( Biyografileri ) |
| LinkBack | Seçenekler |
01.07.09, 17:05 | #2 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Mersin
Mesajlar: 1.271
Konular: 1076 Rep Puanı:3790 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 71 210 Mesajına 272 Kere Teşekkür Edlidi : | Bülent Ecevit Biyografisi,Bülent Ecevit Hayatı,Bülent Ecevit Kimdir? Bülent Ecevit Biyografisi,Bülent Ecevit Hayatı,Bülent Ecevit Kimdir? Bülent Ecevit, (D. 28 Mayıs 1925 İstanbul - Ö. 5 Kasım 2006, Ankara), Türk siyasetçi, gazeteci, şair, yazar, siyasi parti başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanlarındandır. Beş kez Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığı yapan Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 21., Türkiye Cumhuriyeti’nin 18. başbakanıdır. Ecevit, düşünceleri ve uygulamalarıyla, 20. yüzyıl Türk siyasal yaşamının en önemli isimlerden biri olmuştur. 1944`te çalışma yaşamına girdikten sonra, işten ayırabildiği zamanlarda Ankara Üniversitesi`nde İngiliz dil ve edebiyatı, Londra Üniversitesi`nde Sanskrit, Bengalce, sanat tarihi bölümlerine devam etti. 1957`de de ABD` de Harvard Üniversitesi`nde sekiz ay incelemelerde bulundu. 1944`te Ankara`da Basın-Yayın Genel Müdürlüğü`ne İngilizce çevirmeni olarak girdi. 1946-50 arasında Londra`da Türk Basın Ateşeliği`nde çalıştı. 1950-60 arasında `Ulus` gazetesinde, ve `Ulus`un kapatıldığı yıllarda `Yeni Ulus` ve `Halkçı` gazetelerinde, yazar ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 1954 sonu ile 1955 başlarında ABD`de, Kuzey Carolina`da yayınlanan `Winston-Salem` gazetesinde konuk gazeteci olarak görev yaptı. 1965`de `Milliyet` gazetesinde günlük yazılar yazdı. 1950`lerde `Forum` dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 1972`de aylık `Özgür İnsan`, 1981`de haftalık Arayış`, 1988`de aylık `Güvercin` dergilerini çıkarttı. 1957-1980 arasında, önce Ankara, sonra Zonguldak`tan Cumhuriyet Halk Partisi`nin Milletvekili oldu. 1960-61`de Kurucu Meclis üyeliği yaptı. 1961-65 yılları arasında Çalışma Bakanlığı yaptı. 1966`da, CHP Genel Sekreterliğine getirildi. 1971`de Partisinin askeri yönetimce oluşturulan hükümete katkıda bulunmasına karşı çıkarak bu görevinden ayrıldı. 1972 Mayısında CHP Genel Başkanlığına seçildi. 1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyonunun başbakanı oldu. Bu dönemde Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleşti. 1977`de bir azınlık hükümeti kurdu fakat güvenoyu alamadı. 1978`de, Partisinin TBMM`de çoğunluğu bulunmamakla beraber, bazı bağımsız üyelerin ve küçük partilerin katkısıyla bir hükümet kurdu. Bu Başbakanlık dönemi 21 ay sürdü. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra, askeri yönetime karşı çıkışları nedeniyle üç kez hapse mahkum oldu. Bülent Ecevit, yasaklı döneminde, eşi Rahşan Ecevit başkanlığında kurulan Demokratik Sol Partinin kuruluşuna katkıda bulundu. 