tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KÜLTÜR VE SANAT > Dini Konular > Sahabeler - Evliyalar - İslam Alimleri
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar

Sahabeler - Evliyalar - İslam Alimleri Sahabeler Hakkında Bilgiler.Evliyalar Hakkında Bilgiler.İslam Alimleri Hakkında Bilgiler.Sahabelerin Hayatı.Evliyaların Hayatı.İslam Alimlerinin Hayatı


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Salih Gülabi - Salih Gülabi Hayatı - Salih Gülabi Kimdir - Salih Gülabi Yaşamı
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
1530

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 13.08.11, 18:32   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Moderator
 
Tuna - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Nerden: Konya
Mesajlar: 1.788
Konular: 1135
Puan Grafiği
Rep Puanı:3960
Rep Gücü:57
RD:Tuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond reputeTuna has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 174
122 Mesajına 291 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Salih Gülabi - Salih Gülabi Hayatı - Salih Gülabi Kimdir - Salih Gülabi Yaşamı

Salih Gülabi - Salih Gülabi Hayatı - Salih Gülabi Kimdir - Salih Gülabi Yaşamı

Hindistan evliyâsının büyüklerinden. İsmi, Mevlânâ Muhammed Sâlih Gülâbî'dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1628 (H.1038) senesinde Hindistan'da vefât etti. Fakirlik ve gurbet (garîblik) sâhibi olup, devamlı susmayı tercih edenlerdendi.

Sâlih Gülâbî kendisi şöyle anlatır: Kalbime büyükler yoluna girmek arzusu düşünce, civârımızda bulunan âlimlerin çoğuna gittim. Talebe olmak istedim. Fakat hiçbirisinden bir cezbe hâsıl olmadı. NihâyetAkra beldesinde bir câmide İmâm-ıRabbânî hazretlerini görünce, gördüğüm anda kalbimde o büyük zâta karşı çekilme, şiddetli arzu ve cezbe zâhir oldu. Ellerine sarılıp duâ ve teveccühlerini taleb ettim. Sonra evlerine gidip bana bu yolun esâsını tâlim edip, öğretmelerini ricâ ettim. Kabûl ettiler. Bir müddet o dergâhta hizmet etmekle, o yüksek kapının hizmetçileri arasında bulunmakla şereflendim. O sene Ramazân-ı şerîf ayında İmâm-ı Rabbânî hazretleri îtikâfa çekildiler. Bu îtikâfta leğen ve ibrik tutmak hizmeti bana verilmişti. Bir gece ellerini yıkadıktan sonra, artan suyu, bir kenara çekilerek tamâmen içtim. Bu içtiğim su, beni mest eden bir şerbet oldu ve bu suyu içer içmez hâlimde bir açılma meydana geldi."

Bundan sonra İmâm-ı Rabbânî'nin teveccüh ve inâyetleri bereketiyle kısa zamanda yetişerek kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, bu yüksek yolu başkalarına anlatmak ve onların da bu yolda yetişip, ilerlemelerine vesîle olmak için, hocası tarafından icâzet verildi. Bu yolda bulunmak ve ilerlemek arzusunda olan birçok talebeye ilim ve feyz saçtı.

Muhammed Hâşim-iKeşmî buyurdu ki: "Mevlânâ'nın mârifetlerini ve yüksekliklerini, İmâm-ı Rabbânî'nin mübârek dilinden defâlarca işittim. Bir gün; "Mevlânâ Sâlih, bu yolunyüksekliklerinden, sıfatların seyrinden ve tecellîlerinden büyük pay almıştır" buyurdu."

Mevlânâ Muhammed Sâlih, İmâm-ı Rabbânî'ye yazdığı bir mektubunda diyor ki:

"O mukaddes makâmın süpürgecilerinin en aşağısı olan Muhammed Sâlih, o kapının hizmetçilerine arz ederim ki, bu garîb zerre, o makâmın kölelerinin sadakasına kavuşarak, muhlislerinize ihsân buyurduğunuz hâller içindeyim. Hep tecellîlerle şereflenmekteyim. Her tecellîde, başka bir fenâ hâsıl olmaktadır. Bir tecellîde, bundan başka tecellî olmaz sanıyorum. Bu sonsuz tecellîlerden anlaşılıyor ki, isimlerde ve sıfatlarda ayrı ayrı seyr edipilerlemek nasîb olmaktadır. Böyle ayrı ayrı tecellîlerle, bu yolda ilerlemek pek güç olacaktır. O hakîkî kapınıza sığınarak, bu hiçbir şeye yaramıyan beceriksizi, alçak olan yerinden kaldırdığınız, böyle şerefli hâllere ulaştırdığınız ve bu alçağın hatırına, hayâline bile gelmeyen nîmetlere kavuşturduğunuz gibi, lütuf ve ihsân buyurarak, husûsî bir teveccühünüz ile, bu yolun sonuna ulaştırmanızı, noksanlıktan, yolda kalmaktan kurtarmanızı, kendi muradlarından, isteklerinden vazgeçerek, Allahü teâlânın rızâsından başka hiçbir şey söylememek, yapmamak ve düşünmemek saâdetine kavuşturmanızı, yalvarırım. Arayanların özlediği o yüksek teveccühünüz ve ihsânınız olmadıkça, bunlara kavuşmak imkânsızdır. Ucu bucağı olmayan, o merhamet deryânızdan bu fakîre birkaç damla serpmekle şereflendireceğinizi ümîd ediyorum. Bunları yazmak, bunları istemek, bu alçak için çok yersiz olduğunu düşünüyorum. Bu garîbi, doğru olarak, size lâyık olarak sevebilmekle şereflendiriniz. İnsanı, bütün saâdetlere, bütün yüksekliklere kavuşduracak, ancak, sizi böyle sevebilmekdir. Allahü teâlâ, sizin yetiştirme, yükseltme gölgenizi bütün insanların başları üstünden ayırmasın! Âmîn."

Mevlânâ Sâlih, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin her gün ve her gece yaptığı ibâdetleri ve vazifeleri, mübârek oğullarının işâret ve emirleri üzerine, toplamış ve yazmışdır. Bu yazılarının bir yerinde diyor ki: "İbâdetlerinin, vazifelerinin hepsini yapmaklığım için izin vermelerini ricâ ettim. "Yapılacak, uyulacak iş, yalnız Resûlullah efendimizin yaptıklarıdır. Bunları öğrenip, hepsini yapmaya çalışmalı." buyurdu. "Efendim sizin her hareketiniz, her işiniz, o insanların ve cinnin en yükseğinin işleri gibidir." dedim. "Evet öyledir. Fakat, her yapacağınızı iyi düşününüz! Sünnete uygun olan her sözü, her işi yapınız. Uygun olmayanı yapmayınız." buyurdu.

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu yüksek talebesine yazdıkları bir mektubu:

"Allahü teâlâya hamd olsun. O'nun seçtiği kullarına selâm olsun!

Kıymetli kardeşim Mevlânâ Muhammed Sâlih! Biliniz ki, sevilen şey, sevenin gözünde, hattâ aslında, her zaman ve her hâlinde sevgilidir. İncitirse de sevilir. İyilik ederse de sevilir. Sevmek nîmeti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar. Yahut incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin incitmesi, sevgilerini arttırır. Bu en kıymetli nîmete kavuşmak için, sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır. Hattâ, sevgili, bıçağını, sevenin boğazına dayasa ve her uzvunu parça parça etse, seven bunun kendi için hayırlı olduğunubilmeli, bunu büyük iyilik ve saâdet görmelidir. İşte, böyle hüsn-i zan ele geçerse, sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve "Muhabbet-i zâtiyye" ile şereflenir. Arada hiçbir sıfat, hiçbir nisbet, hiçbir îtibâr olmaksızın, yalnız zât-ı ilâhiyyeyi sevmek, Habîb-i Rabbil'âlemîne mahsustur. Böyle sevmekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği elemler, iyiliklerinden daha çok lezzet verir ve ferahlandırır. Sanıyorum ki, bu makam, Rızâ makâmından daha üstündür. Çünkü Rızâ makâmında olan, sevgilinin yaptığı elemi çirkin görmez. Bu makamda ise, elemden lezzet almaktadır. Mahbûbun cefâsı arttıkça, sevenin ferâhı ve sevinci artmaktadır. Bu ikisi birbirine benzer mi? Sevgili, sevenin gözünde, belki aslında, her zaman her halde sevgili olduğu için sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur. Her zaman ve her hareketinde medhedilir, hamdolunur. Seven, onun elemini de, nîmetini de, hep medheder. Bunun için, sâdık âşıkların; "Elhamdülillahi Rabbil'âlemîn alâ küll-i hâl" demeleri doğru olur. Sıkıntılı ve neş'eli zamanlarında hep hamd eden, hâmidlerden olur. Hamd etmenin şükretmekten daha kıymetli olmasının sebebi belki budur. Çünkü şükretmekte, sevgilinin nîmetleri göz önündedir ki, sıfatlarından, hattâ işlerinden meydana gelmektedir. Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i cemâli, yâni kendisi göz önündedir. Yâni zâtı da, sıfatları da, işleri de, nîmetleri de elem vermesi de, hep sevilmekte, metholunmaktadır. Çünkü, Allahü teâlânın verdiği elemler, nîmetleri gibi güzeldir. Görülüyor ki hamd, senâ etmenin, övmenin en üstün şeklidir ve hüsn-i cemâli, en toplu olarak göstermektedir. Sevinç hâlinde de, sıkıntı hâlinde de hamd edilmektedir. Şükür ise, nîmet zamanlarında olup, devamlı değildir. Nîmet kalmayınca, ihsân bitince, şükür de kalmaz.

