Hayatı filmlere kadar konu olan ‘‘Arabistanlı Lawrence''ın kim olduğunu çoğumuz biliriz ama ‘‘Gertrude Bell'' ismi bize yabancıdır. Tam adı Gertrude Margaret Lowthian Bell olan bu İngiliz hanım, Çöl Leydisi olarakta bilinir. sadece siyasi uzmanlar bilirler. Karaman'la da ilgisi olan bu esrarengiz kadın hakkında siz karamandan.com ziyaretcileri için uzun zaman alan bir araştırma yaptım. KİMDİR BU KADIN KARAMANLA NE İLGİSİ VARDIR IRAK’IN BU GÜNKÜ DURUMU ONUN ESERİMİ OSMANLIYA NEDEN KİN BESLİYORDU AŞIK OLDUĞU ADAM KONYADA NE YAPIYORDU AŞIK OLDUĞU ADAMI KİM ÖLDÜRDÜ GERTRUDE BELL NEDEN İNTİHAR ETTİ ŞİMDİ BU SORULARIN YANITINI ARAMAYA BAŞLAYALIM GERTRUDE BELL KİMDİR? 1868 ile 1926 yılları arasında yaşayan Gertrude Bell, Birinci Dünya Savaşı sonrasının Irak'ını kurmuş, sınırlarını cetvelle kendisi çizmiş ve yarattığı bu memleketin kralını bile bizzat tayin etmiştir. ‘‘ARABİSTANLI Lawrence''ın kim olduğunu biliriz, en azından dünyanın en meşhur casuslarından biri ve Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Arap isyanını başlatıp Arap Yarımadası'nı bizden kopartan kişi olduğunu işitmiş, onu anlatan ve başrolünü Peter o'Toole'un oynadığı filmi de büyük ihtimalle görmüşüzdür. Ama 'Gertrude Bell' ismi bize yabancıdır. Bazı bakımlardan Arabistanlı Lawrence'tan daha önemli olan ve Ortadoğu'daki Türk varlığının son bulması konusunda Lawrence kadar mühim roller oynayan, üstelik savaş sonrasında bazı Arap ülkelerinin sınırlarını bizzat çizen bu İngiliz hanımı sadece siyasi tarihte belli bir dönemin uzmanları bilirler. Tam adı Gertrude Margaret Lowthian Bell olan İngiliz istihbaratçı kadın, 1868'de İngiltere'de, Durham County'de doğdu. Entellektüel bir ailenin çocuğuydu ve ilk eğitimi özel hocalardan aldı. Sonra Oxford Üniversitesi'ne girdi, arkeoloji okudu ve Oxford'u şeref derecesiyle bitiren ilk kadın olarak üniversitenin tarihine geçti. O devirdeki İngiliz arkeologların, dilbilimcilerin ve eski Mısır uzmanlarının çoğu 'ek iş' olarak İngiliz istihbarat servislerinde de çalışırlardı. Meselá Arabistanlı Lawrence çok iyi bir arkeoloji tahsili görmüştü ve Ortadoğu arkeolojisi konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından sayılırdı. KRALİÇENİN HİZMETİNDE Gertrude Bell için de aynısı oldu ve istihbarat servisleri, İngiltere'nin bu en önemli üniversitesini şeref páyesiyle bitiren genç kızla hemen temas kurdular. Mesleki faaliyetleri sırasında aynı zamanda 'Majestelerinin Haberalma Örgütü' için de çalışacak, bu çalışmalar onun daha sonra asıl ve resmi vazifesi halini alacaktı. Önce dünyayı görüp tanıması istendi ve iki defa dünya turu yaptı. Bu sırada çok iyi bir dağcı da olmuştu. Bir ara İran'a giden bir arkeoloji heyetinde yer aldı, 1899'da da Arapça öğrenmesi için Kudüs'e gönderildi ve Avrupalılar için hayli zor olan bu dili mükemmel bir şekilde öğrenmesinin yanısıra o zamana kadar yapılmamış bir iş daha yaptı: Kudüs civarındaki Arap arkeolojik mekánlarının haritasını yayınladı. Bu yayınıyla önemli bir Ortadoğu arkeoloğu kabul edilmiş ve istihbarat örgütünün gözündeki değeri de artmıştı. Haberalma teşkilátında artık Sir Percy Cox ve Sir Arnold Wilson gibi Arap dünyasını çok yakından tanıyan uzmanların elinde yetişecekti. Gertrude Bell, Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasından hemen sonra Kahire'ye, 'Arap Bürosu'na gönderildi. Bu büronun tek bir görevi vardı: Araplar'ın Türkler'e karşı başlattığı isyanı genişletip yönetmek. Savaş yıllarını Kahire'de geçiren Bell daha sonra Irak'a yollandı, Bağdat ve Basra taraflarında 'siyasi memur' olarak bulundu. 