1987`deki halkoylamasıyla, siyasal haklarına yeniden kavuşunca, DSP Genel Başkanlığına Bülent Ecevit seçildi. Kısa bir süre sonra yapılan genel seçimlerde Partisi iyi sonuç alamayınca bu görevden ayrıldı. Fakat 1989 başlarında, yerel yönetim seçimlerinin yaklaştığı bir sırada Genel Başkanlık boşalınca toplanan Olağanüstü Kurultay`da yeniden Genel Başkan seçildi. 1991 seçimlerinde de Zonguldak`tan milletvekili seçildi. 28 Şubat sürecinden sonra oluşan siyasal kaosta azınlık hükümeti kurma görevi verildi ve 70 milletvekili ile başbakan oldu. 18 Nisan 1999 yılında yapılan genel seçimlerde partisini birinci parti yaparken, MHP ve ANAP ile ortak hükümet kurdu ve bu hükümetin başbakanı oldu. Yakın tarihimizin büyük bir çınarı devrildi; Ecevit artık aramızda değil. 5 Kasım gecesi televizyonlar önce altı yazı, sonra da haber olarak Bülent Ecevit’in saat 22.40’da yaşamını yitirdiğini bildiriyordu. Bu ölüm toplumun birçok kesiminde şok etkisi yarattı. Oysa Ecevit 5,5 ay önce, beyin ameliyatı sonrası yoğun bakım ünitesinde yaşam destek bakım cihazına bağlandığında yaşamını yitirmişti. Yaşaması mucizelere bağlı idi. Bu süre içerisinde yalnızca 172 gün tıbbın son imkânlarıyla biraz daha yaşatılmaya çalışıldı. Sonunda solunum ve dolaşım yetmezliğinden ötürü seksen bir yaşında beklenen gerçekleşti. Bülent Ecevit’in toplumda, siyasetimizde seveni de sevmeyeni de vardı. Onun ardından söylemediklerini bırakmayanların, kurduğu hükümetleri devirmek için ellerinden geleni ardına koymayanların ölümünden sonra yüzlerine üzüntülü bir ifadeler vererek demeçler vermelerini gerçekten çok yadırgadım. Sevilmeyen bir kişinin cenaze namazında imamın “Merhumu nasıl bilirsiniz “ sözüne istemeye istemeye “İyi bilirdik” yanıtını verenlere benzettim onları... Bülent Ecevit, Büyük Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra Türk siyasetine girmiş en dürüst ve kültürlü siyasetçilerden birisi idi. Elli iki yıllık siyasi yaşamında altı kez hükümet kurmuş, demokrasiye inanmış, bu düşüncesinden hiçbir zaman taviz vermemişti. Nitekim beyin kanaması geçirmesi de demokrasiden yana olduğunu gösterme çabasından kaynaklanmıştı. Danıştay’a yönelik gerici bir akımın saldırışında yaşamını yitiren 2.Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’in 17 Mayıs’taki cenaze törenine katılmış ve aşırı yorgunluktan, o gece beyin kanaması geçirerek hastaneye kaldırılmıştır. Türk siyasetine Karaoğlan olarak damgasını vurmuş, mavi gömleği, başındaki kasketi ile solun simgesi olmuştu. Tüm çabalarına rağmen Türk siyasetinin kısır çekişmeler içerisinde, milliyetçi düşünceye sahip olmasına karşılık, Türk solunu gerçekleştirememişti. Siyasi arena da seveni kadar sevmeyeni olduğunu da söylemiştim. Hükümet ettiği yıllarda doğru verdiği kararları olduğu yanlışları da vardı. Kuşkusuz, önümüzdeki günlerde ve yıllarda onunla ilgili belgeseller yeniden yapılacak, araştırmacılar konu üzerine eğileceklerdir. Doğrusu ile yanlışı ile bir yığın söz söylenecek ve yazılacaktır. Batılı bir gazetenin yazdığı gibi Türk siyaseti içersinde örnek alınacak, ibret gösterilecek bir siyasi devdi. Nitekim dünyanın önde gelen gazetelerinden Financial Times “Yirminci yüzyılın sonlarındaki Türk