Yeni (Son) Babil Sanatı
M.Ö. 1100 yıllarında Kassit egemenliğinin sonunda ve 600 yıllarında Asur İmparatorluğu’nun ortadan kalkması sırasında Babil, ikinci derecede bir rol oynamaktadır. Asur’la sürekli savaşlara girişir. M.Ö. 1100 yıllarında ikinci bir Sami akını başlar. Bu Sami halkı, Arami’ler olup Babilonya’yı istilâ ederler ve oraya yerleşirler. Halk, Aramice konuşmağa başlar. Bu dil, İsa zamanında konuşulmakta idi. Ancak sonra tümüyle unutulmuş ve ortadan kalkmıştır. Babil dili ise, yalnız bilim dili olarak bilim adamlarınca konuşulmağa devam eder. Asur devleti çöktükten kısa bir zaman sonra Babil, Arami krallarından Nabolpolassar (M.Ö.. 625-605) Nabonid ( M.Ö. 604-562) ve II. Nebukadnezar (1.0. 555-538) zamanlarında bir kez daha siyasal bir önem kazanır. M.Ö. 539’da Babilonya, Pers kralı Kyros tarafından tamamen ortadan kaldırılır. Babil sanatında da dağ halklarının etkisi, Asur’da olduğu gibi kendini göstermiştir. Kral Marduknadişe’nin anıt taşında, Asur eserlerindeki ayni düz rölyefi, çizgilerle elde edilmiş ayni zengin süslemeyi, ayni kitleli figürü, çehrelerdeki patlak gözleri gözlemliyoruz. Fakat artık kol ve bacaklardaki o abartmalı adale anlatımını bulamıyoruz. Kol ve bacaklar daha yuvarlak çıkıntılarla ifade edilmiştir. Kitle, daha az sert görünüşlü, kral gene oku ve yay’ı ile resmedilmiştir. Fakat artık o, yayını tutup germiyor, yay elde bir değnek gibi tutuluyor. Bu Geç-Asur sanatında, henüz Asur etkileri devam etmektedir. Fakat bu etkiler yanında biz, dağ halklarının da etkilerini açık olarak görüyoruz.
Asur sanatı ile Babil sanatı arasındaki fark da açık olarak görülmektedir. Babil sanatı zarif, sakin ve düşünceli bir anlatımdır. Eski ve zengin kültürleri yüzünden, Asurlular, Babil’e kıskançlıkla bakmışlardır. Bu yüzden bu kenti zaptettikleri zaman bile dikkatle korumuşlardır. Sanherib’in Babil’i zaptından ve tahribinden sonra bile yeniden inşa etmişler ve Babillileri yeniden eski artistik gelenekleri içinde bulmuşlardır.
II. Mardunapalidin’in bilgi veren taşında, Hamurabi kanunun belirtildiği taşa olan benzetme eğilimi, ayni eser anlayışının benimsendiğini göstermektedir. Bu benzetme, yalnız motif benzerliği bakımından değil, ayni zamanda iki kişinin canlı diyaloğu, her ikisinin de uzun sakal,, zeki tavır ve el hareketlerindeki yapılış sitilleri bakımından da ortaya çıkmaktadır. Rölyef artık alçak değildir. Uzuvların gittikçe yuvarlak olması yüzünden çıkıntılı bir kabartma olmak tadır. Bilhassa kollar kuvvetle modle edilmektedir. Vücutta frontal anlatım görülmektedir. Burada yandan biçimlendirilen figürlerde, bir noktadan görüşün perspektifi gözlemleniyor. Yüz de derinliğine modle edilmiştir. Gözler heyecansız, normal, kendine egemen insanlar gibi bakmaktadır. Eller de derinliğine gösterilmiştir. Bu yüzden figürler, Asur rölyeflerindeki modleden çok daha kuvvetle biçimlendirilmişlerdir. Bütün bu biçimlendirmelere göre, Hamurabi’nin anıt taşındaki ince anlatımdan, II. Marduknapalid’in in taşının, farklı bir görünüşü vardır. Bu fark, yüzeyin katılaşmış sert anlatımıdır. Örneğin Hamurabi’nin hareketli elbisesindeki doğasal yumuşaklığa oranla, buradaki anlatım katılaşmıştır.
İlgi çeken noktalardan biri, bu çağdan bize çok az insan tasvirlerinin kalmasıdır. Bu, bu çağ eserlerinin bugüne dek kalanlarının az olmasından değil, Geç-Babil sanatındaki özelliğin insan figürüne önem vermemesidir. Çünkü bu sıralarda süsleme sanatı önem kazanmış ve figür hayranlığı azalmıştı.
Fakat bu zamanda şehircilik bakımından Babil’in en muhteşem binaları yapılmıştır. Babil’de II. Nabukadnezar’a ait sarayın önünden geçen caddenin her iki tarafındaki duvarların alt kısımları çini ile kaplanmıştır. Halen Berlin’de olan bu muazzam cadde, o devrin bütün inceliğini göstermektedir. Saray duvarlarının öteki kısımlarında çinko kaplı kuleler vardı. Bu caddedeki duvarlarda bir band halinde olan çiniler üzerine, aslan ve silahlı askerler yapılmıştı: Bu caddelerden geçen yabancıların üzerinde bu muhteşem dekorların, korkutucu bir etki yapacağı düşünülüyordu. Koyu mavi üzerine açık mavi ve sarı renkte rölyefler yerleştirilmişti. Bu muhteşem dekorasyon, Sümer anlamında bir dekorasyondur. Renkli fayans-giyim üzerindeki figürlerin rölyefi, yuvarlak ve çıkıntılı olup kuvvetle modle edilmişlerdir. Kale kapıları ve yan bölümler, üst kısımlara kadar fayans ile kaplanmıştı. Bu kısımlara ayrıca gene renkli rölyefler halinde boğalar, efsane canavarları birer bekçi gibi yerleştirilmişlerdir. Renkli giydirmede kudret ve hak, kuvvet ve zevk yanyana ifadesini bulmaktadır. Bu nitelik, Geç-Babil sanatı için karakteristiktir.
alıntı