|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Bugünki Mesajlar | Arama |
Sağlık Kütüphanesi Temel saglık bilgileri ve hastalıklar hakkında bilgiler,tedavi yöntemleri... |
| LinkBack | Seçenekler |
10.02.08, 15:31 | #2 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Omurga Anatomisi OMURİLİK FELCİ NEDİR, NASIL OLUŞUR? OMURGA VE OMURİLİK ANATOMİSİ Omurga, bir taraftan vücudumuzun dik durmasını, diğer taraftan da içindeki kanaldan geçen omuriliğin korunmasını sağlayan kemik zincirine verilen addır. Omurilik ise beyin kökünden başlayarak, kuyruksokumuna kadar uzanan ve beyin ile organlar arasındaki irtibatı sağlayan merkezi sinir sistemine verilen addır. Spinal cord (kord okunur), ya da medula spinalis olarak da adlandırılan omurilik, beyinden gelen cevapları da beyne cevapları da beyne iletmektedir. Bu bakımdan organların bütün motor, (yani hareket faaliyetleri) ve duyu (his) faaliyetleri omurilik tarafından yaptırılır ve kontrol edilir. Omurilik bunun yanında tek başına refleksleri de kontrol etmektedir. 33 kemikten oluşan omurga sistemimizin her birine vertebra (omur) adını vermekteyiz. Bu omurların bulundukları bölgeye göre şekilleri bazı farklılıklar göstermekle birlikte genel anatomik yapıları aynıdır. Bu şekil farklılıklarına göre sınıflanan omurlar 5 grupta ele alınmaktadır. Buna göre: 1. Cervikal ( Dorsal) Vertebraları 7 tane 2. Torakal Vertebraları 12 tane 3. Lomber Vertebraları 5 tane 4. Sakral Vertebraları 5 tane 5. Coxgeal Verttebraları Birbirine yapışık halde 3-4 tane 1. Cervikal Vertebraları: Kafatası bitim noktasından başlayıp, ensekköküne kadar uzanan boyun bölgesindeki7 omur cervikal vertebraları olarak adlandırılmaktadır. Kollar, ellerin motor (yani hareket ve duyu (his) faaliyetleri omuriliğin bu seviyedeki bölgeleri tarafından kontrol edilmektedir. Eğer omurgada meydana gelen bir hasar bu bölgede omuriliğe zarar verirse, vücudun kollar ve aşağısındaki bölgeleri felç olacaktır. Quardipleji (kuardipleji) olarak adlandırılan bu felç türünde solunum hareketini kontrol eden kaslar da etkileneceği için ölüm riski de söz konusu olabilir. 2. Torakal (Dorsal) Vertebraları: Ense kökünden başlayıp, kaburgaların omurgayla birleştiği son noktaya kadar olan 12 vertebraya verilen addır. Bu omurlar; gövde bölgesine ait motor ve duyu kontrol etmektedir. Eğer hasar bu bölgede gerçekleşir ve bir felç yaşanırsa, gövde ve aşağısında kalan bölgede, yani ayaklar, genital ve seksüel yetenekler üzerindeki kontrol ortadan kalkacak, (bacaklar ve ayaklar işlev kaybedeceği için ) paraplejik felç yaşanacaktır. 3. Lomber Vertebraları: Torakal vertebraları sonra bel bölgesini tutan 5 tane vertebraya lomber vertebraları adı verilmektedir. Lomber vertebraları bir hasar bir hasar omuriliğe bası yaparsa paraplejik felç yaşanacak; bacaklar ve aşağı bölgede kalan fonksiyonlar, yani genital ve seksüel yetenekler üzerindeki kontrol ortadan kalkacaktır . 4. Sakral Vertebraları: Kuyruk sokumu bölgesindeki 5 vertebraya verilen addır. Bu vertebralar, (diz altında kalan) aayakları ve seksüel- genital işlevleri kontrol eder. Bu bölgede yaşanacak bir hasar sonucunda ayaklar ve genital - seksüel fonksiyonlarda duyu ve motor faaliyetler kaybedilecektir. 5. Coxygeal Vertebraları:Kuyruksokumunun uç kısmında , birbirine yapışmış ve güdükleşmiş halde uzanan 3-4 vertebraya verilen addır. Bu vertebralar tek başlarına bir bölgeyi kontrol etmemekte, burada yaşanacak travmalar belirgin bir felce yol açmamakta, ancak sadece ayaklarda işlev bozuklukları olabilmektedir. Bu şekilde sınıflandığında omurların içte kalan tambur şeklindeki oval kısımlarına corpus, sağında ve solunda kalan çıkıntılarına çıkıntı, arka kısmında kalan boynuz şeklindeki uzantıya da spinöz çıkıntı adı verilmektedir.Vertebralar, birbirlerine aralarındaki discus (diskus okunur) adı verilen yastıklarla bağlanmaktadır. Disklerin omurga sistemi içindeki rolü, kemiklerin birbirine değerek aşınmasını önlemek ve omurga hareketine müsaade eden esnekliğe imkan sağlamaktadır. Omurga bunun yanında, her taraftan onu saran ve ligaman adı verilen bağ dokularıyla sıkı sıkıya sarılmıştır. Ligamanların ön bölgeyi tutanlarına onterior ligaman, arka bölgeyi tutanlarına da posterior ligaman adı verilmektedir. İşte bütün bu unsurlarla bir bütünlük oluşturan omurga sistemi stabil (yani sabitlenmiş)bir halde görevini tam olarak yapmakta ve omuriliği korumaktadır. Başlangıçta da belirtildiği gibi, Omurilik, omurganın içerisinde yer almaktadır. Ancak omurilik bu kanal içerisinde; dura adı verilen bir zarla çevrili olan BOS’un yani beyin omurilik sıvısının içinde bulunmaktadır. BOS yani boyun omurilik sıvısı, spinal kordun dura ve kemiğe değmesini engelleyen bir hidrolik tampon görevi görmektedir. Omurilik, anatomik olarak iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım; C1’den L1-2’ye kadar uzanan ana parçadır. İkinci kısımsa; bu bölgeden aşağı kadar uzanan ve at kuyruğuna benzeyen sinir lifi demetinden oluşan ve cauda equina (kauda eqina okunur)adı verilen kısımdır. Anatomik olarak bu şekilde yapılan omurilik; organlarla bağlantıyı, vertebralar arasında uzattığı sinir kökleri vasıtasıyla kurar. Toplam 31 çift sinir kökünün bölgelere göre dağılımı şöyledir: 1. Certikal Bölge 7+1=8 çift 2. Torakal Bölge 12 çift 3. Lomber Bölge 5 çift 4. Sakral Bölge 5 çift 5. Coxygeal Bölge 1 çift Bu anatomik özelliklere sahip olan omurilik, bir hastalık ya da travmaya bağlı olarak baskıya uğrarsa, yani basıya maruz kalırsa işlevini yitirebilir. Bası yapacak hastalık ya da travma direkt omurilik üzerinde olabilmekle birlikte, bu durum daha çok, omurgada yani vertebra kemiklerinde gelişen bir hastalık veya travmanın etkisiyle olmaktadır. Özellikle bir kaza sonucu kırılan vertebralardan kopan kemik parçaları, vertebranın içinden geçen omuriliğe zarar vermekte (kesi oluşturarak) omurilik felcine sebep olmaktadır. Bu şekilde zarar gören omurilik hücreleri bir daha yeniden canlandırılamaz ve üretilemez. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... Konu Başak tarafından (10.02.08 Saat 15:41 ) değiştirilmiştir.. |
10.02.08, 15:35 | #3 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Tıpta Gelişmeler OMURİLİK FELCİNDE KÖK HÜCRE UYGULAMALARI KONUSUNDA UZMAN GÖRÜŞLERİ.. Şubat 2005 Tempo Dergisinde yer alan ve Gaziantep’te Dr. Turgut Kırkgöz’ün Nesrin Subaşı isimli omurilik felçlisi bir hastaya kök hücre uygulaması yaptığı ve hastada birtakım gelişmeler görüldüğü yönündeki haber üzerine dergimizde hazırlanan “Omurilik Felcinde Kök Hücre Uygulamaları” konulu dosyamız sizlerden büyük ilgi gördü. Ay boyunca birçok okurumuz dergimizi arayarak konu hakkında daha detaylı bilgi edinmek istediklerini dile getirdiler. Bu gelişmelere paralel olarak konu hakkında uzmanlar arasındaki tartışmalar da devam etmekte. OMURİLİK YARALANMASI VE KÖK HÜCRE TEDAVİSİ Beyin ve omurilik birlikte Merkezi Sinir Sistemi (MSS) adını alır ve MSS’de 100 milyar hücre ve bu hücrelerin 10.000’den fazla alt tipi vardır. Bu hücreler neredeyse sayılamayacak kadar çok bağlantıları ile birbirleri ile haberleşirler. Omurilik en kalın olduğu yerde el başparmağı genişliğindedir. Beyinle karşılaştırıldığında birçok işlem çok dar bir alana sıkışmış durumdadır. Omurilikte oluşabilecek en küçük bir hasar birçok işlevin bozulmasına yol açar. İlk olarak, 1995 yılında, kök hücrenin MSS hasarlarında kullanıldığını görüyoruz. Daha sonra, 1999 yılında, omuriliği hasarlanmış farelerde kök hücre tedavisi ile kısmi düzelme elde edilmiş ve umutlar daha da yeşermiştir. Omurilik hasarı sonucu zarar gören sinir hücrelerinde teorik (kuramsal) olarak rejenerasyon (yenilenme) meydana gelebilir. Ancak, yeni oluşan sinirlerin ve uzantılarının işlevsel (işe yarar) olabilmesi en son gelişmelerle (kök hücre) bile şu an için pek mümkün görünmemektedir. Sinir hücresi insan vücudunun en karmaşık hücresidir. Bir kök hücresini istenildiği şekilde sinir hücresine dönüştürmek ve işlevsel bir hale getirmek, sanıldığından daha zordur. Omurilik hasarı oluşturulmuş