KAZA VE KADER
Kader, Allah-ü Teala’nın olacak olan bütün her şeyi önceden bilmesi kaza da bu bilinenin vakti ve zamanı gelince vuku bulması, olmasıdır.
İnsan kaderin mahkumu mudur? İnsan sadece Allah’ın yazdıklarını yapabilen bir figüran, bir oyuncu mudur? İnsan yaptığı işlerden ne ölçüde sorumludur?
Yapılacak işlerde karar verme yetkisi insana aittir. İnsan kendi hür iradesi ile adam öldürme, öldürmeme içki içme içmeme...işlerine karar verir. İnsan düşünür, karar verir ve yapar. Allah-u Teala hiç birine müdahale etmez. Her şeyi insan kendisi yapar . Sonuçta da iyilik yaparsa cennete kötülük yaparsa cehenneme gider. Allah-u Teala işi yapan insana müdahale etmez sadece iyilik yap diye teşvik eder. Kötü işleri (içki, kumar, zina...) yasaklar ve yapmamamızı ister. Ama karar verme yetkisi insana aittir ki verdiği karara göre ya cennete ya da cehenneme kendisi gidecektir. Allah kulunun yapacağı olaya müdahale etmez. Sadece ne karar vereceğini önceden bilir. Ama bilmesi insanın fiilini, eylemini etkilemez. Çünkü insan Allah’ın kaderine ne yazdığını (yani ilerde kendi hür iradesi ile ne yapacağını ) bilememektedir.
ÖZET :İNSANLAR ALLAH'IN YAZDIĞINI YAPMIYOR , ALLAH İNSANLARIN NE YAPACAĞINIÖNCEDEN BİLİYOR.
Kullarının önceden ne yapacağını bilemeyen bir tanrı “Allah” olamazdı. Buradaki tek soru insanın ne karar vereceğine müdahale etmeyen Allah’ın olayı olmadan önce bilmesidir.
Zaman, önce, sonra, olayın anı... bütün bunlar insanlar için söz konusudur. Yani zaman insan için söz konusudur. Allah için söz konusu değildir. İnsanı yarattığı gibi zamanı da Allah yaratmıştır. Allah yarattığına mahkum olamaz, onunla sınırlandırılamaz. Allah bütün zamanı ve zamanları görür. Tıpkı bizlerin sınıflarımızda bulunan tarih çağları şeritlerimizde 1453’te İstanbul’un fethedildiğini 1783’te Fransız İhtilalini gördüğümüz gibi. İşte Allah-u Teala da yarattığı zamandaki olayları görür, bilir ve yazar. Kim bilir belki de Allah-u Teala’nın katında kıyamet çoktan kopmuştur. Fakat biz insanlar hür irademizle bağımsızca işlerimizi yapıp ömrümüzü tamamlamaktayız.
Önceden bilmek olayı etkiler mi?
Bilim adamları güneşin tutulacağı zamanı önceden hesaplayabilmektedirler. Yani bilim adamları önceden güneşin tutulacağı zamanı bulup bunu takvimlere, kitaplara yazmaktadırlar. Ama güneş tutulduğu zaman bilim adamları bunu yazdığı için tutulmamaktadır. Şartlar nedenler oluşmuş ve vakti gelince güneş tutulmuştur. Bilim adamları sadece bu şartları nedenleri önceden bilip güneş tutulma zamanını hesaplamaktadır. İnsanlar bazı olayları önceden bilmektedirler. Ve bu bilmeleri olayı etkilememektedir. İnsanlar bile bildiğine göre insanları yaratan Allah her şeyi önceden görür, bilir, işitir ve yazar.
İnsan olaylara yüksekten baktıkça daha uzağı görebilir. Bir apartmandan ayrılan bir insan düşünelim. Onu yolcu eden kişi misafirinin az ötede önüne çıkacak katilini göremez. Ama aynı apartmanın damındaki bir insan ise o katili görebilir. Yüksekten helikopterle geçen bir insan ise o katili yakalayabilecek polisi görebilir. Yani olaylara yukardan baktıkça olayların sonrasını görme ihtimali de artar. O halde büyüklerin en büyüğü olan olaylara en yüksekten (ve aynı zamanda en yakından) gören Allah’u Teala elbette zamandan kayıtsız olarak her şeyi olmadan önce bilir, görülmeyeni görür ve okunmayan bir yazı ile (alın yazısı) yazar. Zaten görülmeyeni olacak olanı bilmese bu bir eksiklik olur ki Allah’u teala için bu söz konusu değildir.
