tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > EĞİTİM ve ÖĞRETİM > Dersler/Ödevler > Türkçe-Edebiyat-Dil Bilgisi
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar

Türkçe-Edebiyat-Dil Bilgisi Türkçe ödevleri,Edebiyat ödevleri,Dil Bilgisi ödevleri...


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Dünya Kültürü ve Tarihi-Fransız ihtilali
Konudaki Cevap Sayısı
2
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
1315

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 17.03.08, 10:15   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Dünya Kültürü ve Tarihi-Fransız ihtilali

Fransiz Ihtilali
Fransız ihtilali kısa 1789’da güçlenen Burjuvazi’nin Soylulara ve krallık yönetimine başkaldırarak yönetimi ele geçirmesi ve kapitalist burjuva toplumu kurmasıdır. Bu ihtilal klasik burjuva ihtilalinin klasik bir modelidir.

Fransız ihtilalinin amacı, orta çağ kalıntısı toplumsal kurumları ortadan kaldırmaktır. Orta çağ kalıntılarını toplumdan silen devrin, çeşitli dönemlerinden sonra Fransa’da liberal bir demokrasinin kurumasına yol açmıştır.

İHTİLALİ HAZIRLAYAN NEDENLER
İHTİLAL ÖNCESİ FRANSIZ TOPLUMU

İhtilal öncesi Fransız toplumu hukuk önünde üç bölüme ayrılmıştı. Bu üç bölüm sırasıyla rahipler, asiller ve üçüncü sınıf yani halktı.

Rahipler ülkede başta gelen imtiyazlı sınıfı oluşturuyordu. Bu kimseler ancak özel mahkemelerde yargılanabiliyorlardı. İhtilal öncesi Fransa’daki toprakların yüzde onundan fazlası kiliseye aitti. Aynı zamanda kilise tarım ürünlerinden vergi almaya yetkili idi.

Fransa’da ikinci sınıfı oluşturan toplum asiller olarak adlandırılır. Devletin bütün yüksek memuriyeti ve ordunun kumandası asillerin elinde idi. Asillerin de bazı imtiyazları vardı. Kılıç taşımak, kilisede özel bir yere sahip olmak, vergiden muaf olmak, ordu, kilise ve adliyede en üst mevkilere sahip olmak, halkın yüzde bir buçuğunu oluşturan asillere tanınmış imtiyazlılardı.

Fransız ihtilali öncesi üçüncü sınıfın rolünü oynayan ve ihtilali birinci derecede etkileyen Emmanuel Sieyes’in “Üçüncü Sınıf” adlı broşürünün kapağında yer alan üç soru ve cevabı şöyledir.

1- Üçüncü sınıf nedir? : Her şey

2- Yürürlükteki siyasi düzen bu güne kadar neydi?: Hiç

3- Dileği nedir? : Siyasi düzende bir yer edinmek.

Fransa’da ihtilal öncesi dönemde üçüncü sınıfı oluşturan yaklaşık yirmi dört milyon kişi yoksulluk ve cehalet içinde yaşıyordu.

İHTİLALİ HAZIRLAYAN FİKRİ GELİŞME

Feodal düzen içinde yavaş yavaş gelişen ve üstünlüğü ele geçiren sınıf burjuva sınıfıdır. İşte maddi temellere dayanan olay, yani bir sosyal sınıfın ortaya çıkarak yönetime adaylığını koyması, her zaman olduğu gibi, yeni bir dünya görüşü, yeni bir felsefe, yeni bir iktisadi ve sosyal doktrini beraberinde getirmiştir. İşte burjuvaziye özgü bu genel dünya görüşüne “Aydınlanma Felsefesi” denir.

Burjuvazi geliştiği ülkelerde ortaya attığı farklı iktisadi görüşler olsa bile; aydınlanma felsefenin temel ilkelerini aşağı yukarı benimsemiştir. On sekizinci yüzyılda Fransız burjuvazisi aydınlanma felsefesi adını verdiğimiz bu dünya görüşüne dayanarak eski rejimi sıkı bir eleştiri süzgecinden geçiriyor, kendi amaç ve isteklerine uygun olarak biçimlenmiş bir dünya görüşünü, bütün Fransızlara, bunun da üstünde ona evrensel bir nitelik kazandırarak bütün insanlara seslenen bir nitelik haline getirmeyi başarıyordu.

Aydınlanma felsefesinin dayandığı ilkeler, yalnızca burjuvaziyi değil, bütün insanları kapsayan, eski düzenden yana olanlar dahil bütün insanların mutluluğunu amaç edinmiş görünen ilkelerdir.

On sekizinci yüzyıl aydınlanma felsefesinin görünüşteki amacı, evrensel olarak insanların mutluluğunu sağlamaktır. 1789 tarihli insan ve yurttaş hakları bildirgesinin evrensel niteliği, bu tutumu açıkça gösterilir.

Aydınlanma felsefesine göre insanların yönetimi artık gökyüzünden yeryüzüne indirilmiştir.

İktisaden güçlü fakat hukuki imtiyazlardan yoksun bir sınıfın mensupları olarak burjuvaların çıkarları, hukuki imtiyazlara karşı savaş açmak, mensubu bulundukları üçüncü sınıfın bütününün savaşa takılmasını sağlamaktır.

On sekizinci yüzyıl felsefesi (yani aydınlanma felsefesi) atılgan veya ihtiyatlı, dindar yada dinsiz, her ne şekilde görülürse görülsün, bir burjuva felsefesidir.

Aydınlanma felsefesinin amacı insanları baskı altında tutan tüm boyunduruklara karşı çıkmaktır. Bu boyundurukları tek kelime ili dile getirmek mümkün. Aydınlanma felsefesinin amacı, peşin yargıları yıkmaktadır. Bu felsefe akla, doğaya, insanın mutluluğuna aykırı tüm peşin yargılara, hoş inançlara karşıdır.

Peşin yargı; karanlık, içgüdüsel ve akıldışı alanlara dayanmak zorunluluğunu duyuran fikir ve iddialara denir.

Aydınlanma felsefesi her şeyden önce Katolik dinin getirdiği peşin yargılara karşı çıkıyordu. On dördüncü Louis oğluna şu satırları yazıyordu:

“Bizim tanrıya bağlılığımız uyruklarımız için bir örnek, bir kuraldır. Eğer herkes bizimle aynı haklara sahip olduğuna inanır, kendinden üstün ve bizim de bir parçasını teşkil ettiğimiz bir güce saygı göstermezse, bizim bu taht üzerinde oturmamızı ne ordu, nede herhangi bir tedbir kendi başına sağlayamaz.”

Görülüyor ki dinin getirdiği peşin yargıları kaldırmak, otomatik olarak siyasi alandaki peşin yargıları da söz konusu etmek, zayıflatmak anlamına geliyordu. Bu peşin yargılara karşı çıkışın kökleri Reform ve Rönesans’a dayanır.

İHTİLALİ HAZIRLAYAN OLAYLAR

FRANSA’DAKİ FİYAT ARTIŞLARI

Fransa’da fiyatlar on sekizinci yüzyıl boyunca süre giden, aşağı yukarı 1733 yılında 1817 yılına kadar devam eden bir artış göstermiştir. 1758 yılına kadar nispeten yavaş olan bu artış, 1758-1770 yılları arasında şiddetlenmiş, daha sonra nispeten durmuştur.

1733’de ki fiyatlar üzerinden 1771-1785 yıllarında yüzde 45 olan artış 1785-1789 yılları arasında yüzde 65 daha yükselmiştir. Bu fiyat artışları her üründe eşit oranda olmamıştır. En fazla fiyat artışı yiyecek maddelerinde görülmektedir. Budayın yıllık ortalama yüzde 127, çavdarın ortalama yüzde 136 pahalandığı görülür.

1788 yılında az ürün alınması, 1788-1789 yıllarında yoksul halk arasında açlığın baş göstermesine ve halk kütlelerinin burjuva ihtilalinin hizmetine girmesine yol açmıştır.

FRANSIZ İHTİLALİNİN BAŞLAMASI

HUKUK ALANINDA İHTİLAL

ETATS GENERAUX (ÜÇÜNCÜ SINIF)

Fransa’da Etats Generauxlar merkezi devletin toplum içinde sivrilen sınıflara danışmasından ve mali destek aramasından doğmuştur. Etats Generaux’ların kötü feodaliteye dayanır. Fransa Kralı Philippe Bel ilk defa 10 Nisan 1302 tarihinde o zamana kadar Curia Regis (Sadece rahiplerin ve üst düzey devlet memurlarının katılabildiği kralın karar yetkisini kısıtlayan ve devlet yönetimine ortak olan kurum)’lara katılan asillerle kilise büyüklerinden başka imtiyazlı kentlerin temsilcilerini de Paris’te ünlü Notre Dame kilisesinde yapılacak olan toplantılara çağırarak “Etats Generaux’ların kurulmasını sağlamıştır. Böylece yavaş yavaş zenginleşen burjuvazinin kent halkı tarafından seçilen Etats Generauxlar temsili meclisler niteliğini kazanmışlardır.

