İZMİR Nymphaeion (Nif-Kemalpaşa) İZMİR Nymphaeion (Nif-Kemalpaşa) Tarihi İZMİR Nymphaeion (Nif-Kemalpaşa) Resimleri İzmir’in ilçesi olan Kemalpaşa, Nif dağı eteklerindeki antik çağ kentlerinden Nymphaeion’un üzerinde kurulmuştur.
Kelimenin aslının Luwi kökenli olduğunu tahmin ediyoruz , Helenistik dönemde kır perileri anlamındaki “Nympha” dan türetildiği açıktır. Nymphe’ler mitolojide sularla ilgili bir çeşit tanrıçalar olarak geçer. Kelimenin orijini ise “başı örtülü” yani “gelin” anlamındadır. Onlar daima genç ve güzel, çıplak, dans ederken içinden su akan bir kabı tutar biçimde tasvir edilmişlerdir. Suların ve ağaçların bol bulunmasından dolayı buraya su perilerine adanmış tapınak anlamına gelen “Nymphaion” denilmiştir.
Nymphaeion’un ne zaman kurulduğu bilinmiyor, antik tarihçilerde buradan hiç söz etmiyorlar. Burası XIII.yy.da önem kazanmış, ikliminin güzelliğinden ötürü Bizans İmparatorlarının yazlık dinlenme yeri olmuştur. Daha sonra Latinlerin Bizans’ı 1204-1264 arasındaki istilaları sırasında Bizans’ın soyluları Anadolu’da küçük devletler kurmaya yönelmişlerdir. Bunlardan biri olan İmparator III.Alexis Angelos’un damadı Theodoros Laskaris Nikaia (İznik) merkez olmak üzere yeni bir Bizans devleti kurmuş ve İstanbul’dan kaçak soyluları yanında toplamıştır. Theodoros Laskaris, Batı Anadolu’nun bazı kesimlerini ele geçirerek İmparator unvanını kullanmıştır. Onun ölümünden sonra İoannis Dukas Batataes yerine İmparator olmuş (1224-1254), yaz aylarını da İzmir-Kemalpaşa arasındaki Pınarbaşı köyünde, kışı da Nympaeion’da geçirmeye başlamıştır. Bugünkü Kemalpaşa’da ölünce de orada yaptırdığı Sosendra’nın Meryem kilisesine gömülmüştür. Onun yerine geçen Mikhael Paleologos Latinleri yenerek İstanbul’u Latin istilasından kurtarmış ve Ayasofya’da taç giymiştir.
Nif’deki Laskarisler sarayı, İmparator I.Theodoros Laskaris (1206-1222) zamanında yapılmıştır. Burası İstanbul dışında inşa edilmiş bir İmparator sarayı olması bakımından çok önemlidir plânı da İstanbul’daki Tekfur Sarayının küçük bir kopyasıdır. Saray içten 7.10 x 24.40 m. ebadında bir dikdörtgendir. Zemin katı dış yüzleri hafifçe yuvarlatılmış büyük kesme taşlardan meydana gelmiştir. Bu teknik Roma mimarisine has bir usuldür. Saray üç katlıdır. Zemin katta içeride dördü doğu duvarında, diğer dördü de batı duvarında olmak üzere 8 adet paye vardır. Buradaki pencerelerin dar ve ince uzun oluşu ise korunmak amaçlıdır. Bina bugün çok harap bir durumdadır. Zemin katı, diğer üç katın molozları ile dolmuştur. Birinci ve ikinci katın cepheleri ayakta kalmış, üst kat ve çatıdan ise hiçbir iz kalmamıştır. İkinci ve üçüncü katların mimari şekilleri tam olarak aydınlanamamıştır. Duvarda görülen ahşap kirişler,bu katların tabanlarının ahşap olduğunu gösterir. Zemin katın doğu cephesinde büyük kesme taşlardan masif bir görünüşe sahip 2.50 m. genişliğinde tam ortada bugün harap olan giriş kapısı vardır. Zemin kat dikdörtgen bloklar halindeki yontma taştan inşa edilmiştir. rasgele büyüklükteki taşların dizilişi yüzünden malzemenin devşirme olma ihtimali kuvvetlidir. Bu taş bloklar arasında harç kullanılmamıştır. Üst katlar ise dört sıra tuğla, bir sıra taş dizisinin üst üste konulması ile meydana getirilmiştir. Tuğla, yapıda oldukça fazla kullanılmıştır, pencere kenarları ile kapı girişlerinde bu sıkça görülmektedir.