Türk Gibi Kuvvetli, Türk Gibi Muhteşem/Türk Tarihinden Hikayeler Türk Gibi Kuvvetli, Türk Gibi Muhteşem
Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına ne zaman
ulaştı, biliyor musunuz? 7 yaşında tahta çıkan ve 39 yıl
padişahlık yapan Dördüncü Mehmed zamanında!
Bu dönemde, dünyanın hemen bütün devletleri Türklerin
gözüne girmek, onlarla diplomatik ilişki kurmak için gayret
gösteriyor ve bu konuda adeta birbirleriyle yarışıyorlardı.
Ünlü Fransız tarihçilerinden Albert Vandal bu konuda şunları
yazıyor:
"En medeni milletlerden en barbarlarına kadar dünyada her
devlet; askeri gücünden korktukları Türk Devleti'nin
karşısında eğiliyor ve Türklerle hoş geçinmeye çalışıyordu.
İstanbul, her milletin diplomatlarıyla dolup boşalan bir
merkezdi. Osmanoğullarının tahtı önünde eğilmek için
büyükelçiler birbirleriyle yarışıyorlardı.
Bu tarafta, 'Halife' sıfatını da taşıyan padişaha,
hükümdarının yüksek saygılarını sunan Buhara elçisi, diğer
tarafta; şaşaada birbirleriyle yarış eden ve bu uğurda herşeyi
göze alan Almanya İmparatoru ile Polonya Kralı'nın elçileri
görülüyordu. Polonya elçisinin beraberindekileri o derece
kalabalıktı ki, İstanbul'a bir Leh ordusunun geldiği
sanılabilirdi.
İstanbul'daki büyükelçilerin bando ve mızıka takımlarıyla
özel savaş gemileri ve başka donanımları vardı. Törenlerde;
önlerinde Hazreti Meryem'in tasvirini götürüyor; Türkler,
hiçbir taassub eseri göstermeksizin bu alayları
seyrediyorlardı. Büyükelçiler sadrazamın eteğini öpmek ve
padişahın huzurunda yere kapanmak için acele ediyor, adeta
birbirlerini yiyorlardı!"
Fransız Büyükelçiliği Baştercümanı olarak bu dönemde görev
yapan yazar Antoine Galland da padişahın sefere çıkışı ile
ilgili gözlemlerini kısaca şöyle anlatıyor:
"Sultan Dördüncü Mehmed, 7 Mayıs 1672 Cumartesi günü
Lehistan seferi için İstanbul'dan ayrıldı. Hayatımda bundan
daha güzel, daha muhteşem bir alay görmedim. Dünyanın hiçbir
yerinde bundan daha parlak, daha düzenli, daha zengin bir
geçit töreni yapılamaz.
Ordunun, bizzat padişahın kumandası altında şehirden
çıkışı güneşin doğuşundan başlayarak tam beş saat sürdü.
Polonya sınırına kadar olan merkezlerdeki Türk birlikleri
yolda bu orduya katılacaklardı.
Geçen askerler atları da muhteşemdi. Öyle ki, insan
hangisini seyredeceğini şaşırıyordu. Atların üzerinde
fevkalâde güzel örtüler vardı, yalnızca başları ve bacakları
görünüyordu. Zırhlı olmayanların sağrıları kaplan veya pars
postlarıyla örtülmüştü. Üzerlerinde büyük bir ihtişamla oturan
sipahiler; kılıç, yay, sırma işlemeli ve içi oklarla dolu bir
okluk taşıyorlardı. Gayet güzel cilalanmış kalkanları vardı.
İlk birlikler geçtikten sonra kalabalık bir mehter takımı
yürümeye başladı. Hem kendilerine has yürüyüşleriyle yürüyor,
hem de çalıp okuyorlardı. Kösler ve davullar vurduğu zaman
adeta yer yerinden oynuyordu. Sergiledikleri ihtişam görülmeye
değer birşeydi.
Mehter takımından sonra yine, sonu gelmez gibi görünen
birlikler geçmeye başladı. Türk askerinin demirden yapılmış
işlemeli zırhları; rengârenk satenden sarıkları, ipek
kordonlarla süslü kadife cepkenleri, en iyi şekilde yapılmış
silahları; seyredenleri hayretle karışık bir hayranlık içinde
bırakıyordu. Silahlarına öylesine özen gösterilmişti ki; her
ok ayrı ayrı cilalanmış ve süslenmişti..."
İşte, böyle bir dönemde, orta Avrupa'ya açılan en önemli
kapılardan biri olan Uyvar Kalesi fethedildi.
Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa komutasındaki Türk ordusu 18
Ağustos 1663 günü kuşatma harekatını başlattı. Avrupa'nın en
dayanıklı kalesi olarak kabul edilen Uyvar'ın düşeceğini
ihtimal verilmiyordu. Ancak, Türk ordusunun iyi yönetilmesi ve
ısrarı karşısında çaresiz kalan düşman, kuşatmanın otuz
yedinci gününde teslim şartlarını görüşmeyi kabul etti. 24
Eylül günü Türkler Viyana'ya doğru yol alıyorlardı.
Uyvar'ın kaybedilişi Avrupa'da büyük yankılar uyandırdı.
Onlara göre Türkler "olmaz"ı daha oldurmuşlardı Onun için,
herhangi bir konuda gücünü - kuvvetini ortaya koyan,
kararlılık ve kahramanlık gösteren birine, "Uyvar önündeki
Türk gibi kuvvetli" diyorlardı. Bu söz Avrupa'da giderek bir
"atasözü" haline geldi ve nesilden nesile kullanılır oldu.
Kaynak: Dr. Bahattin ERGEZEN --------------Tualimforum İmzam-------------- |