Hayır ve şer (iyilik ve kötülük) Allah'tansa insanın suçu nedir?
Allah’u Teala insana iyilik ve kötülük yapma yeteneği vermiştir. Sonra kuldan iyilik yapıp cennetine girmesini istemiştir. Allah kuluna akıl irade vermiş ve yaptığı işin sonucundan kendisini mesul tutmuştur. Kısaca iyiliği ve kötülüğü yapan insandır. Allah o iyi veya kötü işi yapan kişiye o işi yapabilme gücü verir. Fakat bu gücü verme işi insanın iradesine, isteğine göredir. Yani insan neyi isterse (iyilik veya kötülük) Allah onu yaratır kı sonucundan da insan kendisi mesul olabilsin, kendi iradesinin sonucuna katlanabilsin . Allah iyi ve kötülüğü gösterir sonuçlarını (cennet, cehennem) söyler iradeyi insana bırakır. İsteyen cennete isteyen cehenneme gider. Allah’u teala hep iyiliğimizi ister. Mesela bir yol düşünelim yolun iki tarafında beyaz ve kırmızı ışık veren sınır taşları vardır. Elimizde trafik rehberi önümüzde kılavuz olan bir trafik polisi vardır. Ayrıca Allah insana akıl da vermiştir. Şimdi polis yolu gösteriyor, trafik rehberi yol hakkında bilgi veriyor sınır taşları yolun sınırlarını çiziyor akıl da doğru yol bulabiliyorken bir kişi bu yolda kaza yapsa, yoldan çıksa uçuruma düşse suç kimde olur? Şoförde mi, kılavuz (polis) da mı, rehber de mi, sınır çizgisi taşlarında mı?
Aynı şekilde Allah insana sınır çizmiştir. Bu taşlar ayet ve hadislerdir. Trafik polisi peygamberdir. Trafik rehberi kitabımız Kuran’dır. Aklı da Allah vermiştir hala daha insan uçuruma, cehennem çukuruna düşerse suç insanda olmaz da kimde olur?
Şura suresi ayet 30: " Sizin başınıza gelen kötülükler ancak elinizle kazandıklarınızın, yaptıklarınızın sonucudur. "
Bir musibetle mi karşılaştık o bizim kendi elimizle yaptığımız kötülüklerin doğal sonucudur. Başka suçlu aramak sorumluluktan kaçmaktır. Mesela bizler kendi elimizle (parfümle, egzozla...) ozon tabakasını deliyor sonuçta güneşin zararlı ışınlarına maruz kalıyoruz.
Allah bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’den sonra helak etme cezasını kıyamete dek kaldırmıştır. (Enfal suresi 32. Ayet) yani çok kötü, pis, ahlaksız, katil bir toplum var. Allah’u Teala onları niçin helak etmiyor? Sorusunun cevabı yukarıdaki ayettir. ALLAH TOPLU HELAK CEZASINI KALDIRMIŞTIR FAKAT KISMİ UYARI CEZALARI VEREBİLMEKTEDİR...
Doğal afetler bir musibet midir?
Allah bizlerden düşünmemizi, tevekkül etmemizi (tüm tedbirlerimizi alıp, işin gücümüzü aşan ksmını dua ile Allah’a havale etmemizi) istiyor.
İnsan deprem bölgesinde ev yapıyorsa tedbirini almalı, depreme dayanıklı evler yapmalı, ırmak kenarında ev yapıyorsa sellere karşı tedbirlerini almalıdır. Yoksa hiç bir tedbir almadan deprem, sele maruz kalırsa sonuç bir musibet değil katliam olur. Ama kişi tedbirini alır, her önlemini yerine getirir sonrada doğal afetle can-mal kaybına uğrarsa işte imtihan ve tevekkül burada başlar. İmtihan olan musibetler yani tedbiri aldıktan sonra bir bela başımıza gelirse buna nasıl bakmalıyız.
