Paylaşmak Güzeldir
Baharın ilk günleriydi, havalar yeni yeni ısınmaya başlamıştı. Tepedeki düzlükte büyük bir temizlik vardı. Yerler süpürülüyor, sandalyeler depoya taşınıyor ve yerlere örtüler seriliyordu. Alaz, Deniz, Eren, Zeynep ve Dilan bu işlerde Bilge Dede'ye yardım ediyorlardı.
Tepeye çocuklarını getiren köy sakinleri birbirlerine, "Bugün Cumartesi mi?" diye soruyorlardı. Çünkü Cumartesi akşamları Bilge Dede, tepeden boru çalar ve tüm çocuklar tepeye hikaye dinlemeye giderlerdi. Ancak bugün ne Cumartesiydi, ne de vakit akşamdı.
Bilge Dede, tüm köye alaz ve Dilan'la haber göndermiş ve tüm çocukları pikniğe çağırmıştı. Ama sadece piknik değildi bu, çocuklar gelirken yanlarında en az iki tane de oyuncak getireceklerdi.
Haberi alan çocuklar, çantalarını aceleyle hazırlayıp, büyüklerini çekiştire çekiştire tepeye doğru tırmanmaya başlamışlardı.
Tepede oldukça geniş bir alana, örtüler serilmiş, örtülerin üzerine içleri kurabiyeler, kekler ve tatlılarla dolu büyük birer tabak konmuştu. Bu tabakların yanında da içleri ceviz, fındık, badem gibi yemişlerle dolu taslar vardı.
Gelen her çocuk, örtülerden birinin üzerinde kendine yer buluyor ve her örtüde beş çocuk oturuyordu.
Bilge Dede, çocukları uyarıyor, "Çocuklar bütün arkadaşlarınız gelip yerleşmeden kimse yemeye ve oyuncaklarını çıkarmaya başlamasın"
Tepedeki düzlükte bütün çocuklar, Bilge Dede'nin söylediklerine uyuyordu. Ufak tefek terslikleri de Bilge Dede görmezden geliyordu.
Fakat bir gruptan sürekli şikayet dolu sesler ve hareketler yükseliyordu. O kadar gürültü çıkarıyorlardı ki, Bilge Dede'nin bile dikkatini çektiler. Bilge Dede sessizce grubun arkasına yaklaştı ve çocukları izlemeye başladı.
Çocuklardan biri, tabaktakileri yemeye başlamıştı ve kendisini uyaran arkadaşlarını "Karışmayın siz" diye azarlıyordu.
Çocuklardan biri, "Bu bütün tabaktakileri yiyecek galiba, herkes kendi hakkını önüne alsın" deyince de tabağı önüne çekip, bağırıyordu, "Bilge Dede'yi duymadınız mı" diyor ve arada bir tane daha ağzına atıyor, diğerini cebine saklıyordu.
Bilge Dede bu gruptan biraz uzaklaşarak şöyle dedi, "Çocuklar tabaktakiler bitecek diye korkmayın, daha çok var, isteyenler tabaklarını tekrar doldurabilirler" dedikten sonra, herkese başlayabilirsiniz diye eliyle işaret verdi.
Görevli çocuklar tüm çocuklara ayran dağıttı. Ama aynı gruptan hala çok fazla ses çıkıyordu.
Bilge Dede o grubun yanına gitti, Yine aynı çocuk, tabağı kapmış, "herkese ben paylaştıracağım" diyor ama kimseye bir şey vermiyor, tabaktakileri ceplerine dolduruyordu.
Bilge Dede, onun omzuna dokunduğunda telaşla ayağa kalkmış, ve tabağı Bilge Dede'ye uzatarak fısıltıyla "Bunlar da hemen bitirdiler tabağı, ben yiyemedim, bir tabak daha alabilir miyim" diye sordu.
Bilge dede çocuklara işaret etti ve Zeynep bir tabak daha getirdi. Bilge Dede tabağı grubun ortasına koydu ama çocuk yine aynı iştahla saldırdı tabağa.
Bilge Dede onu kolundan tutarak ayağa kaldırdı ve çocuklara dönerek, "Bu arkadaşınızı maymunu mu yönetiyor, aslanı mı?" diye sordu.
Gruptaki diğer çocuklar, "Maymunu yönetiyor Bilge Dede" dediler.
"Peki ne diyor bu arkadaşın maymunu" kimseden ses çıkmayınca Bilge Dede devam etti, "Hepsini sen ye, hepsini sen ye, kimseye verme, az var, biz doymayız, çabuk ye, sakın paylaşma diyor değil mi?" Çocuklar bir ağızdan gülmeye başladılar.
"Ama ben asıl aslanının ne dediğini merak ediyorum çocuk" dedi Bilge Dede.
Çocuk biraz utanmış gibiydi, "Aslında" dedi, "aslanım beni uyarıyordu, herkes gibi sen de bekle, hakkına razı ol, acele etme diyordu ama maymunum, sen almazsan diğerleri alacak sana bir şey kalmayacak diyordu" dedi.