farelerde, kök hücre tedavisi ile elde edilen iyileşmeler tam olarak açıklanamadığı gibi, fare ile insan arasındaki fark o kadar büyüktür ki, henüz aynı sonuçları insanda elde edebilmekten bahsedemeyiz. Omurilik yaralanmalarının tedavisi çalışmalarında dönüm noktası, Superman filminde Superman karakterinden tanıfdığımız Christopher Reeve’in attan düşerek boynunu kırması ve omurilik hasarı sonucunda tetraplejik olmasıdır. Kazadan sonra, bir vakıf kuran Reeve, 9 ayrı laboratuarın çalışmalarını koordine etmiş ve omurilik yaralanmalarında tedavi konusundaki çalışmaları desteklemiştir. Bu araştırmaların önemli bir kısmı kök hücre ile tedavi üzerinedir. Omurilik yaralanmalarının tedavisi için yapılan deneysel çalışmalarda en iyi sonuçlar cenin kök hücreleri ile elde edildiğinden bunu etik (uygun) bulmayanlar olmuş ve bu araştırmaları şiddetle eleştirmişlerdir. Cenin omuriliğinden alınan kök hücrelerin sayısı en fazla 64 adet olmasına rağmen, yeni bir canlı oluşturabilecek kapasiteye sahiptirler. Hayatın döllenme ile başladığına inananlar bu tür çalışmalara karşı çıkmaktadırlar. Reeve bu düşüncelere ve ABD başkanı Bush’un kök hücre konusundaki kararlarına karşı bir deklarasyon yayınlamıştır. Yani, söz konusu çalışmalar halen tartışmalıdır. Omurilik yaralanmalarında tedavi çalışmaları son on yıl içinde son 100 yılda olduğundan daha fazla ilerleme kaydetmiştir. Bunda Christopher Reeve’in çok önemli bir payı olmuştur. Ancak, Reeve geçtiğimiz yıl tüm çalışmalara, araştırma ve bakıma rağmen sebebi tam olarak bilinmeyen (ya da açıklanmayan) bir şekilde vefat etmiştir. Kök hücrelerin çok çeşitli olması nedeniyle, ayrıştırılma tekniği, ayrıştırma ve bölünmenin başlamasındaki zamanlama, kimlere, nasıl uygulanacağı gibi konular henüz çok tartışmalıdır. Güney Kore, Çin gibi ülkelerde insanlarda çok sayıda uygulanmasına karşın, bilimsel çevreler, kök hücre tedavisinin henüz insanlarda uygulanmaması gerektiği sonucuna varmışlardır. Çünkü insanlardaki denemelerde iyileşmeden çok tümör oluşumlarına rastlanmıştır. Kök hücre, çoğalma ve değişime uğrama yeteneği olan bir hücredir ve bugünkü bilgilerle tam olarak kontrol edilememektedir. Yapılması gereken daha çok bilimsel araştırmaya ihtiyaç vardır ve geleceğin ne getireceğini kimse bilmemektedir. Bizim bilim adamları olarak tavsiyemiz; olası zararlı etkileri nedeniyle bu tür bir tedavi yöntemine başvurulmaması ve konu netleşene kadar "tedavi" yerine "rehabilitasyon" çalışmalarının tercih edilmesidir. Çünkü, omurilik felcinin gelecekte bulunacak olan tedavisi (her ne olacaksa) kasları, eklemleri, mesanesi, böbrekleri vs. iyi durumda olanlar için geçerli olacaktır. Omurilik felcinde kök hücre uygulamasına nasıl bakmalı? Dr. Cengiz TürkmenOmurilik ve Beyin Cerrahı70.yıl İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim Araştırma Hastanesi Bilimsellik zor bir kavram, bu kavramı algılayabilmek için bilgi denizinde bir damlanızın olması gerekir. Böyle bir durumda bile bilimsel davranabilmek her zaman mümkün olmaz ama en azından ‘daha fazla bilimsel’ kararlar verebilirsiniz. Bilimsel olmak için o konuda bilginiz tam olmalı ve kurgulama yeteneğiniz olabilmelidir. Bilginiz tam değilse ve kurgu yeteneğiniz yoksa bilimsellik adına ‘KESİN KARAR’ verirseniz aslında bu şekilde siz de ‘bilim dışı bir çizgiye’ çıkmış olursunuz. “Kök hücrenin omurilik felçlilerinde kullanılması” Kök hücre konusu tek başına ele alındığında branşım olmadığı için bilgim zaten yok. Ayrıca binlerce yayın olmasına rağmen dünyadaki bilgi birikimi bu derin konuda çok yetersiz. Ancak kök hücrenin omurilik felçlilerinde uygulanılması konusunda (omurilik anatomisi açısından) çok büyük deneyimim var: Yıllardır özellikle spastisite ameliyatları yapan cerrah olarak yaralı omuriliğin geç dönem durumu konusunda deneyimim büyük.Kök hücresinin omurilik uygulamasında erken dönemde kontrolsüz başarılar görülebiliyor, bu çalışmalarda yan etki olarak da tümör de oluşabiliyor. Bunların dışında kök hücre geç dönem hastalarda da uygulanıyor ama gözlenen başarı, bilimsel dayanaklarıyla birlikte tam olarak ortaya koyulamıyordu. Tabi bu çalışmalarda da ayrıca yine tümör oluşabiliyordu. Ancak son dönemlerde Çin, Portekiz, İtalya, İsrail, Kanada ve en son Güney Kore’den omurilikte kök hücrelere çalışmalarıyla ilgili haberler gelmesi ve bu haberlerin basında çokça işlenilmesi hastalarımızdan yüzlerce telefon almamız sonucunu doğurdu.. Omurilik üzerindeki kök hücre denemeleri teknik açıdan yaralı omurilik üzerine püskürtme şeklinde oluyordu. Konuya taraf olan bir beyin cerrahı olarak bu çalışmaları ben de dikkatle izliyordum. İşte bu sırada Tempo dergisinde Gaziantep’te Operatör Dr. Turgut Kırkgöz tarafından uygulanılmış bir olgu haberi geldi, sonuç çok iddialı idi. Bu beni heyecanlandırdı. Bu çalışmada kök hücre uygulama şekli (!) dikkatimi çekti. Çünkü yukarıda bahsettiğim tekniğin dışında bir uygulamadan yani “açık ameliyattan” bahsediliyordu. 8 Mart 2005 tarihinde gidip hasta Nursel Subaşı’yı gördüm. Talebimin samimiyetle kabulü, Nursel hanımın ailesinin sıcaklığı, karşılanmamdaki ilgi beni rahatlattı. Çünkü bu konularda ki ‘umudu sömürenlerle’ ile çok karşılaşmıştık. Gerçi Dr. Turgut Bey’e de ifade ettiğim gibi “sunum yanlıştı”. Bir hastaya uygulayıp, evde bulundurup basın kanalıyla sonuç hakkında bilgi vermek doğru değildi. Ama davetimin kabulü, video kayıtlarına izin verilmesi bende şu düşünceyi geliştirdi: Dr. Kırkgöz, bir aile dostu olan hastaya her ne kadar kötü niyetli olmasa da, bilimsel olmayan, “amatörce bir yaklaşımla” bir operasyon yapmıştı. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... Konu Başak tarafından (10.02.08 Saat 15:42 ) değiştirilmiştir.. |
10.02.08, 15:35 | #4 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Tıpta Gelişmeler Tıbbi araştırmaların etik ve yasal prosedürleri dikkate alınmadan, rasgele bir işlem söz konusuydu. Rasgele diyorum çünkü omurilik zarı açılmadan iğneyle içeriye kök hücre zerk edilmiş. Peki ama omuriliğin neresine? Yaralanmanın neresine? İçine mi dışına mı? Omurilik yaralanmasının tipi ve boyutları ne? Çok iyi bildiğimiz gibi omurilik kanal çapı, etrafındaki su mesafesi, yaralanma tipi boyutu her insanda değişiyor. Kısaca bu işlem bu şekliyle bir daha tekrarlanmak istenirse standart olmadığı için aynı yere isabet edemez ve sonuç değişir. Hastanın önceki video kayıtları olmaması karşılaştırma imkanı vermiyor. Önceki bilgileri GATA Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Epikrizi’nden ve sevgili hastamız Nursel Subaşı’ndan alıyoruz. Buna göre Torakal 6 olan komplet hasta şu anda Torakal 12-Lomber 1 li hasta seviyesinde. Kalça hareketleri çok iyi ama bacaklarda daha hareket ve his yok. Yani, bir şeyler oluyor gibi !? Bana göre hasta 6 ay sonra tekrar görülmeli. Ben bu sebeple hastayı izlemek maksadıyla hastanemize davet ettim. Düşüneceklerini söylediler, umarım kabul ederler. Çok iyi bildiğimiz gibi omurilik kanal çapı, etrafındaki su mesafesi, yaralanma tipi boyutu her insanda değişiyor. Kısaca bu işlem bu şekliyle bir daha tekrarlanmak istenirse standart olmadığı için aynı yere isabet edemez ve sonuç değişir. Hastanın önceki video kayıtları olmaması karşılaştırma imkanı vermiyor. Önceki bilgileri GATA Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Epikrizi’nden ve sevgili hastamız Nursel Subaşı’ndan alıyoruz. Buna göre Torakal 6 olan komplet hasta şu anda Torakal 12-Lomber 1 li hasta seviyesinde. Kalça hareketleri çok iyi ama bacaklarda daha hareket ve his yok. Yani, bir şeyler oluyor gibi !? Bana göre hasta 6 ay sonra tekrar görülmeli. Ben bu sebeple hastayı izlemek maksadıyla hastanemize davet ettim. Düşüneceklerini söylediler, umarım kabul ederler. Bu noktada yapılan bu işlemleri ve vakayı ele almada “bilimsel davranılmadığı için” eleştirmenin ötesine geçerek kesin hükümlerle hastanın durumunu incelemeye bile gerek duymamak da yanlış bir tutum olacaktır. Zira bilimin bir boyutu deney ise bir boyutu da gözlemdir. Ve şu an için bilimsel bir yaklaşımla olmasa