Etats Generauxlarda seçmenle temsilciler arasındaki hukuki ilişkiyi bugünkü seçmen ve milletvekili arasındaki ilişkiden ayrılabilmek için birincisine emredici vekalet diyoruz. Burada seçmenler oy verdikleri kişilere “Etats Generauxlara git, kararlaştırdığımız ve bizim sana söylediğimiz hususların dışına çıkmadan, bizim yerimize konuş.” Demektedirler. Etats Generauxlara seçilen vekil, seçmenlerin kendine bildirdiği yönde konuşmak, oy kullanmak ve mütaala da bulunmak zorundadır. Vekil bu talimatların dışına çıkamaz; kendi dilediğince oy kullanamaz veya mütaala da bulunamaz. Aksi halde bölge halkı kendini azledebiliriz.

Etats Generaux’larda bütün olarak bir milletin değil sınıfların ve bölgelerin temsil edilmesi, vekillerin doğrudan doğruya seçmenlerden talimat almalarını kolaylaştırıyordu.

On sekizinci yüzyılın sonuna doğru Fransa’da baş gösteren iktisadi sıkıntılar; bir yandan halkın gittikçe yoksullaşarak vergi ödeyemez hale gelişi, öte yandan Kralın bütçe açığını kapatabilmek için yeni vergiler koyması ve asilerin bu vergilere karşı çıkmaları 1614 yılından beri hiç toplanmamış olan Etats Generaux’ların Kral tarafından yeniden toplanmaya çağırılmalarını yol açtı.

İktisadi ve sosyal alandaki gelişme, toplanacak olan Etats Generauxlarda Tiers Etat (imtiyazlı sınıf) vekillerinin sayısının ne olacağı ortaya çıkarıyordu. Sonuç olarak Etats Generauxun çıkardığı vekil sayısı diğer iki imtiyazlı sınıfın vekil sayısının toplamı kadardır.

Etats Generauxları meydana getirecek olan 1155 vekilden 578’i halk halk tarafından seçilecektir. Başka bir önemli nokta ise vatandaşların büyük çoğunluğuna seçmen olma imkanı verilmiş olmasıydı. Yirmi beş yaşını bitirmiş ve vergi veren herkes seçimlere katılabilecekti.

Seçimler meclis halinde toplanmış olan korporasyon, mahalle, kent yada “tollage” denilen seçim bölgelerinde yapılıyordu. Nitekim sayıları 578 olan halk vekillerinin 200’ü avukat geriside tüccar bankacı ve sanayiciydi. Buna karşılık köylü ve esnaftan seçilmiş vekil yoktu.

1789 yılı seçimleri için listelerde yer alan dileklerden birisi çok önemliydi. Bu istek şöyle idi.

Monarşiyi muhafaza etmekle birlikte bir anayasayla sınırlamak defterlerin birçoğunda mali meselelere geçilmeden önce bu şartın gerçekleşmesi ön şart olarak ileriye sürülmekteydi.

Ancak bu dilek listelerinden çıkan sonuçlara göre, bütün bu anlaşmazlıkların yanında kesin olan bir şey varsa oda bir kurucu meclis olarak toplantıya çağrılamadıkları halde Etats Generauxların bir anayasa hazırlamak zorunda kaldıklarıdır.

Mutlak monarşiyi sınırlamakta birleşen üç sınıfın vekilleri, geri kalan birçok okunda birleşmiyor tersine çelişiyordu ve anlaşmaktan uzaktılar. Bu antlaşmazlıklar, 5 mayıs 1789 tarihinde açılış oturumunda ortaya çıkmaya başlamıştır.

Kral meclisi Etats Generauxlarda görüşülecek konuları karar altına alırken toplantılarda uygulanacak olan müzakere şekli üzerinde ayrıca durmamıştı.

Müzakere şeklinin bile düşünülüp düzenlenmemişti, böylece kral meclisinin Etats Generauxlara bağlanan umutları kendiliğinden suya düşmüştü.

İkinci anlaşmazlık da sınıf esasına göre mi, şahıs esasına göre mi oy verileceği idi. Şahıs esasına göre verilecek olursa, yukarıdaki sorunda çözülmüş olacaktı. Çünkü bu durumda bütün sınıfların vekillerinin görüşme ve oylamayı birlikte yapacakları kesinleşmiştir.

Sınıf esasına göre oy verilecek olursa, asiller ve rahipler sınıfları birleşerek ikiye bir halkın isteklerini geriye çevirebilecektir. Oysa şahıs başına oy verilecek olursa 1155 üyeliğin 578’ine sahip olan Tiers Etat kendi aleyhinde karar alınmasını engelleyebilecektir.

Kral meclisinin bu hususu düzenlememiş olması ne şekilde oy verileceğine Etats Generauxlardaki vekiller karar vereceklerdi; daha doğrusu karar vermeyecekler, anlaşmazlığa düşecekler, bu anlaşmazlık Etats Generauxların ortadan kalkmasına, yeni bir meclisin kurulmasına ve yeni bir temsil esasının uygulanmasına yol açacaktır.

6 Mayıs 1989 tarihinde, Tiers Etat’ın vekilleri, her sınıfın vekillerinin eskiden olduğu gibi ayrı ayrı toplanmalarını red ederek, imtiyazlı sınıfların Etats Generaux içindeki varlığını tanımadıklarını ilan ettiler.

Konüm delegeleri adını alan Tiers Etat vekilleri Sieyes’in teklifi üzerine, öteki sınıfların vekillerini yetkilerinin birlikte incelenmesi için ayın salondan toplanmaya çağırdılar.

Rahipler sınıfı vekillerinin bu konuda kararsız kalışı ve teklifin asiller tarafından reddedilmesi karşısında Tiers Etat’ın vekilleri kendi kendilerine toplanarak göreve başladılar. Bu karar üzerine imtiyazlı sınıflar kendi içlerinde fireler vermeye başladılar. 13,14,ve 16 Haziranda toplam 18 rahip Tiers Etat’ın çağrısına uyarak onlara katıldı.

Tiers Etat vekilleri artık bütün Fransızları temsil ettikleri bilincine vardıklarını gerekirse tek başlarına Fransız milletin cesaretle temsil edebileceklerini gösteren davranışlar içindeydiler.

15 Haziranda Sieyes, Tiers Etat’ın vakit kaybetmeden bir “anayasa2 hazırlamaları gerektiğini söyledi. Sieyes’e göre ülke nüfusunun yüzde doksan altısını temsil eden bir meclis, milletin kendisinden beklediği görevi yerine getirmeli idi. Ayrıca Sieyes artık hiçbir anlamı kalmayan “üçüncü sınıf” bırakarak “Fransız milletinin onaylanmış meşru meclisi” adını almayı önerdi. Meclisin adı konusunda ki diğer vekillerin önerilerinden sonra, Sieyes Vekil Legnard’ın teklifini benimseyerek “Milletin Meclisi” adının alınmasını ortaya koydu. 88 red oyuna karşı 490 oyla, 17 Haziran 1789 tarihinde Tiers Etat vekillerinden meydana gelen kurum “^Milletin Meclisi” ismini aldı.

Millet meclisi adını alır olmaz da vergilerin kesin olarak millet tarafından onaylanması gerektiğine karar verdimler. Bu kendine güvenli, kararlı tutum neticesinde rahipler sınıfının direnci kırıldı ve 19 Haziran da 137 red oyuna karşı 149 oyla millet meclisine katılmaya karar verdi.

“JEU DE PAUME” ANDI

Jeu de Paume kelime anlamı olarak reketle veya labutla oynanan bir top oyunu anlamına gelir.

Kralın meclisi kapatma kararından sonra “Millet Meclisi” üyeleri 20 Haziranda Jeu de paume” salonunda toplandılar. “Hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmamaya, Anayasayı tamamlayıncaya kadar her nerede olursa olsun toplanmaya bir teki dışında and içtiler.

And içme töreninden önce Meclis üyelerinden Manuier, Meclis kürsüsünden halkları çiğnenen ve onuru yaralanan milletin temsilcileri, kralı meşum kararları almaya iten entrikaların farkındadır.” diyordu.

Sieyes’in Tiers Etat’ın millet demek olduğunu iddia eden düşünceleri, artık Tiers Etat üyeleri tarafından da benimsenmişti. Bundan böyle vekiller bir bölge adına değil, Millet adına konuşacaklardı.

Etats Generauxların 17 Haziranda ortadan kalkması ve milletin temsilcileri haline gelmesi, kralın egemenliğinin tanınmaması demektir.

Meclis, kralın vergi toplamak için Etats Generauxlara danışmakla yetinmesi geleneğini bozmuş, vergi toplama yetkisini tamamen kendine almıştır. Böylece danışma organı olmaktan çıkıp, yasama organı haline gelmiştir.

Vekiller, bir anayasa yapmadan, vergi namına beş para vermemek için seçmenlerinden vekalet almış olduklarına inanıyorlardı.