Bilge Dede ise, "ve sen de maymunun sözünü dinledin öyle mi?" diye sordu.
Diğer çocuklar, "Bilge Dede o her zaman öyle yapıyor" diye şikayet etiler.
Bilge Dede, "Belki yerken maymunun sözünü dinledi ama bakın bir çok oyuncak getirmiş, sıra oyuna gelince aslanın sözünü dinleyecek değil mi?" diye sordu çocuğa.
Çocuk başını salladı ve tabaktakileri yemeye devam etti.
Bütün çocuklar yiyeceklerini bitirip, ayranlarını içtiler. Bilge dede isteyenlere ikinci bardak ayranlarını da verdi ve sonra grupların ortasına eçip, "Şimdi oyun zamanı çocuklar, oyuncaklarınızı çıkarıp, oyuna başlayabilirsiniz" dedi.
Çocuklar oyuncaklarını çıkarıp oynamaya başladılar. Başlangıçta biraz karışıklık oldu ama sonra her çocuk etrafa yayılan oyuncaklarla tek tek ya da beraberce oynamaya başladılar.
Fakat yine aynı gruptan bağrışmalar duyuldu. Bilge Dede çocukların yanına gittiğinde , yiyecekleri paylaşmayan çocuğun, kendi oyuncaklarını kimseye vermediğini ama diğer çocukların oyuncaklarıyla oynamaya çalıştığını gördü. Kendi oyuncaklarıyla oynamak isteyen çocukları ise itiyor ve, "O benim, o benim" diye bağırıyordu.
Bilge Dede çocukların yanından uzaklaştı ve uzak bir yerden grubu izlemeye devam etti. Görevli çocuklardan, Deniz ve Zeynep grubun yanına gittiler ve diğer dört çocuğu oradan kaldırıp başka bir grup oluşturdular.
Paylaşmayı sevmeyen çocuk ise örtünün üzerinde tek başına kalmıştı.
Bir süre kendi başına oynamaya çalıştı ama tek başına oyun oynamanın hiçbir tadı yoktu. Başka gruplardan çocukların yanına gitti ama kimse onunla oynamak istemedi.
Bilge Dede onun yanına gidip, elinden tuttu ve, "Gel bakalım, senin için depoda oyuncak ve mutfakta yiyecek kalmış mı? Arayalım" dedi.
Çocuğun gözleri parladı. Mutfağa gittiklerinde, Bilge Dede, "Haydi gel, sana ve arkadaşlarına çikolata bulalım" dedi.
Ama çocuk fısıltıyla, "Bilge Dede, sen bütün çikolataları bana ver, ben onlara dağıtırım" dedi.
Bilge Dede kaşlarını yukarı kaldırdı ama bir şey demedi. Onu depoya götürdüğünde, bir çok oyuncakla karşılaştılar.
Bilge Dede, "Haydi sen oyuncakların içinden bir tane seç, diğerlerini de arkadaşlarına götürelim" dedi.
Fakat çocuk yine, "Bilge Dede sen onları bana ver, onlara verme" dedi fısıltıyla.
Bilge Dede bu sefer sert bir sesle, "Çocuk, bu sefer beni kızdırdın ama" dedi.
"Sen niçin hep maymununu izliyorsun, diğer arkadaşlarının yemeye ve oynamaya hakkı yok mu?" diye sordu.
Çocuk, "Ama onları önce ben gördüm" diye ısrar etti.
Bilge Dede çocuğu yüksek bir sandalyeye oturtarak şöyle dedi, "Sadece yemek ve oyuncaklar değil, her şey paylaşıldıkça güzelleşir, paylaşılmayan her şey haksızlık ve kötülük yaratır. Paylaşmayı sevmeyen yalnız kalır, kimse onu sevmez. Bencillik kabalıktır; oysa nazik olmak güzeldir, iyidir. Sen her şeyini paylaşmazsan ve hep benim hep benim dersen, hayat da sana kızar ve paylaşmaz hiçbir şeyi seninle. O zaman da sen çok üzülürsün"
Çocuk, omzundaki, "dinleme onu, dinleme onu" diyen maymunun kafasına bir şaplak attı ve, "Bundan sonra hep aslanımın sözünü dinleyeceğim Bilge Dede, özür dilerim" dedi.
Sonra cebindeki yiyecekleri ve çantasındaki oyuncakları arkadaşlarının önüne boşalttı ve hep birlikte bol bol oynadılar.
Piknik bittiğinde, çocuklar köye dönmek üzere hazırlandılar.
Bilge Dede bütün çocuklara kamıştan yapılma flüt hediye etti. Çocuklar çok sevindiler. Yokuş aşağı inerken, hepsi birden flütlerini çalmaya başladıklarında, büyükler de gülerek kulaklarını elleriyle kapadılar.
Murat Kara