tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KÜLTÜR VE SANAT > Memleketini Tanı > Marmara Bölgesi > Balıkesir
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Balıkesir Antik Kentleri - Balıkesir İli Antik Kentleri
Konudaki Cevap Sayısı
0
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
2200

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 24.10.09, 01:36   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
icon1c Balıkesir Antik Kentleri - Balıkesir İli Antik Kentleri

Balıkesir Antik Kentleri - Balıkesir İli Antik Kentleri - Balıkesir - Antik Kentleri



Akhyraous



Akhyraous’un Balıkesir’in 15-20 km. güneyindeki, Hocakalesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Akhyraous ismi Prof.Dr. Bilge Umar’a göre Hellen dilinin çarpıtılmış bir sözcüğü olup bir anlamı yoktur. Luwi dilinden türetilerek Hellen diline uyarlandığını da düşünebiliriz.

Bigadiç ilçesinin doğusunda bulunan tepe üzerinde M.S. XI. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış Achyraos Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Yunan işgali döneminde karargah olarak kullanılan kalenin dış surları çok harap bir şekilde günümüze kadar gelebilmiştir.

Haçlı Seferi sırasında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1190’da buradan geçmiştir.


Hadrianoutherai

Hadrianoutherai’nin Balıkesir yakınlarında olduğu sanılırsa da yeri saptanamamıştır.

Bu isim Hellen dilinde Hadrianus’un av yeri anlamında olup M.S.II.yüzyılda yörede ayı avı yapan İmparator Hadrianus tarafından kurulmuştur.


Poimanenon (Eski Manyas)

Balıkesir, Manyas Gölü ile Susurluk arasındaki Eski Manyas (yeni adı Soğuksu) köyünün 4 km. ilerisindeki bir tepe üzerindedir.

Poimanenon, Hellen dilinde Poimanaların kenti anlamına gelir. Büyük olasılıkla da Luwi dilinden gelme bir sözcüktür. Eski çağda Manyas ve Apolyont (Uluabat) gölünün güneyinde yaşayanlara Poimaneol’ler denilmiştir.

Poimaneon'da kazı yapılmadığından, antik kaynaklarda da ismine rastlanmadığından tarihi ile ilgili bilgilerimiz yetersizdir.Bununla beraber M.S.II.yüzyılda kent sikke basmış, Bizans İmparatorluğu'nun Komnenoslar döneminde de güçlü bir kalesi olduğu bilinmektedir. Bugün Soğuksu Köyü’nün içerisinde birkaç önemsiz mimari parça dışında günümüze kentle ilgili kalıntı gelememiştir.

Yöre, Roma, Bizans, Selçuklu ve Karasi Beyliği yönetiminde kalmıştır. Haçlılar 1204 yılında bu yöreye gelmişlerdir. Manyas XIV.yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Karasi (Balıkesir) sancağının Bandırma kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş 14 Eylül 1922'de Yunan işgalinden kurtulmuştur. Ancak bu işgal sırasında Manyas, tamamen yakılıp yıkılmıştır.


Artemea

Artemea’nın bugünü Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Artemea ismi Hellen dilinde Artemis Yurdu anlamına gelir.Roma döneminde bu isim Latince’ye uyarlanmıştır.O yıllarda var olduğu sanılan Artemis mabedinin yanında kent kurulmuştur.

Artemea’nın kurulduğu tarih kesin değildir. Ayrıca Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde de Eski Çağ kalıntılarına rastlanmamakla beraber yörede o yıllara ait mezar stelleri bulunmuştur. M.S.VI.yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğunun kentlerinden söz eden Hıerokles’de ismi geçmektedir.


Zeleia (Sarıköy)

Biga-Gönen yolu üzerinde,Gönen’in 12 km. kuzeybatısındaki Sarıköy yanındaki tepenin yamaçlarındadır.

Zeleia isminin kökeni anlaşılamamıştır. Homeros, İliada’da Zeleia’nın Troia Savaşına savaşçılar gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca tarihçi Arrianos da Büyük İskender’in Granikos Savaşı (M.Ö.334) öncesinde burada konakladığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra da Zeleia’lıların savaşta, biraz da korkudan İskender’e yardımcı olduklarını sözlerine eklemiştir. Buna rağmen Zeleia gelişmiş bir kent değildir. Ayrıca eski çağlara ait kalıntıları da günümüze gelememiştir.


Kyzikos



Bandırma’nın 5 km. kuzeybatısında, Kapıdağ yarımadasını ana karaya bağlayan, dar ve alçak kıstağın kuzey doğusundadır.

Burası İlk Çağ’da karaya yakın bir ada konumunda idi. Arktonnesas denilen ada Hellence “Ayı Adası” anlamındadır. Kyzkos isminin Hellen dilinde anlamı olmadığı gibi kökeni de bilinmemektedir.