1920'de, artık tamamen İngiliz kontrolü altına girmiş olan Irak'taki İngiliz Yüksek Komisyonu'nun Ortadoğu Sekreteri idi ve Winston Churchill'in desteğini de sağlamıştı. KAHİRE'NİN MOR GÜLÜ Londra, Ortadoğu haritasına yeni bir şekil verme zamanının geldiğini farkedince, bu işin bir kısmını yapmak Gertrude Bell'e düştü. 1921'de Kahire'de bir 'Ortadoğu Konferansı' topladı. Konferansta öncelikle Mezopotamya'nın geleceği tayin edilip sınırlar çizilecekti. Bell, 40 kişilik konferanstaki tek kadındı ve Irak'ın sınırlarını işte bu toplantı sırasında kendi başına çizdi. Sırada, yeni kurulan bu memleketin başına kimin geçeceği meselesi vardı ve Irak'ın ilk kralını da Gertrude Bell tayin etti: Arap isyanını başlatan Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ı... Faysal daha önce Suriye'nin kralı olmaya çalışmış ama oraları elinde tutan Fransızlar tarafından kapıdışarı edilmişti. Faysal, Gertrude Bell'in kararıyla Irak tahtına geçirildi ve böylelikle Faysal'ın da mensubu olduğu Haşimi ailesi Ortadoğu'da yıllar sürecek önemli bir rol oynamaya başladı. Bu rol halen de devam ediyor ve bugün Ürdün tahtı da Haşimi ailesine ait bulunuyor. Irak'ın İngiliz himayesinde bir devlet halini almasıyla, Gertrude Bell, kendisini siyasi kariyerinin sonuna gelmiş hissediyordu. Gerçi ismi Arap dünyasında efsane olmuştu ve kahraman muamelesi görüyordu. 'Çölün kızı' yahut 'Irak'ın taçsız kraliçesi' diye anılıyordu ama artık asıl mesleği olan arkeolojiye dönmek istiyordu. Döndü ve hayatının geri kalan kısmını bu işe verdi. Siyasi kimliğinden sıyrılmaya çalıştı, Irak'ın ilk eski eserler genel müdürü oldu ve Bağdat'ta 1923'te bir müze kurmaya başladı. Üç yıl çalıştı ve bugün Mezopotamya medeniyetinin en önemli eski eser merkezlerinden sayılan Bağdat Müzesi'ni yaratıp başına geçti. Gertrude Bell, bizzat kurduğu Irak'a sanki áşık düşmüştü ve Bağdat'ta yapmak istediği her işi tamamladıktan sonra bile vatanı olan İngiltere'ye dönmedi ve orada kaldı. Son derece maceralı bir hayat geçirmişti ama yapayalnızdı ve bunalıma girmişti. 1926'nın 12 Haziran'ında uyuyabilmek için fazla miktarda sakinleştirici alıp yatağına yattı ve bir daha kalkamadı. Mirasını Irak'ta 'İngiliz Arkeoloji Enstitüsü' kurulması için bir vakfa bırakmış, seneler boyu çektiği fotoğraflardan ve binlerce belgeden meydana gelen arşivini de İngiltere'deki Newcastle Üniversitesi'ne bağışlamıştı. Vasiyetinin tamamı, hemen yerine getirildi. İstediği enstitü kuruldu, hatıraları hemen yayınlandı, İngiltere'deki arşivi herkesin kullanımına açıldı. Irak’taki savaşın Irak'ın sınırlarını değiştireceği ve Ortadoğu'nun haritasının yeniden çizileceği söyleniyor ama ben sınırlarda pek bir değişme olacağını tahmin etmiyorum. Sebebi ise, 'Çölün kızı'nın bu işi dünyanın hákimi olan güçlerin isteği doğrultusunda ve düzgün, yani Türkiye'nin en fazla kaybedeceği şekilde ama çok uzun zaman devam edebilecek biçimde yapmış olması. MADEN ŞEHRİ (BİNBİR KİLİSE) VE İNGİLİZ AJANI Gelelim Bu esrarengiz kadının Karaman Bağlantısına: Bu İngiliz istihbaratçısı kadın Gertrude Bell’in arşivi ülkemiz de başta olmak üzere Ortadoğudan anne ve babasına yazdığı 1600 detaylı ve canlı ifadeli mektuptan, gezi sırasında tuttuğu 16 günlükten ve 40 diğer kalemden oluşur. Arşivinde 7000 fotoğraf da vardır; 1900-1918 tarihlerinde çekilmiştir. Binbir Kilise bu istihbaratçı kadını İyi Tanır... (Fotoğraflarda çalışanlar yöre halkıdır.) YIL :1907 Maden Şehri, Karaman’ın kuzeyinde, il merkezine 50 km uzaklıkta Karadağ eteklerine kurulmuş bir yerleşim birimidir. Binbir Kilise olarak tanınan tarihi kalıntıların üzerindedir. Köye girişte sağdaki ilk bina kilisedir. İngiliz ajanı bu kadın Madenşehrinde ne kadar kalmıştı, neler