tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > ÇOCUK DÜNYASI > Masallar ve Hikayeler > Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar

Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri Çocuk masalları,Türk ve Dünya edebiyatından çocuk masalları,Çocuklar için masallar...


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Şeref Konuğu/Türk Tarihinden Hikayeler
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
1464

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 12.01.09, 16:47   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Moderator

 
Okyanus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149
Puan Grafiği
Rep Puanı:16317
Rep Gücü:20
RD:Okyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond reputeOkyanus has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 54
889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi
:
icon1c Şeref Konuğu/Türk Tarihinden Hikayeler

Şeref Konuğu




O günlerde Sultanahmet Meydanı’nda yine bir hareketlenme vardı. Meydanın birçok yerine çadırlar kuruluyordu. Herkes ne oluyor demeye kalmadan tellâllar davullarına vura vura hazırlıkların sebebini halka ilan etmeye başladılar.

Osmanlı Devleti'nin sultanı olan Kanuni Sultan Süleyman'ın çocukları olan Selim, Bayezid, Mustafa ve Cihangir'in iki hafta sonra sünnet törenleri gerçekleşecekti. Hünkâr halkını bu kutlamaya katılmaya davet ediyordu. Özellikle çocukları büyük bir heyecan sarmıştı. Çünkü şehzadelerin sünnet törenlerinde çocuklar için inanılmaz eğlenceler tertip edilirdi. Ayrıca sarayın organize ettiği bu sünnet törenlerinde sadece padişahın çocukları olan şehzadeler değil, onların yanında birkaç bin civarında çocuk da sünnet edilir, bu mutluluğa herkes ortak edilirdi. O günden itibaren çocuğunu sünnet ettirmek isteyenler kapı kethüdalarına çocuklarının isimlerini yazdırmaya başladılar.

Nihayet eğlencelerin başlama günü geldi çattı. Günler evvelinden törenlere katılmak için İstanbul'a gelen çevre belde halkları, yabancı ülke elçileri Sultanahmet Meydanında yerlerini almaya başladılar. İstanbullular günün erken saatlerinde meydanı doldurmuşlardı. Etraf renk renk kumaşlarla ve yandıkça etrafa mis gibi kokular saçan kandillerle süslenmişti. Hokkabazlar, ellerindeki birçok topu izleyenlerin şaşkın bakışları arasında havaya atıp atıp tutuyorlardı. Ateş yutanlar ise ağızlarından ateşler saçarak izleyenleri âdeta büyülüyorlardı. Ayaklarına uzun uzun değnekler takarak yürüyenler ise metrelerce yüksekten, kalabalık arasında ustalıkla ilerliyorlardı. Bu eğlenceler içinde, halkın büyük kalabalıklar halinde en çok takip ettiği şey ise ip üzerinde yürüyen cambazlardı. Dikilitaş ve Örmetaş arasında gerilen urganın üzerinde oradan oraya yürüyen kişiler izleyenlerin yüreklerini hoplatıyordu.

O gün eğlenceler bu şekilde geçti. Bir sonraki gün delikanlılığa adım atacak gençler bir bir sünnet edilmeye başladılar. Her sünnet olan çocuk, meydanda kurulmuş olan süslü yataklardan birine yatırılıyor, etraftakiler tarafından kutlanıyor ve kendisine bahşişler veriliyordu. Törenlere katılanlara ayrıca mutfak çadırlarından devamlı yemek dağıtılıyor, kimsenin düğünden aç dönmesine izin verilmiyordu. Günlerce törenler bu şekilde devam etti. Nihayet Kanuni Sultan Süleyman'ın şehzadelerinin sünnet törenleri de sona erdi.