Milleti temsil ettiğini iddia eden meclisin direnmesi karşısında kral, 27 Haziran da öbür sınıflara da Millet Meclisi’ne katılmalarını emretti. Bu zorunlu bir tavizden başka bir şey değildi. Kral bir yandan boyun eğmiş gibi görünüyor, diğer yandan millet meclisini ve üyelerini yok etmek için sınırdan asker getirmeye çalışıyordu. Diğer yandan meclis içinde otuz kişilik bir Anayasa komisyonu çalışmalara başlamıştır.

Hazırlanan programa göre;

1- Bir hukuk beyannamesi ilan edilecek;

2- Krallığın temel kanununu teşkil eden esasların açıklanması yoluyla Milletin ve Kralın hukukuna açıklık kazandıracaktır.

Bu çalışmalar sırasında krallın askerleri Meclisi kuşatmıştı. Kral, meclisin askerlerin uzaklaştırılması isteğini red etmiştir.

Artık savaş başlamıştır. Bir yandan imtiyazlara dayanan kral, diğer yanda milleti temsil eden meclis vardı.

Anayasayı hazırlayacak olan meclis, 9 temmuz 1789’da “Kurucu Millet Meclisi” adını aldı. Kendilerini milletin temsilcileri ilan edenler. Yasama gücünü ele geçirmekle birlikte iktidarı kralla paylaşmaktan vazgeçmiş değillerdi. Bu dönemlerde halk arasında cumhuriyetçi fikirler henüz yaygınlaşmamıştı. Hatta başlarda böyle bir fikir yok gibiydi. Şimdilik amaç, anayasalı bir monarşiyi gerçekleştirmek, yasama gücünü kralın elinden almaktı.

Burada önemli olan, yasama gücünün kralın elinden alındıktan sonra kimin tarafından kullanılacağı idi. Bu gücü kullanacak hazır bir organ vardı. Bu organ ise “Kurucu Millet Meclisi” adını alan Tiers Etat’tı.

Üçüncü sınıf yada halk sınıfı dediğimiz Tiers Etat’ın içinde, burjuvalar arasında muhafazakar bir grup vardı. Bunlar kendilerine katılan fakir rahip temsilcileri ve asillerin liberal koluyla birlikte uzlaşmaya taraftar bir kanat meydana getiriyordu. Burjuvazinin dışında kalan yoksul halk çoğunluğunun iktisadi bunalımın etkisiyle kıpırdanmaya başlaması üzerine, Haziran sonlarında bu kanat daha da güçlendi. Bu kanadı Monuier temsil ediyordu.

Bütün uzlaşma isteklerinin yanında, feodal düzenden arta kalan, toplumun gelişmesini önleyen, üretim ilişkileri dikiliyordu. İhtilalci burjuvazinin ve ezilen halkların birleştiği nokta, bu feodal düzenin artık son bulması gerektiği idi. Oysa başka birçok tavizler vermeye yanaşan asiller, feodal hakların kaldırılmasına karşıydılar.

İktisadi bunalımın etkisiyle 28 Nisanda itibaren yer yer ayaklanan halk, bazı işyerlerini, tahıl depolarını ve konvoyları talan etmeye başladı. Diğer taraftan Krallın Kurucu Millet meclisine üyelerine karşı zor kullanmaya yeltenmesi, Paris çevresine çoğu yabancılardan oluşan yirmi bin kişilik bir birliğin yerleştirilmesi bardağı taşıran son damla olmuştur.

HALKIN İNTİLALE KATILMASI

PARİS HALKININ İHTİLALE KATILMASI

Paris halkı, tehdit altında bulunan meclisi savunmak için ayaklanmış ve bu ayaklanma ihtilalin başarıya ulaşmasında büyük rol oynamıştır.

Kralın meclise karşı olumsuz tutumu yüzünden heyecanı gittikçe artan Paris halkı, 12 Temmuz Pazar sabahı, Liberal, reformdan yana olan Necker’in Başbakanlıktan uzaklaştırıldığını duyunca galeyan son haddini buldu. Halk “Palais – Royal” bahçesinde toplanıp hatiplerin heyecanlı konuşmalarını dinliyordu. Bu sırada paralı Alman askerlerinden kurulu bir atlı birliği halkın üzerine saldırdı. Öte yandan bir Fransız muhafızın birliği de kışlalarından çıkarak halka katıldı. Çarpışmalarda ölen ve yaralananlar oldu. Ertesi gün 13 Temmuz Paris’te ihtilalci bir belediye ile bir milis örgütü kuruluyordu. Halkın kılıç kazma, kargı... kısaca ellerine ne geçerse onunla silahlanarak sokaklara döküldüğü, kilise çanlarının aralıksız çaldığı 13 temmuz Pazartesi günü, Etats Generauxlara Tiers Etats üyelerinden 20 kadarı ihtilalci belediye üyelerine katılarak Belediye binasında sürekli bir komite oluşturdular.

Bu komite Paris’in Güvenliğini sağlamak üzere 12 bin kişilik bir Paris Millisi Meydana getirmek için harekete geçti. Milis örgütü, kendi teçhizatını kendi sağlayabilecek olan varlıklı aile çocuklarından meydana getirilecekti. İleride milli muhafızlar adını alacak olan bu milis örgütü aynı zamanda burjuvazinin üstünlüğünü ve emekçi halkı denetimi altında tutmak isteyişini de ortaya koymaktadır.

BASİTİLE KALESİNİN ALINIŞI

Askerlerin pasif yada kendilerinden yana tutumu karşısında halkın ayaklanması genişlemeye başladı. Kralın kuvvet kullanması ihtimaline karşı silahlanmak gereğini duyan halk 14 temmuz sabahı, sakat subayların ve erlerin barındığı “Invalides” kışlasını talan etti: birçok top ve binlerce tüfek ele geçirildi.

Daha sonra halk, ve cephane ele geçirmek amacıyla aynı zamanda hapishane olarak da kullanılan “Basittille” kalesine yürüdü kale kumandanıyla halk temsilcileri arasında görüşmeler başlamışken öyleye doğru kaleden halkın üzerine ateş açıldı. Fransız Muhafız askerlerinin mevzi ye soktuğu topçu bataryasının desteği ile halk Bastille kalesine hücum etti. Dört saat içinde iki yüz kadar ölü ve yaralı veren hücumuna dayanamayan kale teslim oldu. Kale kumandanı Launay öldürüldü.

BASTİLLE KALESİNİN ALINMASININ SONUÇLARI

Bastille kalesinin zıptı her şeyden önce Fransız ihtilalinin sembolü haline gelmiştir ve 14 Temmuz bu günde Fransa’nın en büyük milli bayramıdır Bastille’nin ele geçirilmesi mutlak iktidarın ve eski rejimin yıkılması sonucunu doğurmuştur. Basitille’nin halk tarafından alınmasından son Kral 17 Temmuzda Paris belediye sarayına giderek Yaratılan fiili durumu kabul ettiğini göstermiştir.

Paris’teki bu olayların en önemli sonucu; bütün Fransız kentlerinde ihtilalci belediyelerin kurulması sonucuna yol açmış olmasıdır. Öte yandan Basitille’nin alınması “Büyük Korku”ya yol açmıştır.

BÜYÜK KORKU

Taşrada köylüler asillerin şatolarına saldırmaya başlamışlar köylülerin feodal geleneklere göre asillere vermek zorunda oldukları vergileri ve yerine getirmekle yükümlü doldukları angaryaların kayıtlı olduğu “Terriers” Denilen belgeleri yakmışlardır.

Bu olaylar Büyük korkunun oluşmasına yol açmıştır. Böylece Fransa da 1789 yılının 20 temmuzu ile 6 Ağustosu arasında “Büyük korku” adı verilen dönem yaşanmıştır.

FEODAL DÜZENİNİN KALDIRILMASI

Köylülerin şatolara, Malikanelere saldırıp yayma etmeye başlamalarını köylünün sırtına binen ortaçağdan kalma yüklerin kaldırılması meselesinin Kurucu millet meclisine getirilmesine yol açmıştır. Bir yandan bireyleri piyasa kanunlarına uymaya zorlamak, Feodal kanunlarla toprağa bağlanmış olan köylüyü topraktan koparmak ve emeğini ücret karşılığında satan kol emekçisi yapmak istiyordu öte yandan mülkiyet hakkının kutsallığını savunmakla feodal haklarının kaldırılması konusunda çelişkiye düşüyordu.

Köylü halkı yatıştırabilmek için bir takım tavizler verilmesi gerektiğini savunan asillerin liberal kolu olmuştur. Ne var ki küçük senyörlerin meydana getirdiği asiller sınıfı imtiyazlardan vazgeçmeye niyetli değildi; her türlü değişikliğe şiddetle karşıydı.

Kurucu meclis tarafından feodal kalıntıların kaldırılması, gerçek olmaktan çok görünüştedir. 4 Ağustos gecesi alınan kararlar4ın yazılı hale getirilişi sırasında bu kararların ne kadar farklı anlamlara gelebileceği, bu kararlardan yararlanma imkanının köylü ve burjuva için aynı olmadığı, asillerin fedakarlıklarının görünüşte kaldığı açıkça ortaya çıktı. En önemli feodal yükümlülüklerden ancak bu yükümlülükler çeşitli biçimlerde satın alınırsa kurtulmak mümkündür. Bu karar sadece Büyük toprakların burjuvazinin eline geçmesine yarayabilirdi. Böylece feodaliteden toprak kapitalizmine bir adım atılıyordu.