siyasetinde pigmelerin arasındaki az sayıda devden biri” demekten kaçınmamıştı. Bülent Ecevit’in biyografisi günlerdir yazılı ve görsel basında yer alıyor. Bununla beraber yine de birkaç satırla de olsa aynı konuya biraz değinmek isterim Bülent Ecevit, Prof. Dr. Dr. Fahri Ecevit ile Ressam Nazlı Ecevit’in oğludur. Robert Koleji’ni bitirmiş, Hint felsefesi ile ilgilenmiş, şiirler yazmış entelektüel bir kişi idi. Ankara Hukuk Fakültesine 3 ay devam ettikten sonra Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisine kaydolmuştur. Bu arada Basın Yayın Genel Müdürlüğünde tercümen olarak çalışmış ve sonra İngiltere Büyükelçiliği Basın Ataşeliği kâtibi olmuştur. Ailesinin isteği ile 1950’de Türkiye’ye dönmüş CHP yayın organı Ulus ta çalışmaya başlamış, ardından CHP Çankaya Ocağına 1954’de kaydını yaptırarak fiilen siyasi yaşamına başlamıştır. Kusursuz yabancı dili vardı. Erken yaşta basına girmesinden ötürü üniversite diplomasını alamamıştı. Nitekim bazıları Onun ilk başbakanlığı döneminde “Lise mezunu Başbakanımız” gibi kendilerince alaycı ifadeler kullanmışlardı. Acaba bugün elinde helvacı kâğıdı olup da ortaya çıkanlarla Ecevit’in engin kültürü, karşılaştırılabilir mi? Bunu söyleyenler sonraki siyasetçiler gördüklerinde acaba o sözleri söyledikleri için hiç mi utanmadılar? Ecevit siyasete erken mi girdi diye düşünenler olabilir? Tartışılır... Bülent Ecevit, 1953 yılında CHP Gençlik Kolları Başkanı DR. Suphi Baykam’ın seçimi ve 1957 de Kasım Gülek’in ısrarı ile CHP milletvekili listesine alınmış ve milletvekili olmuştur. Oysa o günleri yakından bilenler gazetecilikten siyasete girmesi için zor ikna edildiğini söylüyorlar. Ardından 1960 ihtilalinden sonra 1961’de İsmet İnönü Hükümetinde Çalışma Bakanı olarak hükümetin en genç bakanıydı. Toplu sözleşme, Grev ve Lokavt Kanununun çıkmasında sarf ettiği emeğinden ötürü işçi dostu olarak tanınmıştır. 1965’den sonra CHP kurultayında genel sekreterliğe seçilmiş ve partide yeni bir kimlik arayışı içerisinde İsmet İnönü’nün 1965’den sonra ortaya attığı ortanın solu sloganını benimsemişti. Nedense bu söz sonradan Ecevit’e mal edilmiştir. CHP’nin Nihat Erim hükümetini desteklemesi üzerine genel sekreterlikten ayrılmış ve İsmet İnönü ile yol ayrımına gelmiştir. CHP 1972 kurultayında İsmet İnönü’nün “Ya ben ya Bülent” demesiyle fikir ayrılığının ne boyutlara geldiği anlaşılmaktadır. Kurultayda İnönü seçimi yitirmiş ve siyasetten çekilmiştir. Bence Bülent Ecevit’in siyasetteki ilk yanlışı da belki de çevresinin etkisiyle yaptığı bu erken çıkışıdır. İlk kez 1974’te Başbakan olan Bülent Ecevit’i siyası yaşamında doğruları ve yanlışları vardır. İsmet İnönü gibi Cumhuriyet tarihimizin Atatürk’ten sonra ikinci büyük devini siyasetten saf dışı bırakması en büyük yanlışıdır. Demokrasi uğruna veya Milliyetçi Cephe Hükümetini devirmek için siyasi tarihe” Güneş Motel olayı” olarak geçen Adalet Partisinden ayrılan on bir milletvekili ile hükümet kurması ve bunlardan onuna bakanlık vermesi büyük bir yanlıştı. Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu Milli Selamet Partisi ile koalisyon kurması da bir başka yanlışıdır. Necmeddin Erbakan’ın koalisyon günlerinde “Kadayıfın altı kızardı, üstüne bakacağız” gibi siyasete yakışmayan sözlerini sineye çekmemeliydi. Bülent Ecevit 1980 darbesi ile diğer liderlerle beraber Hamzaköy’e götürüldü. Siyasi partilerin kapatılmasıyla birlikte 30 Ekim 1980 de CHP başkanlığından istifa etti.1983’de “CHP misyonunun tamamladı, ben artık yokum” diyerek yıllarını verdiğini partisinden ayrıldı. Siyası yasaklar 1987’de kalkınca da DSP Genel Başkanı oldu. DSP, 18 Nisan 1999 seçimlerinde birinci parti olarak çıkınca da DSP-MHP-ANAP hükümetinin başbakanı oldu. Yıllar sonra Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i ekonominin başına getirilmesinde etkisiz kalması bir diğer yanlışı idi. Erken seçime gidişi ile AKP’nin yönetime gelmesine bilmeden, belki de yanlış yönlendirilme ile neden oldu. Bu arada yanlışlar birbirini izledi, Fethullah Gülen ile yakınlaşan tutumu, Müttefik güçlere zül derecesinde boyun eğen son padişah Vahdettin’e sahip çıkmaya çalışması ise hayretle karşılanmıştır. Bülent Ecevit’in sağlığının bozulduğu son günlerde Başbakanlıktan ayrılması vereceği en doğru karar olacaktı ama bunu belki de eşinin ve yakın kurmaylarını etkisiyle yapamadı. Yapamayınca da yanlışlar peş peşe birbirini doğurdu... Bülent Ecevit’ Türk siyasi tarihinde büyük yeri olan olumlu davranışları vardır. Bunların başında tutarlı bir devlet politikası gütmüş, batıya taviz vermemiştir. ABD başta olmak üzere bütün batıyı karşısına alan, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs harekâtını büyük azim ile başlatmıştır. ABD’nin haşhaş ekim yasağına karşı çıkış siyasetindeki başlı başına bir olaydır. Atatürk devrimlerine son derece bağlı olduğunu Fazilet Partisi’nin türbanlı milletvekili Merve Kavakçı’nın yemin töreninde bir kez daha göstermiştir. Kavakçı’nın Nazlı Ilıcak’ın eşliğinde türbanıyla oturum salonuna gelmesi üzerine ayağa kalkarak tepki göstermesi belki de yaptığı en doğru hareketlerinin başında gelmiştir. O gün ayağa kalkarak: “Türkiye’de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne, özel yaşamlarına da hiç kimse karışmıyor. Ancak burası, hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” demiştir. Bülent Ecevit’i haddi olan da olmayan da eleştirebilir. Ancak doğruluğuna, dürüstlüğüne hiç kimsenin bir tek söz söylemeye haddi yoktur. Politikamızda ismi şaibeye, yolsuzluğa karışmamış bir kişidir. Bir tek haram lokma ne kendisinin ne de ailesinin boğazından geçmiştir. Pek az kişinin bildiği bir olayı sırası gelmişken söylemek isterim; Başbakanlığı döneminde annesi Nazlı Ecevit Moda’da iki küçük oda ve bir salonlu dairesinde yaşamını sürdürmüş, bir trafik kazasında yaşamın yitiren teyzesi öğretmen maaşı ile geçinmiştir. Sıkıntılı günlerinde Nazlı Ecevit, Çelik Gülersoy’un düzenlediği köşklerine antika topladığı günlerde aileden kalan feracesini yanılmıyorsam elli liraya satmak zorunda kalmıştır. Ecevit, duygusaldı, dürüsttü, avantadan, hortumdan