Günler haftaları kovalarken altı ay kadar bir zaman dilimi geçmişti. Bu sıralarda Sultanahmet Meydanında yine bir hareketlenme gözlenmeye başlamıştı. Meydan süsleniyordu. Herkes acaba ne olacak demeye kalmadan yine tellâllar sokaklarda seslenmeye başladılar. Meydan yine bir sünnet törenine sahne olacaktı. Ama bu kez İbrahim Paşa'nın çocuklarının sünnet törenleri gerçekleşecekti.

Beklenen gün geldiğinde meydan yine büyük kalabalıklar tarafından doldurulmuştu. Yine cambazlar, hokkabazlar ve bir sürü sanatçı... Meydanın yanına getirilen cins cins atın sırtına bindirilen çocuklar, heyecanlı dakikalar yaşıyorlardı. O gün öylece geçti.

Ertesi gün törene katılacak çocukları büyük bir sürpriz bekliyordu. Törenin bu ikinci gününde sokaklardan geçen gürültüyü duyan meraklı başlar pencerelerden dışarıya baktıklarında şaşkınlıktan gördüklerine önce inanamadılar. Çünkü kapılarının önünden geçen bu renkli kafilede çeşit çeşit hayvanlar bulunmaktaydı. Ağır ağır meydana doğru ilerleyen bu kafiledeki filler, aslanlar, zürafalar, geyikler ve daha birçok hayvan sanki çocukları da meydana davet eder gibiydiler. Bu kafileyi gören ya da arkadaşlarından duyan bütün çocuklar büyük bir heyecanla kendilerini Sultanahmet Meydanı'na attılar. Oradaki görevliler tören alanına giren tüm çocukları bir yerde topluyorlardı. Çocukların sayısı her geçen dakika daha bir artıyordu. O sabah İstanbul sokaklarında birbirinden farklı, renk renk sevimli mi sevimli hayvanlar, çocukların toplandıkları alanın karşısına getirildiler. Bir görevli çocukların beklediği bölmenin önündeki halatı çözdü ve bir diğeri de elindeki davula hızlıca vurdu. Çocuklar büyük çığlıklar kopararak kendilerini bekleyen bu sevimli hayvanlara doğru koşuyorlardı. Evet, oradaki filler, aslanlar, develer ve diğer hayvanlar çocuklara hiçbir zarar vermeyeceklerdi. Çünkü hepsi gerçek boyutlarında olmalarına rağmen şekerden yapılmışlardı. Çocuklar şekerden yapılan bu canlıların sırtlarına biniyor, boynuzlarından tutuyor, iplerine asılıyorlardı. Ama bir yandan da şevkle ve büyük bir lezzet alarak onları yalamayı ihmal etmiyorlardı.

Tüm bunlar olurken yabancı elçilik çadırlarında oturan başka ülkelerden gelme misafirler, ilgi ile yapılanları izliyorlardı. Bu çadırların az ilerisinde hepsinden daha büyük ve süslü başka bir çadır vardı ki, burası Kanuni Sultan Süleyman için hazırlanmıştı. Bir süre sonra Kanuni ve devlet erkânı da kendisi için hazırlanan sofranın başına gelip oturdular. Kanuni etrafındaki eğlenceleri seyrediyordu. Çocukların şekerden heykellerle boğuşmaları izleyenlerin de hoşuna gitmişti. Binlerce insanın aynı anda karnı doyuruluyor, fakirlere erzak dağıtımı yapılıyordu. İbrahim Paşa da zengin bir insandı ve bu törenin güzel geçmesi için elinden geleni yapıyordu.