da, eleştirsek de yapılmış bir deney var. Bugüne kadar yapılmış olan işlemler için de müdahale şansımız yok. Ama bundan sonrasında bilimin diğer boyutu olan gözlem tarafını yapabilme şansımız var. Sonuçta bu çalışmadan elde edilecek sonuçlar, yanlışıyla doğrusuyla yani her yönüyle bundan sonraki çalışmalara ışık tutacaktır. Bu yüzden önyargılı olmadan hastadaki olumlu ya da olumsuz gelişimi gözlemek ve kayıt altına almak, tedavi bekleyen hastaların bilgi edinme hakları ve bilim ahlakı açısından gereklidir. Gelelim “kök hücre uygulama” çalışmalarının şu andan sonraki sürecine.... Tümör gibi nedenlerle uygulamayı durduralım mı? Amerika dışında dünyada bunun uygulamaları var. Amerika ilginç bir ülke. İnsan haklarını çok seviyorlar ama para kaybı olacak diye “Ozonu delecek gazların sınırlandırılmasına” dünyada imza koymayan tek ülke. Orada kök hücreye Katolikler şiddetle karşı (bizde olsa dinciler bilimi engelliyor diye kıyametler kopar). Ayrıca Amerika’da büyük parasal tazminatlar bu türlü atılımları engelliyor. Tüm dünyanın kullandığı bir çok ilaç ve tıbbi malzemede de durum aynıdır. ABD kendi ülkesinde izin vermez ama bunlar ülkemizde de dahil olmak üzere Avrupa ve bütün ülkelerde kullanılır. Önerim şudur; Rastgele, projelendirmeden yapılan uygulamalar kesinlikle yanlıştır. Ama benim ülkemin insanı riski çok sever; ne yaparsanız yapın yapılan yere gider yaptırır. Nitekim hali hazırda Güney Kore olmak üzere bu çalışmanın yapıldığı yerlere gitmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Bu durum üstelik onların kötü niyetli insanların da kucağına itilebilmesi anlamına da gelmektedir. Bu sebeple ciddi projelerle eğitim hastanelerinde, bilimsel altyapısı hazırlanarak, konuyla ilgili farklı branşlardaki (beyin cerrahı, genetik, hematoloji ve fizik tedavi uzmanı) doktorların bir araya gelmesiyle, etik kurullardan izin alınarak; resmi işlemlerin ardından hastalara bunun bir araştırma olduğu, çeşitli risklerinin söz konusu olduğu iyice anlatılmak şartıyla insanda kök hücre uygulamalarına izin verilmelidir. Araştırmalar ülkemizde de sürdürülmelidir. Burun Hücreleri Felci Tedavi Edebilecek Burundan alınan sinir hücreleri, bir gün felç tedavisinde kullanılabilecek. En azından Avustralya''da bu işi ilk kez insanlar üzerinde uygulayan nörologlar, böyle söylüyor.Araştırmaya başkanlık eden Brisbane Griffith Üniversitesi''nden Alan Mackay, belden aşağısı 6 haftayla 3 yıl arasında sürelerde felçli olan 3 kişiyi iyileştirdi. Mackay, 5 kişiyle daha çalışmayı planlıyor. Hastaların yarısına burun hücrelerini içeren enjeksiyon yapılacak. Koku hücreleri olarak bilinen burun hücreleri, beyinle bağlantıyı kurup kokuyu hissetmemizi sağlıyor. Yaşam boyu yeniden oluşuma uğrayacak biçimde evrimleşmişler. Çünkü enfeksiyonlara bağlı olarak sürekli yıkıma uğrayabiliyorlar. Mackay-Sim, sinir uçlarıyla hava arasında sadece birkaç mikronluk burun sıvısı bulunduğunu belirtiyor. Bu uygulamanın tasarımına göre, aktarılan koku hücreleriyle, spinal sinirlerle hasarlı bölge arasında bir köprünün oluşması sağlanacak. Cambridge Üniversitesi''nden Robin Franklin''e göre koku hücreleri, bu köprünün oluşumunda öncül hücreler olabilecekler. Bu tip denemeler daha önce dünyanın pek çok yerinde tavşanlarda yapılmış ve başarılı olmuştu. Örneğin omuriliği tümüyle hasarlanmış bir hayvana verilen hücreler sayesinde, arka ayak kontrolünün geri döndüğü gösterilmişti. Fakat tavşanlarda uygulanan hücrelerin kafatasından alınması yöntemi, insanlar için pek uygun gibi görünmemektedir. İkinci engelse, bir kişiden alınan hücre miktarının omurilik hasarını kapamaya yetmemesi. Mackay-Sim''in denemeleri bu sorunu kısmen çözmüş gibi. Hücreler lokal anestezi ile alınıp, ayrı bir kültür ortamında sayıca çoğaltılacak. Deneydeki hastaların her biri, durumlarındaki iyileşmeyi saptamak için belirli testlerden geçirilecek. Brisbane''deki Prenses Alexandra Hastanesi omurilik zedelenmeleri bölümünden Tim Geraghty, insanların kalça ve bacaklarında hafifçe hissetmeye başlamalarının, yatmaktan oluşan yaraları da önleyebileceğini, ayrıca idrar torbası, bağırsaklar ve hatta cinsel fonksiyonlarda iyileşmenin sağlanabileceğini belirtiyor. Koku hücrelerinin nakli, felç tedavisinde bir adım. Diğerleriyse uç bölgelerden alınan Schwann hücrelerinin büyüme faktörünü uyarması yoluyla, hasarlı bölgede savunma sisteminin artması esasına dayanan yöntem. Son günlerdeyse, sinir onarımında kök hücre kullanımından söz ediliyor. Franklin''in de söylediği gibi felç tedavisinde başarı, tümünün ortaklaşa kullanıldığı bir yöntemle mümkün olabilecek. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... |
10.02.08, 15:44 | #5 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Spastisite SPASTİSİTE Sizde veya bir yakınınızda kaslarda spastisite varsa, ya da spastik olabileceğinizi düşünüyor ama bundan emin olamıyorsanız, lütfen bu bölümü okuyun. Spastisite konusunda sıklıkla sorulan soruların yanıtlarını bulacak ve etkili tedavi seçeneklerine ilişkin değerli bilgilere ulaşabileceksiniz. Kendi tıbbi durumunuz ve tedavisi konusunda soracağınız şeyler olursa lütfen doktorunuzla görüşmeniz gerektiğini unutmayın. Spastisite nedir? Spastisite terimi, belirli kasların aşırı aktif hale gelerek, adale katılığına, sertliğine ya da spazmlarına neden olduğunu ifade eder. Yaralanma, serebral palsi, inme ya da mültipl skleroz gibi durumların beyinde ya da omurilikte yol açmış olabileceği hasardan ileri gelir. Spastisite vücudun çoğunu (yaygın spastisite) ya da bir ayak bileği, bir el ve bilek gibi sadece küçük bir bölgeyi (fokal spastisite) etkileyebilir. Spastisitenin etkileri, hafif sertlikten ağrılı, kontrol edilemeyen spazmlara kadar uzanır. Vücudun hangi bölgesinin etkilendiği ve bu bedensel etkilerin şiddeti, hasar görmüş olan beyin ya da omurilik bölgesine ve hasarın derecesine bağlıdır. Kaslarda oluşan bu değişikliklerin geniş kapsamlı etkileri olabilir. Örnek olarak: Bacaklardaki şiddetli kas katılığı yürümeyi zorlaştırabilir. Yalnızca ayak parmakları ya da ayağın yanı üstünde yürümek mümkün olabilir; bu durum kişinin dengesini etkiler ve sık sık düşmelere neden olur, kalçalara ve diz eklemlerine anormal basınç bindirir ve ayakkabıların daha çabuk aşınıp yırtılmasına neden olur. Kalçalardaki kas katılığı yürümeyi etkiler ve bacak arası temizliğini, tuvalete çıkmayı ve giyinmeyi zorlaştırır. Hareket ve temizlik konusunda yaşanılan güçlükler cilt hasarıyla sonuçlanabilir ve basınç yarası (yatak yarası olarak da bilinir) riskini artırabilir. Kollar ve eller etkilenmişse, parmakları açmak ya da dirseği veya bileği bükmek zor olabilir. Bu, gündelik yaşam için en gel oluşturur ve temizliği güçleştirir. Ağrılı kas spazmları sandalyede oturmayı ya da yatakta uzanmayı olanaksız kılabilir ve pozisyon değiştirmeyi zorlaştırabilir. Bu durum, yıkanabilmek ve tedavi uygulayabilmek için vücudu ve uzuvları hareket ettirmeyi güçleştirir. Kas katılığı ve spazmları daha fazla enerji harcanmasına yol açarak yorgunluğa neden olur. Kimde spastisite olur? Spastisite, motor yolların kimi kısımlarına, sinir sisteminin istemli hareketleri denetleyen bölgelerine hasar veren nörolojik bozukluklarda meydana gelebilir. Spastisiteye en sık olarak yol açan bozukluklar serebral palsi, omurilik yaralanması, mültipl skleroz, inme ve travmatik beyni hasarları, sözgelimi oksijensizlikten, fiziksel travmadan, kanamadan ya da infeksiyondan dolayı oluşan hasarlardır. Spastisiteye yol açan nedir? Adaleler, gevşemiş durumla kalmaları (fleksiyona geçmemeleri) gerekirken kasılmalarına (kısalmalarına ya da fleksiyona geçmelerine) neden olan yanlış sinir sinyalleri aldıkları zaman spastisite meydana gelir. sinyallerin doğru kontrol edilememesi, beyindeki ya da omurilikteki bir hasardan kaynaklanır. Spastisiteyi tetikleyen nedir? Spastisite her zaman mevcut olmayabilir. Hızlı hareket ya da duyusal uyarım sonucunda ortaya çıkabilir. Spastisite tedavisinin önemli bir yönü, bu durumu tetikleyebilecek uyaran (stimulus) tiplerinin, örnek olarak