İslam Hukukunda Cezalar İçin Belli Bir Zaman Aşımı Varmıdır
Soru
İslam hukukunda cezalar için belli bir zamanaşımı var mıdır?
Cevap
Değerli kardeşimiz;
İslam Hukukunun ilk kaynağı Kuran, adalet kavramı üzerinde titizlikle durmaktadır. İnsanlar arasındaki tüm ilişkilerde adaletin tesis ve tevzii emredilmiş (4/58, 135, 5/8,42, 7/29, 181, 16/90, 76, 42/15, 60/8, 49/9), adalet terazisinin bizzat Allah tarafından indirildiği belirtilmiş(21/47, 57/25), adaleti emredenler (adaletten yana tavır koyanlar) övülmüş (3/18,21) ayrıca adalet kavramı olarak adl; 24, kıst; 23, mizan; 14, hak ile hükmetme (kada bi'l-hakk) 21 yerde zikredilmiştir. Adaletten ayrılanların kötü sonları (21/1, 2/124, 258, 5/45, 6/21, 129, 135, 7/44, 9/109, 11/18, 100-102, 12/23, 14/27, 39/47, 42/39, 46/10) ayetlerinde bildirilmiştir.
Ölümden sonra dirilişi müteakip kurulacak büyük mahkeme (mahkemetü'l-kübra)nın hakimliğini bizzat Allah’ın yapacağı ve adaletin süratle tecelli edeceğini (2/202, 3/19,159, 5/4, 6/165, 7/167, 13/41, 14/51, 24/39, 40/17) cezanın yargılama sonucu ve adil bir şekilde verileceğini belirten ayetler (7/167, 40/20) mevcuttur. Bu izah ve tasvirler yargılama hukuku sistemini oluşturan Sahabenin çok yararlandığı izahlardır.
Ayrıca iyi ve yeterli sayıda hukukçu yetiştirmenin toplum için bir görev olduğunu bildiren ayete göre (9/122) bu görev farz-ı kifaye olarak nitelendirilmiştir.
Hz. Peygamber ve halifeleri diğer işleri ve fonksiyonları yanında hakimlik görevini de yapmışlar, rivayetlere göre genellikle tek celsede hüküm vermişler, başka zamana ertelememişlerdir.
İslam Hukuku teorisine göre; hüküm sebepleri mevcutsa hakim hükmün verilmesini erteyelemez. Yani davayı mazeretsiz olarak geciktiremez, tatil günleri ve dinlenme süreleri hariç duruşmaya ara veremez.
Yargı fonksiyonunun en temel unsuru hakimdir. Hakimin görevi ihmali (ve adaleti geciktirmesi) hukuka olan güveni sarsar. Bu durum büyük bir mefsedettir. Bu sebeple adaletin geciktirilmesi başlıbaşına zulüm, hakim bakımından suç ve haksız fiil teşkil eder. Bir zarara sebebiyet vermişse tazminden hakim sorumlu tutulur.
Ancak hakimin takdir hatası görev kusuru olup, bunun zararından sorumlu tutulmaz. Hakimin görevi ihmali de, kesinleşmiş mahkeme hükmünü (ilam) yerine getirmemek de infazdan sorumlu memur için tazir nevinden bir ceza ile memurluktan çıkarılma (azil) cezasını gerektiren suçlardır.
Adaletin çabuk tecelli etmesi, gerekli tahkikat yapılmadan isabetsiz karar vermek anlamına gelmez. Çünkü bu durum ihtilafı sona erdirmez. Temyizden bozularak dönen karar, yeniden yargılamayı gerektirir, dolayısıyla daha uzun sürmesine sebep olur. Böylece yeterli tahkikat yapmadan acele karar vermek kasda dayanıyorsa yine görevi ihmal sayılabilir. Çabukluk uğruna hakikatin aranmasından fedakarlık edilemez.
Hakim muhakemeyi beyhude uzatan savunmaları da önleme yetkisine sahiptir.
Bir hakkın yerine getirilmesini sebepsiz olarak sürüncemede bırakan hakim, bu işlemden zarar görenler tarafından ilgili mercilere şikayet edilir. Bu şikayetler yetkili mercilerce değerlendirilir, gerekirse soruşturma açılır. Ancak asılsız şikayetlerle hakimlerin meşgul edilmemesi için gerekli tedbirler alınır.
Hz. Ömer'in görevini ihmal eden hakimi görevinden uzaklaştırması İslam tarihi boyunca örnek alınarak uygulanmıştır.