Kyzikos ile ilgili araştırmalara XV.yüzyılda başlanmıştır. Nitekim İtalyan tüccar ve araştırmacı Ankonalı Cyriacos, burada gördüğü, ancak günümüze çok azı gelebilmiş kalıntılardan söz etmiştir.Onu izleyen yıllarda ise diğer gezginler kentle ilgili hiçbir bilgi vermemişlerdir.XVIII-XIX.yüzyıllarda Avrupalı gezginler Kyzikos’a gelmişlerse de yalnızca Hadrianus mabedi ile ilgilenmişlerdir.C.Texier de tiyatronun ayakta kalmış kemer ayaklarının çizimlerini yapmıştır. Perrot,1862’de yayınlanan Galatia ve Bithynia seyahatnamesinde Kyzikos’un günümüze ışık tutan plânı ve bazı kalıntılarını çizmiştir.Onları Rustafsaell ve Hasluck’un çalışmaları izlemiştir.

Arkaik dönemde (M.Ö.479 öncesi) burada Dolionez denilen bir topluluk yaşıyordu.Bununla beraber kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu da açıklık kazanamamıştır.

Kyzikos’un ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber M.Ö.756’da Miletos’dan gelenlerin kenti ele geçirdiği bilinmektedir.Miletoslu göçmenlerin yönetiminde, çevrenin önemli bir balıkçılık ve ticaret merkezi olmuş, Karadeniz kentleriyle yapılan ticarette üs konumunu yüklenmiştir. Ord.Prof.Dr.Ekrem Akurgal’ın burada yaptığı kazılarda Geç Geometrik dönem keramiklerinin bulunduğu kentin M.Ö.VII.yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Ancak kent konumuna Miletoslular zamanında erişmiştir.

Perslere karşı başlatılan ayaklanmada Miletosluların yanında olmamışlardır.İsyanı bastırmak için yola çıkan Pers donanmasını, onlar gelmeden önce Daskleion kentindeki satrap Olbares ile anlaşarak onlara bağımlılığını bildirmişlerdir. Bu nedenle de Kyzikos, diğer kentler gibi yakılıp yıkılmaktan kurtulmuştur.M.Ö.498’de Atina’nın egemenliğine girdiğini Xenophon’dan öğreniyoruz. M.Ö.281 de Kunupedion savaşının ardından Seleukos Krallığının eline geçmiştir. Kyzikos’un Pergamon Krallığı ile olan ilişkileri de bu dönemde başlamıştır. Pergamon Krallığının vasiyet yoluyla Roma’ya katılmasından sonra da Bergama’ya bağlı bir Roma eyaleti konumuna girmiştir.Kısa bir süre sonra bağımsızlık hakkını elde etmiştir.Ancak M.Ö.I.yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın doğu ülkeleri komutanı Antonius’un donanmasını hazırlaması isteğini kabul etmemiş, bunun sonucu olarak da bağımsızlığını kaybetmiştir.

İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) önemli bir kültür merkezi olmuştur.İmparator M.Ö.124’de Kyzikos’a gelmiş, kısa süre sonra da İmparatorluğun kültürünü benimseyen kentler arasına girmiştir.Bu nedenle Roma’nın ekonomik desteğini kazanmış, kentte yeni eserler yapılmaya başlanmıştır.

Doğu Roma İmparatoru Constantinus’un, Byzantionu başkent yapmasıyla birlikte Kyzikos’lu bilginler oraya göçmüşlerdir.Ne var ki,Byzantion’un deniz ticaret merkezi oluşu Kyzikos’u ekonomik yönden çöküntüye uğratmıştır.Arap akınları, 943 depremi kente zarar vermiştir. Nikaia piskoposluğunun güçlenmesinden ötürü Kyzikos’da oraya bağlanmıştır.Bunun ardından 23 Eylül 1063 depremi kenti tümüyle yıkmış, halk da Artaka’ya (Erdek) göçmüş ve bir daha da eski günlerine dönememiştir. Kyzikos’dan günümüze ulaşan kalıntıların başında Hadrianus Mabedi gelmektedir. Mabedin yapımına Hadrianus döneminde başlanmış, Marcus Aurellius döneminde (M.S.161-180) tamamlanmıştır. Kyzikos’un güneybatısındaki mabet kentin geçirdiği depremlerden etkilenmiş,taşları çeşitli yapılarda kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüştür.Günümüze mabetten yalnızca çevresindeki terasları destekleyen bir kemer ve tonozlu temelleri gelebilmiştir.

Anconalı Cyriacus da mabedin 33 sütununu ve üst yapısının ayakta olduğunu gördüğünü belirtmiştir.Kyzikos tiyatrosu, kent surlarından bazı kalıntılar dikkati çekerse de bunların pek fazla bir önemi bulunmamaktadır.Roma döneminde içerisinde gladyatör gösterileri ile vahşi hayvan mücadelelerinin yapıldığı amfitiyatro Hamamlı ve Çeltikçi köyleri arasındaki bir dere yatağındadır.M.S.124 depremi kentteki birçok yapı gibi burasını da yıkmıştır.Kentin nekropolü Edincik yolu üzerindedir. Kyzikos kalıntıları İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Erdek Açık Hava Müzesindedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi Arkaik dönem eserlerinin sergilendiği salonda bir erkek torsosu ile dans eden figürler, Erdek’te ise asma dalı ve üzüm salkımları kabartmaları ile bezenmiş sütun parçası dikkati çekmektedir.
Kyzikos’un nümizmatik alanında da ayrı bir önemi vardır.Kyzikos,Perslerin M.Ö.V-IV yüzyıllarda elektron stater basma izni verdiği birkaç kentten birisi olmuştur.