ağrı, basınç yaraları (uzun süre yatma/ oturmayla oluşan yaralar), idrar yolu infeksiyonu, ayak tırnağının geri dönmesi (batan tırnak), sıkı giysiler ve kabızlık gibi uyaranların asgariye indirilmesidir. Spastisiteyle ilişkili hareket problemleri nelerdir? Spastisitenin şiddeti, hafif kas sertliğinden deformiteye ve kontraktür denilen kalıcı adale kısalmasına kadar değişebilir. Dinamik (spastisitenin indüklediği) kontraktür denilen olay çoğu zaman ilaç tedavisiyle azaltılabilir. Bu durum tedavi edilmezse, dinamik kontraktürün yerini sabit (fikse) kontraktür alabilir, bu durumda adalede oluşan hücresel değişiklikler adalenin kalıcı şekilde kısalmış olarak kalmasına yol açar. Bu durum ancak cerrahi girişimle tedavi edilebilir. Klonüs ya da hızlı, yinelenen kas spazmı da oluşabilir. Spastisite. Özellikle eğer eklemleri anormal pozisyonlara çekiyorsa ya da normal hareket açıklığını engelliyorsa ağrı verebilir. Spastisite herhangi bir kas grubunu etkileyebilmekle birlikte, bazı sık rastlanan klinik görüntüler vardır. Spastisitenin komplikasyonları nelerdir? Günlük yaşam etkinlikleri: Kasların bağımsız olarak kontrol edilememesi, giyinme, yemek yeme ve kişisel bakım gibi günlük yaşam etkinliklerinde çekilen güçlüğün artması anlamına gelebilir. Temizlik: Sert, kısalmış ya da spastik kaslar avuç içi, koltukaltı ya da kasık gibi bölgelere ulaşmayı engelleyerek temizliği zorlaştırabilir. Kötü koku ve ciltte bozulma meydana gelebilir. Büyük ve küçük aptese çıkmak güçleşebilir. Hareketlilik: Bacak kaslarındaki spastisite hareketliliği, oturup kalkmayı ve yataktan tekerlekli sandalyeye geçmeyi ya da bunun aksini yapmayı zorlaştırabilir. Rahatlık: Spastisite rahat şekilde oturmayı ya da eklem ağrısını ya da basınç yaralarını önlemek için yeterli sıklıkla pozisyon değiştirmeyi güçleştirebilir. Ayaklardaki spastisite ayakkabıların ayağa rahat oturmasını engelleyebilir. Ciddi spastisite ağrılı eklem kaymalarına neden olabilir. Kontraktür nedir? Kontraktür, adalenin inatçı bir şekilde kısalmasından dolayı eklemin anormal bir şekil almasıdır. Kontraktür spastisitenin en önemli sonuçlarından birisidir. Bir kas hareket açıklığının tümünde düzenli olarak kullanılmadığı zaman, o kasın tendonları (kirişleri) kısalır. Bu durum kasın gerilmesini daha da zorlaştırarak, daha da fazla kısalmadan ve gerilme yeteneğinin daha da azalmasından oluşan bir kısırdöngü yaratır. Kasta, tam hareket açıklığını daha da önleyen fibroz skar dokusu gelişebilir. Tedavi edilmeyen kontraktürün en sonunda varacağı nokta, kalıcı ve çoğu kez ağrılı olan anormal postürdür. Spastisite tedavi edilebilir mi? Evet, ama bazı vakalarda hiçbir tedavinin gerekli ya da arzu edilir olmadığını belirtmek önemlidir. En iyi tedavi sürecini belirlemek için, bir doktor tarafından değerlendirme yapılması kritik önem taşır. Spastisite için kullanılabilecek birkaç tip tedavi vardır. Bunların en önemlisi, bir fizik tedavi uzmanının önereceği germe egzersizlerinin düzenli olarak yapılmasıdır. Kontraktür gelişiminin erken evresinde yapılacak düzenli germe egzersizleri (“hareket açıklığı egzersizleri”) kalıcı kısalmanın önlenmesine yardımcı olabilir. Bu, spastisite bulunan bazı kişiler için gerekli olan tek tedavidir. Vücudun birkaç bölgesini etkileyen spastisite için kullanılabilecek kas gevşetici ilaçlar vardır, bunlar ağız yoluyla alınır ya da omurilik sıvısına şırınga edilir. Aşırı aktif kası zayıflatan ya da felç eden ilaçların (kemodenervasyon ajanlarının) lokal injeksiyonları daha izole durumdaki spastisite için etkili olabilir. İlaçlarla ya da injeksiyonlarla etkili şekilde tedavi edilemeyen ciddi spastisite, omurgadaki bazı aşırı aktif sinirlerin cerrahi yolla yıkımına yanıt verebilir. Kontraktür, tendonların uzamasına olanak veren seri olarak kalıba almayla ya da gerekirse ortopedik cerrahiyle tedavi edilebilir. Ne kadar devam eder? Spastisite hemen her zaman yaşam boyu devam eden bir durumdur. Yıllar geçtikçe spazmlar sıklıkla daha da kötüye gider ve ağrının, çekilen rahatsızlığın, hareket etme ve işlerini görme zorluğunun artmasına neden olur. Kas katılığı artabilir; kasın kendisinde (kası kısaltarak) ve bağlanmış olduğu eklemde kalıcı değişikliklere neden olabilir. Sonuç olarak, eklemi hareket ettirmek olanaksız hale gelebilir (bu durum kontraktür olarak bilinir). Tam zamanında doğru tedavi uygulanarak kontraktürler çoğu kez önlenebilir. Tedavi ne sunabilir? Spastisite her bireyi farklı şekillerde etkilediği için, aldıkları tedaviden ne istediklerine karar vermek, doktorlarının, hemşirelerinin ve terapistlerinin yardımıyla, ilgili bireylere düşer. Hastaların yaşam kalitesini düzeltecek ve onların yapabildikleri kadar çok şey yapmalarına olanak sağlayacak tedavi hedefleri konusunda herkesin görüş birliğine varmış olması gerekir.Spastisitenin şiddeti dikkate alınarak, nelerin mümkün olduğu konusunda gerçekçi olmak önemlidir. Örnek olarak, tedavi hedefleri şunlar olabilir: Daha iyi denge, düzgün hareket ve oturabilme Daha az yorgunluk Daha iyi giyinebilme, yemek yiyebilme ve temizlenebilme Kas ve eklem problemlerini önleme Daha az yatak yarası Kontraktürlerin ve neden olduğu problemlerin azaltılması Rahatlığın artırılması ve ağrının azaltılması (bu, bir kuşak ya da atelin daha iyi yerleşmesine olanak sağlayabilir) Uykunun iyileştirilmesi Vücut şeklinin iyileştirilmesi ve imajın düzeltilmesi Fizik tedavinin etkisinin artırılması KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... Konu Başak tarafından (10.02.08 Saat 15:47 ) değiştirilmiştir.. |
10.02.08, 15:44 | #6 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Spastisite nasıl tedavi edilir? Tedavinin üç temel tipi vardır; bunlar, spastisitenin şekline ve şiddetine bağlı olarak ayrı ayrı ya da birleştirilerek kullanılabilir. a)Bunların en önemlisi fizik tedavidir. Çoğu kişinin egzersiz yapmasına gerek vardır; bu egzersizler düzenli olarak uygulanmalıdır ve çoğunlukla kendiniz ya da bakıcınız tarafından yapılabilir. b)İkinci tedavi tipi ilaç kullanımıdır; ilacı gerek ağız yoluyla, gerekse injeksiyon olarak alabilirsiniz. Bir oral ilaç ya da omurilik sıvısına yapılan injeksiyon (intratekal injeksiyon) yaygın spastisitede yarar sağlayabilir. Lokalize spastisite, aşırı aktif kasları zayıflatan ya da felç eden bir injeksiyonla tedavi edilebilir; botulinum toksini bu tip injeksiyonun bir örneğidir. c)Üçüncü tedavi tipi cerrahi girişimdir. Bu yöntem, genellikle, ilaçla çok iyi tedavi edilemeyen şiddetli spastisitede gerekli olur. Botulinum toksini nedir? Botulinum toksini, penisilin üretimine benzer bir şekilde, kontrollü laboratuvar koşulları altında bakterilerden özütlenen doğal bir saflaştırılmış proteindir. Bu madde, bir kasa gelen sinir sinyallerini engelleyerek, aşırı aktif kası zayıflatır ya da onu kasılamaz hale getirir Botulinum toksini nasıl verilir? Botulinum toksini yalnızca spesifik kaslara injekte edilir. Doktorunuz, sizin bedensel problemlerinizin en önemli nedenleri olan kasları seçecektir —örneğin, eldeki belirli kaslara yapılan injeksiyon parmakların daha fazla açılmasına olanak sağlayabilir. İnjeksiyon için hangi kasların seçileceği kişiye göre değişir —bu, spastisitenin şekline ve şiddetine ve kararlaştırmış olduğunuz tedavi hedeflerine bağlıdır.Her bir kasa injekte edilen botulinum toksini miktarı da sizin bireysel gereksinimlerinize göre belirlenir. Küçük kaslara bir-iki yerden injeksiyon yapılabilir, büyük kaslar için ise üç-dört injeksiyon gerekli olabilir. Botulinum toksini injeksiyon yerinden çok uzağa yayılmaz, dolayısıyla normal olarak çevredeki kasları etkilemez. İnjeksiyon acıtır mı? Bütün injeksiyonlar azıcık rahatsızlık verir ve bu da farklı değildir. Çoğu kişiler injeksiyonla ilgili bir problem yaşamazlar, ama sizin gereksinimlerinize ve tedavinin karmaşıklık düzeyine bağlı olarak, doktorunuz size bir lokal anestezik krem ya da başka bir ağrı giderici ya da anestezik verebilir. Ne zaman etkisini göstermeye başlayacak? Botulinum toksini küçük kaslarda 24 saat içinde etkisini göstermeye