Aslında feodalite bir hukuki müessese olarak yıkılıyor fakat ekonomik yanıyla devam ediyordu.

Burjuvazinin dünya görüşünü yansıtması bakımından, insan ve yurttaş hakları bildirisi en önemli belgelerden biridir. Bu belgenin yayınlanması insanlık tarihi açısından bir dönüm noktasıdır.

Oysa 1789 da yayınlanan bildiri haklar bildirgelerinin ilki değildir. Bireylerin hak ve hürriyetini ilan eden bu tip bildiriler daha önce Amerika da hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Fransız ihtilalcileri de Tabi haklar doktrinden esinlenerek, insanların “tabii”, başkasına devredilemez zaman aşımına uğramaz, kutsal haklara sahip olduğunu ilan etmişlerdir.

Fransız insan ve yurttaş hakları bildirisi, adında da belirttiği gibi sadece Fransız yurttaş modeli bütün insanlığı kapsayan bir özgürlük anlayışı getirmiştir. Burjuva dünya görüşünü yansıtan bildiriye göre sosyal ve siyasi hayatın tüm kötülüklerinin tek nedeni insanın doğuştan sahip olduğu ve her zaman için var olan insan haklarının unutulması, bu haklara gereken saygının gösterilmemesidir.

Bir giriş ile 17 maddeden meydana gelen Burjuva hürriyet anlayışının en ilginç belgelerinden olan bu bildiriye göre insanların ana hakları: hürriyet, güvenlik, baskıya karşı direnme, birde mülkiyet hakkındır. Mülkiyet hakkı dokunulamaz Kutsal bir hak olarak ilan edilmektedir. Öte yandan bildiri insanın soyut bir kavram olarak ele almıştır. Bildiriye göre yurttaşlar, anayasa karşısında eşit bireylerdir.

Hukuk önünde imtiyazlı asillere ve kilise adamlarına karşı halkın arasından çıkan ve halkın küçük bir azınlığını teşkil etmekle beraber üretim araçlarının elinde toplanmış bulunan burjuva sınıfı durumu gereği, kanun önünde hukuki eşitliğini sağlamak amacına yöneltmiştir.

İşte böyle bir hürriyet ve kanunlar önünde eşitlik anlayışından oluşan haklara, klasik bireysel haklar veya ferdi haklar denir. Bireysel haklar sistemi içinde devletin rolü, kanun çerçevesinde düzeni sağlayıp, otoritesine karışmamaktır. Devletin bu hakların sağlanmasında olumlu bir katkısı yoktur.

Öte yandan bildiri, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyerek, bireyin karşısında devletin gücünü frenlemeye çalışmış, kuvvetin kuvveti durdurması ilkesini kabul etmiş, yasama, yürütme, ve yargı organları arasında denge kurmaya yönelmiştir.

Egemenlik hakkını kralın elinden almış olan bildiri; egemenliği, doğrudan doğruya halka değil milletin tüzel kişiliğine tanımıştır, böylece aslında burjuvazinin egemenliğini sağlamıştır.

İnsan ve yurttaş hakları bildirisi, açıklığı kavuşturduğu hakların ayrıca güvenlik altına almamıştır. Bildiride açıklanan haklar 3 Eylül 1791 tarihli anayasa ile güvenlik altına alınacaktır.

KURUCU MECLİS DÖNEMİ VE 1791 ANAYASASI

KURUCU MECLİSTE PARTİLER

Fransız ihtilali sırasında kurucu mecliste, parlamenter rejimde olduğu gibi üyelerin belli bir programı bağlılıklarına göre ayıran partiler yoktur.

Başlarda mecliste iki gurup vardı; aristokratlar ve halkın temsilcisi olan partiyodlar, yani yurtseverler.

Ancak zamanla meclis içindeki guruplaşmalar çoğaldı. Yurtseverler içinde, iki bölüme ayrılmışlardı. Birinci meclis ile krala veto yetkisinin tanınmasından yana olanlar arasında 1789’un eylülünde meydana geldi.

MECLİS DIŞINDAKİKULÜPLER

Fransız ihtilali sırasında kurulan siyasi derneklere kulüp deniyordu. Bunların içinde ilk akla gelen Jakobenler kulübüdür. 1789 yılının sonlarında kurulan Anayasa Dostları derneği bir jakoben manastırını kendisine merkez yaptığı için taraftarlarına jakobenler denildi. Bu kulüp kısa zamanda diğer kentlerde de şubeler açtı.

Diğer bir çok kulüp kurulmuştur fakat bunların içinden sadece jakobenler kulübü etkili olabilmiştir. Çünkü sadece onlar ihtilalin akışı doğrultusundadırlar.

Kurulan kulüpler özellikle terör döneminde ortaya çıkacak olan politikacıları yetiştirerek Fransız ihtilalinde önemli bir görevi yerine getirmişlerdir. Kurucu meclisin çıkardığı son tüzüklerden biri olan 30 Eylül 1791 tarihli tüzük kulüplerin yetki ve görevlerin kısıtlıyordu. Çünkü burjuvazi halk kitlelerinin örgütlenmesini her zaman kendi çıkarına aykırı bulmuştur.
--------------Tualimforum İmzam--------------
Boşverdim
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 17.03.08, 10:15   #2 (permalink)
Kullanıcı Profili
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart

