Babilin Asma Bahçeleri M.Ö. 450'li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu. Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır. Bahçeler Nebuchadnezzar'ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı. Yunanlı coğrafyacı Strabo'nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu. Yunanlı tarihçi Diodorus'a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi. İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir. Ejiptologlar ve arkeologlar, yillardan beri piramitlerin yalnizca ve yalnizca firavun mezari oldugunu iddia ediyorlar. Oysa, I.Ö 2500 dolayinda, henüz tekerlegi bile bulmadigi varsayilan bir ülkenin, bütün kaynaklarini kullanarak bu devasa yapilari yalnizca firavunlarina gösterisli mezar olsun diye yaptiklarina inanmak zor. Hele Giza'daki üç büyük piramitten söz edince, isler iyice "garip" hale geliyor. 1994 yilinda Robert Bauval adli Belçika asilli, çocuklugu Misir'da geçmis bir mühendisin "Orion Mystery" adli sansasyonel kitabi yayimlanana dek, dünyanin bu en gizemli üç anitinin niteligine iliskin ciddiye almaya deger bir teori atilmamisti ortaya. Erich Von Daniken'in spekülatif ve fazla hayalci "uzayli atalar" iddiasi, ancak beylik UFO masallarina malzeme olusturabilecek dayanaklara sahipti. Ejiptoloji ve ortodoks arkeolojinin "piramitler firavun mezaridir" varsayimlari, Misir'da sonraki dönemde insa edilen (ve asla Giza'daki 3 piramidin kalitesine erisemeyen) yapilarda "mezar" düsüncesini destekleyecek bulgulara ulasildigindan ötürü epey saglam görünüyordu. Aslinda ne Khufu'nun, ne Khafre'nin ne de Menkaure'nin piramitlerinde mezar, mumya ya da cesete rastlanmisti ama bu, yaygin inanci degistirmiyordu. 1979 yilinda Kahire'ye yaptigi bir gezi sirasinda Robert Bauval, üç büyük piramitin hizalanisinda bir gariplik farketti. Ilk iki piramit kösegenlerinden birbirinin tam hizasina yerlestirildigi halde, daha küçük olan Menkaure'nin piramidi, hafifçe sola kaymis gibiydi. Bu muhtesem yapilari yaratabilecek ve ölçülerde asla sasmayacak bir mimariye sahip olan Misirlilarin, üç piramidi ayni çizgi üzerine yerlestirmeyi basaramamis oldugunu düsünmek hiç akla yakin gelmiyordu dogrusu. Bauval, Misir kültürüne, özellikle de dinine merakli biriydi. Bütün antik uygarliklarda oldugu gibi eski Misir'da da tapinaklarin belli yildizlara göre hizalandigini, oriyentasyonlarinin "gündönümü" ya da "ekinoks"lara yöneltilmis oldugunu iyi bilirdi. Misir'da en belirgin ve baskin kült, Osiris kültüydü ve bu tanri, Orion takimyildiziyla simgelenirdi. Bauval bir gün gökyüzünü izlerken, Orion'un merkezindeki en önemli üç yildizin, Alnilam, Alnitak ve Mintaka'nin, ayni Giza piramitlerinde oldugu gibi bir hiza sapmasina sahip oldugunu farketti: Ilk iki büyük yildiz, Alnilam ve Alnitak dogru hizadaydi ama üçüncü ve en küçük yildiz olan Mintaka, hafifçe sola kaymisti digerlerine göre. Bu bulgu, astronomi destekli yapilan gözlemlerle Giza piramitlerinin Orion Kusagi olarak bilinen üç yildizin yeryüzündeki kopyasi olarak insa edildigini ortaya koyuyordu ve Misir yildiz dinini bilenler için hiç de sasirtici degildi. Misirlilar, yeryüzünü ve yasadiklari topraklari, gökyüzünün, yani ölümsüzlüge eristiklerinde ulasacaklari yerin bir kopyasi olarak düsünürlerdi ve piramit metinlerinden dini yazitlara dek her yerde bu vurgulanirdi. Nil, Samanyolu'na denk geliyordu Misir yildiz kültünde. Samanyolu'nun çevresindeki özel bir gökyüzü alani, eski Misirlilarin "Duat" diye adlandirdiklari "tanrilarin mekani"ydi; bunun yeryüzündeki kopyasi da Nil'in batisina denk getirilmisti! Bauval'in bulgusunda sasirtici olan sey çok daha baskaydi. Bu üç piramit I.Ö 2600 dolaylarinda yapilmisti ama, Orion yildizinin o tarihteki gökyüzü konumu, Giza'daki piramitlerin konumundan 45 derecelik bir sapma gösteriyordu. Bauval, bir bilgisayar programi (SkyGlobe 3.2) yardimiyla, Orion ile piramitlerin bire bir ayni dogrultuya yerlestigi tarihi aradi ve karsisina I.Ö 10.500 tarihi çikti! Isin ilginç yani, bu tarih Orion takimyildizinin presesyon (terimler için lütfen sözlüge bakiniz) döngüsünün en alt noktasina rastliyordu. Eski Misir kültünde, "ilk baslangiç" olarak anilan bir dönem oldugunu biliyordu Bauval: "Zep Tepi" olarak adlandirilan bu dönem, Misirlilarin ülkelerinin tarihini anlatirken, "Misir'i tanrilarin yönettigi mutlu dönem" diye söz ettikleri bir dilime de denk geliyordu. Binlerce yil önceyi anlatiyordu bu sözcük. Acaba Misirlilar piramitleri insa ederken, çok eski bir dönemi anmak üzere, Orion'un I.Ö 10.500'deki yerlesimini mi seçmislerdi master plan olarak? Bundan 4500 yil önce, presesyon hesaplari bile yapacak biçimde astronomi bilgisine nasil sahip olmuslardi? Yoksa bundan 12000 yil önce varolan bir uygarligin geride biraktigi izleri mi görüyorduk Misir'da? Robert Bauval, 1994'te yayimlanan "Orion Mystery" adli kitabinda bu sorulari sordu ve büyük sansasyon yaratti. Yanitlarsa, hala arastirilmayi bekliyor. asdefinemden .com dan alıntı