uzaktı; bence ne üçüncü adam olarak tanımlanmalı ne de haksız olarak yerilmelidir... Ecevit’e tanrıdan rahmet, eşine ve sevenlerine başsağlığı dilerim. Edebî kişiliği Bülent Ecevit’in Türkiye Cumhuriyeti Devlet Mezarlığı’ndaki kabriBülent Ecevit, siyasi yaşamının yanı sıra yazarlık ve şairliği de birlikte yürütmüş ender siyasetçilerden birisidir. Sanskrit, Bengal ve İngilizce dillerinde çalışmalar yapmış olan Ecevit, Rabindranath Tagore, Ezra Pound, T. S. Eliot, ve Bernard Lewis’in yapıtlarını Türkçeye çevirmiş, kendi şiirlerini de kitap halinde yayımlamıştır. Şiir kitapları Bir Şeyler Olacak Yarın (Tüm şiirleri), Doğan Kitapçılık (2005) El Ele Büyüttük Sevgiyi, Tekin Yayınevi (1997) Işığı Taştan Oydum (1978) Şiirler (1976) Siyasi kitapları Ortanın Solu (1966) Bu Düzen Değişmelidir (1968) Atatürk ve Devrimcilik (1970) Kurultaylar ve Sonrası (1972) Demokratik Sol ve Hükümet Bunalımı (1974) Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar (1975) Dış Politika (1975) Dünya-Türkiye-Milliyetçilik (1975) Toplum-Siyaset-Yönetim (1975) İşçi-Köylü Elele (1976) Türkiye / 1965-1975 (1976) Umut Yılı: 1977 (1977) Dil ve Şiir “Dil”in ortak gözlemleri, duyuları, duyguları, izlenimleri nesnel olarak belirleyip tanımlayan sözcüklerden oluştuğunu, bu sözcüklerin art arda dizilişinin belli kurallara göre olduğuna, bunun da insanı düşüncede büyük ölçüde bağımlı kılacağını işaret eden Ecevit, bu bağımlılıktan bir ölçüde kurtulabilme olanağının en çok şiirde bulunduğunu belirtiyor ve ekliyordu: “Anlatma özgürlüğünden ve sorumluluğundan kurtulması dilde özgürlük kazandırır ozana... Dilde özgürlükse düşünmede özgürlüğü arttırır. Kuşkusuz kesin bir özgürlük değildir bu... Kesin özgürlük yoktur aslında. Göreceli bir özgürlüktür bu... Fakat göreceli de olsa önemli bir özgürlüktür. Şiir dışı amaçla yazılan şiir topluma bildiride bulunmak için için yazılan şiir bu özgürlüğü kullanamaz. Çünkü öyle bir şiir iletişim aracıdır.” “Bu anlamda şiir kendiniz için yazmak demektir”, Ecevit’e göre... “Ama kendiniz için yazarken de insan için yazmış olursunuz. Şiirle kendinizde bulduğunuzu tüm insanlık için bulmuşunuzdur. Bir gerçeği veya doğruyu kendinizde duyamazsanız bulamazsanız dışınızda hiç duyamaz bulamazsınız. O nedenle bencillek değildir şiiri kendisi için yazmak...” Ecevit, bu temellendirmeden sonra kendi şiiriyle ilgili olarak, “Ben de gazeteciliğe hele siyasete girdikten sonra kendim için yazar oldum şiiri. Çünkü artık bir iletişim aracı olarak şiiri kullanmama gerek kalmamıştı” değerlendirmesinde bulunuyordu. -Toplum ve Şiir “İnsanlık şiirin sağladığı özgürlüğü bir ölçüde olsun kullanmazsa dil insanın aracı olmaktan çıkar insan dilin aracı olur” Bülent Ecevit’e göre... Böyle bir durumda insan özne olmaktan çıkar nesne olur. Alman düşünür Hamann’ın “şiir insanlığın ana dilidir” sözüne gönderme yapan Ecevit, şiirsiz kalan toplum bu nedenle insanlığın ana dilinden kopmuş sayar. Öyle bir toplum dile yabancılaşır; o yüzden kendine de yabancılaşır. Ecevit’e göre, “Dille düşüncenin