Kirpi İle Kestane
Güneşli, güzel bir gündü. Küçük kirpi kestane ağacının altında mışıl mışıl uyuyordu. Ansızın sırtına ‘pat’ diye bir şey düştü. Küçük kirpi telaşla uyandı. Ne olduğunu anlayamadı. Sağına baktı bir şey göremedi, soluna baktı yine bir şey göremedi. Tekrar uyumak istedi ama uyuyamadı. Biraz yürümek istedi ama sırtında bir ağırlık vardı. O sırada kulagına bir ses geldi;
- Merhaba!
Küçük kirpi çevresine bakındı ama sesin kimden geldiğini anlayamadı.
- Hey beni duyuyor musun?
Küçük kirpi başını kaldırdı ama kimsecikleri göremedi.
- Duyuyorum ama seni bir türlü göremiyorum. Neredesin?
- Buradayım, tam sırtında
- Peki ama sen kimsin?
- Ben bir kestaneyim
- İyi ama neden yanıma gelmiyorsun?
- Gelemem ki benimde senin gibi dikenlerim var. Kendimi kurtaramıyorum, galiba dikenlerimiz dolaştı.
Küçük kirpi çok şaşırdı.
- Ne yapacağız şimdi? Dedi.
- Zıplayabilir misin? Diye sordu kestane.
- Evet, belki böylece seni sırtımdan indirmeyi başarabilirim.
Küçük kirpi ‘hop’ diye hopladı olmadı, ‘zıp’ diye zıpladı yine olmadı.
- Takla at. Dedi kestane.
Küçük kirpi takla attı; ama dikenleri daha çok dolaşmıştı. Küçük kirpi;
- En iyisi yaşlı tavşana gidelim, o bizi ayırabilir. Dedi.
Birlikte tavşanın kulübesine gittiler.
- Sevgili tavşan, dikenlerimiz dolaştı. Lütfen bizi ayırabilir misin? Dediler.
Yaşlı tavşan bıyıklarını oynattı. Sonrada;
- Çok isterdim çocuklar ama öyle çok işim var ki havuçları sulamayı unuttum, kurumalarını istemem doğrusu. Siz en iyisi bekçi köpeğe gidin. Diyerek uzaklaştı.
Küçük kirpi ve kestane bekçi köpeği buldular. Ona da;
- Sevgili köpek, dikenlerimiz dolaştı, bizi ayırabilir misin?
- Çöp kutularının etrafındaki kedileri kovalayacağım, etraf çöp koksun istemezsiniz öyle değimli? Siz en iyisi tonton ayıya gidin. Dedi.
Küçük kirpi ile kestane tonton ayıyı aramaya başladılar. ‘tonton ayı tonton ayı nerdesin?’ diyerek her ağacın arkasına baktılar. Birde ne görsünler, tonton ayı elindeki bir kovan dolusu balla arılardan kaçıyor.
- Yardım edecek başka birini bulmalıyız. Dedi kestane.
Çaresizlik içinde alageyiğe gittiler. Ama alageyik de onlara yardım edemezdi. Çünkü arkadaşı kara . geyikle şakalaşırken boynuzları birbirine dolaşmıştı.
- Keşke bize yardım eden biri olsa. Dedi alageyik.
Kestane ve kirpi gülmeye başladılar.
- Hava kararıyor. Kim bilir annem beni ne kadar merak etmiştir. Dedi kestane.
Küçük kirpi eve dönmesi gerektiğini söyleyince, kestanecik;
- Peki ben şimdi ne olacağım. Diye ağlamaya başladı.
- Üzülme, belki annemle babam bizi ayırabilir. Dedi küçük kirpi.
Kestane hala ağlıyordu.
- Ben annemi istiyorum, gece olunca korkarım ben, annemi isterim.
Küçük kirpi bunun üzerine koşmaya başladı. Öyle hızlı koşuyordu ki birden yokuştan aşağı tıngır mıngır yuvarlanıverdi. Kendilerini ta kestane ağacının dibinde buldular. Küçük kirpi gözlerini açtı bir çift göz ona bakıyordu. O da kendisi gibi dikenler içindeydi. Küçük kirpi;
- Seni gördüğüme çok sevindim. Seninle oynamayı çok isterdim; ama geç kaldım eve gitmeliyim. Hoşça kal. Deyip koşa koşa uzaklaştı.
Kestanecik yapayalnız kalmıştı. Şimdi annemi nasıl bulacağım diye düşünürken, ağaçtan ‘pat’ diye bir şey düştü kestanenin yanına… Ağaçtan atlayan annesiydi…
- Seni yaramaz seni, nerelerdeydin bakalım?
- Bir kirpiyle tanıştım. Dedi kestanecik ve olanları annesine bir bir anlattı. Sonrada annesinin dikenlerine yaslanarak derin bir uykuya daldı.