Kyzikos’ta 1988–1997 yılları arasında Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Prof.Dr. Abdullah YAYLALI tarafından kazılar yapılmıştır. 1997 yılından sonra uzun bir süre ara verilen kazı çalışmaları 2006 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla yeniden başlamıştır.

2006 yılında Hadrian Tapınağında sürdürülen kazı çalışmalarına 2007 yılında da devam edilmiş, ayrıca nekropol alanında da çalışmalar yapılarak önemli sonuçlar elde edilmiştir.


Artaka (Artake)

Erdek’in önünde bulunan ve günümüzde Zeytinlik olarak bilinen ada Artake ismi ile tanınıyordu.Ayrıca karşısındaki tepe üzerindeki antik kente de bu isim verilmişti.

Artake sözcüğü M.Ö.2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelirse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında da bilgimiz yok.M.Ö.VIII yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.

Byzantion’lu Stephanos,Timosthenes isimli bir İlk Çağ tarihi yazarının Artaka’yı Kyzikos’da bir dağ ve önündeki adacığın ismi olduğunu yazdığını ileri sürmüştür. Plinius da bu adanın ismine Artacaeon olarak değinir. Bunların dışında Artake ile ilgili belirgin bir bilgimiz yoktur.

Miletos önderliğinde başlatılan Batı Anadolu ayaklanmasına katılan kentleri cezalandırmak için Perslerin gönderdiği donanma diğer kıyı kentleri gibi Artaka’yı da talan etmiş,yakıp yıkmıştır.Buradan kaçan halk da günümüzdeki Erdek’in olduğu yere kaçarak oraya yerleşmişlerdir. Ortaçağ da Artaka bir ara canlı bir kent konumuna geçmeye çalışmışsa da sonuçta her zaman yakınındaki Kyzikos’a bağımlı kalmıştır.Artaka’dan, geçirdiği yangın ve depremlerden dolayı günümüze hiçbir tarihi kalıntı ulaşamamıştır.


Aureliane

Aureliane, Balıkesir’in Havran ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuş bir İlkçağ kentidir.Thebe kentinin kalıntıları yakınındadır.

Aureliane’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Arkeolojik kazıların yapılmadığı, yalnızca kısmen yüzey araştırmaları ile yetinilen kentin ismi ilk defa Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (M.S.161-180) kullanılmıştır.Bu İmparator ile kentin ismi yakın bir benzerlikten öteye gitmez.Havran, adını buradan geçerek Ege’ye dökülen bir çaydan almıştır. Prof.B.Umar’a göre bu isim “Sal” anlamında “Wana” ile bol su olan “Abra” dan türemiş olabilir.

Aureliane, Akhaların komutanı Akhilleus tarafından, Thebe kenti ile birlikte yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.


Antandros



Antandros, Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda dağının güney eteklerinde bulunan Kaletepe’nin batı yamaçlarında, Edremit-Altınoluk karayolunun 3.km.de yol yapım çalışmaları sürerken ortaya çıkmıştır.

Eski çağın ünlü coğrafyacısı Strabon, Antandros’a Adramyttenas Körfezi'nde bir kent olarak değinmiştir. Vergillius da bu kentin geçmişini Troia savaşlarına kadar indirmiştir.Troia savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan Vergilllius, Antandros’a değinirken İda dağındaki ağaçlardan yapılan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını, ününün antik dünyaya yayıldığını da dile getirmiştir.

Antandros’un kuruluşuyla ilgili birbirinden farklı iddialar ortaya atılmıştır. Antik tarihçilerden Akaios, Antandros’un bir Leleg kenti olduğunu belirtmiştir. Skepsisli Demetrios kentin Klikyalılarca, Heredotos, Pelarsklerca, Thukyidides de Aeoller tarafından kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.

M.Ö.VIII.yüzyılda Kırım çevresinde yaşayan göçebe ve barbar bir kavim olan Kimmerler, Anadolu’ya geldikten sonra Antandros’u işgal etmişlerdir. M.Ö.570’li yıllarda Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos, Kimmerlerin egemenliğine son vermiştir. Pers Kralı Dareios’un komutanlarından Otanes bu bölgeye ulaşmıştır. Bütün bu karmaşık siyasi süreç içerisinde Antandros, Attika-Delos Deniz Birliğine katılmış, Peleponnesos savaşları sırasında sürekli el değiştirmiştir. Perslerin satraplık merkezi Daskyleron’un kontrolünde uzun süre kalmış ve bu durum Büyük İskender’in Pers Kralı III.Dareios’u Granikos’da yenmesine kadar sürmüştür (M.Ö.334).

