Meçhul Pınar İnsan Yazısı - Meçhul Pınar İnsan Hasan Binbuğa - Hasan Binbuğa Yazıları Kimdir, nedir? Yaptıklarını, iyiliklerini,kötülüklerini, karamsarlıklarını,üzüntülerini anlatmakla bitiremediğimiz mahlukat.. bilen var mı... öyle; yapılan tanımlamalardan bahsetmiyorum;aradığım şey insan gerçekten nedir.. neden bu kadar yaşamaya dört elle sarılmakta, adeta denizde boğulacakmış gibi hayata bütün tırnaklarını kırarcasına sarılıyor.
Hayattan beklentisi neden hiç bitmez, neden birgün memba suyu misali köpüre köpüre mutluluktan yanakları tebessümle patlarken, diğer bir gün karşımıza hüzün şerbetini dibine kadar içmiş gibi gelir; adeta iki ayrı kutbu içinde barındıran bu yaratılış harikasının bir derdi mi var ki;böyle davranmakta... hiçbir canlıda olmayan düşünme yetisine sahip olduğuna, acaba sevinmekte midir, yoksa ona isyan mı etmektedir.
Bu nasıl bir canlıdır ki... mutlu olduğunda da hüzünlü olduğunda gözlerinden şapır şapır aynı kıvamda su damlamaktadır...dolunaya bakmaktan, yıldızlara dair hayal kurmaktan neden bu kadar hoşlanır... Gerçekten mutlu olduğunda, içine ısıtılmış yağ gibi ağır ağır akan, göğüs kaslarını heyecandan titreten bu duygular neden ona verilmiştir. Güneşe bakarken yarısını kıstığı parlayan gözlerin anlamı nedir... yaşamaktan, daima yol almaktan; yolcu olmaktan hoşlanmasının bir sırrı vardır elbet... kesinlikle vardır.
Neden bir diğerine bazen kırılır,küser bazen de sevdiklerini öyle bir kucağına alır ki... neredeyse kolları kopacak hale gelir. Onu öfkeyle de özlemle de dolduran duygu deryaları nereden gelmiştir... Onun bir yavrusu olan tontoş çocuklara da bakalım mı... onların o dudaklarını bükerek, ellerini yüzlerine kapamalarındaki güzelliğin kaynağı nedir... İnsan; rayları sonsuzlğa döşenen evrenin tebessüm nedeni... kahkaha atmasını da , kahra batmasını da son derece başaran bu beşer çiçeği, aynı çizgide yüremeye acaba özlem duymuyor mu.. Yoksa onun istediği düz yollar değil de bazen ziftlenmiş otoyollar bazen de geçilmez denilen uçurumlu dereler midir...
Galiba öyle, ne diyelim, aslında insanı insan yapan da bu olsa gerektir. Kim, bütün günlerin aynı derecede, aynı monotonlukta olmasını dilerdi ki.. bu da aynen böyledir. Bazen düşecek, bazen o düşmenin acısını bilecek olan bu varlık, çoğunca da umursamamayı ne de güzel başarır.
Bu varlıkta, değinmediğim nice özellikler vardır. Onları gündüz gözüyle görmek mümkün olamaz. Onu ancak seherde esen yeli ensesinde soğuk soğuk hissedenlerin şafağa doğru çözünen düşünce deryaları anlayabilir. Bir özelliğini daha vermek istiyorum;aşık olmak...
O, belli yaşlara kadar karşı cinsle pek ilgili olmaz. Yaşı biraz kemale erdiğinde, yüreğine garip bir duygu saplanır... geri çıkarılması imkansız olan şu Çanakkale mermilerini duymuşsunuzdur...(Şehitlerimizin ruhu şad olsun.)onun gibidir bu mermi; adıysa sevdadır. Eğer buna birisi yakalanmışsa, ondan kurtuluş çok zordur. Bundan böyle, hayallerindeki gelecek bahçelerinin en güzel kokan çiçeğinin dalını onun bilir. Geceden gündüze, hayalden rüyaya, sevinçten hüzne bütün anlarında sevdiğinin unutamadığı resimleri vardır. Onun en güzel hallerini öyle bir fotofraflamıştır ki, yalnız kaldığında, kafasını yastığa yasladığında, yediği her lokmada, aldığı her nefeste onu düşünür.
Karşılıklıysa, o kişi kanatları olmadan uçar. Önüne kömürleşmiş soğan koysanız da, bir aylık taşlaşmış ekmek koysanız da tatlı tatlı yer. Ancak, sevdiği sevenden habersizse, bunu anlatması da yaşaması da deprem etkisi meydana getirir. O kişiyi bir bina olarak düşünürsek, her gün onlarca tuğlası akan sularla beraber yere gömülür. Önünde bal ırmağı akıtsanız da,şehri üstüne tapulasanız da öleceği günün sevinciyle dolar taşar..
Şanslıysa, eline bir kalem alır ve kaburgalarını patlatan duyguların hızını kesmek için şiir, roman vs yazar. Ama bunları da yapmazsa,tren gördüğünde aklına gelen onun altına atılmak, bıçak gördüğünde kesilmiş kollar, deniz gördüğünde boğulan bir kendini hayal eder... üçüncü sayfa haberlerinde çıkıp sevdiğinin o sayfayı kana kana okumasını düşler... yani yıkılır, yıkılır,yıkılır...
Hasan Binbuğa