ilişkisi gözönünde tutulursa öyle bir toplumda düşünce de giderek bundan etkilenir ve öznelliğini yitirip kişiye yabancılaşır. Öyle bir toplumun insanları sloganlarla konuşur artık. Daha kötüsü sloganlarla düşünürler. Daha da doğrusu pek düşünmez olurlar.” Türk Toplumu ve Şiir Ecevit’e göre, “Türk toplumu Türk halkı -dünyanın her yerinde- basmakalıp düşünür olmaktan ve baskılar altında suskunlaşıp veya nesnelleşip benliğini yitirmekten şiirle kurtulmuştur.” Şiir, Ecevit’e göre, Türk halkının, özellikle Türk köylüsünün “düşünceye konulan yasakların erişemediği bir özgürlük alanı olagelmiştir.” Ozan ve Şiir Ecevit’e göre, ozan bulmak istediğinin ardından koşmasının geçersizliğini bilir; “kafasının duyularının kapılarını camlarını açabildiğince açar ve bekler.” Felsefe bilimden, şiir de felsefeden önce gelir “buluculuk”ta; çünkü filozof bilim adamından ozan da filozoftan özgür düşünebilir; çünkü ozan dilde de hepsinden özgürdür, Ecevit’in anlayışına göre... Virgül ve Şiir Şiirlerinde virgül kullanmayan Ecevit, bu duruma açıklık getirirken, “halk şiirinde virgül de nokta da satır da başlarında büyük harf de yoktur ama her dize kolayca anlaşılır ben bunu şiirde kolayca başarabildim. Kolay olmamakla birlikte düz yazıda da uygulamaya başladım” açıklamasına, örneğine yer veriyordu. Aytmatov’un Sözleri Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Ecevit’in Rusça olarak yayımlanan şiir kitabına yazdığı “Sonsöz”de, “Ecevit’in şiirlerinde ulaşılan entellektüel kültür, felsefi düşünme düzeyi, genel Türk şiir yazınının olanaklarını ve dolayısıyla Türk dilinin kaynaklarını yüksek bir soyutlama düzeyine, dünya çapında önemli bir düzeye yükseltiyor; onların kendi emeğiyle kazanılmış yeni kıvraklığını ve teknolojikliğini kanıtlıyor” saptamasını yapıyor. Genç Yaşta Başlayan Şiir Yolculuğu ve Edebiyat Ecevit’in ilk şiirleri, Vedat Nedim Tör’ün isteğiyle ve “Bu şiirleri, bu toprağın onyedi yaşında bir genci yazdı” tanıtımıyla 1942’de “Hep Bu Topraktan” adlı dergide yayımlandı. 1970’li yıllarda yayımlanan iki şiir kitabında gençlik yıllarında yazdığı şiirlere yer vermeyen Ecevit, Doğan Kitap’tan 2005’te çıkan “Bir Şeyler Olacak Yarın”a bu şiirleri de aldı. “Özgür İnsan” (1972-78) ve “Arayış” (1981) dergilerinin başyazarlığını yapan Ecevit, edebiyat çalışmalarına 1941’de Tagore’un “Gitanjali” adlı şiir kitabının çevirisiyle başladı; 1963’te de T.S. Eliot’ın ” Kokteyl Parti” adlı oyununu Türkçeye kazandırdı. Bazı şiirleri bestelenen Ecevit’in Londra’da basın ataşeliğinde görevliyken yazdığı “Türk-Yunan Şiiri”, Muammer Sun tarafından şarkı sözü olarak kullanılarak “Mavi Büyü” adıyla bestelendi. Orkestra eşliğinde soprano ve tenor için yazılan eserin ilk olarak Bursa’daki Türk-Yunan Dostluk Konseri’nde seslendirildi. Köylü Kadınları Köylü kadınlar Fistanları güllü kadınlar Topraktan doğup da toprağı yoğurandır onlar Veresiye canlarını doğurandır onlar Köylü kadınlar Fistanları güllü kadınlar Yüzleri güneştir onların yanık Ayakları topraktır onların yarık Doyulmadan güzelliğine