ANKARA VE ATATÜRK Peyami SAFA
Yeni Türkiye Ankara'da doğdu. Ankara, 1923'ten sonra her gün bir safha daha tekemmül eden manzarası ile, yeni Türkiye'nin bütün bayındır ve teknik inkişafını kendinde hulâsa eder: Harabeler içinden fışkıran yepyeni bir şehir; yıkımlar içinden fışkıran yepyeni bir vatan. Devrimin bütün mutlak ve soyut, göze görünmeyen kıymetlerini, somut ifadesinde, teker teker gözleme imkan verecek tarzda gözönüne koyan Ankara, bize her zaman, Atatürk'ün başında gizli modern ve bakımlı bir Türkiye rüyasını ebedi ve açık bir resim halinde göstermiştir: Atatürk'ün gerçekleşmiş en güzel rüyasıdır.
Bugün onun cenazesini karşılayan Ankara, gözlerini bir yumsa on beş sene evvel gırtlağına çıkan bataklığın ve on beş sene evvel gırtlağını kurutan bozkırın nasıl bir olağanüstü duruma, şimdiki modern şehre dönüverdiğini hatırlayacak, sonra da, gözlerini açar açmaz, iki vatan, iki devir, iki tarih arasındaki farkı derhal karşısında bulacaktır. Bu olağanüstü değişimi yapmış insanların başında gelen Atatürk'ün trenden ayaklarıyla değil, başkasının elleriyle ve dimdik değil, tarihin en kıymetli, fakat en hazin hediyesi halinde, bir tabut içinde indirildiğini görünce, ne kadar ağlasa, döğünse, yırtınsa yeridir.
Ankara bir şehir halinden bir sembol haline yükseleli çok var. Ankara artık ne sadece bir şehir, ne sadece bir vilayet, ne de sadece bir merkezdir; bir vatan, bir zafer ve bir inkılâp hulâsasıdır. Atatürk'ün de bir insan halinden bir sembol halinde yükselişi yeni değildir. Atatürk de ne sadece bir insan, ne sadece bir şef, ne sadece bir kahramandı. Bir millet, kollektif bir bilinç, milli bir kudret hülâsasıydı.
Bu iki sembol şimdi tek bir cevher halinde birleşiyor. Bu cevhere Türkiye'nin başı, kalbi, ruhu, ne derseniz deyiniz, fakat unutmayınız ki, O mezarın içinde değildir, O canlı bir vatan hülâsasıdır ve mezar onun içindedir.