Tuz Kadar Sevmek Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kralların, kraliçelerin, prenslerin, prenseslerin yaşadığı bir zamanda. Ülkelerin birinde büyük bir saray varmış. Bu sarayda bir kral üç kızıyla yaşarmış. Kralın kızları çok güzelmiş. Kral da kızlarını çok severmiş. Bütün hayatı boyunca ne yaptıysa kızları için yapmış.
Hangi . kızını kendisini çok sevdiğini merak edermiş.
Bir gün kral çok hastalanmış. Kızlarını yanına çağırmış. Kral kızlarının sevgisini öğrenmek istiyormuş. Çünkü öldükten sonra bütün malını mülkünü kendisini en çok hangi kızı seviyorsa ona bırakacakmış.
Önce büyük kızına sormuş.
Kralın büyük kızı da babasına yağcılık olsun diye; evrendeki yıldızlar kadar seviyorum demiş. Tabi ki yıldızların sayıların sayılamayacak kadar çok oluşunu düşündüğü için kızını kendisini çok sevdiğini düşünmüş ve mutlu olmuş.
Sonra ikinci kızına sormuş; ikinci kızı da;
· Babacığım seni dünyalar kadar seviyorum, demiş. Kral dünyanın çok büyük olduğunu düşünmüş, ortanca kızının . sevgisinin büyük olduğuna inanmış.
Sıra gelmiş en küçük kızına, kral en küçük kızını daha çok severmiş. Çünkü küçük kızı çok iyiliksever, ve duygusalmış. Onun farklı bir şey söyleyeceğine sanıyormuş. Ve küçük kızı da; babacığım seni tuz kadar seviyorum demiş.
Kral, hasta yatağında bu sözleri duyunca; çıldırmış. Kızını oracıkta kovmuş.
· Bir daha gözüme gözükme, demiş. Zavallı küçük prenses saraydan ayrılmak zorunda kalmış. Az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş.
Tanımadığı bir ülkeye gelmiş.meydanda çok büyük bir kalabalık varmış. Küçük prenses bu kalabalığı merak ederek yanlarına gitmiş. O sırada bir güvercin uçup başına konmuş.
Bütün kalabalık prensesin başına toplanmış. Küçük prenses ne olduğunu hala anlamamıştı. Bütün halk hep birlikte;
· Yaşasın ülkemizin kraliçesi diye bağırmışlar.
Ülkenin kralı evlenmek istiyormuş. Bir türlü evleneceği kimseyi bulamıyormuş. Sarayın büyücüsü de sihirli bir kuş yapmış. Bu kuş hangi güzel kızın başına konarsa o kişiyle evlenecekmiş. Güvercin de küçük prensesin başına konmuş. ( Masal bu ya) kırk gün kırk gece düğünle prenses o ülkenin kraliçesi olmuş. Prenses eşini çok sevmiş. Fakat prenses bir türlü mutlu olamıyormuş. Çünkü babasının kendisine yaptığı haksızlığı ve saraydan kovmasını unutamıyormuş.
Ama yine de babasını çok seviyormuş. Gel zaman git zaman ülkelerinin bir kralı ziyaret edeceğini duymuşlar. Küçük prenses babasının ülkesi olduğunu duymuş. Ve o gün sarayda yemekler yapılmış. Şölen hazırlıkları başlamış.
Prenses sarayın aşçı başını çağırıp bütün yemeklere tuz koymamasını söylemiş.
Ve o gün gelir çatmış. Kral sofraya oturmuş. Aldığı . bir kaşık yemekte bir damla tuz yokmuş. Neye elini atsa tuzsuzmuş.
Misafirlerin yüzü kıpkırmızı kesilmiş. Ülkenin kralı durumu bildiği için hiç bozuntuya vermemiş. Çünkü eşini çok seviyormuş yaptığının doğru olduğunu biliyormuş. Sonuna kadar eşine destek olmuş. Prensesin babası elindeki kaşığı fırlatarak;
· Bunların hiçbirinde tuz yok! . Diye bağırmış.
Küçük prenses babasına bakarak;
· Beni tanımadız mı? Diye sormuş.
Kral, iyice dikkatli bakmış.
Aradan yıllar geçtiği için olan kızgınlığı unutmuş.
Büyük bir sevinçle;
· Sen benim küçük kızımsın, deyip yerinden kalkarak kızına sarılmış.
Küçük prenses;
· Hatırlıyor musun babacığım, demiş.
· Yıllar önce sen bana beni ne kadar seviyorsun diye sormuştun.
· Ben de sana tuz kadar sevdiğimi söylemiştin. Sen de beni saraydan kovmuştun. Işte tuzun insan hayatındaki yerinin ne kadar önemli olduğunu anladın mı. Çünkü tuzsuz . hiçbir şeyin yenmeyeceğini, senin de tuzlu yemekleri çok sevdiğini bildiğim için o zaman öyle söylemiştim.
Gerçekten de kral kızının sevgisinin çok büyük olduğunu, maddiyatla ölçülemeyeceğini anlamış.
Kral yaptığından çok utanmış. Kızından af dilemiş. Ömür boyu mutlu yaşamışlar.