yapmıştı, tarihi eserlerden ne kadar yurt dışına çıkarmıştı, maalesef bu konularda elimizde hiçbir bilgi ve kaynak yok. Yada şöyle diyelim benim ulaşabildiğim kadarıyla bu soruların yanıtı bilinemiyor. PEKİ BU KADIN NEDEN OSMANLIYA KİN BESLİYORDU Ajanın Osmanlı'ya karşı kin beslemesinin sebebini, sevgilisi olan binbaşı Doghty Willie'nin Çanakkale Savaşı'nda öldürülmesinden kaynaklandığını ileri süren Doç. Dr. Aksoy, Gertrude Bell'in I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz İstihbarat Teşkilatı'nın Arap Bürosu'nun merkezi olan Kahire şubesine atandığını, bu şubede Araplar'ın Osmanlı İmparatorluğu'na baş kaldırması ve isyan etmesinde önemli bilgileri İngiltere'ye yolladığı, ayrıca I. Dünya Savaşı boyunca İngiliz hükümetine, Ortadoğu'yu karış karış gezdiğinden dolayı bölgedeki sosyolojik yapı, su kaynakları ve demiryolu güzergahları hakkında sürekli bilgi verdiğini öne sürdü. EVLİ BİR ERKEKLE AŞK 1907'de hayatının en büyük aşkı olarak tanımladığı Binbaşı Dick Doghty-Willie ile tanıştı. Doghty-Willie İngiltere ordusunun Konya Askeri konsülüydü. Ama talihsizliğe bakın ki evliydi. Bell onu anlatırken ‘‘Gözlerindeki gölgelerde mistik bir şeyler vardı’’ diyordu. Birçok benzer aşk hikayesinde olduğu gibi evli adam eşinden ayrılmaya yanaşmadı ve uzun bir süre görüşmediler. Fakat Gertrude anılarında kalbinin hala onun için çarptığını yazıyordu. 1913'te Doughty-Willie, Gertrude'ü Londra'daki aile evinde ziyaret etti. Tarihçiler bu ziyarette Willie'nin eşinin yanında olmadığını ve iki sevgilinin birbirlerine aşk mektupları verdiğini kaydediyor. Ama bu ziyaret de iki aşığı bir araya getiremedi. Yıkım bu kadarla kalmadı. Büyük aşkı Doghty-Willie 1915'te Çanakkale'de bir Türk kurşunuyla hayata veda etti. Aynı yıl Gertrude İngiliz İstihbaratı'nın Kahire'deki Arap Bürosu'nda resmen çalışmaya başladı. Arapları Türklere karşı ayaklandırmak için Arap kabilelerinin sayısı, yerleşim bölgeleri ve soy kütüklerinin çıkartılmasıyla uğraştı. Bununla da kalmadı, Türk ordusu Kut-ül Amara'da Hindistan'dan getirilen İngiliz birliklerini yenilgiye uğrattığında Mezopotamya Seferi Kuvvetleri'ne katılıp Türklere kurşun attı. Savaştan sonra petrolün paylaşımı yüzünden İngiltere ve Fransa Araplara verdikleri bağımsızlık sözlerini unutunca bölgede iki yıl süren bir Arap-Kürt ayaklanması başladı. İngilizler bunu bastırdı ama çatışmalarda 2200 Hintli İngiliz askeri ve 10 bin Arap ve Kürt hayatını kaybetti. İLAÇLA İNTİHAR EDİYOR Fakat 1923'ten sonra yalnızlığın acısını yakıcı biçimde hissetmeye başladı. İngiltere'de seveni olmayan Bell, Arap Bürosu'ndaki amiri ve koruyucusu Sir Percy Cox'un ölümüyle iyice yalnız kaldı. Bağdat'ta yalnızlığını ‘‘etrafta sadece ölülerin kemikleri var’’ sözleriyle anlatıyordu. Avunmak için ilk aşkına, arkeolojiye döndü. Bağdat Müzesi'ni kurdu ve Irak Eski Eserler Onursal Başkanı unvanını aldı. Tüm parasını Irak'ta İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün kurulması için bağışladı. 1926'da kardeşini yitirdiğinde son büyük darbeyi de yemiş oldu. Üvey annesine yazdığı mektupta ‘‘Burada çok yalnızım. Ve bu yalnızlıkla çok fazla devam edemem’’ diyordu. Babasına yazdığı son mektupta ise ‘‘Sevgili baba, artık durmalıyım. Daha fazla yürüyemeyeceğimi hissediyorum’’ diyerek belki de intiharının ilk ipucunu veriyordu. 12 Temmuz 1926'da, 58 yaşındayken, aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar etti. Geride 9 kitap, 1600 mektup, 16 günlük, 7 bin fotoğraf ve bugün belki de sınırları bir kere daha değişecek olan Irak'ı bırakmıştı. Not: burada anlatılanlar konu hakkında yazılan metinlerden derlemedir. Hazırlayan: Adem Kocatürk