başlar ve tam etkileri üç-dört gün sonra görülür. Daha büyük kaslarda ya da çok sert olan kaslarda tam faydanın elde edilmesi için iki hafta kadar bir sürenin geçmesi gerekebilir. Etkisi ne kadar devam edecek? Tedavinin etkileri yaklaşık üç dört ay devam eder. Ondan sonra kas yeniden daha önce olduğu haline dönmeye başlar, ama germe egzersizlerini ve atel kullanılmasını kapsayan yoğun bir fizik tedavi programı uyguluyorsanız, injeksiyondan elde edebileceğiniz fayda daha uzun (6 ila 12 ay ya da daha fazla) sürebilir. İnjeksiyonun etkileri, farklı kişilerde farklı sürelerle devam eder ve bireysel vakalarda ne kadar devam edeceğini önceden kestirmenin bir yolu yoktur. Sizin ilk injeksiyondan sonra yaşadığınız şeyler, görebileceğiniz yararlar konusunda iyi bir fikir verecektir; o zaman doktorunuz, bir sonraki injeksiyonunuzu tedavi amaçlarınıza uygun olarak değiştirme olanağı bulabilecektir. Yan etkiler nelerdir? Bütün ilaçlar gibi, botulinum toksini de yan etkilere yol açabilir. Bunlar çoğunlukla injeksiyondan sonraki ilk hafta içinde meydana gelir ve genellikle hafif ila orta şiddette olup gitgide ortadan kalkar. Botulinum toksini kullanımıyla, burada sıralanan yan etkiler bildirilmiştir; bu, sizin de aynı etkileri yaşayacağınız anlamına gelmez.İnjeksiyon, iğnenin vurulduğu yerde ağrıya, hassasiyete ve/veya morarmaya neden olabilir. Botulinum toksini kullanımıyla seyrek olarak bildirilen yan etkiler arasında şunlar vardır: “Grip benzeri” semptomlar, eklem ağrısı, baş ağrısı, ciltte döküntü, bulantı, baş dönmesi, kas sertliği, koordinasyonda azalma ve kaşıntı. Başka neleri bilmem gerekir? njeksiyonun size ne sağlayabileceği konusunda gerçekçi bir fikre sahip olmanız gerekir. Botulinum toksini, kalıcı hale gelmiş bir kontraktürün (sabit kontraktürün) etkilemiş olduğu bir eklemin hareket açıklığını geliştiremez. Bu tedaviyi ne kadar süreyle alabilirim? Botulinum toksinine karşı herhangi bir ciddi alerjik reaksiyon göstermemeniz ya da başka bir önemli yan etkiyle karşılaşmamanız koşuluyla, bu tedaviye size yardımcı olduğu sürece devam edebilirsiniz. Çoğu kişi tedavinin yararını görmeye devam etmektedir, ama bazen aşağıdaki nedenlerden dolayı tedavinizde değişiklik yapılabilir Durumunuz değişebilir ve eğer kas aktivitesi örüntüsü değişirse, doktorunuz farklı kaslara injeksiyon uygulama ve/veya dozunuzu değiştirme gereği duyabilir.Tedaviyle ilgili öncelikleriniz değişebilir ve botulinum toksini bir defada sınırlı sayıdaki kasta kullanılabileceği için, çeşitli tedavi amaçlarını gerçekleştirmek için farklı tedaviler kullanılabilir. Bu yazı, spastisite hakkında ve botulinum toksininin tedavi amaçlarınızı gerçekleştirmenize nasıl yardımcı olabileceği konusunda size bazı bilgiler vermektedir. Burada yanıtını bulamadığınız sorularınız olursa, onları doktorunuzla tartışmanız gerekir; o, sizin gereksinimlerinize özel olan yanıtlar verebilecek konumdadır. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... Konu Başak tarafından (10.02.08 Saat 15:51 ) değiştirilmiştir.. |
10.02.08, 15:57 | #7 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Cinsel Sorunlar OMURİLİK FELCİ SONRASI CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU Amerika Birleşik Devletlerinde 300 binden fazla omurilik felçlisi mevcuttur. Ve her yıl bunlara 15 000 yen insan eklenmektedir. OF li kişilerin ortalama yaşı 26 dır,ve OF li erkek sayısı kadınlara oranla 4 kat daha fazladır. Son yirmi yıl içinde OF li kişilerin karşılaştığı sorunların tedavisi konusunda büyük gelişmeler sağlanmıştır ve bu kişilerin yaşam süreleri artmıştır . Bu grubun çoğunluğunu oluşturan genç erişkin grubunda cinsel konular rehabilitasyonunda önemli yer tutmaktadır. Erkeklerde OF çoğunlukla sertleşme ve boşalma problemlerine yol açar ve böyle bir travmaya maruz kalan birey sadece bedensel engellikle değil yeni bir cinsel yaşama da uyum sağlamak zorundadır. EREKSİYONUN (SERTLEŞME) FİZYOLOJİSİ Nörolojik bir problemi olmayan bir kişide ereksiyon(sertleşme) damarları ,hormonal faktörleri Periferik sinir sistemini ve santral (merkezi) sinir sistemini kapsayan karmaşık bir işlemdir. Ereksiyonun olabilmesi için penis atardamarları vasıtası ile penise yeterli kan akımı olması gerekmektedir. Yani penis içindeki süngerimsi dokuların kan la dolması sonucu sertleşme sağlanabilir. Bu damarsal mekanizmaların çalışması için ereksiyonu (sertleşmeyi) kontrol eden sinir yollarının sağlam olması gerekir. Ereksiyonlar refleks veya psikolojik olabilir. Refleks ereksiyonlar pelvik parasempatik sinirlerden gelen uyarılarla gerçekleşir. Bu sinirler S2-S4 den köken alırlar ve uyarıldıklarında mesanenin boşalmasını da sağlayan bu sinirlerdir. Refleks ereksiyonlar dokunsal uyarılar devam ettirilmezse sürekliliğini koruyamaz. Psikojenik ereksiyonlar hipotalamus ve limbik sistem tarafından üretilen serebral uyarılarla olur,bu uyarılar spinal kordun torakolomber kısmında taşınarak sakral ereksiyon merkezinin sakral köklerine ulaşır. Ejekülasyon (boşalma) sempatik sinir sistemi ve spinal kordun torakolomber kısmı ile oluşur. Detümesans vasküler lakünaların düz kaslarının adrenerjik uyarıyla kasılması sonucu gelişir. OMURİLİK FELCİNİN CİNSEL FONKSİYON ÜZERİNE ETKİLERİ OF li kişilerde cinsellik ile ilgili yapilan çalışmalarda bu kişilerin çogunun aktif cinsel yaşamı olduğu saptanmıştır. Örneğin Cole ve ark. bu kişilerin % 70 inin cinsel ilişki kurduğunu; ve bundan zevk aldıklarını ortaya koymuştur. Sertleşme işlevi OF ye ikincil olarak bozulsa da seksüel fonksiyonların bu kişilerin yaşamında önemli bir yeri olduğunu kabul etmek gerekir. Erektil (sertleşme) ve ejakulatuar(boşalma) fonksiyonlar OF li birkaç grup kişide çalışılmıştır.1948 de Munro ve arkadaşları paraplejik ve tetraplejik 84 erkekte travmadan sonra % 74 ünde ereksiyonun olduğunu saptamışlardır. Bu çalışmada kauda ekiuna lezyonu veya sakral spinal kord da transeksiyon olan kişilerde ereksiyon olmadığı saptanmıştır. Talbot 1955 te OF li kişilerin % 60 ının ereksiyonları olduğunu ancak sadece % 40 ının cinsel ilişki kurabildiğini belirtmiştir. OF li erkeklerin büyük çoğunluğu ereksiyonlarını travmadan 6 ay sonra geri kazanmıştır ancak bu çalışmada lezyonun yeri belirtilmemiştir. Zeitlin ve arkadaşları 100 OF li erkeğin incelendiği serilerinde % 64 ereksiyon varlığını vurgulamışlardır. Bors ve Comarr 529 OF li kişide hasarın seviyesi ve komplet veya inkomplet (tam veya yarı kesi) olmasına göre erektil ve ejekulatuar(sertleşme ve boşalma) seksüel fonksiyonu değerlendirmişlerdir. Bu araştırmacılar üst motor lezyonlarını alt motor lezyonlarından ayırmışlardır. Üst motor lezyonu mesane ve seksüel fonksiyonlar göz önüne alındığında sakral refleks arkının üzerindeki spinal kord lezyonlarıdır. Erişkinde S2-S4 sinir kökleri orta lomber vertebra düzeyindedir. Üst motor lezyonları lezyonun altında spastisiteye yol açar bu durumda mesanede refleks kontraksiyonlar ve alt ekstremite reflekslerinde hiperaktivite saptanır. Alt motor lezyonları direkt olarak sakral refleks arkına,kauda ekiuna veya konus medullaris e olan lezyonlardır. Alt motor lezyonlarında, mesane flasktr,anal ve eksternal sfinkter tonusu azalmış veya kaybolmuştur. Komplet veya inkomplet üst motor lezyonu olan kişiler genellikle refleks ereksiyonlarını korurlar ancak bu ereksiyonlar genellikle kısa süreli,önceden bilinmeyen,ve bu nedenle de genellikle ilişki için uygun olmayan ereksiyonlardır. Komplet alt motor nöron lezyonu olan kişiler çok nadiren ereksiyon sağlayabilirler ve bunların çoğunluğu psikojenik kökenlidir. Comarr 115 üst motor lezyonlu ve 35 alt motor lezyonlu OF li erkeği araştırmıştır. Üst motor lezyonu olan kişilerin % 92 si dışarıdan uyarı ile ereksiyon sağlayabilmiş, % 94 ünde spontan ereksiyonlar görülmüş, ancak % 22 si psikojenik ereksiyonu başarabilmiştir. Buna karşin alt motor lezyonu olan erkekler nadiren ereksiyon sağlayabilmişlerdir.Alt motor nöron lezyonu olan kişilerin hiçbirisi refleks ereksiyon sağlayamamıştır,sadece % 11 i spontan ereksiyonu başarabilmiş,%26 