Tarlalarda solandırlar Köylü kadınlar Fistanları güllü kadınlar. Taka Takalar geçiyor allı yeşilli Takalar geçiyor dümenleri lazlı Takalar geçiyor en nazlı Yelkenlilerden de güzel Güvenli sularda işsiz dönenen Gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi Takalar geçiyor enginlere Yamalı göğsünü gere gere Takalar geçiyor yükle yürekle Takalar geçiyor emekle dolu Günlük güneşlik Kıyılardan kopmuş denizlerde Anadolu kıyılar kadın olmuş Açılır gider erkeği Takalar takalar toprağın Denizde çarpan yüreği (1970) Yarın Birşeyler olacak yarın Duruşundan belli Kırdaki atların Bulutların koşusundan belli Kazışından köstebeklerin toprağı Karıncaların telaşından belli Birşeyler olacak yarın Belki bir tomurcuk Beİki bir ağacın düşen yaprağı Belki de bir çocuk Pek o kadar göremesek de uzağı Kuşların uçuşundan belli Birşeyler olacak yarin Öbürgünden önemsiz Bugünden önemli (1975) Jeolog Avucumda bir buhurdan bu dünya Çağlar tüter insansız Sarar beni benden uzağa Yokolmuş dağlar Yankılar beni yapayalnız Toprağın basamaklarından iner Derin dağlara yükselirim Eski ırmak izlerinde Akar yiterim kumlarla Görmez olur beni gözlerim (1976) Soru Kimbilir İnsanda son kalan gözler Görür mü dünyayı uzaktan Kimbilir Küçülür mü dünya Büyür mü uzaktan Kimbilir Küllenir mi dünya özlenir mi yoksa uzaktan (1975) Mağara Mağaranın duvarına Hayvanları taştan oydum Kükrediler karanlıkta Türkülerle karşı koydum Karanlıktı mağara Işığı taştan oydum Üşüyordum Bir de güneş koydum Aşk oydum mağaranın duvarına Aşk oydum Ağrıdı taşlar Yarıldı mağara Ben doğdum (1970) İnsan Elbette senden güzel olacaktı Çizdiğin resim Yaptığın heykel Senden büyük olacaktı Senden yakışıklı Elbette senden çok duyacaktı Söylediğin türkü Sen olduğundan büyüksün Sen olduğundan iyisin Sen olduğundan güzel (1954) Ben misin? Dirilten misin beni gövdem Öldüren misin bilmem Gördüren misin beni Gözüm körleten misin bilmem Bildiren misin bana başım Gizleyen misin bilmem Bir ben varım benden öte Ben misin bilmem (1971) Trensiz Trenler geçmez oldu gözlerinden artık Sallanmaz oldu ak mendili Rayların sonu belli En uzak yerler bile tanıdık Trenler geçmez oldu gözlerinden artık Ayrılan ayrıldı kavuştu kavuşan Duman tütmez oldu yolcu gelmez Bir tren sesi kalmış kulağında uzaktan Trenler geçmez oldu gözlerinden artık Kampana çalmaz oldu saati İstasyonda artık o bir başına Elinde bileti (19) Promete Kentte Promete şimdi kentte Kayalara bağlı değil Beton duvarlarla çevrilidir Kartalların giremiyeceği bir semtte Kendi kendini kemirir (1976) Av Ormanın kuytusunda vurulan geyik Hayvanlar acınla suskun Dallar yasınla eğik Boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde Avcının söndüremediği iyilik (1971) Pülümür'ün Yaşsız Kadını Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu Yaşını sordum bir giz gibi güldü Kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz Yüzüne baktım bir giz gibi güldü Bir asa vardı elinde Bir solmuş kırallığın Kadifeden harmanisi üzerinde Bir hititliydi o bir Selçukluydu Bir ermeniydi bir kürttü