1791 ANAYASASI
1 Eylül 1791 de kurucu meclis tarafından bir anayasa kabul edilerek Fransa da sınırlı bir monarşi kuruluyordu. 16. Louis bundan böyle Fransa kralı değil Fransızların kralıdır. İnsan ve yurttaş bildirisinde olduğu gibi 1791 anayasası da Milli egemenlik ilkesini ilan etmekle birlikte, bu ilkenin uygulanması yönünden bildiriden ayrılmaktadır. Bildiri egemenliğinin millete ait olduğunu belirttikten sonra bu hakkın doğrudan doğruya halk tarafından yada temsilcileri aracılığı ile kullanılabileceğini kabul etmektedir. Oysa 1791 anayasası, millet, Egemenliğini ancak temsilcileri aracılığı vasıtasıyla kullanılabilir diyerek kesinlikle ayırmaktadır. Anayasa egemenliğinin kullanılmasında seçmenlerden emir almanın, yani emredici vekaletin yasak edildiği bir sisteme de temsilcilere vermekle burjuvazinin ekmeğine yağ sürmektedir. İçinde bulundukları maddi koşullar her zaman burjuvaların meclise girmelerini sağlayacak ve temsilcilerin halka hesap vermeleri fiilen çok zorlayacaktır. Böylece burjuvazi siyasi egemenliğini rahatça sağlamış olacaktır.
Anayasaya göre meclis sürekli olarak toplantı halindedir; kral tarafından dağıtılamaz. Öte yandan kralın seçtiği bakanlar krala karşı sorumlu olup meclis önünde sorumlu değillerdir.
Burjuvazinin üstünlüğünü sağlayan bu anayasa, asıl getirdiği seçim sistemiyle burjuvazinin egemenliğini tam olarak güven altına almıştır.
İHTİLALİN AVRUPADAKİ TEPKİSİ
Fransız ihtilalinin Avrupa ülkelerindeki tepkisi iki yanlı olmuştur. Aydınlanma felsefesinden etkilenmiş liberal düşünceli burjuvalar ve halka yakın çevreler ihtilali olumlu karşılamışlardır. Yabancı ülkelerin kralları ve devlet adamları ise Fransa’nın zayıflayacağını düşünerek gizli bir kıvanç duymuşlarsa da daha sonra insan ve yurttaş hakları bildirisinin yarattığı etki ve hürriyet istekleri onları Fransız ihtilaline karşı birleşmeye itmiştir.
Fransız ihtilalcileri milletler arası hukukta yeni bir anlayışı dile getirmişler; 22 Mayıs 1790 tarihinde aldığı bir kararla kurucu meclis fetih ve istila hakkını red ederek, milletlerin, insanların hür ve serbest iradeleri ile ve birlikte yaşama dilekleriyle meydana geldiğini kabul etmiştir. 1790 federasyon bayramına katılan Alzas halkının Milletler arası antlaşmalarla değil, kendi irade ve arzularıyla Fransız olduğunu kabul etmiş, Avigon kentinde ilk defa plebisit yapılmıştır. Bu tutum Avrupa da karşı tepkilerin artmasına yol açmıştır.
Öte yandan Basitille’nin zaptından itibaren aristokratlar yurt dışında göç etmeye başlamışlardı. Bunlar yabancı ülkelerde karşı ihtilali hazırlamaya çabalıyorlardı.
KRALIN YURT DIŞINA KAÇMAYA ÇALIŞMASI
Sınırlı monarşi rejimini kabul etmiş gibi görünen 16. Louis ve kraliçe Marie Antonitte ise Rusya imparatorluğunun harekete geçmesi ve Fransa’da yeniden mutlak monarşinin kurulması için çeşitli entrikalar çeviriyorlardı. Kralın umudu kralcı Brouille ordusuna katılmak, oradan da Belçika ve Hollanda’daki Avusturya ordusuyla Paris e yürüyüp meclisi ve kulüpleri kapatarak mutlak iktidarını yeniden kurmaktı. Bu amaçla Kral uşak kılığına girerek ailesi ile birlikte 20 Haziran 1791 gece yarısı Tuileries Sarayından ayrıldı. Montmedy’e varmak üzere yola çıkan kral, yol boyunca yer almış bulunan kendisine bağlı süvari birliklerine güveniyordu. Oysa arada yolda beş saat gecikti. Kararlaştırılan saatten bu kadar sonra kimsenin gelmediğini gören karakollar geldikleri yere döndüler kral Varennes’e vardığında süvari birliğinin yerinde göremeyince durdu daha önceki karakolda kral tanınmıştı. Varenne’deki kafileye yetişerek kralın hareket etmesine engel olundu. 22 Haziran günü kral ailesi, çevredeki köylerden gelen milli muhafazaların ortasında ve meclisin acele olarak yolladığı gözlemcilerin gözetiminde Paris’e doğru yola çıktı. 25 Haziranda büyük ve sesiz bir kalabalığın arasından geçerek saraya döndü. Kralın Paris’e dönüşü krallığın cenaze töreni olarak yorumlanır. Bu kaçış yurt içinde kralın millete karşı yabancı ülkelerle işbirliği yaptığını halk kitlelerine ispatladı. Varennes olayından sonra halkçı cumhuriyetçi hareket güç kazandı.
Öte yandan kralın kaçışı ve yakalanışı Avrupa krallıklarında büyük heyecan uyandırdı. Ancak menfaat ayrılıkları kralların birlik olup Fransız ihtilalini bastırmalarını önlemiştir.
KRALIN YAKALANIŞINDAN SONRA FRANSADAKİ OLAYLAR
Kralın Varennes’e yakalanmasından sonra Cumhuriyetçilerin başına Kordölyeler kulübü geçti. Öte yandan imtiyazlılarla imtiyazlı olmayanlar ayrımının yerine burjuvazinin iktidara geçmesiyle mal sahibi olanlar ve olmayanlar ayrımının yerleştiği ülkeler mal sahibi olmayanlar yani emekçiler kıpırdanmaya başlamıştı. Büyük korku dönemindekine benzer bir heyecan dalgası ortalığı sarmıştı. Bu seferde yabancı istilası bir saplantı haline gelmişti. Halk kitlesi seferber olmuştu. Kordülyeler 22 haziran da Cumhuriyetin ilan edilmesi için meclise dilekçe vermişlerdi.
Fakat Burjuvazinin kontrolündeki Meclis halkın baskısıyla hareket etmekten yana değildi. Meclis Cumhuriyet ilanının içerde burjuvazinin çıkarlarını tehlikeye düşürebilecek bir anarşi yaratmasına ve dışta savaşa yol açmasından çekiniyordu, Meclise hakim olan burjuvazi monarşiyi muhafazaya karar verdi. Kralı suçsuz göstermek için krallın kaçırılmış olduğu efsanesini yarattı. Zaten köylü isyanlarının ürküttüğü kentte de emekçi halkın ayaklanmasından son derece korkan burjuvazi 14 Haziran 1791 yılında Le Chapelier Kanununu kabul etmişti. Bu kanun Fransa da 1864 yılına kadar grev hakkının 1884 yılına kadar da sendika kurma hakkının tanınmasını önledi.
Meclisin bu davranışları Yurtseverleri kesin olarak ikiye böldü. Çoğunluk Anayasaya sadık kalmak bahanesiyle burjuvazinin iktidarını sağlamlaştırmaya çalışıyor, hala kralı destekliyordu. Geri kalanlar ise 16. Louis’in tahttan indirilmesini Cumhuriyetin ilan edilmesini ve daha demokratik bir rejime gidilmesini istiyordu bir yandan çoğunluğunu föyyanların meydana getirdiği aynı zamanda mecliste de çoğunluğu elde tutan burjuvalar, öte yanda daha çok sokağa dayalı, kralın azledilmesini, aktif pasif vatandaş ayrımının kaldırılmasını, tek dereceli seçim isteyen jakobenler ile kordölyeler; işte bu kopma 17 Temmuz 1791’deki “Champs de Mars” katliamına yol açtı.
YASAMA MECLİSİ , SAVAŞ, VE KRALLIĞIN SONU
Anayasasını hazırlayarak görevini tamamlayarak dağılan kurucu meclis yerine yasama meclisi 1 Ekim 1791’den itibaren görev başladı.
Föyyan’lar halkın ayaklanmasına karşı Monarşi savunmakta Fikir birliği halindeydiler içlerinde parlak kişiler yoktu, gerçek liderler meclis dışındaydı. Lider8leri bir çok konuda farklı fikirler öne sürüyorlardı. Jakobenler halka karşı kuşkuluydular; anayasayı ihlal ettiği takdirde kralı tahtan indirmek için fırsat kolluyorlardı.
Kral ve kraliçeye göre, yetkilerini kısıtlayan anayasadan kurtulmanın ve mutlak monarşiyi yeniden kurmanın en sağlam yolu yabancı kralların askeri müdahalesini sağlamaktı. Aralarında ufak farklar olmakla birlikte Föyyanlar da jakobenlerin çoğu da savaş itiyorlardı. Birinci grup içerdeki anarşistleri yok edebilmek için, ikinci grup ihtilalci ve yurtsever duyguları seferber edebilmek için savaş istiyordu. Savaşa karşı çıkan ise Robespierre idi. Bir yandan savaşın doğuracağı maddi sıkıntılar, öte yandan Krallın savaşı fırsat bilip kazanılmış hakları gasp etmesi Robespierre için savaşa karşı çıkmaya yeterli sebeplerdi.
