Hz. ZEYNEB (r.a)
(Rasûlüllah’ın Kızı)
Peygamber (s.a.s)’in ikinci çocuğu ve kızlarının en büyüğü olup, annesi
Hz. Hatice binti Huveylid b. Eslem’dir. Rasûlüllah’a nübüvvet gelmeden yaklaşık on yıl önce dünyaya gelmiştir. Bu sırada Peygamberimiz otuz yaşlarındaydı.
İbn Hişam, onun Rukayye’den sonra dünyaya geldiğini, İbnü’l-Kelbî ise Kasım’dan önce doğduğunu söylemelerine karşı, ekseri kaynaklar; Hz. Zeyneb’in Kasım’dan sonra dünyaya geldiğini ve Rasûlüllah’ın kızlarının en büyüğü olduğunu kaydetmektedirler (İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Mısır, 1955, I, 190; el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyizi’s-Sahâbe Beyrut VIII, 91; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fi Ma’rifeti’s-Sahâbe, Kahire 1970, VII, 130; İbn Abdi’l-Berr, el-İstiâb fı Ma’rifeti’l-Ashâb, IV, 1853, 1854; İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübrâ, Beyrut 1957, I, 153).
Rasûlüllah (s.a.s)’in, Hz. Hatice’den olan çocuklarının tümü, vahyin nüzulünden önce dünyaya gelmişlerdir. Erkeklerin hepsi, İslâm gelmeden önce vefat etmişler, kızları ise İslâm devrine yetişmiş, Rasûlüllah’a iman etmiş ve Medine’ye hicret etmişlerdir (İbn İshâk, “Siyer” Trc. İstanbul 1988,134). İbn Sa’d'a göre, Rasûlüllah’ın, et-Tayyib (Abdullah) ve et-Tahir adlı çocukları İslâmiyet döneminde dünyaya gelmişlerdir (bk. İbn Sa’d, a.g.e., aynı yer).
Zeyneb büyüyüp evlenme çağına gelince, teyzesi Hâle bint Huveylid kendisini, oğlu Ebu’l-Âs b. er-Rebî’e istedi. Annesi Hz. Hatice, kız kardeşinin bu isteğini memnuniyetle kabul etti. Zira o sırada Ebu’l-Âs, gerek mal, gerek ticaret gerekse güvenilir olma bakımından Mekke’nin sayılı adamlarından biriydi ve Hz. Hatice, yeğenini çocukları kadar sevmekteydi. Rasûlüllah (s.a.s) de nübüvvetten önce gerçekleşen bu evliliğe muhalefet etmedi (İbn Hişam, a.g.e., I, 651, 652).
Zeyneb’in, Ebû’l-Âs b. er-Rebî’den
Mâme ve Ali adında iki çocuğu oldu. Ali, çocuk denecek yaşta vefat etti. Kızı Ümâme ise bilahere teyzesi Fâtıma’nın vefatından sonra Hz. Ali ile evlenmiştir (İbn İshak, a.g.e., 309; İbnü’l-Esîr, a.g.e., VII, 130; İbn Abdi’l-Berr, a.g.e., IV, 1854; İbn Hazm, Cemheretü Ensâbi İ Arab, Kahire 1982, 16, 77).
Hz. Muhammed (s.a.s)’e risâlet gelince, hanımı Hz. Hatice; başta Zeyneb olmak üzere dört kızı ile birlikte, derhal O’na iman ettiler. Zeyneb’in kocası Ebu’l-Âs ise iman etmemiş, uzun süre müşrik olarak kalmıştır.1slâm, Zeyneb ile kocasının biri birlerinden ayrılmasını ön görüyordu (el-Mümtehine, 60/10), fakat Peygamberimiz Mekke’de iken, helal ve harama dair hükümleri uygulayabilme gücüne sahip değildi. Bu yüzden, İslâmiyeti kabul etmiş olan Zeyneb’i putperest kocasından ayıramamıştır (İbnu’/Esir, a.g.e., VII, 130).
Rasûlüllah (s.a.s), insanları İslâm’a davet etmeye başlayınca Kureyş müşrikleri, hanımını boşaması için Ebu’l-Âs’a baskı yaptılar. Fakat o, hanımını çok sevdiği için: “Allah’a yemin olsun ki, eşimden ayrılmam, onun yerine Kureyş’ten, başka bir kadının eşim olmasını da istemem” (İbn Hişam, a.g.e.,1, 652) dedi ve baskılara direndi. Böylece Zeyneb, Müslüman olduğu halde, hicret edinceye kadar müşrik kocasıyla birlikte kaldı.
Kureyşliler, Bedir Savaşında müslümanlara yenilip Mekke’ye döndüklerinde, geride birçok esir bırakmışlardı. Ebû’l-Âs b. er-Rebî de esirler arasındaydı Ashab, Medine’ye döndüklerinde onu Rasûlüllah’a teslim ettiler. Mekkeliler esirlerini kurtarmak için fidye gönderdikleri vakit, Zeyneb de kocasını kurtarmak için bazı mallarla birlikte, annesi Hz. Hatice’nin kendisine düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığı da göndermişti. (Rasûlüllah (s.a.s) bu gerdanlığı görünce son derece müteessir olmuş, ashâbına; “Şayet esirini serbest bırakmayı ve malını da geri vermeyi uygun görürseniz bunu yapınız” buyurdu. Ashâbı da: “Olur ya Rasûlüllah!” diyerek Ebû’l-Âs’ı serbest bıraktıkları gibi, Zeyneb’e ait tüm malları geri gönderdiler (İbn Hişam, a.g.e., I, 652, 653; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 91).