Ayrıca Kur’an bizlere kul hakkının yenildiği, adaletin olmadığı, zulmün hakim olduğu yerlere bela ve musibetlerin hakim olacağını bildirir.
Her musibet, bela müminler için hayırlıdır. Bizler görüş açımızın sınırlı olması ve geleceği bilemememizden dolayı başımıza gelen kötülüğü her boyutuyla tam idrak edemememiz nedeniyle olayların hayır boyutunu görememekteyiz. Mesela yolda koşarken ayağımız taşa takılsa ve düşsek kızarız, bağırırız. Halbuki düşmeyip hızla koşmaya devam etseydik köşeyi dönünce karşımıza çıkacak hızla gelen arabayı göremeyip bize çarpmasına engel olamayacaktık. Ama o düşme bizi ölümden korumuş olmaktadır, dizimizin ağrıması pahasına.
Kangren olmuş el kesilir bu kötü bir olaydır. Ama o kötü görülen olay yapılmasa bu kez kangren bütün vücudumuza yayılacak ve ölmemize sebep olacaktır. Şimdi hastanın doktora “acemi adam elimi niye kestin !” diye sorması doğru olur mu? Asıl kötülük o eli kangren yapmayacak şekilde korumamaktır: (şura :30). Her kötülüğün sebebi yine insanın kendisidir. Hatta Kur’an da bazı insanların kalplerinin mühürlendiği bizlere bildirilir. Yine Kur’an bu kişilerin kendi kötü fiillerinin sonucunda kalplerinin mühürlendiğini bizlere haber verir.
Peki neden fakirlik, sakatlık, kör, topal insanlar var?
Öncelikle çöpçü, temizlik işçisi... gibi mesleklere ihtiyaç olduğunu belirtelim. Eğer onlar olmazsa idi ortalık pislikten geçilmezdi. Önemli olan meslekler arasında uyum olması, ahengin sağlanmasıdır....
Neden kör, âmâ insanlar vardır?
İnsanlar ibret alsın görüp düşünsün, şükretsin ve kendilerinin aynı hallerle imtihan edilmedikleri için Allah’a hamt ve dua etsinler diye.Bu durumda olanlar ise imtihan oldukları bilinciyle sabredip isyan etmediklerinden dolayı kıyamet günü cenneti kazanabilmeleri için .
İslam musibete uğramayan, zengin insanları şükre davet eder. Fakir belaya düçar olanları fakirlikten, musibetten kurtulmak için tüm çabanla gayret ettikten sonra hala gidişatı düzeltememişse imtihan bilinciyle hareket edip sabretmeye davet eder. Şükretmeyen zengin, sabretmeyen fakir imtihanı kaybetmiştir.
Mesela düşünelim , -Allah o imtihandan muhafaza eylesin ama - spastik bir çocuğu olan bir aile düşününüz.Vuruyor, kırıyor, hatta etrafı ateşe bile veriyor bazen o çocuk...Şimdi herkes düşünür, "o aile o zeka özürlü çocukla imtihan olunuyor " diye...Peki sorarım size , bazen etrafı yakan, yıkan, arabaları ateşe veren, sağa sola saldıran "üniversiteli " pkk sempatizanı gençleri...şimdi onlar "akıllı, okuyan, imtihan kazanmış,..." insanlar.Soralım şimdi:spastik engelli olanlardan farkları ne onların...?!Hiç olmazsa spastiğin teşhisi belli.Pkk'lı gençlerin ise aileleri hala onları "okuyo" zannediyorlar.tedbir de almak akıllarına gelmiyor zavallıların...Şimdi soralım , : " Hangi aile daha çetin imtihandadır...!? " Veya devam edelim, sadece ailesine sorun çıkaran evlat mı daha çetin bir imtihandır, yoksa topluma zarar veren "akıllı" insanlar mı ...?! Başka bir bakış açısından olaya bakalım:Sakıp Sabancı'nın çocukları spastik özürlü olmasalardı, Türkiye'nin ilk spastik engelli okulunu açar mı idi o çoook zengin adam.Aklına böyle bir alan gelir mi idi...!?
