Yeni Din Eğitimi Çalışmaları - Dini Eğitim - Dindarlık
Milenyum çağında din eğitimi üzerinde yapılan çalışmalar yeni arayışlarla devam etmektedir. Bu çalışmaları yönlendiren temel felsefe ise eğitim psikolojisi, sosyolojik yaklaşımlar, eğitim psikolojisi ve felsefesi gibi sözde bilimsel yaklaşımlardır. Bu yaklaşımların ne kadar ilmi olup olmadığı tartışılabilir.
Felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi temel bilim dallarının temelleri üzerine oturtulmaya çalışılan din eğitimi gerçekten peygamberlerin ve kutsal kitapların anlattığı din ve din eğitimi midir, yoksa felsefi temeller üzerine bina edilen ve dine yön vermek ve dini dünyevi ve siyasi amaçlar için bir aracı olarak kullanma çabalarının bir ürünü müdür?
Gerçekte din eğitimi dinin kendi temelleri üzerine bina edilir. Din ilahi olduğu gibi dinin her şeyi ilahidir ve fıtrîdir. Böyle olduğu için din olduğu gibi kabul edilmeli ve ilahi kaynaklardan öğrenilmelidir.
Dinde insana yönelik olarak iki temel unsur vardır. Birincisi insanın ruhuna, aklına ve kalbine hitap eden “İnanç ve İman”, ikincisi bedenine ve davranışlarına hitap eden ve kontrol altına alarak insanın tekâmülünü sağlayan “İbadet ve Ahlak”tır. İman yaratılışın amacı ve ibadet ile ahlak insanın terakki ve tekâmülünün gereğidir. İnsan iman ile insan olur ve ibadet ile tekâmül eder ve hakiki insan olur.
İbadet Allah’ın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçınmaktır. Allah’ın bütün emirleri ve yasakları merhamet ve şefkatinden kaynaklandığı gibi bütünü de ahlâkîdir. Böyle olunca dinin imana, ibadet ve ahlaka ait olan yönü insanın ve dolayısıyla bütün insanlığın terakki ve tekâmülünü netice verir.
**
İnsan ruh ve beden bütünlüğü içinde dünya ve varlıklarla iletişim kurabilir. Yine insanın yaratıcı, varlık ve kendisi ile iletişimi bu bütünlüğe bağlıdır. İnsan niyeti, kastı ve iradesi ile eylemlerine yöne verir. İnsanın her davranışı iradesinin ve niyetinin eseridir. Bu sebepten dolayı din, niyetten ve davranıştan bağımsız düşünülemez. Din hayatımıza bilinçli olarak yöne verilmesini ister. Bu da davranışlarımızın iyi niyetle yönlendirilmesi demektir. Bu sebepten dolayıdır ki dinde ve ibadette niyet farzdır ve peygamberimiz (asv) “Ameller niyetlere göredir” buyurmuşlardır.
Niyet gerek Allah ile olan ilişkilerimizde -ki buna “İhlâs” adını vermekteyiz- gerekse amel dediğimiz davranışa ve ahlak dediğimiz ruh ve beden ikilisinin aynı amaç ve niyeti taşımasına eklenen en önemli psikolojik olgulardan birisidir. Niyet devamlı bir “farkındalık” tır. Bilinçli bir davranış şeklidir. İnsanın iradesine yön vermesidir.
Din Eğitimi verilirken “Niyet” ilmini de vermeliyiz. Davranışlarımızı ve duygularımızı Allah rızasını bize kazandıracak şekilde yönlendirmeyi, irademizi sevk ve idare etmeyi öğretmemiz gerekir.
Modern psikoloji henüz bu açılımı yakalamış değildir. Hâlbuki din insanın iradesini nasıl kontrol edeceğini ve hangi amaca yönlendireceğini “Ameller niyetler göredir. Her işin bir niyeti vardır” kuralı ile belirlemiş ve inananlarını buna yönlendirmiştir.
**
Zamanımızda Psikoloji, Ruh Sağlığı ve Sosyoloji bilim dalları toplumun bozulan psikolojisi, ruh sağlığı ve sağlıksız sosyolojik yapılanma ile ilgili yoğun çalışmalar yapmaktadır. Dinin bu bilim dallarına ihtiyaç hissetmeden insanların psikolojilerini ve morallerini düzeltme, sağlıklı ruh yapısına sahip bireylerin oluşumuna büyük katkı sağladığı bir gerçektir. Bu bilim dallarının ise dinin bu yönüne bakmadan sağlıklı sonuçlara ulaşması mümkün gözükmemektedir.
Bu bağlamda eğitimciler din eğitimini verirken veya psikolojik çalışmalar yaparlarken dinin ruh sağlığına ve sağlıklı birey, sağlıklı topluma yapacağı etkileri dikkate almaları kendileri açısından faydalıdır.
Bilim adamları araştırmalarını yaparlarken dinidir, değildir gibi saplantılara girmeden gerçeği araştırma ve bulma prensipleri ile hareket etmeleri gerekir. Bireyin mutluluğu ve ruh sağlığı, toplumun yararı göz önüne alınmalıdır. İlmi metot ve teknikler kullanılırken de sağlıklı sonuç almak için ne gerekiyorsa onun yapılması şarttır. Bu konuda bilhassa ilim adamlarının peşin hükümlerden arınmış olmalıdırlar.
Bu konuda örneklendirme yapacak olursak her şeyden önce “Dindarlık” kavramını ele alalım. Bir insana “dindardır” dediğimiz zaman neyi kastediyoruz. Her şeyden önce sağlıklı bir ruh yapısına sahip, hiçbir konuda aşırılığa kaçmayan, kendisi ile çevresi ve toplum ile barışık insan demektir. Dindar insan dini değerler dediği aklın, dinin ve toplumun güzel gördüğü tüm değerlere saygılıdır ve bu değerler üzerinden hiçbir çıkar sağlama yoluna gitmez. Sadece Allah rızası için ve fazilet için çalışır. Bu araştırılması gereken bir durumdur. Aksi ise dindarlık değil, din üzerinden çıkar sağlamak anlamına gelmektedir.
Din ile bilimin buluşma noktası “gerçek/hakikat” dediğimiz noktadır. Bu bakımdan hakikatten uzaklaşan din de bilim de yanlış yoldadır. Hakikati buldukları zaman ikisinin arasında hiçbir ayrılık ve aykırılık kalmaz.