2. Francois’in Fransa’ya Azas’taki Alman Prenslerinin feodal haklarının yeniden tanınmasını ve Avigon üzerindeki papalık haklarının yeniden tanınmasını isteyen bir nota vermesi üzerine, 20 Nisan 1792 de 7 muhalif oya karşı meclis savaş ilan etti. Krallığın yıkılmasında terör rejiminin hatta Napolyon’un Diktatörlüğünün ve imparatorluğun kurulmasına bu savaşın etkisi olmuştur.
SAVAŞTA UĞRANILAN BAŞARISIZLIKLAR KARŞISINDA HALKIN TEPKİSİ.
Savaşa katılan Fransız ordusu iki farklı unsurdan oluşmuştur, eski askerler ve gönüllü taburları, eski askerlerin başında bulunan dokuz bin subaydan altı bini başka ülkelere göç etmişti elli bin de kaçak asker vardı. Gönüllülerin ise ne savaş tecrübeleri nede yeterli talimleri vardı. Her yanda disiplinsizlik hüküm sürüyordu. Ordu Belçika sınırını geçer geçmez bozulup geri çekilmeye başladı.
Bu bozgun saraya and içmekten kaçınmış bulunan rahiplere ve generallere karşı halkın güvensizliğini artırdı. Bu kişilerin düşmanla işbirliği yaptığı kanısına yol açtı. Gerçekten de Kral ve Kraliçe başta olmak üzere neredeyse tüm asiller düşmanla işbirliği halindeydiler. Bütün bu komplolara karşı olan Yurtseverler saflarını gittikçe sıklaştırıyorlardı. Bunlar toplum içinde ayrı bir zümre meydana getiriyorlardı.
Diğer yandan para değerinin gittikçe düşmesi, o yıl kötü ürün alınması, halkın siyasi eyleminin ve bilinçlenmesini hızlandırıyordu. Halkın baskısı karşısında meclis, karşı ihtilali önlemek, ve düşmanla işbirliği yapmak ihtimali olanları zararsız hale getirmek amacıyla Rahipler yasasına uymayan and içmediği, bölgede oturan yirmi vatandaş tarafından haber verilen her rahibin sürülmesine, kralın muhafız birliğinden şüpheli görülen altı bir kişinin çıkarılmasına; Paris yakınlarında yirmi bin kişilik gönüllü bir milli muhafız birliği kurulmasına karar verdi. Bu karar Kralın maskesini düşürdü. Kralın meclisinin aldığı kararlardan birinci ve üçüncüsünü veto etti bunun üzerine kazmalar ve mızraklarla silahlanmış binlerce kişi önce meclisi basarak bir protesto bildirisi verdi. Daha sonrada sarayın bahçesine girerek Kralın vetodan vazgeçmesini istedi ancak Kral vetoda direndi ve bir sonuç alınamamış oldu.
20 Haziran olayı, Jakoben’lerin, halka dayanan diğer kulüplerin hareketini onayladıklarını bildirerek kralı hain ilan etmelerine neden oldu.
11 Temmuzda Rusya ordularının Lorain’e girmeleri üzerine meclis ”Vatanın Tehlikede” olduğunu ilan etti. Meclisin bu kararı halk arasında yeni bir yurtsever heyecan uyandırdı. Böylece mecliste bulunan gruplar içerisinde yavaş yavaş yeni bir yurtsever heyecan uyandırdı. Böylece mecliste bulunan gruplar içerisinde yavaş yavaş yeni bir ayrılma ortaya çıkmaya başladı. Jakobenler vatanın ve ihtilallin korunması için herkesi birleşmeye çağırıyordu. Meclisteki jidorenlerin tek amaçları, her ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirmekti.
Sınırdan Fransa’ya girmeye hazırlanan Avusturya ve Prusya ordularının komutanı, Kraliçe Marie Antoinnette isteğine uyarak bir manifesto yayınladı. Fransız halkını tehdit eden krala karşı ayaklananların yasama meclisi ve Belediye meclisi üyelerinin kendi kuracakları askeri mahkemelerde yargılanacaklarını, Tulieries Sarayına dokunulduğu takdirde Paris halkının kılıçtan geçirileceğini belirten bu manifesto Bir Ağustos günü Paris’te öğrenilince heyecan ve kızgınlık son haddini buldu.
10 Ağustos sabahı Marsilyalıların ve Paris kenar mahalle halkının meydana getirdiği birlikler saraya hücuma geçtiler kendi birliklerine güvenemeyen kral ailesi ile birlikte Meclise sığındı. Marsilyalılar ilk savunma hattını yararak saraya girdiler, fakat İsviçrelilerin ateş açması karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Paris kenar mahalle halkından kurulu birlik toplarla Marsilyalıların yardımına koştu ana binanın sarıldığı sırada Kralın İsviçrelilere ateş kes emri geldi. İhtilalciler İsviçrelileri püskürttüler ve devam ederek 900 ünden altı yüzünü öldürdüler. Bina tahrip edildi fakat talana kalkanlar hemen orda kurşuna dizdiler.
10 AĞUSTOS 1792 HALK AYAKLANMASININ SONUÇLARI
10 Ağustos 1792 ayaklanması 14 Temmuz 1789 ayaklanması kadar önemlidir. 10 Ağustos hareketi; Emekçi halkın, zanaatkar ve esnafın bir başarısıdır. 10 Ağustos ayaklanması liberal Aristokratlar ve büyük burjuvalardan meydana gelen föyanları silip süpürmüştür. Meclis aktif ve pasif vatandaş ayrımını kaldırmakla kalmamış, feodal hakları senyörün ispat edemediği hallerde tazmini zorunluluğunu da kaldırmıştır. Bu belgelerin çoğunun büyük korku döneminde imha edilmiş olduğu düşünülürse kararın önemi de ortaya çıkar. Ayrıca dış ülkelere göç edenlerin mallarına el konulmuş ve arazilerinin küçük parçalar halinde satılmasına karar verilmiştir.
10 Ağustos ayaklanması kilise ile din adamlarına karşı baskıyı da arttırdı. Şüpheli görülen bir çok din adamı tutuklandı and içmeyen karşı koyan otuz bin din adamı Fransa’dan sürüldü. Ülkede edin aleytarı bir hava esmeye başladı. Herkese seçim hakkı tanımakla pasif vatandaşları silahlandırmakla 10 Ağustos hareketi burjuvazinin dışındaki halkı milletin kapsamına almış ve siyasi demokrasinin gerçekleşmesine yol açmıştır.
1. CUMHURİYET
KONVANSİYON
CUMHURİYETİ KONVANSİYON MECLİSİNDE TEMSİL EDENSİYASİ AKIMLAR
Yüksek oranda seçmen korkudan yada umursamazlıktan seçime katılmamışlardır. Yalnızca 10 Ağustos hareketini onaylayanlar meclise seçilmişlerdi. Meclis 749 milletvekilinden kurulmuştu. 21 eylül 1792 tarihinde Krallık kaldırılmış 22 Eylülde Cumhuriyetin birinci yılı tarihi atılmasına karar verilmiş ve Fransız Cumhuriyetinin bir bölünmez sütün olduğu ilan edilmiştir.
Konvansiyon meclisinin siyasi hayatında iki özellik göze çarpar.
a) Jidorenler ile dağlılar arasındaki amansız mücadelenin başlaması
b) İktidarın gittikçe merkezileştirilerek tek elde toplanması iktidarın tek elde toplanması ve terör dönemi ihtilali ve Fransa’yı kurtaracaktır. Jirodenler arasındaki mücadele 1793 yılına kadar devam etti. Jirodenlerle dağlılar arasında fikir ayrılığı da vardı.
Jirodenlere göre eşitlik haklarda eşitlikten başka bir şey değildi. Vergi eşitliği, kuvvet eşitliği, zeka eşitliği, Çalışma eşitliği, sanayi eşitliği olmadığı gibi servet eşitliğine yoktur. Oysa dağlılara göre yaşama hakkı hakların başında gelir, Mülkiyet hakkı, geçinme hakkı yaşama hakkına tabidir.
KRALLIĞIN KALDIRILMASI VE KRALIN İDAM EDİLMESİ