Suâl: Bâzı mektuplarda, rızâ derecesinin, sevmekten ve sevgi derecesinden üstün olduğunu bildirmiştiniz. Şimdi ise, sevmek makâmının rızâ derecesinden üstün olduğunu söylüyorsunuz. Bu iki söz arasını bulmak nasıl olur?

Cevap: Şimdi bildirdiğimiz muhabbet makâmı, o mektuplarda yazmış olduğumuz muhabbet makâmından başkadır. O sevgide, az da olsa, çok da olsa, başka bağlılıklar ve görüşler de vardır. O sevgiye de her ne kadar muhabbet-i zâtiyye diyorlar ve yalnız kendisini sevmekdir biliyorlar ise de, yalnız zâta, kendine sevgi değildir. Çünkü, o sevgi makâmında bulunan bağlılıklardan başka şeyler de görmekten kurtulamıyor. Bu makamda ise, hiçbir bağlılık, hiçbir başka görüş yoktur. Bâzı mektuplarda, rızâ makâmının üstünde, ancak, Peygamberlerin sonuncusuna yol vardır. Başka kimse buradan ileri geçemez demiştik. Her şeyin doğrusunu, özünü, Allahü teâlâ bilir.

Şunu bilmelidir ki, herhangi bir şeyin, zâhire (nefse, bedene) çirkin gelmesi, bâtınının, kalbin beğenmemesi demek olmaz. Görünüşte acı olması, hakîkatte tatlı olmasına mâni olmaz. Çünkü, olgun bir ârifin şeklini, görünüşünü, herkes gibi bırakmışlardır. İnsanlık sıfatlarını, ondan almamışlardır. Böylece,onun kemâlini, başkalarının gözünden örtmüşlerdir. Dünyânın, tecrübe, imtihan yeri olmasını sağlamışlardır. Doğru yolda olan ile, yoldan çıkan, birbirine karışmakta, benzemektedir. Kâmil olan ârifin, görünüşü ve şekli yanında, içi ve özü tıpkı bir insanın, üzerindeki elbisesine bağlılığı gibidir. İnsanın kıymeti yanında, elbisenin ne kıymeti vardır? Onun sûretinin, hakîkati yanındaki kıymeti de böyledir. Câhiller, ârifin sûretini, dağ gibi görür. Kendi hakîkatsiz, özsüz sûretleri, görünüşleri gibi sanır. Bunun için, bu büyükleri inkâr eder, inanmazlar, bunlardan istifâde edemez, mahrûm kalırlar. Allahü teâlâ, doğru yolda gidenlere ve MuhammedMustafâ'nın izine yapışanlara selâmet versin! Âmîn." (İkinci cild, otuz üçüncü mektup)

1) Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî
2) Berekât-ı Ahmediyye; s.370
3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1138
4) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.337
5) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.16, s.162
--------------Tualimforum İmzam--------------
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Tuna
Tuna isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
gulabi, hayati, kimdir, salih, salih gülabi, salih gülabi hakkında genel bilgi, salih gülabi hayatı, salih gülabi kimdir, salih gülabi yaşamı, yasami


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Salih Fırat Biyografisi - Salih Fırat Kimdir - Salih Fırat Hayatı - Salih Fırat Yaşam Kartal Siyasetçilerin Hayatı ( Biyografisi ) 0 24.01.13 20:01
Salih Uçan Resimleri - Salih Uçan Fotografları - Salih Uçan Resim - Salih Uçan Fotoğr Eylül Ünlülerin Resimleri 0 26.05.12 19:34
Salih Uçan Biyografisi - Salih Uçan Kimdir - Salih Uçan Hayatı - Salih Uçan Yaşamı Eylül Futbolcuların Hayatı ( Biyografileri ) 0 26.05.12 19:30
Ahmet Salih Dal Biyografisi - Ahmet Salih Dal Hayatı - Ahmet Salih Dal Kimdir? Başak Siyasetçilerin Hayatı ( Biyografisi ) 0 17.06.11 18:59
Salih Zeki Bey Biyografisi,Salih Zeki Bey Hayatı,Salih Zeki Bey Kimdir? İpek Türk Bilim Adamlarının Hayatı 0 28.06.09 16:29


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:57 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2