Antandros M.Ö.IV. yüzyılın ikinci yarısında adına sikke bastırmış ve özgür bir kent olarak ismini duyurmuştur. Antandros sikkelerinin ön yüzlerinde Artemis Astyere’nin başı, arkasında da bir keçi figürünün yanında “Anta” sözcüğü bulunmaktadır. M.Ö.IV yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Romalıların egemenliğine girmiştir. Orta Çağda Arap akınlarından etkilenmiş, orada yaşayanlar Şahinkule denilen, surlarla çevrili sarp kayalıklara kaçmışlardır. Arap tehlikesi atlatıldıktan sonra da bugünkü Altınoluk’un bulunduğu yerlere inmişlerdir. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antandros papazlık ismi ile tanınmıştır.

Antandros’u ilk kez 1842’de H.Kiepert fark etmiştir. Altınoluk Avcılar Köyü’nün camisinin duvarlarında devşirme olarak kullanılmış bazı kitabelere rastlanmıştır. Bunlardan Roma dönemine ait bir yazıt üzerinde Antandros ismini gören H.Kiepert yörede araştırma yaparak kentin yerini saptamıştır. Onun ardından H.Schliemann ile R.Virchow, kentin isminin yazılı olduğu çok sayıda sikke bulmuştur. Fabricius isimli araştırmacı da aynı yerde Antandros yazılı ikinci bir yazıtla karşılaşmıştır.W.Leaf 1911 de Karataş tepesinin batı yamaçlarında önceden açılmış mezarları görerek nekropol alanının yerini saptamıştır.B.F.Cook, bu ön araştırmaların ışığı altında 1959 ve 1968 de iki kez buraya gelmiş ve asıl yerleşimin tepenin batı yamaçlarında olduğunu kesinleştirmiştir.

Antandros’un bilimsel kazılarına Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Yrd.Doç.Dr.Gürcan Polat 9 Temmuz 2001’de başlamış, çalışmalar belirli aralıklarla sürmektedir.

Kaletepe’nin yamaçlarında yapılan kazılarda Geç Roma Dönemine tarihlenen ve yamaç evler olarak nitelenen zenginlerin evleri ortaya çıkarılmıştır.Geleneksel Roma evleri plân düzenindeki.avlu etrafında sıralanmış odalardan oluşan evler burada görülmemektedir.Arazi konumundan ötürü odalar yamaca sırtını vererek denize karşı peş peşe birbiri ardına sıralanmışlardır.Odaların tabanları da 2.50 m. genişliğinde mozaiklerle, duvarları da fresklerle bezenmiştir.

Kazı çalışmaları Çanakkale-Edremit karayolunun güneyindeki alanda yoğunlaştırılınca,çoğu yol altında kalacak olan Geç Roma ve Erken Bizans mezarları ortaya çıkmıştır.Kazı alanı batıya doğru genişletildiğinde peş peşe üç ayrı mekanla karşılaşılmıştır.Gürcan Polat, bu mekânların bir kiliseye ait müştemilat yapıları olduğu düşüncesindedir.Bu arada nekropol çalışmaları Melik Sinan Sitesi konutlarının bulunduğu yerde de sürdürülmüştür. Burada da M.Ö.VII-II.yüzyıllara tarihlenen ve kesintisiz kullanılmış mezarlarla karşılaşılmıştır. M.S.VI.yüzyılda buraya yerleşen Romalılar nekropol alanını bilmeden aynı yere yerleşmişlerdir.Rastlantı sonucu karşılaştıkları mezarlara da kendi ölülerini gömmüşlerdir.

Mezarların içerisinde Attika’nın siyah renkli keramikleri, gri monoğramlı anforalar, su mermerinden alabastronlar, bronz fibulalar, bronz atlet kaşıkları, Roma ve Bizans sikkeleri bulunmuştur. Pişmiş topraktan Klozemenai tipi kapaklı bir lahdin bulunuşu da yöre için oldukça ilginçtir.Yakılan cesetlerden arta kalan kemiklerin saklandığı urna kaplarına da yine burada rastlanmıştır.

Antandros’un tiyatro,agora ve mabetlerinin yeri henüz saptanamamış olmasına karşılık akropolü çevreleyen, oldukça sağlam kalmış sur duvarları da dikkati çekmektedir. M.Ö.IV.yüzyıla tarihlenen, 2.70 m. genişliğindeki surlar akropolün tümünü çepeçevre kuşatmaktadır.


Astyra

Edremit yakınındaki Güre kaplıcalarının bulunduğu yerdeki Astyra’yı Strabon, Mysia’nın Adramyttion kenti yakınındaki bir köy olarak tanımlamıştır.

Anadolu kökenli bir isim olan Astyra’nın dışında iki yerleşim alanı daha vardır.Bunlardan biri Troas bölgesindeki Nara burnunun kuzey-doğusunda, diğeri de Dikili yakınında Nebiler köyünün olduğu yerdedir.

Astyra antik kenti, günümüzdeki yanlış yapılaşmanın bir sonucu olarak bütünüyle yok olmuştur. Onunla ilgili kalıntılara rastlamak çok zordur.Bununla beraber Artemis Astyrene adında bir kutsal alanı olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz.

Kytonion

Mysia-Lydia sınırında yer alan Kytonion’un bugün Bergama ile Edremit arasında,Kozak çayının yukarı kesimindeki Asar denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Kytonion sözcüğünün Hellen dilinde, Çukur veya Çukur nesne anlamına gelen Kytos ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır.Bununla beraber bu ismin Anadolu kökenli olduğu da ileri sürülmüştür.