Dünyada kötülükler neden oluyor?
Kötülük iyiliğin olmamasından dolayı meydana gelir. İyiliğin olmadığı yerde kötülük vardır. İyiliğin yokluğu kötülüğü doğurur. Ayrıca genelde dünyaya iyilik hakimdir. Kötülük olsa bile bu iyiliğin değerinin bilinmesi için gereklidir. Ayrıca bazı kötülükler hayra vesile olurlar. Açlık tokluğun kıymetini hastalık sağlığın değerini... insana kavratır. Ayrıca ağaçtan düştük diye bütün ağaçlar, suda boğulan var diye her gördüğümüz su... kötü kabul edilemez. Bunlar istisnadır. Bunların asılları iyidir.Özetle insan iyi olursa her şey iyi olur. Ahiret günü de cennete gider. İnsan kötü olursa toplum, çevre, dünya... kötü olur. Ahirette de cehenneme girer.
Ayrıca bu "kötülük problemi" konusunda göz ardı edilen bir diğer ve önemli mesele de , dünyanın ; eğlence, kafana göre takılma,...veya -Haşa- "bizim Allah'ı deneyeceğimiz " bir yer değil, "biz insanlar için bir imtihan alanı" olarak yaratılmış olduğunun göz ardı edilmesidir! Nasıl ki öğretmen imtihanda çalışanı geçirir, çalışmayanı bırakırsa, Alemleri yoktan var eden Allah'u Teala Azze ve Celle Hazretleri de, imtihan sınıfı olan dünya'da, üzerinde çalışmamız için gönderdiği ders kitabı Kur'an'dan, ve ders öğretmeni Resul'den sonra, bizi bu dünyada imtihan eder, çalışan-mümin- Cennet'e, Kaybeden -Münkir- Cehennem'e gider.En üst makam iyiliği ister.İlahi kanal ile bize bu hem bilgi ( kitap), hem pratik ( Sünnet ) olarak aktarılır, insanlarda bireysel bazda aldıkları rollere göre dünya'ya iyilik veya kötülük hakim olur.Dünya'yı iyi veya kötü yapan - Serbest iradesi ile yaratılan insanoğludur, sorumluluktan kaçmak ise bize yüklenen görevlerden alıkoyamaz, en son kaçabileceğimiz an ölüm anına kadar olan zamandır,bundan sonra tüm gerçekler bizlere tek tek gösterilecektir.Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, yapmamamız gerekirken yaptıklarımız bizlere sunulacaktır.Basiret sahibi akıllı insanlar için kaçınılmaz imtihana hazırlanmak hem dünya hem Ahiret saadeti için zarurettir.Konumuzu bir ayeti kerime meali ile bitirelim: " Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ister" (Tevbe:14 )
O halde insan kendi kaderini kendi yazar, cennete de cehenneme de kendisi gider. Kader sadece boy pos erkek, kız olma ,göz rengi... gibi durumlar için, bizi aşan konular için söz konusudur. Bunun dışındaki her fiil, eylem ve bunların doğal sonucu (ceza, mükafat, cennet, cehennem) insanın kendi hür iradesiyle seçtiği kendi tercihleridir.
“Cümle işler Hâlik’ındır kul eliyle işlenir,
İlm-i ledün bilmeyen bunu kul yaptı sanır.”
NOT : Ağrı ,sızı , ateş , diş ve karın ağrısı ...Allah’ın insanlara verdiği bir ceza değil , bir hediye , bir iyilik , bir lütuftur. Çünkü karın ağrısı olmasa karnımızdaki hastalıktan haberimiz olmazdı , dişimiz ağrımasa , dişimizi kaybedebilirdik ve bizim haberimiz bile olmazdı ...O ağrı , sızılar... bizim hastalıklara karşı alarm sistemimizdir ve iyi ki onlar vardır.O halde ağrı , sızı ...bir ceza değil , bir mükafat , bir hediye ‘dir.<SPAN style="FONT-FAMILY: Arial; FONT-SIZE: 12pt; mso-bidi-font-size: 10.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'">