Işık Kaynakları Işık Kaynakları
Ay karanlık iken kırda, denizde ya da ormanda gece geçirmiş bir kimse, ortalığın ne kadar karanlık olduğunu bilir. Birkaç dakika önce görmediğimiz cisimler şafak sökerken şekillenmeye başlar. Sonra ayrıntılar belirir, renkler gözükür ve parlar, böylece gündüz başlar. Dünyamıza şekil, ayrıntı ve renk veren şey doğu ufkunda yükselmeye başlayan Güneşin ışığıdır.
Güneş, yıldızlar, lâmbalar, hattâ ateş böcekleri bile ışık yayarlar. Bunlara ışıklı cisimler denir. Bütün öteki cisimler (örneğin ağaçlar, çayırlar, kitap sayfaları) ışıksızdır. Bunlar ancak ışıklı bir cisimden ışık alıp bunu gözlerimize doğru yansıttıkları zaman görünürler.
Bir cismin ışıklı ya da ışıksız oluşu, yapılmış olduğu madde kadar içinde bulunduğu koşullara da bağlıdır. Fiziksel koşullarını değiştirmek suretiyle, bildiğimiz birçok ışıklı cismi ışıksız, ya da ışıksız olanları ışıklı hale getirebiliriz. Bir ampulün içindeki ince tel (fitil) elektrik akımıyla ısıtılmadıkça ışıksız kalır. Soğuk bir demir parçasını alıp kömür ateşinde ya da havagazı alevinde ısıtarak kırmızı, sarı, hattâ beyaz ışık verir hale getirebiliriz. Katı cisimler ve eritilmiş metal gibi sıvılar 800 °C'nin üstüne kadar ısıtıldıklarında ışık kaynağı haline gelirler. Bu dereceye kadar ısıtılmış cisimlere akkor cisimler denir.
Mum ışığının, alevde yanmakta olan karbon zerrelerinden çıktığı dikkatli bir gözlemle anlaşılır. Bu zerreler sıcakken ışık saçar. Onun için alev, diğer bir akkor ışık kaynadığıdır. Karbon zerrelerinin çoğu alevde tümüyle yanmaz. Bu zerreler alevin çevresindeki hava akımlarıyla alınıp götürülürken soğur, soğuyunca ışıksız hale gelir ve böylece alevden yükselen duman ile isin özünü meydana getirir.
Işık kaynaklarının hepsi akkor halde değildir. Neon tüpleri ve fluoresan lambalar da bildiğimiz elektrik ampulleri gibi elektrik geçirilince ışık verirler. Fakat bunlara elle dokunulacak olursa bu ışık verişin başka olduğu hemen anlaşılır. Elektrik ampulünün kısa zamanda dokunulamayacak kadar ısınmasına karşılık, neon tüpleri ve fluoresan lambalar oldukça soğuk kalır. Bu fark daha derinden incelenebilir: Elektrik ampulünün fitilinden geçen akımın şiddetini artırmak suretiyle ışığın parlaklığını artırabiliriz; parlaklığın artışıyla birlikte ışığın renginde de değişme olur. Önce soluk kırmızı bir ışık görürüz, sonra bu ışığın rengi parlak sarıya döner. Yeteri kadar akımla bu da ısıtılan demir parçasında olduğu gibi, akkor hale gelir. Öte yandan, eğer bir neon tüpünden geçen akımı şiddetlendirirsek, ışığın parlaklığını artırırız; fakat renginde bir değişiklik göremeyiz. Demek ki akkor ışık kaynakları ile öteki ışık kaynakları arasında bir temel fark vardır. Akkor halde ışık saçan kaynaklarda, kaynağın sıcaklığındaki değişmelerle ışığın parlaklığı ve rengi bir birbirine yakından bağlıdır; oysaki, öteki kaynaklarda ışığın rengi maddenin cinsine bağlıdır ve üstelik ışığın parlaklığı ile değişmez.
Işıksız yüzeylerden gözlerimize pek çok ışık gelir. Duvarları ve içindeki bütün eşyanın ışık yansıtmayan siyah bir boya ile boyanmış bir odada olduğumuzu düşünelim. Böyle bir odadaki lambalar, siyah fon üzerindeki beyaz parktılar gibi görünür. Beyaz tavanlar ve parlak duvarlar aldıkları ışığın çoğunu yansıtıp dağıtır ve böylece odanın aydınlığını artırır. Nitekim, dolaylı aydınlatmada lambaları gözlerimizden saklarız; bize gelen ışığın hepsi duvarlara ve tavana çarparak yayıldıktan sonra gözlerimize ulaşır. Çoğu geceler, bir ışık kaynağı sandığımız ay, gerçekte güneş ışığını yansıtan büyük bir dolaylı aydınlatma aracından başka bir şey değildir.
Saydam ve Saydam Olmıyan Maddeler
Dışarıda, iyi aydınlanmış bir manzaraya temiz bir pencere camından baktığınız zaman, camın arada olduğunu zor farkedersiniz. Cam gibi ışığı geçiren bir maddeye saydam madde denir. Akşama doğru karanlık basarken gene aynı pencere camından dışarıya bakınız. Dışardaki manzaradan başka, şimdi camda kendinizin ve odadaki eşyanın da bir görüntüsünü görürsünüz. Görüntüleri oluşturan ışık, odanın içinden geliyor olmalıdır. Bu ışık, camı geçip dışarıya çıkacak yerde, gözlerinize geri geliyor, diğer bir deyişle camdan yansıyor. Saydam bir cismin kalınlığı geçirdiği ışık miktarını etkiler mi? Bir tek cam parçası ışığı hemen hemen tam olarak geçirir. Fakat onbeş yirmi parça temiz cam üstüste konulsa, ışığın bir kısmı soğurulur; geçen ışık hem parlaklığını kaybeder hem de biraz renklenmiş görünür. Plâstik, cam, su gibi saydam maddelerin varlığını, ışığı geçirmekle beraber bir kısmını yansıttıklarından ve biraz da soğurduklarından kolayca anlarız. Saydam maddelerin ışık üzerinde önemli bir etkisi daha vardır. Işık bu maddelere girerken ve çıkarken yayılma doğrultusunu değiştirir. Bu olay oldukça ilgi çekicidir. |