sinda psikojenik ereksiyon gözlemlenmiştir. Bir başka OF li erkek grubunda % 62 si cinsel ilişki girişiminde bulunmuş ve % 43 ü bunda başarı sağlamıştır. Tsuji ve arkadaşları 638 OF li erkeği incelemişler ve %54 ünün erektil(sertleşme) fonksiyonlarnı koruduğunu saptamışlardır,bu kişilerden çoğunluğunun daha çok inkomplet (tam olmayan) yaralanması olanlar olduğunu saptamışlardır. Chapelle ve ark. yaralanma düzeyinin T12 aşağısında ve genital duyunun normal olduğu 149 kişide psikojenik ereksiyonun korunduğunu saptamışlardır. Bunlar ve diğer serilerden bu erkeklerin % 70 inin erektil fonksiyonlarının geri döndüğü anlaşılmaktadır. Travmadan sonra spinal şok döneminde erektil fonksiyon kaybolur, ereksiyonun tekrar geri dönmesi için gereken zaman inkomplet lezyonlarda birkaç gün iken diğer bazı yaralanmalarda 1 yıldan fazladır.Tsuji ve ark. travmadan sonra 1 yıl içinde % 80 kişide erektil fonksiyonun döndüğünü saptamışlardır. Bu nedenle ilk rehabilitasyon döneminde seksüel disfonksiyon nedeniyle dönüºü olmayan tedaviler planlanmamalıdır. OF li kişi bu durumun hayat boyu sürecek bir gerçeklik olduğunu kavrar kavramaz cinsel eğitim bağlatılmalıdır. Orgazm olabilme ile ilgili OF li erkeklerde yapılan çalışmalarda %42-%47 arası kişi orgazm olabildiklerini belirtmişlerdir. Tam yaralanması olan erkeklerde bu oran %38 olarak saptanmıştır. BAŞLANGIÇ TEDAVISİ Yeterli cinsel fonksiyon sağlam nörolojik , biyokimyasal,ve vasküler sistemlerin yanı sıra uygun bir psikolojik durum ve sosyal ortam gerektiren kompleks bir işlemdir. Spinal kord travmasından sonra erken rehabilitasyon döneminde , kişi sadece engelliliği ile yaşamayı ve fonksiyonel bir yaşam sürmeyi öğrenmenin yanı sıra yeni bir seks yaşantisına uyum göstermelidir. Bu işlem her kişinin cinsel işlev bozuklugunun net olarak anlaşilması ve Ürolog ve Psikologların olaya beraberce yaklaşmalarıyla hız kazanabilir. Travmadan sonra erken dönemde,kişinin kendisine uyum sağlama ve hastane hastası olmaktan çıkıp sosyal hayatta işlevsel bir birey olma safhasıdır. OF den sonra kişilerin çoğu 3-6 ay erken rehabilitasyon için hastanede tutulurlar. Rehabilitasyon ilerledikçe kişiler toplumsal hayata dönüşün kolay olmasi için hafta sonları evlerine gönderilirler. Bu zamanlarda kişiler eşleriyle cinselliklerini denemeleri için cesaretlendirilmelidir. Pratik noktalardan biri cinsel ilişkiden önce mesanenin refleks olarak boşalip utanca yol açmaması için mesane boşaltılmasıdır. Kendilerine aralıklı kateterizasyon uygulayan kişiler ilişkiden önce mesanelerini kateterize etmelidirler. Kateterizasyonun gerekmediği durumlarda suprapubik uyarı ile mesane kasılması ve boşaltılma sağlanmalıdır. Daimi sondalı hastalar ilişkiden önce sondalarını çıkartıp sonrasında tekrar takabilirler. Kol ve ayak gücü zayıf olan kişiler partnerin üstte olduğu pozisyonları tercih etmelidirler. Erkekte refleks ereksiyonlar kısa sürelidir ve devamlı uyarı gerektirirler. Düzenli bir eşi olmayan OF li kişiler tedavi seçenekleri konusunda bilgilendirilmeli ve partner bulmaları konusunda cesaretlendirilmelidir. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... |
10.02.08, 15:59 | #8 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | BAŞLANGIÇ TEDAVISİ Yeterli cinsel fonksiyon sağlam nörolojik , biyokimyasal,ve vasküler sistemlerin yanı sıra uygun bir psikolojik durum ve sosyal ortam gerektiren kompleks bir işlemdir. Spinal kord travmasından sonra erken rehabilitasyon döneminde , kişi sadece engelliliği ile yaşamayı ve fonksiyonel bir yaşam sürmeyi öğrenmenin yanı sıra yeni bir seks yaşantisına uyum göstermelidir. Bu işlem her kişinin cinsel işlev bozuklugunun net olarak anlaşilması ve Ürolog ve Psikologların olaya beraberce yaklaşmalarıyla hız kazanabilir. Travmadan sonra erken dönemde,kişinin kendisine uyum sağlama ve hastane hastası olmaktan çıkıp sosyal hayatta işlevsel bir birey olma safhasıdır. OF den sonra kişilerin çoğu 3-6 ay erken rehabilitasyon için hastanede tutulurlar. Rehabilitasyon ilerledikçe kişiler toplumsal hayata dönüşün kolay olmasi için hafta sonları evlerine gönderilirler. Bu zamanlarda kişiler eşleriyle cinselliklerini denemeleri için cesaretlendirilmelidir. Pratik noktalardan biri cinsel ilişkiden önce mesanenin refleks olarak boşalip utanca yol açmaması için mesane boşaltılmasıdır. Kendilerine aralıklı kateterizasyon uygulayan kişiler ilişkiden önce mesanelerini kateterize etmelidirler. Kateterizasyonun gerekmediği durumlarda suprapubik uyarı ile mesane kasılması ve boşaltılma sağlanmalıdır. Daimi sondalı hastalar ilişkiden önce sondalarını çıkartıp sonrasında tekrar takabilirler. Kol ve ayak gücü zayıf olan kişiler partnerin üstte olduğu pozisyonları tercih etmelidirler. Erkekte refleks ereksiyonlar kısa sürelidir ve devamlı uyarı gerektirirler. Düzenli bir eşi olmayan OF li kişiler tedavi seçenekleri konusunda bilgilendirilmeli ve partner bulmaları konusunda cesaretlendirilmelidir. TEDAVİ Omurilik felçli kişilerin büyük çoğunluğu cinsel ilişki için yeterli olmasa bile ereksiyon (sertleşme) sağlayabilirler. Bir çok erkek sertleşme bozukluğu için tedaviye gereksinim duymaz. Çeşitli tipte penil protezler mevcuttur, ancak yapılan çalışmalar OF li kişilerde penis protezi kullanımının bir çok yan etkiye neden olduğunu göstermiştir. Penis duyusunun azaldığı kişilerde yarı sert protezlerin yüksek oranda erozyona neden olmaktadır. Örneğin OF li penil protez takılan 53 hasta gözden geçirilmiş ve 11 hastada (% 20) erozyon nedeniyle cihazın çıkarıldığı saptanmıştır. ªiºirile bilinir cihaz takılan 10 kişinin hiçbirinde erozyon nedeniyle protez kaybı olmamış ancak 4 hastada enfeksiyona bağlı protez çıkarılmıştır. Günümüzde erektil disfonksiyon tedavisi için daha az invaziv tedavi yöntemleri geliştirildiğinden penil protezler artık ya bu tedavi yöntemlerinden fayda sağlayamayanlar ya da kondom kateterlerini peniste tutmakta zorlanan hastalar için kullanılmaktadır. Bu vakalarda da erozyon oranının düşük olmasi nedeniyle semirijid protezler tercih edilmektedir. OF li kişilerde sertleşme bozuklugunun tedavisi için ikinci alternatif de vakum ereksiyon cihazlarıdır. Bu yöntemde penisin üzerine plastik bir tüp yerleştirilerek vakum oluşturulmakta ve kan penise çekilmektedir, sertliğin devamı penis köküne konan sıkıştırma halkası ile sağlanmaktadır. Nadig ve arkadaşları, vakum ereksiyon cihazı ve sıkıştırma halkası kullanan kişilerin % 91 inde ilişki için yeterli ereksiyon sağlandığı ve % 80 inin tatmin olduğunu belirtmişlerdir. OF li Erecaid cihazı kullanan13 kişinin % 90 ı yeterli sertleşme sağlamışlardır. Zasler ve Katz OF li kişilerde Synergist vakum cihazi ile edindikleri deneyimi gözden geçirmişlerdir. Bütün hastalar cinsel ilişkide bulunabilmiş %88’i ereksiyonlarını tatminkar olarak değerlendirmişlerdir. Eksternal vakum cihazları ereksiyon oluşturmada oldukça etkilidirler ancak hastanın orgazm olabilmesini etkilemezler. Dahası- bu cihazların el fonksiyonlarının zayıf olduğu hastalarda kullanımı çok zordur, ancak eşleri bu konuda eğitilebilir. şöyle ya da böyle dışardan vakum cihazları OF li kişilerdeki sertleşme bozukluğu tedavisinde etkilidir ve diğer tedavi yöntemleri için engel teşkil etmez. OF li kişilerdeki sertleşme bozukluğunu tedavi etmenin üçüncü yolu damar yapıları sağlam olduğunda intrakorporeal enjekte(penise direkt olarak iğne ile verildiğinde) edildiğinde sertleşme saglayan vazoaktif ilaçlardır (düz kas gevşeticileri, alfablokörler, vazodilatatörler ). ilaç penis tabanına hastanın kendisi ya da eşi tarafından enjekte edilir. Bu amaçla ilk kullanılan ilaç Papaverindir. Virag intrakorporeal Papaverin yapılan 227 hastanın 42 sinde bazıları 18 saate ulaşan ereksiyonlar saptamıştır. Sidi ve arkadaşları 100 sertleşme bozukluğu olan hastada papaverin fentolamin karışımı ile tedavi deneyimlerini bildirmişler ve nörolojik problemi olan 17 hastada çok küçük dozlarla başarı bildirmişlerdir. Diğer başka çalışmalarda prostaglandin E1 dahil intrakavenöz enjeksiyon tedavisinin etkinliğini