Fransa da krallık kaldırılmıştı fakat Krallın geleceği hakkında ayrıca karar vermek gerekiyordu. Bazı milletvekilleri 1791 Anayasasına göre Krallın dokunulmazlığı olduğunu öne sürüyorlardı. Ancak 1792 yılının Kasımında Tulieries Sarayında, demir kapılı bir dolabın içinde bir sürü gizli belge bulundu. Bu belgeler Kralın karşı ihtilal hazırlıklarını, Kablenz de toplanan göç etmiş Fransızların ve yabancı devletlerle işbirliğini açığa çıkarıyordu. Bu durumda kralın yargılanması kaçınılmazdı. İtirazlara rağmen meclis tüm yetkileri elinde toplanan göç etmiş Fransızların ve yabancı devletlerle işbirliğini açığa çıkarıyordu. Bu durumda kralın yargılanması kaçınılmazdı. İtirazlara rağmen meclis tüm yetkileri elinde topladığı için kralı kendisinin yargılayacağına karar verdi.
10 Ekim 1792 başlayan yargılama 20 Ocak 1793 de sona erdi. Uzun tartışmalar ve çeşitli oylamalardan sonra meclis krala ölüm cezası verdi.
Kral 21 Ocak 1793 günü, Paris’teki conjorde meydanında idam edildi. Bir papaz refakatinde Giyotine gelen Kral halka hitap etmek istedi askerlerin trompet sesleri konuşmasını önledi.
JAKOBENLERİN BU DÖNEMDEKİ GÖRÜŞ VE TUTUMLARI
Jakobenler in doktrini olan jakobinizm bir “vatan Tehlikede” doktrinidir. Ama jakobenler in vatanseverliği şoven bir vatanseverlik değildir. Halkların kendi kaderlerini kendileri tayın etme halkını tanıyan demokratik bir vatanseverliktir.
Bozulmaz, doğruluktan ayrılmaz adıyla anılan Robespier için temel ilke erdemdir. Rousseau sadık bir izleyicisi olan temsili sisteme inanmaktadır. Çünkü Rousseau’nun da açıkladığı gibi, egemenlik hakkı devredilemez. İhtilalci hükümet parlâmenter bir hükümet değildir. Komitelerle yönetilen hükümlerin ilk örneğidir.
Jakobenler eğitime çok önem vermişlerdir. Ne var ki eğitim planlarını uygulayacak zaman bulamayacaklarının bilincindedirler.
ROBESPİER’İN İKTİDARDAN DÜŞÜŞÜ
Robespier’in çevresinde kendine karşı bir muhalefet vardı kendiside bunun farkındaydı bu muhalefet karşısında hırçınlaşan Robespier meclise devam etmez olmuştu. Aslında muhalefeti küçümsüyor ve jakobenler güveniyordu. 27 Temmuz günü Robespier ve taraftarlarına karşı başarılı bir komplo hazırlandı. Aynı gün öyleye doğru Saint Just yeni söz almıştı ki Villaun varennes alkışlar arasında konuşmayı keserek, Robespieri, Jakobenlerin ve konvensiyonun kan içinde boğmakla suçladı Robespier’in söz alması mecliste patırtılar çıkararak önlendi.
28 Temmuz günü başta Robespier olmak üzere toplam 27 kişi idam edildi.
DİREKTUVAR
BABEUF VE BABUVZİM
Jakobenizim ve robespier yönetimindeki dağlıların sonunda diktatörlüğe varan politikası bir sosyal demokrasi denemesidir. Babeuvzim ve eşitlerin rejimi devirme teşebbüsü ise bir komünist başkaldırmadır. Babeuf bir yandan öfkelilerin eşitlik konusundaki görüşlerini geliştirmiş diğer yandan da robespier’in ihtilali korumak ve tamamlamak için gerekli diktatörlük konusunda ileri sürdüğü görüşleri derinleştirerek sistemleştirmiştir.
Babeuf a göre Cumhuriyetçilik ve laiklik şöyledir: Cumhuriyetçi sonsuzluğun adamı değildir, yaşanan zamanın adamıdır. Cenneti yeryüzündedir, Hürriyetten, mutluluktan yer yüzünde yararlanmak ister. Toplumun amacı herkesin mutluluğudur onun için nimetlerden faydalanmakta eşitlik sağlanmaktadır.
İşte Babeuf için hareket noktası olan bu fikirler onu, sosyal düzenin kökünden değişmesi düşüncesini ve sınıf mücadelesini görüşüne kadar götürecektir.
Babeuf başlarda Jakobenizme bağlı, 1793 Anayasasını savunan radikal bir Cumhuriyetçidir. Fakat demokrat olarak Teröre karşı çıkmış ve bu dönemi uzun uzun eleştirmiştir. Babuvizmin temelini eşitlik ilkesi meydana getirir bu konuda eşitler manifestosunda önemli bir ayrım yapılmaktadır. Şekli eşitlik yani yeni kanunlar önünde eşitlik gerçek eşitlik yani üretimden eşit pay almak Bu eşitlik anlayışı Babeuf’u toprağın kolektifleştirilmesi inancına götürmüştür. Fiili eşitliği sağlamak için toprak reformu yerine toprağın kimseye ait olmadığını ama herkese ait olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Babeuf miras hakkına da karşıdır, Bu hakkın eşitsizliği artırdığı görüşündedir.
Babeuf’a göre; eşitliğe varmak için herkesin yeteri kadarına sahip olması ve kimsenin ihtiyacından fazlasına sahip olmaması gerekir. Babeuf’çu Slvain Marechel’e göre yaş ve cinsiyet dışında her şey eşit olmalıdır. Babeuf üretim sonunu üzerinde durmamıştır.
Babeuf’un görüşleri daha sonra benimsenecek ve Lenin’in “İşçi sınıfı diktatörlüğü” görüşünün temellerini meydana getirecektir.
KRALCILARIN YARATTIĞI TEHLİKEYE KARŞI DÖRT EYLÜL DARBESİ
Jakobonizmin yeniden hareketlenmesi direktuvarı korkuttu. Direktörler ilimli ve kalıcılara yaklaşma politikası uygulamaya başladı. Dış ülkelerde bulunan kralcıların dönmesine göz yumuldu. Böylece kralcılar gün geçtikçe rejim için tehlikeli oluyorlardı. Kuvvet kullanarak iktidara geçmekten vaz geçmişlerdi. 1797 seçimlerinde başarı kazanacaklarını umuyorlardı mecliste çoğunluğu sağlayınca da monarşiyi kuracaklardı. Bu amaçlarını gerçekleştirmek üzere bütün Fransa da şubeleri olan “İnsan Dostları Entitüsü” adlı bir dernek kurdular meclisin üçte birinin yenilenmesi için yapılan nisan 1797 seçimlerinde düzen partisi adını alan Kralcılar büyük başarı gösterdiler. 216 eski Konvansiyon üyesinden yalnızca 13 yeniden seçilebildi.
Kralcılar Muhafazakar Burjuva dışında direktörlere karşıydı. Bu sebeple Meclisin Çoğunluğu ila direktörler arasındaki anlaşmazlık baş göstermekte gecikmedi. Hukuki engeller yüzünden bu anlaşmazlığı Anayasa içinde çözmeye imkan yoktu. Tam bir kuvvetler ayrılığı öngören 1795 Anayasası bu imkanı kapatıyordu. Böylece sorun ancak kuvvete dayanarak çözülebilirdi. Önce davranan taraf kazanacaktı. Carnot ve Barthelemy dışındaki üç direktör daha önce davranarak 4 Eylül 1797 darbesini yaptılar.
Darbe başarıyla gerçekleşti. 4 Eylül sabah Meclis dolaylarında 30 bin kişilik bir askeri kuvvetin toplandığı görüldü. Paris askeri komutanın emriyle Barthelemy, Pichegru ve kralcıların önde gelen milletvekilleri tutuklandı. Direktuvar üyesi Carnot ise kaçmayı başardı. Meclisteki cumhuriyetçi azınlık toplanarak 49 illin seçim sonuçlarını iptal etti. 53 milletvekilinin sürgüne gönderilmesi, 177 sinin de Meclisten atılmasına karar verdi. Böylece meclisteki azınlık çoğunluk haline gelmiş oldu. Direktuvar muhaliflerinin giyotine değil Güney Amerika’daki Fransız sömürgesi Guyotine’a sürgün olarak gönderdi; ne var ki bu sömürgeden dönen pek olmadı.
FRANSIZ İHTİLALİNDEN ÇIKARILABİLECEK GENEL SONUÇ
Fransız Burjuva devrini Napolyon’nun iktidarı sırasında reformlarla tamamlanmıştır. Böylece eski rejimin hakim sınıfı olan Aristokrasinin ve kilise mensuplarının hukuki ve mali ayrıcalıklarına son verilmiş ve toplumdaki bütün feodal kalıntılar silinmiştir. Fransız ihtilalinin en önemli özelliği 1789-1793 döneminde birçok konuda eski rejimle uzlaşmaya yanaşmasına karşılık artı ürünü feodal aristokrasi tarafından elinden alınan küçük üreticinin baş kaldırarak eski rejime kesin darbeyi vurmasıdır.
Fransız Aristokrasinin uzlaşmaz tutumu, Büyük Burjuvazinin zaman zaman Küçük burjuvazi ve emekçi halkla işbirliği yapması ve bu kütlelerle işbirliği yaptığı ölçüde onların isteklerini bir dereceye kadar da olsa yerine getirmeye yol açmıştır.
Halk kütlelerinin ihtilale katılması ileride bir bütün haline gelecek olan Proletarya ideolojisinin temel taşlarının atılmasına yol açmıştır. Nitekim sonradan geliştirilecek olan proletarya

