Nankör Prenses Çok eski zamanlarda bir ülkede iyi kalpli iki prens yaşarmış. Bu prensler kardeşmiş. Allah bu iyi insanlara nur topu gibi birer evlat vermiş ve yüzlerini güldürmüş. Bunlardan birisi erkek birisi kız olmuş. Kızın çok güzel dalgalı sarı saçları, gök mavisi gözleri varmış. Erkeğin ise yakışıklılığı, zekası herkesi ona hayran bıraktırırmış. Bu iki kardeş prensin isimleri ülkede adlarıyla değil, oturdukları sarayların şöhretleriyle anılırmış. Kızın babasının şatosu çok ama çok büyük ve bir o kadar da yüksek taşlardan yapılıymış. Öbür kardeşin oturduğu şato ise mermer ve som altındanmış. Prensler bu şatolarında rahat bir zaman geçirir ve halka iyilik etmekle uğraşırlarmış. Yani kısacası ülkede mutlu olmayıp, bir şikayette bulunan yokmuş. Ama dünyada hep hayatından mutlu olup, şükredenler olduğu gibi, şükretmeyen insanlar da görülmektedir. İşte bu ülkede de bir gün kötü söylentiler başlamış. Az bir zaman sonra bütün halk, kötü insanlara kanıp: Ya öyle mi” demişler. “Demek taş şatonun sahibiyle mermer şatonun sahibi bizi insafsızca soyuyor, hiç mi hiç acımadan da yoluyorlarmış.” Yazıklar olsun o ikisine de, yazıklar olsun:” Her kötü düşünce gibi bu da yayılmış büyük bir hızla kafalara yerleşmiş. Hatta öyle bir zaman gelmiş . ki: “Madem biz hiç acınmadan soyuluyor, harcanıyoruz; öyleyse yapacağımızı biliriz. Yok edip, ortadan kaldıracağız bu adamları” demişler. Bu dolaşan sözleri ve halkın verdiği kararları duyan prensler bir gece yanlarına yetecek kadar para aldıktan sonra atlarına binerek ortadan kaybolmuşlar. Ertesi gün şatoları basan halk ,büyük kapılardan içeri girerek her yeri talan etmişler; fakat dışarı çıkmak isteyince şaşırıp kalmışlar. Bütün kapılar ve duvarlar o kadar yüksek ve sağlammış ki bir türlü geçememişler. Arkalarına dönüp de duvara baktıklarında şu yazıyı görmüşler: Allah, nankörlük edenleri, gaddarlıkta bulunanları hiç mi hiç düşünmeden yok eder.” İnanışa göre asırlar boyu bu güzel şehrin halkı kapatıldıktan şatolardan dışarı çıkamamışlar ve birbirlerini öldüre öldüre yok olup gitmişler.