onaylamışlardır. Enjeksiyona bağlı baş dönmesi ve hipotansiyon genellikle kendiliğinden geçer. Enjeksiyon bölgesinde hematom ( kan birikimi) ve KC fonksiyon testlerinde bozulma bu tedavi de görülebilir. Korporal fibrozis veya penil plak formasyonu (peniste sertlikler oluşmasi) SONUÇ Medikal tedavi yöntemlerindeki gelişmeler OF li kişilerde yaşam sürelerini uzatmıştır, seksüel fonksiyonda bu hastaların rehabilitasyonunda önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Hastanın bu yeni cinsel kimliğine uyum sağlaması için multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Erken dönemden sonra kişi cinsel yetilerini denemelidir. Eğer sertleşmesi tatminkar değilse daha ileri değerlendirme gereklidir.. Cinsel işlev bozuklugu tedavisi, ürologların anahtar rol oynadıkları hasta rehabilitasyonunda önemli yer tutan bir meseledir. OMURİLİK FELÇLİ KADINLARDA CİNSEL SORUNLAR VE HAMİLELİK Amerikan kaynaklarına göre her yıl 15.000 kişi Omurilik Felçlisi (OF) olmaktadır. Bu kişilerin % 20 si kadındır ve yaş ortalamaları 26 dır. Ülkemizde 1992 yılında İstanbul’da yapılan bir çalışmada 152 yeni Omurilik Felçlisi olduğu saptanmış ve ülkemiz için yıllık yeni Omurilik Felçlisi sayısının ortalama 1400 olduğu öngörülmüştür. Yine bu çalışmada Omurilik Felçlilerin % 75 inin erkek % 25 inin kadın olduğu ve yaş ortalamasının 33 olduğu görülmüştür. Son yirmi yıl içinde OF li kişilerin karşılaştığı sorunların tedavisi konusunda büyük gelişmeler sağlanmış ve bu kişilerin yaşam süreleri artmıştır,bundan sonra bu kişilerin yaşam kalitelerinin arttırılması önem kazanmaktadır. Bu grubunun çoğunluğunu oluşturan genç erişkin grubunda cinsel konular rehabilitasyonda önemli yer tutmaktadır Omurilik Felçli kişilerin çoğunluğunun genç olması bu kişilerin üreme ve cinsel aktif yaş grubunda olmaları demektir. Cinsellik ve cinsel işlev genel anlamda kadın sağlığının bir parçasıdır. Kadın cinsel işlev bozukluğu sadece omurilik felçli kadınları değil toplumdaki tüm kadınları etkileyen bir sorundur. Amerika da yapılan bir anket çalışmasında kadınların yaklaşık % 60 ışın cinsel sorunları olduğu saptanmıştır. NORMAL CİNSEL YANIT DÖNGÜSÜ Kadında cinsel yanıt döngüsü psikolojik, çevresel, ve fizyolojik ( hormonsal, damarsal, kasa bağlı, ve sinirsel ) etmenlerin karmaşık etkileşimiyle oluşur. Cinsel yanıt döngüsü cinsel istekle başlar Bir çok kadın için, klitoris cinsel duyarlılığın en fazla olduğu bölgedir, ve klitorisin uyarılması en yüksek cinsel uyarılmayı ve orgazmı sağlar. Diğer cinsel duyarlılığı olan bölgeler meme uçları, ense, meme, vajen dudakları ve daha az oranda vajenin kendisidir. İstek Cinsel istek, cinselliği yaşama güdüsüdür. Cinsel istek psikolojik durum, çevresel faktörler, cinsel yönelim gibi birçok etkenden etkilenir Uyarılma Uyarılma fazı parasempatik sinir sistemi ile oluşur ve belirgin özelliği erotik duygular ve vajinal lubrikasyon ( ıslanma ) dur. Cinsel uyarılma vajene giden kan akımını arttırır, bu da vajende kan birikimine yol açar ve kılcal damarlardaki geçirgenlik artar. Vücut sıvısı bu kılcal damarlardan vajene geçer. Bunun yanı ısıra cinsel olarak uyarılmış kadında taşıkardi, hızlı solunum, kan basıncında yükselme, vücut ısısında hafif bir artış, memede dolgunluk, meme başında sertleşme gibi durumlarda izlenir. Bu faz sırasında, klitoris ve vajen dudaklarında dolgunluk oluşur vajen genişler,uzar ve rahim bir miktar yer değiştirir. Plato Bu fazda, cinsel gerilim ve erotik duygular yoğunlaşır ve vajenin kanlanması ve lubrikasyon (sulanma)maksimuma çıkar. Memelerdeki şişme ve meme başındaki sertleşme artar. Vajen dudakları daha da şişer ve koyu kırmızı renk alır ve “orgazmik platform” u oluşturmak üzere kalınlaşır. Klitoristeki şişme artar ve klitorisin baş kısmı üzerindeki deriden kurtularak daha da uyarılabilir bir duruma geçer. Yeterli cinsel uyarı ile kadın orgazm noktasına ulaşır. Orgazm Orgazm sempatik sinir sistemi tarafından oluşturulan bir kasılma yanıtıdır. Uyarılma fazında meydana gelen cinsel gerilimin aniden boşalması olarak kendini gösterir. Orgazm cinsel duygulanımlarım en yoğun olanıdır. Bu olay sırasında vajeni, makatı ve makat çevresini çevreleyen kaslarda bir çok kez refleks ritmik kasılmalar gerçekleşir. Bir çok kadın orgazm sırasında rahimde de kasılmalar olduğunu belirtmişlerdir. Yeterli klitoral uyarı ile erkeğin aksine kadınlar ilişki öncesi ve sonrası birden fazla orgazm yaşayabilirler. Durgunluk Cinsel gerginliğin kalkmasıyla birlikte kadın bir rahatlama hisseder. Uyarılma safhasında meydana gelen değişiklikler eski halini alır. Rahim yerine döner, klitoris yumuşar, vajendeki dolgunluk azalır, bu yaklaşık 5-10 dakika alır. Erkeklerde cinsel uyarıya yanıt olan penisin sertleşmesi benzeri klitoral ereksiyon ve vajinal lubrikasyon, refleks ve psikojenik olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... |
10.02.08, 16:00 | #9 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | OMURİLİK FELÇİNE BAĞLI CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞUNDA TEDAVi SEÇENEKLERİ VE ÖNEMLİ NOKTALAR - OF sonrası orgazm ve cinsel tatmin olasıdır. - Kadınlar cinselliğin hayatlarında önemli bir yer tuttuğunun ayırtına varmalıdırlar. Durumlarına uygun birleşme pozisyonlarını denemelidirler. ilişki sırasında idrar ve gaita kaçırmaya karşı ne şekilde önlem alabileceklerini öğrenmelidirler. - Genital bölgede his kaybı olsa da omuzlar, ense, meme, ağız gibi diğer erojen bölgelerin cinsel aktivitede rolü önem kazanmaktadır. - Cinsel aktivitelerini sürdüren OF li kadınlar için doğum kontrol yöntemleri önem kazanmaktadır : örneğin acı ve yanma hissi olmayacağı için rahim içi araç kullanımı sakınca doğurabilir, doğum kontrol hapları kanın pıhtılaşmasını arttırabileceğinden sakıncalıdır. - Sipski ve ark. yaptıkları çalışmada OF li kadınlarda ağızdan alınan Sildenafil kullanımının cinsel uyarılmayı ve vajinal kan akımını arttırdığını göstermişler ve OF li kadınlardaki cinsel işlev bozukluğunda yararlı olabileceğini göstermişlerdir. - Geçen yıl kullanıma sunulan ve erkeklerde cinsel işlev bozukluğunda kullanılan vakum cihazına benzeyen Eros-Ctd adlı cihaz klitorise negatif basınç uygulayabilen bir cihazdır, bu şekilde klitoral kan akımı artmakta ve klitoral uyarıyla birlikte vajen kan akımı ve vajinal lubrikasyon artmaktadır. Bu cihazın da OF li hasta grubunda kullanılma şansı vardır. OMURİLİK FELÇLİ KADINLARDA MENSTÜRASYON VE HAMİLELİK OF sonrası hamile kalabilme şansında herhangi bir değişiklik olmaz. OF ve hamilelilikle ilgili bazı önemli noktalar şöyle sıralanabilir: Çocuğun prematüre (erken doğum) olma riski daha fazladır. - T 10 seviyesi üzerindeki yaralanmalarda büyük oranda doğum ağrısız olacağı için erken doğum riskine karşı izleme 29 uncu haftada başlamalıdır. Kişi hastaneye 35. haftada yatırılmalı ve vajene yapılacak kesi için emilmeyen dikişler kullanılmalıdır. - T 6 seviyesi üzerinde yaralanması olan kadınlarda, doğum, ve eğer çocuk doğunca emzirme tercih edilecekse Otonomik Disrefleksi riski mevcuttur. Bu grup OF li kadında en ideal yöntem epidural veya spinal anestezi uygulanmasıdır. Muhtemel doğumdan iki hafta önce OD yi engellemeye yönelik ilaçlar başlanmalı, mesane gerilmesini engellemek için sonda takılmalı, ve muayene ve kateter takılması sırasında anestetik madde kullanılması gereklidir. - OF li kişiler hamilelik sırasında diğer kadınlara oranla daha yüksek oranda böbrek enfeksiyonu, solunum yetersizliği, trombofilebit riskine sahiptirler. - Otonomik disrefleksi riski olan kadınlarda mutlaka sezaryen seçilmelidir. - Kilo artışı olacağından bası yarası oluşma riski artacaktır. - Hamilelikle birlikte mesane ve barsak düzeni değişebileceğinden önlemler buna göre alınmalıdır. Kabızlık daha belirgin hale gelebilir. - Büyüyen rahim idrar torbasına bası yaparak idrar kaçmasına neden olabilir. Bu nedenle daha sık kateterizasyon gerekli olabilir. Otonomik disrefleksi (OD) T 6 veya daha üst seviye omurilik hasarı olan kişilerde potansiyel hayati tehlike yaratabilecek tıbbi bir komplikasyondur (beklenmeyen ve istenmeyen durum).Bu hasar düzeyinin altındaki rahatsız edici bir uyarıya sinir sisteminin gösterdiği aşırı tepki olarak açıklanabilir. Bu rahatsız edici uyarılar mesanede idrar retansiyonu, kabızlık, seksüel uyarılar, kadında menstürasyon veya doğum, boşalma, cilt yaraları gibi durumlar olabilir. OD nin bulguları oldukça kolay anlaşılabilir bulgulardır: - Ani, şiddetli baş ağrısı - Yüzde kızarma, hasar seviyesinin üzerinde terleme, kasılmalar - Ciltte kızarıklık veya kabarmalar - Burun tıkanıklığı - Düşük nabız veya yüksek nabız - Nadiren baş dönmesi ve bulantı - Vücuttaki kılların dikleşmesi (piloereksiyon) Bu bulguların nedeni kan basıncındaki ani artıştır. Bazen kan basıncı o kadar yükselir ki bu durum beyin kanaması, nöbet, nadiren ölüme bile yol açabilir. KAYNAK:OFD --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... |