Bir türk Yaşını sordum bir giz gibi güldü Koluma girdi bir soylu kadınca Tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini Beni tek gözlü sarayına götürdü Köy yapısı kulübesinin Zamanı onda yitirdim ben Yitik zamanlara onda eriştim En soylu yoksulluğun Toprak döşeli sarayında Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim (1969) Bir Ozan Bir Devlet Adamını Sorguluyor Yıldızlı bir gecede Göğe bakmıyalı Kaç ay geçti Anımsar mısın Yıldızlı bir gecede Ya da güpegündüz Canevinde duymadan Sonsuzluğunu göğün Ya da bir sabah Çiçek açtığını ansızın Fark etmeden Bahçendeki ağacın Hele bir de işitmeden İşine giderken Bilmeden ezdiğin Karıncanın sesini Nasıl bilesin Evrendeki yerini de Nasıl yönetesin Ülkeni (1994) Elele Büyüttük Sevgiyi Rahşan’a, Birlikte öğrendik seninle Avcumuzda yüreği çarpan Kuşa sevgiyi Elele duyduk kumsalda denizin Milyon yılda yonttuğu Taşa sevgiyi Tırtılları tanıdık seninle baharda Tırtılken daha sevmeyi öğrendik Sevgiden Üreyen kelebeği Toprağı evimiz gibi sevdik seninle Birlikte sevdik kuru toprakta Ev küren köstebeği Köstebeğinden toprağına taşına Tırtılından kelebeğine kuşuna Elele sevdik bu dünyayı Acısıyla sevinciyle sevdik Yazıyla kışıyla sevdik Köy-köy ülke-ülke Gökler gibi sardı dünyayı Yağmur gibi sızdı dünyaya Dünya kadar oldu sevgimiz Elele büyütüp elele derdik Elele derip insana verdik Verdikçe çoğala Sevgimizi (1980) Göçmen Sevdiklerimin başında bir bilmediğim Görmediğim özlemediğim özlediklerimin başında Yurdum olmadan sıladayım Kimsem ölmeden yasta Yollarda gözlediğim ne Mektuplarda beklediğim ne Nereden sürmüşler beni buralar nere buralar nere, buralar nere Bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum Buralara konmuş göçmen olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum... Şiir Ormanın kuytusunda vurulan geyik Hayvanlar acınla suskun Dallar yasınla eğik Boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde Avcının söndüremediği iyilik Ne ben sorayım seni Ne sen beni sor Soyunmuş seslerimiz tenden Boşlukta bir aşk örüyor... Bach Sonatı Ses olmuş duygular Yaklaşır dalga dalga zamansız Kavuşsa da seslerimiz birbirine Biz kavuşamayız Ne kollarımız var saracak Ne öpecek dudaklar Ne görülecek yüzümüz var Ne görecek göz Biz aşk örüyoruz boşlukta Çizgiden soyut Zerreden öz... Not: İnternetten alıntıdır. |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Afife Ecevit Biyografisi - Afife Ecevit Hayatı - Afife Ecevit Kimdir? | Renklerin Dansı | Türk Ressamların Biyografileri ve Eserleri | 1 | 13.06.23 17:50 |
Bülent Oran Biyografisi - Bülent Oran Kimdir - Bülent Oran Hayatı - Bülent Oran Yaşam | Serap | Türk Sinema Sanatçılarının Hayatı ( Biyografileri ) | 0 | 12.09.14 09:49 |
Bülent Ecevit İlköğretim Okulu Bahçelievler İstanbul | Pelince | Anaokulu - İlköğretim | 0 | 17.08.10 01:43 |
Bülent Ecevit Şiirleri | Sevda | Türk Şairlerin Şiirleri | 21 | 01.07.09 17:26 |
Bülent Tanör Biyografisi,Bülent Tanör Hayatı,Prof.Dr.Bülent Tanör Kimdir? | İpek | Diger Ünlülerin Biyografileri | 0 | 25.06.09 19:02 |