Kytonion kentinin olduğu yerden Adramiton’dan Bergama’ya giden yolun geçtiği sanılmaktadır. Ancak bu kentle ilgili hiçbir bilgi veya veriye rastlanmamaktadır. Bunun yanı sıra yörede yeterli bir araştırma da yapılmadığından bu kentle ilgili bilgiler yetersiz kalmaktadır.


Adramyttion, Adramytteion (Edremit)

Adramyttion, Balıkesir Burhaniye ilçesinin 2 km. batısındaki Karataş mevkiinde, Öven Tepe’de geniş bir alana yayılmıştır. Adramttion sözcüğünün kökeni bilinmemekle beraber Hellen diline uyarlanmıştır. Doğal geçit olarak düşünülmektedir.

M.Ö.1500’lerde Mysia bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Adramttion’un Troia savaşından önce kurulduğu sanılmaktadır.Bazı iddialara göre Graikos tarafından kurulmuş, bazılarına göre de Pelasglar burada yaşamıştır.Tarih öncesinde de kent çevresinde bazı yerleşimler olduğu yapılan kazılardan anlaşılmıştır.Örneğin Havran’ın 8 km. güneydoğusundaki İnönü ile Kocaçal tepesinde bulunan mağaralarda yerleşim izlerine rastlanmıştır.Karanlık Mağarada da Yunan ve Roma buluntuları ile karşılaşılmış, pişmiş topraktan figürinler bulunmuştur. Ayrıca mağaralarda siyah perdahlı ve kazıma tekniğinde çizgili keramikler, ok uçları, yonga aletler, çakmak taşları, kemikten yapılmış objeler ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular da yörenin Paleolotik çağlarda yerleşime açık olduğunun en belirgin verileridir.
Adramyttion’un kurulduğu alandaki kalıntılar yerleşimin surlarla çevrili olduğunu göstermiştir. Ayrıca Ören Tepe’nin denize bakan yamaçlarında su kemerleri bulunmaktadır.Strabon, “Euenos’a (Havran çayı) gelinir.Bu nehir Adramytteion’luların yapmış olduğu su yoluna ulaşır” diyerek su kemerlerine işaret etmiştir.Gerçekten de Ören Tepe’nin biraz ilerisinde Ayaklı denilen bir su kaynağı bulunmaktadır.Ayaklı su kaynağında bulunan bir mermer kitabede de “bu hayratı yaptıranın vatanı İda’dır. Marko oğlu Pomiyonoz” yazısı okunmaktadır.Strabon, “Astyra’nın hemen yakınında Atinalılar tarafından yapılmış bir limanı ve deniz üssü olan Adramytteio kenti vardır” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmiştir.

Lydia Kralı Kroisos, kenti imar etmiş, ardından Atina’dan kovularak Delos adasına gidenleri buraya yerleştirmiştir. M.Ö.1200’de Troia savaşına katılan Mysia kentleri arasında Adramytteion ‘da bulunuyordu. Adramyttein’lular bu sefere Khromis ve Bilici Ennomos’un önderliğinde katılmışlardır. Ancak Troia’nın yıkılmasından sonra Lydia’nın eğemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Lydia Kralı Alyattes (M.Ö.609-560) Medlerle yaptığı savaştan sonra Batı Anadolu kentlerinin büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almıştır.Adramis kenti yeniden imar etmiştir. Nitekim, Strabon da kentin Lydialılarca yeniden kurulduğunu ve “Lydialı Kapısı” isminde bir de kapı yapıldığını yazmıştır. Kreusos M.Ö.546’da Perslere yenildikten sonra Adramattion’da diğer Mysia kentleriyle birlikte Perslerin yönetimine girmiştir. Ancak Perslerin Yunan şehir devletleriyle yaptığı savaşlarda Adramattion, Atinalılara yakınlık gösterince halkı öldürülmüş,kent yıkılmıştır.Sonraki yıllarda da Sardes ve Betini’den getirilenler buraya yerleştirilmiştir.

Büyük İskender’in Granikos zaferinden sonra onun eline geçmişse de ölümünden sonra Lysimachos’un, daha sonra da I.Attalos’un (M.Ö.241-197) egemenliğini kabul etmiştir.

Pergamon krallığı ile Seleukoslar arasında M.Ö.216’da yapılan anlaşma ile III.Antiokhos’a bırakılmıştır.Seleukos Kralı III.Antiokhos’un Magnesia savaşında (M.Ö.190) Roma’ya yenilmesi üzerine yapılan Apemia Barışı (M.Ö.188) ile diğer Mysia kentleri gibi Adramytteion da Pergamon krallığına bağlanmıştır.Bu dönemde kent en parlak günlerini yaşamıştır. Pergamon kralı III.Attalos’un ölümünden sonra da yapılan vasiyetname uyarınca Roma’nın topraklarına katılmıştır. M.S.395’de Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Mysia bölgesi de Doğu Roma’nın (Bizans’ın) payına düşmüştür. Bizans döneminde Anadolu toprakları askeri bölgelere “Thema” ayrılmış, Adramytteion da “Neocastron Theması” içerisinde kalmıştır.

