Ramazan Yaklaşırken; Günah, Tevbe ve Namaz
Günah, temiz fıtratın üzerin çalınmış bir kara leke.. Günah, bir bozulma, bozguna uğrama.. günah, insanın kalbiyle zıtlaşması ve onu ölüme sürüklemesi.. günah, altın tepside bir leş ziyafeti.. günah, yalancı cazibesiyle bizi kendine çağıran bir şeytan kılıklı.. günah aldanmanın diğer adı.. günah insanın batışı, düşüşü.. fakat düşülen yerden kalkılırsa yükselişe vesile.. günah, iç burkan bir durum fakat aynı zamanda teyakkuza sebep.. günah insanlardan gizlemeye çalıştığımız bir fiil.. günah, rahatsızlığını içimizde duya duya yaşadığımız hal.. rahatsızlığı böyleyse, cezası nasıl olur acaba?
Tevbe, bir dönüş.. fıtrata, doğruya, aslına, Rabbimize dönüş.. tevbe, bir tamir ve onarma.. tevbe bir ıslah.. günahla bozulan kalp sarayını ıslah.. tevbe, bir arınma, temizlik yapma.. gözyaşlarıyla gönül yurdunu yıkama.. Tevbe, bir pişmanlık.. günahın ızdırabını içte duyarak pişmanlığını ortaya koyma.. Tevbe, günahın bizi kendisinden uzaklaştırdığı Biricik Sahibimize olan uzaklığımızı aşma, mesafeleri kapatma cehdi, gayreti.. Tevbe, huzura kabul edilme dilekçesi.. Tevbe, insanın kendisiyle hesaplaşması, nefsiyle yaka paça olması.. Tevbe, nefse ve günahlara isyan..
Tevbe, insanın sürekli kötülüklere açık olan kabiliyetlerini, hayra yöneltmektir. Böylece insan durduğu yerde potansiyel olarak hayır işler. Namazda da bu potansiyel hayır işleme hali vardır. Çünkü namaz, insanda gerçek manada bir tevbe şuuru meydana getirir. Her ne kadar insan, günde beş defa kavlî olarak tevbe etmese bile, onun kılmış olduğu namazlar, fiilî bir tevbe yerine geçmektedir. Evet, namaz, hal diliyle yapılmış bir tevbedir.
Bu yazılanları, Pırlanta eserlerde dikkatli nazarlarımıza arz edilmiş tevbe ve günahla alakalı yazıların kısa bir özeti olarak düşünebilirsiniz. 1981 yılının Eylül ve Ekim aylarında yazılmış "Günah" ve "Tevbe" yazılarına baktığımda, ne kadar orijinal tespitlerin olduğunu fark ettim. Mesela, Hocaefendi, şahsî tevbenin yanında ictimaî (toplumun bütününü ilgilendiren) tevbeden de bahsediyor ve şöyle diyor: "Toplumu meydana getiren her müessese tevbe etmeli ve tevbesi de, kendini bitiren, tüketen, ihmâl ve hataları kavrama ve onları telâfî etme şeklinde olmalıdır. İdarî kadro, kendi cürüm ve günahlarını sezerek, onlara karşı tam vaziyet almak suretiyle tevbe etmeli, kendini yenilemeli ve dirilmelidir. Yoksa ellibin defa nedamet şeklindeki merasimlerle, bir çuvaldız boyu yol almaya imkân yoktur… Evet, bütün bu fert ve müesseseler, bir kere daha kendilerini kontrol etmeleri ve alabora olan millet vapurunda, kendi hisselerine düşen hatâ, günâh ve ihmâlleri görmeleri, sonra da bunun telâfisine gitmeleri mutlaka elzemdir."[1] Bu yazının devamında, bazı müesseselerin isimleri de verilerek nasıl tevbe edilmesi gerektiği anlatılıyor.
Hocaefendi bu yazısında, devlete ve topluma hizmet veren bütün müesseselerin, kendi ihmalleri adına toptan tevbe etmelerini anlatırken belki de şu yüce beyanı hatırlayarak böyle bir tevbe çeşidini ortaya koymuştu. Rabbimiz şöyle buyurur: "Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz!" (Nur Suresi, 24/31) O yazıyı yazarken bu ayet hatırında mıydı değil miydi bilemiyoruz ama meselenin "Kur'ânî düşünme"den ve "Kur'ânî konuşma"dan kaynaklandığı muhakkaktır. Bir kelimeden yola çıkarak tevbenin manasına getirilen açılım, kalbe ait bir amelin aynı zamanda sosyal problemleri nasıl çözdüğüne dair güzel bir örnek olsa gerek.
Ölçülerde yazılan şu cümle de yine ayet kaynaklı bir ilham eseri gibidir: "En bahtiyar insan, günahları en kısa ömürlü olandır.."[2] Bu cümleyi şu ayetin ışığında okuduğumuzda, ayette geçen bir kelimenin Türkçe'de ne kadar güzel ifade edildiğine şahid oluruz.
"Allah'ın kabul edeceğini vaat ettiği tevbe, kötülüğü ancak cahillik sebebiyle işleyip, sonra da çabucak (min karîbin) vazgeçerek günahtan dönüş yapanların tevbesidir. (Nisa Suresi, 4/17)
Ve bir müjde! Hocaefendi'ye ait şu cümleye dikkat edelim: "Tevbe ile insan, 'Eyledim hadsiz günah, nihayet tasmalı boynumla döndüm sana İlâhî' diyerek, tekrar Allah'a dönmüş olur ki, böyle bir insan aynı zamanda seyyiatını da hasenata (kötülüklerini iyi amellere) çevirmiş sayılır."[3] Ardından da insana tevbe aşkı veren şu ayete kulak kesilelim:
"Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler ve yararlı işler yapanlar bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur)." (Furkan Suresi, 25/70)
Yani Allah (celle celalühû), sadece günahları affedip bırakmıyor, o günahları bir de sevaba ve iyiliğe çeviriyor. Bu Allah'ın rahmetinden değil de ya nedir! Ve bu kadar rahmet karşısında, bize artık samimi bir gönülle tevbe etmek düşmez mi? Tevbe edersek, geçmiş günahları da birer sevap olarak önümüzde buluvereceğiz. Ne büyük saadet!
Evet, Ramazan ayı yaklaşırken, günah, tevbe ve namaz konusunda, mantık ve muhakemenin yanında aynı zamanda birer ilhamî esintiyle de yazılan bu pırlanta yazıları okumak, iyi bir hazırlığa vesile olacaktır. Belki de bu vesileyle, bir ömürlük kâr elde edeceğiz, kim bilir!..
Allah, Ramazan ayından azami derecede istifade etmeyi hepimize nasib etsin..