10.02.08, 16:03 | #10 (permalink) |
Moderator Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 7.449
Konular: 6324 Rep Puanı:14360 Rep Gücü:167 RD: Ettiği Teşekkür: 53 719 Mesajına 1.316 Kere Teşekkür Edlidi : | Ürolojik Sorunlar ÜROLOJİK SORUNLAR Çeşitli nedenlerden dolayı omurilik felci ortaya çıkan hastaların büyük çoğunluğunda böbrek ve idrar yolları sorunları bulunmaktadır. Eski Mısır papiruslarında omurilik felci tedavi edilmesine gerek olmayacak kadar ağır bir hastalık olarak belirtiliyordu. En önemli ölüm nedeni de böbreklerin bozulmasıydı. Fakat tarih boyunca tıp alanında bu konudaki gelişmeler sayesinde günümüzde gelişmiş ülkelerde omurilik felçli hastalarda böbrek kaynaklı ölüm yok denecek kadar azdır. Ancak bu cümle maalesef ülkemiz için geçerli değildir. Bizim bu konuda yaptığımız bir çalışmada ülkemizde omurilik felçli hastalarda böbreklerin bozulma oranı yüzde 20 olarak bulunmuştur Bu oran üzüntü verecek şekilde yüksek bir orandır. Çünkü gelişmiş ülkelerde bu tip hastalarda etkin ürolojik takip sayesinde bu oranlar son derece düşüktür. Bu yüksek oran ülkemizde omurilik felçli hastaların böbrek ve idrar yolları sorunlarının takibinde daha dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Omurilik yaralanmasında ortaya çıkan ürolojik tablo 2 dönemde incelenebilir: 1) spinal şok dönemi 2)şok sonrası dönem. Bu dönemlerde böbrek ve idrar yollarında ne gibi bozukluklar ortaya çıkar ve ne gibi tetkikler yapılmalı ve ne tip tedaviler uygulanmalıdır? Omurilik yaralanmasının hemen ardından yaralanma seviyesinin altında felç ortaya çıkar. Bu dönemde hasta idrar yapamaz. Bu döneme spinal şok dönemi denilir. Böyle bir durumda en uygun tedavi yöntemi idrarın ince bir sondayla aralıklı olarak boşaltılmasıdır. Bu dönem genelde 15 gün ile 1 ay kadar sürmektedir. Ender olarak spinal şok dönemi 1 yıl kadar devam edebilir. Sondayla idrarın boşaltılması 4-5 saat arayla uygulanmalıdır. Bu aralarda istem dışı işemeler spinal şok döneminin sona erdiğini gösterir. Ancak işeme merkezinin altındaki omurilik yaralanmalarında (T12 ve L1 düzeyi ve altındaki) istem dışı işemeler hiç ortaya çıkmayabilir. Spinal şok sonrası dönemde hastalarda omurilikten sidik torbasına giden sinirler zedelendiği için çeşitli işeme bozuklukları ortaya çıkar. Bu işeme bozuklukları kabaca şöyle sıralanabilir; Bazı hastalar hiç idrar yapamayabilirler. Bazıları idrar kaçırırlar, bazıları da hem idrar yapamaz hem de idrar kaçırırlar. işeme bozukluklarının tedavisinde temel amaç böbreklerin iyi çalışmasının sağlanması veya böbreklerin çalışması bozulmuş ise bunun düzeltilmesidir. İkinci amaç ise idrar kaçırması varsa bunun mümkünse ortadan kaldırılması ya da en düşük düzeylerde tutulabilmesidir. Çünkü bu konudaki deneyimlerimden biliyorum ki idrar kaçıran bir kişinin toplumsal ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi son derece zordur. Bana göre idrar kaçırmanın tedavi edilmesi bu hastaların yeniden hayata kazandırılmasında en önemli unsurlardan biridir. Böbreklerin çalışmasını bozan en önemli nedenler; uzun süreli kalıcı sonda kullanmaya bağlı sidik torbasının esnekliğinin kaybolması, sidik torbasının basınçlarının normalden çok yüksek olması ve bu nedenle idrarın sidik torbasından böbreklere kaçması olarak sayılabilir. İşte bu tehlike işaretlerini güzel ortaya koyabilmek için sidik torbasının basınçlarının ölçülmesi, esnekliğinin değerlendirilmesi, şeklinin değerlendirilmesi, böbreklere idrar kaçıp kaçmadığı ve idrar tutmayı sağlayan kasların (sfinkter) yeterli olup olmadığı, uygun çalışıp çalışmadığı iyi değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeye videoürodinami denmektedir. Spinal şok dönemi sonrasında her hastaya mutlaka yapılmalıdır. Yine bu hastaların hepsine böbreklerin iyi çalışıp çalışmadığını tespit etmek için mutlaka böbrek filmleri çekilmelidir. İdrarlarında tehlikeli mikropların bulunup bulunmadığını anlayabilmek için idrar kültürleri yaptırılmalıdır. Tüm bu tetkiklerden sonra hastalar bu konunun uzmanı bir doktor tarafından değerlendirilmeli ve hastanın böbrek ve sidik torbasının durumu bilimsel olarak ortaya konulmalıdır. Sidik torbasında böbrekleri bozacak derecede yüksek basınçlar söz konusu ise bu yüksek basınçlar öncelikle aralıklı sonda ve basınç düşürücü ilaçlarla düşürülmeye çalışılmalıdır. Yine deneyimlerime ve bu konudaki çalışmalarıma dayanarak size şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu hastaların büyük çoğunluğu bu tip ilaç ve sonda tedavisine iyi yanıt vermektedir. Bu ilk değerlendirmeden sonra böbrek ve sidik torbasının durumuna göre hekim hastayı hangi aralıklarla takip edeceğini söyleyecektir. Bu zaman aralığı bazı hastalarda 3 ay bazı hastalarda 6 ay bazı hastalarda 1 yıldır. Ancak burada üstüne basarak vurgulamak istediğim önemli nokta şudur; bu hastalar ömür boyu nöroürolojik takip altında olmalıdırlar yani böbrek ve sidik torbaları konunun uzmanı tarafından ömür boyu takip edilmelidir. Eğer ilaç ve sonda tedavisine rağmen böbreklerin bozulması ve idrar kaçırma engellenemez ise bu konuda uygulanan ameliyatlar da yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Bu konudaki bir çalışmalarda bozulan böbreklerin ve idrar kaçırmanın ameliyatla tedavisinden yüksek oranda iyi sonuçlar elde edilmiştir. Yine önemli bir konuyu belirtmekte yarar vardır; Böbreklerin bozulması durumunda ameliyatla tedavi kaçınılmazdır. Ancak yanlızca idrar kaçırma varsa ve böbrekler bozulmamışsa ameliyat ancak hastanın arzusuna bırakılmalıdır. Bu durumda ameliyat hasta idrar kaçırmaktan kurtulmayı şiddetle arzuluyorsa yapılmalıdır. Bu hastaların uzun süreli kalıcı sonda kullanmaları, kötü cins idrar yolları iltihaplarının ve sidik torbasında ortaya çıkan taşların tedavi edilmemesi gibi nedenlerle sidik torbalarında kötü huylu tümörlerin ortaya çıkması omurilik yaralanması olmayan kişilere göre daha yüksek oranlarda görülmektedir. Bu tip tümörlerin erken ortaya çıkarılabilmesi için konunun uzmanı tarafından ömür boyu takipleri ve bu takipler sırasında gerek görüldüğünde gerekli özel aletlerle sidik torbalarının gözle incelenmesi (sistoskopi) şarttır. Prof. Dr. Bülent Çetinel Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi SuskunLuGum AsaL£timDendir,Her Lafa Verecek Cevabım Var. Ama ßir Lafa ßakarım Lafmı Diye, ßird£ SöyLeyene ßakaRım ADam Mı Diye!... --------------Tualimforum İmzam-------------- Yeniden gülmem için Beni baştan sevmen lazım....... Konu Başak tarafından (10.02.08 Saat 16:09 ) değiştirilmiştir.. |
Tags |
felci, omurilik |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Omurilik Felci Kadınlarında Cinsel Sorunlar ve Hamilelik | Başak | Sağlık Kütüphanesi | 0 | 21.05.13 21:50 |
Omurilik Felci Kadınlarda Menstürasyon Ve Hamilelik | Başak | Sağlık Kütüphanesi | 0 | 21.05.13 21:48 |
Omurilik Kanal Daralması - Omurilik Kanal Daralması (Lomber Spinal Stenoz) Nedir? | Başak | Nöroloji Hastalıkları | 0 | 09.10.11 22:48 |
Omurilik Nedir - Omurilik Hakkında - Omurilik Daralması - Omurilik Hastalıkları | SERDEM | Biyoloji | 0 | 10.09.11 02:13 |
Omurilik Felci (OF) | Okyanus | Engel Çeşitleri Genel Bilgi | 0 | 28.03.08 12:18 |