Bu sırada meydana yeni bir kafile daha girdi. Bütün meraklı gözler onlara çevrilmişti. Omuzlarına aldıkları uzun sırıklarda birbirine bağlı bir şeyler taşıyorlardı bu kişiler. Taşıdıkları şeylerin üzeri sıkı sıkıya örtülüydü. Bu kafile Kanuni'nin de dikkatini çekmişti. Yanındakilere ne olduğunu sormadan o da takip etmeye başladı. Meydanın ortasına gelen kişiler omuzlarındaki sırıkları yere bıraktılar. Sonrada taşıdıkları şeylerin üzerlerindeki örtüleri açmaya başladılar. Örtüler açıldıkça ortaya şeffaf bir beyazlık çıktı. Bu şeyler kazana benziyordu. En azından kazan gibi içleri oyuktu. Sonra bunların içine şerbetler doldurulmaya başlandı. Bir süre sonra halka şerbet dağıtılmaya başlandı. Bir içen bir daha kazanların başına geliyor, şerbetçilerin başındaki kalabalık her geçen dakika daha bir artıyordu. Derken hünkâra da bir kâse şerbet getirdiler. Kanuni'nin tası eline almasıyla şaşırması bir oldu. Çünkü elinde tuttuğu kâse buz gibi soğuktu. Temmuz sıcağında bu buz gibi şerbet de nereden çıkmıştı. Şaşkın gözlerle yanındakilere baktığında vezirlerinden açıklama geldi. Az önce getirilen şeffaf kazanlar aslında Bursa Uludağ'dan düğün için özel olarak getirilen buz kalıplarıydı. Ve bu buzlar kazan şeklinde oyularak içlerine şerbet konulmuştu.

Sultan bu ayrıntı karşısında tebessüm etmekten kendini alamadı. Ama içine de bir ukde düşmüştü. Bu ihtişamlı düğünü organize eden İbrahim Paşa, altı ay önce kendisinin organize ettirdiği düğünü gölgede bırakmamış mıydı? Bu sorunun cevabını İbrahim Paşa'dan duymak istedi. İbrahim Paşa'yı yanına çağırttı. Öncelikle düğünün hazırlanış biçiminden dolayı kendisini tebrik etti ve ardından can alıcı sorusunu sordu:

- Söyle bakalım İbrahim Paşa, senin düğün mü daha ihtişamlı geçiyor yoksa daha önce burada yaptığımız bizim düğün mü?

Soru gayet açıktı. İbrahim Paşa, Osmanlı Devleti'nin paşasıydı. Yalan söyleyemezdi. Görünene bakılacak olursa bu düğün Kanuni'nin çocukları için hazırlattığı sünnet düğününden daha ihtişamlı geçiyordu. Ama doğruyu söylerken de karşısındaki, çocukluk arkadaşı Hünkârı kırmak istemiyordu. Bu zeki Osmanlı Paşası çok düşünmedi. Ağır ağır konuşarak cevabı verdi.

"Elbetteki bizim düğün sizin düğünden daha ihtişamlıdır Hünkârım. Çünkü sizin düğününüzün şeref konuğu Osmanlı Devleti'nin Sadrazamı olan bendim. Ama bizim düğünün şeref konuğu Osmanlı Devleti'nin Hünkârı olan sizsiniz Efendim."

Kanuni Sultan Süleyman, aldığı akıllıca cevap karşısında çok memnun olmuştu. Çünkü İbrahim Paşa verdiği bu cevap ile hem doğruyu söylemiş, hem de arkadaşı ve hükümdarı olan sultanı incitmemişti.
--------------Tualimforum İmzam--------------
Okyanus isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
hikayeler, konugu turk, seref, tarihinden


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
İlk Osmanlı Parası/Türk Tarihinden Hikayeler Okyanus Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri 1 13.08.20 17:26
İkinci Murad Ve Türk Kültürü/Türk Tarihinden Hikayeler Okyanus Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri 0 12.01.09 16:23
İlk Kağıt Para/Türk Tarihinden Hikayeler Okyanus Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri 0 12.01.09 16:19
İlk Osmanlı Kanunu/Türk Tarihinden Hikayeler Okyanus Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri 0 12.01.09 16:18
Selçuklu Türk Tarihinden Bir Demet/Türk Tarihinden Hikayeler Okyanus Çocuk Masalları/Çocuk Hikayeleri 0 12.01.09 16:17


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:28 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2