Bizans’ın tasvir aleyhtarı (İkonoklazm) hareketi, Bulgar kralı Tervel’in saldırıları ve Arap akınlarında çıkan karışıklıklar sırasında Adramatteion‘lu vergi memuru Thedosius zorla İmparator ilân edilir. Ancak III.Thedosius’un imparatorluğu çok kısa sürmüş, çıkan bir isyan sonunda tahttan feragat ederek keşiş olarak yaşamını kurtarmıştır.

Adramatteion, Roma dönemindeki siyasi ve bilimsel yönüne bir daha ulaşamamıştır.


Prokonnesos (Marmara Adası)



Marmara Denizi’nin (Propontis) güneybatısında yer alan Prokonnesos, İmroz’dan (Gökçeada) sonra Marmara’nın en büyük ikinci adasıdır.

Prof.Bilge Umar’a göre Prokennesos’un ismi Hellen dilinde ceylan anlamına gelen “prox” ile ada anlamındaki “nesos” un birleşmesinden meydana gelmiştir.W.M.Ramsay’da M.Ö.2000’de Luwi dilinden gelen bu ismin Hellen dilinde değiştirildiğini ileri sürmüştür.

Prokonnesos’da Eski çağdan günümüze ulaşan kalıntılarla karşılaşılmamıştır.Tarihi kaynaklara göre M.Ö.1200’lerdeki İon göçünden sonra yerleşim başlamıştır.Antik çağlarda Miletoslular burasını deniz üssü olarak kullanmışlardır. Konumundan dolayı tarih boyunca saldırıları uğramış ve yağmalanmıştır. Bu nedenle de adanın çeşitli yerlerinde kale kalıntıları ile karşılaşılmıştır.Roma döneminde buradaki mermer ocakları işletilmiş ve önemli bir mermer yapım yeri olmuştur. Antik çağlardan günümüze kadar yararlanılan bu mermer ocaklarının %95’inin saf oluşu kalitelerinin bir işaretidir. Kalıntıları, çoğu kez 2 m.ye ulaşan mermerlerin yanı sıra Çınarlı köyündeki Bedalan Körfezi (Pîrî Reis bu limandan Petalan Limanı diye bahseder) çevresinde de kristalleri daha küçük boyutlarda olan dolamitli mermerler çıkarılmıştır.

İlk çağdan günümüze ulaşan yapı kalıntısı olmamasına karşılık, Viranköy’ün güneyindeki tepede kale kalıntısı, Kesikçiler mevkiindeki limanda da horasan duvarlarla karşılaşılmıştır. Prokennesos küçük bir kent görünümünde olmasına karşılık, Fenike donanmasınca yakılıp yıkılmıştır. M.Ö.410’da Alkibiades komutasındaki Atina donanması Kyzikos yakınlarındaki savaş öncesi burada konaklamıştır.M.Ö.408’’e Atina donanması Khalkedon ‘a (Kadıköy) kuşatmaya giderken yine burada bir süre kalmıştır.

Prokonnesosda yüzey araştırması ve kazı çalışmalarına uzun süre başlanamamıştır. İlk kez İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına Dr.Nuşin Asgari’nin 1971’de burada başlattığı kazılar 1978 yılına kadar sürmüştür. İlk dönem çalışmalarında Roma dönemi lahitleri ile karşılaşılmıştır. Araştırmalar ilerleyince oldukça geniş bir alana yayılmış Roma nekropolü ile karşılaşılmıştır. Burada ortaya çıkarılan lahit , mezar stelleri ve mermer parçaları düzenlenen açık hava müzesinde koruma altına alınmıştır.

Daha sonraki kazı çalışmalarında da yine çok sayıda birbirine benzer Roma lahitleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca lahitler içerisinde Roma altın sikkeleri ile karşılaşılmıştır. Pagan inancına göre ölünün ağzına konan para, ihtiyar kayıkçı Şaron’un onu Striks ırmağından geçirmesi içindir.


Passandra

Byzantion’lu Stephanos, Edremit körfezi kıyısında, Kisthene (Gömeç) yakınındaki alana Passandra olarak değinmiştir.

Orta Çağda Pasada veya Pasanda olarak da tanımlanan Passandara'daki yerleşme tartışmalıdır.Burada antik bir kentin varlığı da bilinmemektedir.Yörede yüzey araştırması da yapılmadığından bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Koryhantis (Coryphas, Coryphantis)

Koryphantis, Balıkesir ilinin Ayvalık ile Gömeç kazaları arasında İlkçağ’da idari olarak Midilli’ye bağlı küçük bir köydü.

Bugün yeri kesin olarak bulunamıyorsa da Ayvalık 7 km. kuzeydoğusu ile Gömeç’in (Armutova) 7 km. güneybatısında olduğu sanılmaktadır.

Bilge Umar, bu kentin Korybantos isminin daha doğru olabileceğini ileri sürmüştür.Sözcük anlamında Phrygia bölgesinde Kybele anlamında olacağını da belirtir.

Strabon ve Plinius’un da değindiği bu antik kent Peutinger’in tablosunda Coryphas olarak geçmiştir.