Bir rivayete göre, Ebu’l-Âs serbest bırakılırken, Rasûlüllah, Zeyneb’in Medine’ye hicret etmesine izin vermesini şart koşmuştur. Başka rivayetlere göre ise Ebu’l-Âs, bu sözü kendiliğinden vermiştir.
Ebu’l-Âs Mekke’ye gidince, Rasûlüllah (s.a.s) Zeyneb’i getirmeleri için Zeyd b. Hârise ile Ensâr’dan birisini görevlendirdi ve onlara; “Zeyneb yanınıza gelinceye kadar Ye’cec vadisinde bekleyin, sonra onu alıp bana getirin”dedi. Onlar da söylenen yere gidip beklemeye başladılar. Ebu’l-Âs Mekke’ye varınca, Zeyneb’e hicret için izin verdi. O da hazırlığını yaparak kayınbiraderi Kinâne b. Er-Rebî’nin getirdiği deveye bindi ve birlikte yola çıktılar. Kureyşliler bunu haber alınca onları aramaya çıktılar. Nihayet Tuva denen yerde yetiştiler. Zeyneb’e ilk yetişen, Habbar b. el-. Esved b. el-Muttalib’dir. Habbâr, Zeyneb’i mızrağı ile dürterek yere düşürdü. Bunun üzerine, kayınbiraderi Kinâne yere çöküp ok torbasını önüne serdi ve; “Allah’a yemin ederim ki, bana kim yaklaşırsa ona ok atacağım” dedi, adamlar da geri çekildiler.
Biraz sonra Ebu Süfyan, Kureyş’in eşrafından bir grupla gelerek Kinâne’ye: “Be adam! Ok atmayı kes de seninle konuşalım” dedi. Kinâne, ok atmayı kesince gelip yanında durdu ve; “Bu yaptığın doğru değildir, kadını alenen çıkardın. Onu götürürsen, insanlar başımıza gelen felaket (Bedir yenilgisi) dolayısıyla zelit olduğumuzu, gücümüzü kaybettiğimizi sanacaklar. Hayatıma yemin olsun ki, onu babasına gitmekten alıkoymaya ihtiyacımız yoktur, onu hapsederek intikam almayı da düşünmüyoruz. Sen onu geri getir, ta ki sesler kesilip, insanlar onu geri getirdiğimizi sansınlar. Bilahare gizlice götürüp onu babasına kavuşturursun” dedi. Kinâne de öyle davrandı. Bir gece, onu çıkarıp Zeyd b. Harise ve arkadaşına teslim etti. Onlar da Zeyneb’i Rasûlüllah (s.a.s)’e getirdiler (İbn Hişam, a.g.e., I, 655).
Ebu’l-Âs Mekke’de, Zeyneb de Medine’de Rasûlüllah (s.a.s)’in yanında bir kaç yıl bu şekilde kaldı. Mekke fethinden kısa bir süre önce Ebu’l-Âs, ticaret yapmak için Şam’a gidip kervanı ile dönerken, Peygamber’in gönderdiği bir seriyye ile karşılaştı. Malını bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Seriyye, mallarla geri döndükten sonra, Ebu’l-Âs, karanlıktan istifade ile Medine’ye gelip Zeyneb’e iltica etti ve emân diledi, Zeyneb de ona emân verdi. Rasûlüllah (s.a.s), sabah namazına tekbir getirip ashâb da O’na uyunca Zeyneb, kadınların bulunduğu sofadan yüksek sesle; “Ey insanlar! Ebu’l-Âs b. er-Rebî’e emân verdim” diyerek onu himayesine aldığı bildirdi. Hz. Peygamber selâm verdikten sonra ashâbına dönerek; “Benim duyduğumu siz de duydunuz mu?” diye sordu. “Evet” cevabını alınca;, Muhammed’in nefsini elinde bulunduran Allah â yemin ederim ki, sizin de duyduğunu işitinceye kadar bu olaydan haberim yoktu. Bilin ki, Müslümanların en zayıfı dahi emân verebilir” dedi. (İbn Hişam, a.g.e., I, 657, 658, el-Askalânî, a.g.e., VIII, 92).
Başka bir rivayete göre Ebu’l-Âs, seriyye tarafından esir edilmiş, malları elinden alınmış ve müslüman olması karşılığında serbest bırakılacağı ve mallarının kendisine iade edileceği söylenmiş fakat kendisi bu teklifi reddetmiştir (İbn Hişam, a.g.e., I, 659; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 92).
Daha sonra Rasûlüllah as’habına; “Bildiğiniz gibi bu adam bizdendir. Siz onun mallarını ele geçirmişsiniz. Eğer iyilik edip mallarını iade ederseniz memnun olurum. Kabul etmezseniz, şüphesiz bu, Allah’ın size helal kıldığı bir ganimettir, siz buna layıksınız”dedi. Ashab da: “Malları geri vereceğiz” deyip ona iade ettiler. Ebu’l-Âs da Mekke’ye dönüp herkesin malını verdikten sonra kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu (İbn Hişam, a.g.e., I, 658; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 92)
Ebu’l-Âs, müslüman olduktan sonra Medine’ye geldi. Böylece Rasûlüllah (s.a.s) uzun zamandan beri kocasından ayrı yaşayan kızı Zeyneb’i yeniden Ebu’l-Âs’a nikahladı. İbn İshak, İbn Abbas’tan rivayetle, Hz. Peygamber’in, Zeyneb’i yeni bir mehir kesmeksizin ilk nikahla Ebu’l-Âs’a iade ettiğini nakleder. Başka rivayetlerde ise, eski mehre benzer bir mehir ve yeni nikahla eski kocasına iade ettiği söylenir (İbn Hişam, a.g.e., I, 659; İbnü’l-Esîr, a.g.e., VII, 131; el-Askalânî, a.g.e., VIII, 92).
Halid ERBOĞA