çiçekler Ve Böcekler ÇİÇEKLER VE BÖCEKLER
Fötr şapkalı ve yelekli adam elinde bir kucak dolusu kırmızı gülle sigara dumanına boğulmuş bara girdi.
Müdavimler kadehlerini masalarına bırakıp kahkaha ve alkışlarla karşıladılar onu. Güllerden birini dişlerinin arasına sıkıştırarak kendisine doğru seyirtişini hoşnutsuz bakışlarıyla izleyen bir başka yelekli adama yöneldi. Kucağına oturdu onun ve dudaklarına eğildi...
Bu çıldırtıcı saldırıyla öfkeden deliye döndü Picasso!
Kucağındaki Modigliani yi kaldırıp masaya fırlattı.
Bardakilerin şehvetli çığlıkları arasında başlayan kavga sarhoş sarhoş gülümseyen Modigliani'nin Picasso'nun yumruklarına kayıtsız kalmasıyla yarıda kesildi.
"Benden niye bu kadar nefret ediyorsun?" diye sordu Picasso Modigliani'ye..
Senden nefret etmiyorum. Kendimden nefret ediyorum ben" dedi. Dışarıda uzun boyunlu genç bir kadın bekliyordu onu...
Gece soğuk ve karanlıktı.
İçerisi sıcak dumanlı ve kalabalıktı. Kalabalık kanlı bir yarış istiyordu...
***
Soylu bir düşmanlık hikâyesidir bu aslında. Günümüzde hiç rastlanmayan türden hem de..
Mozart ile Salieri arasındaki gibi mesela; nefretle beslenen bir varolma biçimi!
Yaşamları denk değilmiş gibi görünür uzaktan bakıldığında. Picasso da Salieri de daha iyi yaşamıştır rakiplerine (düşmanlarına) nazaran.
Eserleri hayranları mevkileri siyasi güçleri hep birkaç adım önde resmetmiştir onları yaşadıkları dönemin tarihine.
Mozart da Modigliani de yokluk yoksulluk içinde öldü...
Picasso da Salieri de zenginlik içinde uzun ömür sürdü...
Düşmanlarının ölümsüzlüğünü görebilecek kadar uzun hem de...
***
Siyasetin ve edebiyatın soylu isimleri hayattan çekildi birer birer..
Bu yüzden siyasette sanatta ve hayatta "yukarıda" olduğunu iddia etse de kimileri çıta çok daha aşağılarda artık.
Picasso ve Salieri rakiplerini yaşatmak için çok uğraşmış iki büyük sanatçıdır. Her ikisi de rakibini garip bir biçimde uyuşturucudan borç batağından ve bunalımdan çekip çıkartmaya çalışmıştır.
Belki o muhteşem yetenek ve cevhere karşı korkunç bir kıskançlık içinde verdikleri mücadeleyi kaybetmemek için...
Tıpkı Ankara Savaşı'nda Timurlenk'in Beyazıt'ı esir aldıktan sonra gösterdiği olağanüstü özen ve saygı gibi... Böyle bir düşmanın karşısında olmanın gururuydu belki de gerçek zafer duygusunu yaşatan...
Ya da şu kadar basit bir cümleyi paylaşabilmekti gökkubbe altında:
"Ey Beyazıt! Kala kala senin gibi körle benim gibi bir topala mı kaldı şimdi şu koca dünya?"
Yani anlayabilmekti diğerini...
***
Yeni yılın ilk günü bugün...
"Çiçekler ve böcekler"le dolu dünyamızda şair Özkan Mert'in tanımıyla "çay ve elma kokan tek planefte dostlar ve ne yazık ki düşmanlarla dolu yeni bir yıla daha başladık...
Sanatta siyasette ve hayatta o alçaktaki çıtanın önünde duranlar "haydi atla üzerimden" diyorlar aslında.
Farkındasınız değil mi yok artık o soylu düşmanlar...
Küçük hesapların peşinde eskiz olarak kalmış suretlere bakacaksınız bu yıl da her öfkelendiğinizde..
Ben kendime diyorum ki: "Nefes al ve yeni yılda dostlarına mutlu bir ömür dile..."
Peki ya diğerlerine?
Gerçekten ne dileyebilir ki insan dost olmayan birine?
Belki uzun bir ömür... Düşmanının ölümsüzlüğünü görebilecek kadar uzun bir ömür hem de...
İCLAL AYDIN... alıntıdır... |