Strabon Koryphantis’in çevresinde Herakleia, Attea, Atarneu, Perperene, Trarion gibi yerleşim alanları olduğunu belirtmiştir.

Yörede yüzey araştırmalarını sürdüren Sakarya Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Doç.Dr.Engin Beksaç; Koryphantis’in yerinin tartışmalı olmakla beraber Pardoselere ile Chistere arasında olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca 1950’li yıllarda buradaki yol çalışmalarının da kentin son kalıntılarını ortadan kaldırdığını sözlerine eklemiştir.Buradaki kabartma levhalar, heykeller, yazıt ve mimari parçalar çıkmışsa da ne olduğu bilinmemektedir. Engin Beksaç burasının bir kentten ziyade daha çok bir Roma garnizonu olabileceğini söylemektedir. Strabon da buradan bir köy olarak söz etmektedir.

Pyrrha

Pyrrha’nın, Edremit körfezinin güneyinde olup Ege denizine uzanan burunun ucunda olduğu tahmin edilir. Burası Antik Çağda burun anlamına gelen Pyrrha ismiyle tanınmıştır. Codex Kültür Atlasına göre, Ayvalık ile Burhaniye arasındaki bugünkü Bozburun’da (Karaburun), İonia’da Eski Latmos körfezi kıyısında ve Miletos yakınlarında da aynı isimli yerleşim alanları vardır.

Pyrrha Hellen dilinde ateş kırmızısı, ateş kızılı anlamına gelir. Bu antik kentten günümüze hiçbir kalıntı gelmemiştir. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Engin Beksaç 1997 yılında burada yaptığı yüzey araştırmasında geç Roma ve erken Bizans dönemine tarihlenen nekropol kalıntısı ve keramik parçalarıyla karşılaşmıştır.

Adramytteion Thebai



Adramytteion Thebai’nin yeri kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Kieper’in, Tarhan’ın arkeoloji haritalarında, Codex Kültür Atlası’nda eski Edremit’te, Havran’dan Burhaniye’ye gelen yol kavşağında olabileceği işaret edilmiştir.

Prof.Bilge Umar, Burhaniye’den kuzeye uzanan eski asfalt yolun, kasabanın kuzeyinden geçen İzmir-Çanakkale ana yolu ile birleşmeden önce dönemeç yaptığı,Tepe denilen yerde 80-90 yıl önce köylülerin tarlada küp benzeri kalıntılar bulduklarını söylemiştir. Ayrıca orada eski bir kentin varlığına değinmişse de söz konusu yerde hiçbir kalıntıya rastlanamamıştır.

Strabon coğrafya kitabında Adramyttion’luların çok güzel su yolları yaptıklarını yazar.
Adramytteion, Atramyttion, Atnamytteion biçiminde de yazılan bu antik kentin isminin anlamı kesinlik kazanamamıştır. Adramyt sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur. Muhtemelen Luwi-Pelasg kökenlidir. Adra sözcüğü Luwi dilinde “Erkek “ anlamına gelmektedir. Bilge Umar’a göre bu Ana Tanrıça’nın erkeği olan baş tanrının adlarından biridir. Madra ise “Ananın kocası” anlamındadır.

M.Ö. V.yüzyılda yaşamış olan Sardes’li tarihçi Xantos, Lydia Kralı Adramytes’den söz etmiştir. Kentin isminin buradan geldiği ve “Adramytes’in Kenti” olabileceği düşünülebilir. Bunun yanı sıra Xenephon, Onbinlerin Dönüşü isimli eserinde Hellen askerlerinin Pergamon’a giderlerken Troas’dan sonra Thebai ovasında, Adramytteion Thebai’den geçtiklerini belirtmiştir. İliada’da ise Troia savaşları sırasında, Thebe ovasında M.Ö. 1200’de bir Thebai kentinin olduğu vurgulanmıştır. Nitekim Agamemnon’a hediye edilen, Khryse kentinin Apollon rahibi Kryses’in kızı Khryseis bu kentte tutsak edilmiştir.

Kaikus (Bakırçay) üzerinde bir liman kenti olabileceği,M.Ö. 584’lerde Lydia Kralı Alyattes tarafından Kimmer ve Hellen saldırısına karşı kurulmuş olabileceği de düşünülmelidir. Bunun yanı sıra bugünkü Edremit yakınlarındaki bu kentin Troia savaşlarından sonra Lydia’lıların eline geçtiği, Lydia Kralı Kroisos’un kardeşi Adramys’e burasını verdiğine dair bazı izlere rastlanmıştır.Adramys, bu kenti onararak geliştirmiş, sonra da kendi ismini vermiştir.

M.Ö.88’de Mithridates Savaşı sırasında burada geçen olayları Strabon şöyle anlatır:
“ Assos ve Adramyttion,her ikisi de önemli kentlerdir. Fakat Mithridates savaşlarında Adramyttion talihsizliğe uğramıştır. Akademide filozof,adalet dağıtıcısı ve retorik hocası olarak geçinen general Diodoros,kralı hoşnut etmek için kent meclisinin tüm üyelerini öldürtmüş ve ayrıca kral ile birlikte Pontos’a gitmiştir. Fakat kral tahttan düşünce yaptığı kötülüklerin cezasını ödemiştir. Aynı zamanda,ona karşı birçok suçlamalarda bulunuldu; fakat kendisi,yaptığı alçaklıkları sindiremediği için,kendini benim kentimde açlıkla ölüme mahkum etti. Adramyttionlu başka birisi de ünlü hatip Ksenokles’dir”.