Bu nedenle, hukukta zamanaşımı "kazandırıcı zamanaşımı" ve "düşürücü zamanaşımı" olmak üzere iki kısımda değerlendirilen zamanaşımını, İslam hukuku kabul etmez. Yani zamanın geçmesi, bir hakkın düşmesine veya bir mülkün kazanılmasına neden olamaz. Çünkü her iki durumda da gerçek malikin hakkı iptal edilmekledir. Bunun için İslam hukukunda "hak, zamanın geçmesiyle düşmez" genel kaidesi konmuştur. Ancak, belirli bir sürenin geçmesi halinde hakkın özüne dokunmaksızın hukukî emniyeti sağlamak için davanın dinlenmesi yasaklanmıştır.
Hanefilere göre zamanaşımı, istihsan deliline dayanılarak davanın dinlenmesine engel sayılmıştır. Bu müddet, genelde on beş sene olmakla birlikte dava konusuna göre değişebilir. Malikiler de "Kim bir şeyi on sene elinde bulundurursa o şey onun olur" hadisine dayanarak münazaasız olarak bir şeyde belirli bir müddet gerçek sahibi gibi tasarrufta bulunan kişinin o şeye sahih olacağını söylerler.
Zaman, birçok acı ve kederin ilacıdır. Aradan geçen seneler, hislerin uyuşmasına, anıların küllenmesine, yaraların kapanmasına ve acıların dinmesine sebep olur.
Anlaşmazlıkların yatışmasında ve çözülmesinde zamanın rolü büyüktür. Bir alacaklının alacağını uzun zaman istememiş olması bir mazerete dayanmıyorsa o alacağın daha önce ödenmiş bulunduğuna yahut alacaklının bu hakkından vazgeçtiğine veya böyle bir hakkının olmadığına işaret sayılabilir. Aradan uzun zaman geçtikten sonra bu ihtimallerin dikkate alınmaması, daha büyük ihtilaflara yol açar. Borçlu borcunu ödediği halde aradan uzun zaman geçtiğinden belki elindeki delilleri lüzumsuz görerek onları imha etmiş olabilir. Diğer ispat vasıtalarını temin etme imkanı da kalmamış olabilir. Bu durumda borçlunun zamanaşımını ileri sürerek yapacağı itiraz, haklı ve faydalı olabilir.
Diğer taraftan hakkın talebi ve kişinin hakkına sahip çıkması için muayyen bir müddet tanımaksızın talep kapısı ilelebet açık bırakılırsa, bu hak kötüye kullanılabilir, nesiller sonra hak davaları açılabilir. Bu durum ise, toplum düzenini ve hukukî emniyeti sarsar.
Hukuk davalarında zamanaşımı müessesesi, işte bu gibi düşüncelerden doğmuş bir müessesedir.
Zamanaşımı, şahsî veya aynî bir hakkın düşmesi sonucunu doğurursa buna düşürücü (iskâtî) zamanaşımı; bir hakkın kazanılmasına, elde edilmesine sebep olursa buna da kazandırıcı (iktisabı) zamanaşımı denilmektedir.
Hukukun diğer alanlarında davanın açılmamasını gerektiren zamanaşımı, cezada hem ceza ilişkisinin düşmesini, hem de ilişki kesin hükümle sonuçlanıp infaz ilişkisi kurulduğu taktirde bu ilişkinin de ortadan kalkmasını gerektirir . Bunlardan birincisine "dava zamanaşımı"; ikincisine ise "ceza zamanaşımı" denir.
Zamanaşımı, eski bir geçmişe sahip bir müessesedir. Eski Yunan'da belirli bir süre içinde açılmayan bir davada delillerin elde edilmesindeki zorluk ve tehlike dolayısıyla zamanaşımının düşürücü bir etki yapacağı, bazı suçlar müstesna, bir prensip olarak kabul edilmişti.
Roma hukukunda ise zamanaşımı, davaların fazla uzamamasını sağlayıcı bir müessese olarak ortaya çıkmıştır.
Kaynak:
İslam-Osmanlı Hukuku Külliyatı, Ahmet Akgündüz, Diyarbakır, 1986.
Türk Hukukunda Hakimin Görevi İhmal Suçu, Mustafa Avcı, Hukuk Dünyası, Nisan – Haziran 2004, s. 74 vd.
İslam Hukukuna Göre Hukuk ve Ceza Davalarında Zamanaşımı, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, sayı 11.