Yazılı kaynaklarda bu bilgilerin dışında Adramytteion Thebai ile ilgili antik tarih ve destanlarda başka bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ,2004 yılının sonlarında Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova’nın çabalarıyla Antik Liman ve Dalgakıranların ortaya çıkarılması için çalışmalar başlatılmış ve bir arkeolojik park alanı oluşturulmuştur.

Yapılan kazılar sonucunda Paganizim ve Hıristiyanlık süreçleriyle ilgili ulaşılan veriler, adeta laboratuar haline gelmiş bu yapının içerisinden bilim dünyası için yeni bakış açıları ortaya koyacağı ihtimal dahilindedir. Bu kazılarda tarihi eserler gün ışığına çıkmarılmakktadır.

Pordeselene

Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde olduğu tahmin edilen bir Aiol kentidir. Strabon, Anadolu ile Lesbos (Midilli) arasında yaklaşık yirmi küçük ada olduğunu ve bunların hepsine Hekatonnesos denildiğini söyler. Hekatos sözcüğü ile Apollon’a değinilmiştir.

Antikçağ'da ,Ayvalık'ın önündeki adalara 'Hekatonisa' ismi veriliyordu. Bu isim, bu adaların en büyüğü 'Nesos' (Moshonisi,Cunda,Alibey) aynı isimle söylenen 'Nesos' ya da 'Nasos' antik kentinin baş tanrısı olan Apollon'dan gelmetedir. 'Hekatos' Apollon'un takma adı olup, bu adalara Hekatos ya da Apollon Adaları da deniliyordu. Apollon Adaların'da Nesos'tan başka 'Chalkis','Pordoselene' ,'Kydonia' antik yerleşmeleri vardı. Ancak buradaki küçük adacıklar içerisinde ençok bilinen kent Pordoselene'dir.

Strabon bunu açıkça şöyle yazar;
“ Asia ile Lesbos arasında boğazda yaklaşık yirmi küçük ada vardır. Timosthenes’e göre bunlar kırk tanedir. Bunlara Hekatonnesos denir.”

“Hekatonnessos ,Apollonnesos’a karşılıktır; çünkü Hekatos Apollon’dan başkası değildir .....

Apollon özel olarak,aşırı derecede kutsanan bir tanrıdır. Bu adaların yanında,içinde aynı isimde bir kent bulunan Pordoselene vardır. Bu kentin önünde daha büyük olan,aynı isimde fakat iskân edilmemiş ve içinde Apollon’a ait bir tapınak bulunan bir ada vardır.”

Prof.Bilge Umar,Pordoselene sözcüğünün Anadolu kökenli olup, Hellen dilinde çarpıtıldığını söylemektedir.

Pordoselene kendi adına sikke bastırmış bir kenttir.

Daskyleion



Antik çağın önemli bir yerleşim merkezi olan Daskyleion en parlak çağını Perslerin satraplık merkezi olduğu dönemde yaşamıştır. Antik tarihlerde ismi geçen bu kentin yeri, Prof.Dr.Ekrem Akurgal’in 1954-1955 yıllarında yaptığı kazılarda kesin olarak belirlemiştir.

Daskyleion, Balıkesir’in Bandırma ilçesi, Aksakal beldesi Ergili Köyü sınırları içerisindedir. Aynı zamanda da Kuş Gölü kıyısında yer alır. Pers satrapları burada MÖ.547-333 yılları arasında yaklaşık 200 yıl hüküm sürmüşlerdir.

Yörede yapılan araştırmalar kentin Lydia Kralı Daskylos tarafından kurulduğunu ortaya koymuştur. Ancak Recbuck bu kentin Kral Gyges tarafından kurulduğunu iddia etmektedir.

İlk kazılar Ekrem Akurgal tarafından 1954 yılında başlatılmıştır. 1960 yılından sonra 1988 yılında Tomris Bakır başkanlığında devam etmiştir. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Tomris Bakır’ın uzun süredir burada yapmış olduğu kazılarda Perslerin yanı sıra Frig, İon ve Bizans dönemine ait mimari parçaları ve küçük buluntuları da ortaya çıkarmıştır.
--------------Tualimforum İmzam--------------
Boşverdim
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
antik, balikesir, kentleri, İli


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Malatya Antik Kentleri - Malatya Tarihi Eserleri Kedi Malatya 0 22.10.10 01:02
Adıyaman Antik Kentleri Kedi Adıyaman 0 08.08.10 02:22
Uluburun Antik Batık Kedi Antalya 0 01.04.10 04:08
Edirnede Antik Eserler Kedi Edirne 0 07.02.10 02:26
Uşak Antik Kentleri Kedi Uşak 0 28.12.09 04:07


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:01 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2