İNTERNETTEN ALINTI
--------------Tualimforum İmzam--------------
Boşverdim
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 17.03.08, 10:16   #3 (permalink)
Kullanıcı Profili
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
Smile Fransız ihtilalinin ve Osmanlıya Etkisi

Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri
Fransız İhtilali, meydana geldiği tarihe damgasını vurmuş ve bütün toplumları etkilemiş bir olaydır. İhtilal öncesi Avrupasına bir göz attığımızda, halk kilisenin taassubu altında inliyordu. Ülkeler küçük derebeyliklere bölünmüştü ve ağır vergiler halkı iyece fakirleştirmişti. İhtilalin öncesinde, halk isyan derecesine ulaşmıştı.1
Tarihte her olayın mutlaka bir sebebi vardır. Fransız İhtilalinin de sebebi vardır. İhtilal öncesi, İhtilali hazırlayan şartlar mevcuttur. 5 mayıs 1789 tarihi başlangıç olarak kabul edilen Fransız İnkılâbı, meydana getirdiği gelişme ve olaylarla çeyrek yüzyıl Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve sosyal hayatını değiştirdi.2 Fransa’nın toplum yapısında çok büyük eşitsizlikler vardı. Soylular ve papazlar sınıfı imtiyazlara sahipti. Ticaretle meşgul olan ve şehir merkezlerinde oturan burjuvalar ise zengin olmuşlardı. Hiçbir hakkı olmayan köylüler ise çalışmak ve vergi vermekten başka hiçbir hakka sahip değillerdi. Fransa Kralı XVI. Louis yaptırmış olduğu Versailles sarayında lüks içerisinde yaşıyor ve her türlü israfı yapmaktan geri kalmıyordu. Kilise, halkı sürekli taassup içinde tutuyor ve krala ihaneti en büyük suç sayıyordu. İhtilalinin fikir alanındaki sebepleri ise Diderof ve d’Albert’in öncülük ettiği ansiklopedistler vasıtasıyla toplumun alt tabakasına yeni fikirler yayılıyordu. Cumhuriyet ve demokrasi anlayışı yavaş yavaş yayılıyordu. J. J. Rousseau, Voltair, Montesguieu halkı bilinçlendiriyordu.3
Kralın’da beklenen reformu yapmaması üzerine, soylular ve papazlar ve halk temsilcileri arasında oy kullanımı yüzünden çıkan anlaşmazlık büyüdü. Çünkü sınıf esası üzerine oy kullanılmasında halk temsilcileri halkın % 96’sını temsil etmesine rağmen her zaman soylular ve papazların dediği oluyordu. Böylece devam eden olaylar ihtilâli meydana getirdi. Ulusal meclis, Kurucu meclis, Yasama meclisi, Konvention, Directoire, Konsüllük dönemi sırasıyla Fransa’da Cumhuriyet ve demokrasi gelişti. Kral ve eşi idam edildi. Halkın hareketi başarıya ulaşmış oldu. Siyasi, dinî, ekonomik nedenlerle meydana gelen ihtilal, Fransa’yı çok farklı yerlere taşıdı ve o tarihten sonra meydana gelen tüm milliyetçilik ayaklanmalarına temel teşkil etti.
Fransız inkılâbı sonucunda, bazı yeni devletler kurulurken, bazı büyük devletler parçalandı. Dünyada yeni olaylar ve oluşumlar meydana geldi. Fransa’da 1789 yılında halik ve burjuva sınıflarının krala ve zadegana karşı meydana getirdiği ve başarıya ulaşan bu inkılâb aynı zamanda Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Rusya gibi devletler için pek de olumlu bir olay olmadı.4
1789 Fransız İhtilalinin mahiyeti, o sırada Avusturya ve Rusya ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti’ni uzun süre ilgilendirmedi. 1791-92 Ziştovi ve Yaş antlaşmasından sonra biraz ilgilendiyse de 1791’de kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hatta azli ve idamı Osmanlıyı endişelendirmedi.5
İhtilalin en önemli mesajı “milletlerin kendi kaderini kendisinin belirlemesi” prensibi milletlerarası camiaya yerleşti. Osmanlı Devleti, Fransız İhtilalini Avrupa’nın iç meselesi olarak görüyor, hiç ilgilenmiyordu. Ancak Fransa’nın 1797’de, Yedi adalara el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik prensibinin ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi.6
Bu dönemde Fransız İhtilaline karşı tarafsız kalan pek az ülkeden biriydi. Osmanlı ülkesinde İhtilal yanlıları, kahvehanelerde broşür dağıtıyorlardı. Hak, özgürlük ve eşitlikten bahsediyorlardı. Bu dönemde, ortaya çıkan yeni düşüncelerin Osmanlılar tarafından ne ölçüde anlaşıldığını kestirmek olanaksızdır.7
III. Selim ihtilalci Fransa’yı desteklemiştir. Bu da Osmanlı’nın kendisi için çok yakın gelecekte tehlike oluşturacak olan bu olayı tam olarak anlayamadığını gösterir.8 Fransa, ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girmiştir. Amerika bağımsızlığa destek vererek el altından Amerika’daki İngiliz kolonilere silah satıyordu. Aynı zamanda Osmanlı ülkesi olan Mısır’a çok geçmeden saldırmıştı.9
Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki bu gizi hesaplarına rağmen, Osmanlıyla, Fransa arasında Kanuni döneminden bu yana devam eden ve sürekli gelişen bir dostluk vardı. İki devlet arasındaki ticari ve diplomatik faaliyetler çok eskiye dayanıyordu. Fransız İhtilali başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti, bir İslâm devleti olması hasebiyle kendi ülkesinde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi ve sosyal bozukluklar mevcut değildi.10 Üstelik Fransa dostu olan bir ülke olmasına rağmen çok uzaktaydı. Buradaki gelişmeleri ancak dolaylı yollardan öğrenebiliyordu. Osmanlı Devleti bir çok problemle uğraşması, çöküş sürecine girmesi dolayısıyla böyle bir işle uğraşmaya vakitte bulamıyordu.11
1792 yılında Fransa, yeni rejimini korumak ve rejimini ülkelere tanıtmak üzere doğal sınırlarının dışında savaşlara girişti. Bunun karşısında Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etti. Fransa’nın Osmanlı’yı parçalamak isteyen Rusya ve Avusturya’yı yenmesi İstanbul’da sevinçle karşılandı. Fransa’nın isteğine rağmen Osmanlı Devleti bu yeni rejimi hemen tanımak istemedi. Osmanlı yöneticilerine göre Fransa’nın yeni rejimi Avrupa’nın sorunu idi. Osmanlı’nın Avrupa hukukuna dahil olmadığını öne sürüyorlardı. Osmanlı hükümeti ihtilal karşısında gerçekten tarafsız davranıyordu.12
1793’te Fransa İstanbul’a olağanüstü elçiler göndererek, Fransa Cumhuriyet hükümetinin tanınmasını Türkiye ile Fransa arasında anlaşma yapılmasını ve Türkiye’nin savaşa girmesini istedi ama Türk hükümeti bunu reddetti. Çünkü Fransa’nın Cumhuriyetini tanımakla Avrupa’ya karşı cephe almak istemiyordu. Prusya Fransa’yı tanıdıktan sonra Osmanlı Devleti Fransa Cumhuriyetini tanıdı.13
Bu tarihten sonra Fransa, Osmanlıyı Rusya ve Avusturya aleyhinde savaşa sokmak istiyordu. Osmanlı buna yanaşmadı. Napolyon orduları ile Avrupa’da bir çok orduları yenerek Compo Formio anlaşmasıyla üstünlüğünü kabul ettirdi.14
1798’de Mısırı işgal eden Fransızlarla Osmanlılar arasındaki münasebetler bitmişti. 1798’de Pramidler savaşını kazanan Mısır’dan İngilizler ve Ruslar sayesinde onların desteğiyle çıkarabildi. Ama bu seferde Mısır’a İngilizler yerleşti. Fransızlar gittikleri bütün yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Mısır’a girip çıkan Fransızlar Kölemenleri Osmanlı aleyhine kışkırttılar. Daha sonra da işgal ettiği yedi adadan çekilmesi üzerine bölgeye Ruslar geldi. Tıpkı Fransızlar gibi Ruslar da Rumları Osmanlı aleyhine kışkırtmaya başladılar. Diğer taraftan Ruslar Balkanlarda ulusçuluk faaliyetlerini yaymaya devam ettiler.
Fransızlar, propagandalarını çekilmiş oldukları bölgelerde, sürdürdüler. Türkçe, Rumca, Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları Akdeniz adalarına gönderdiler.15 Yunan isyanları 6 Mart 1821’de Eflak Buğdan’da başladı. Etnik-i Eterya bu faaliyeti yürütüyordu.16
Fransa’nın çabaları ve zararlı faaliyetleri sonucunda, Osmanlı milleti olan gayr-i müslim Hıristiyan teb’a başta olmak üzere bir süre sonra müsüman teb’a devlete karşı isyan etmiştir.
1804 tarihinde Sırplar isyan etmişlerdir. 1821’de Morada isyan meydana gelecektir. 1830 yılında Yunanistan bağımsız olarak bir devlet kuracaktır.17
Daha sonraları Fransızlar, Cezayir’i işgal edecekler ve bunun yanı sıra M. Ali Paşa’ya destek vererek Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağlayacaklardır.
Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da yaşayan Türkleri bağımsızlık vaadetmek, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmiştir. Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale ediyorlar ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı. 1839 Tanzimat Fermanı ve daha sonra Avrupalı devletlerin baskıları sonucunda, 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanıyla gayrimüslim tebaya çok geniş haklar veriliyordu. Bu ıslahat Fermanını, Osmanlı kabul etmek zorunda kalmıştır.18
Fransa’nın tarihteki Osmanlı Politikası daha önce anlattığımız örneklerde görüldüğü üzere, müspet bir yön yoktur. Fransa pek çok olayda Osmanlı Devleti’ni kendi menfaatleri için kullanacağı paravan veya alet olarak görmüştür.19
Çeşitli ırkları, farklı dinlere mensup milletleri bünyesinde barındıran Osmanlı Devleti için milliyetçilik akımı Osmanlı için gerçek bir felaket olmuştur. Avrupalı devletlerin kültürel, ekonomik, siyasi ve askeri baskıları sonucunda Osmanlı Devleti her tarafında isyanların başladığı her devletin müdahalesinin olduğu bir devlet haline gelmişti. Tüm planlar Osmanlı’yı parçalamak için yapılıyordu. 1856 Islahat Fermayıla gayrimüslim teb’aya bir takım haklar verdiyse de Avrupalı devletlerin isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmedi. Rusya Balkanları, Fransa Cezayir’i, İngiltere, Kıbrıs ve Mısır, Avusturya-Macaristan, Bosna Hersek’i, ilhak etmek için zikrolunan yerlere girmişlerdi.20 Osmanlı Devleti’nin ortaya attı ve ne Osmanlıcılık ne de İslamcılık gibi projeler Osmanlıyı çöküşten kurtaramamıştır. Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edildiği 1908 tarihinde Avusturya-Macaristan, Bosna Hersek’i topraklarına katmasının yanı sıra Bulgaristan’da bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlılar bu durumu kabullenmek zorunda kaldılar.21 Tunus, Fas, Karada gibi bir çok ulus Osmanlı’yı karşı önceden isyan etmişlerdi.
İtalyanlar, Trablusgarb’ı işgal ederek Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprağını da aldılar. I. ve II.Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti bir çok toprağını kaybetti. Arnavutluk devleti bu savaş sonucunda imzalanan anlaşmalarla ortaya çıkmıştı.22 Milliyetçilik hareketlerinin artık önü alınamıyordu. 1870 ve 1871’de siyasi birliklerini tamamlayan İtalya ve Almanya tüm projeleri Osmanlı üzerine endekslemişlerdir. İtalya, Kuzey Afrika’yı egemenliğine aldı. Almanya ise Osmanlı Devletini bir Pazar olarak görüyordu.
I. Dünya Savaşına Almanya’nın yanında giren Osmanlı, savaştan yenilgiyle çıkınca bir çok toprağını kaybettiği gibi savaş sonunda da imzalanan Mondros Ateşkes anlaşmasıyla adeta itilaf devletlerine teslim olmuştu.
Osmanlı müslüman teb’ası olan Araplar, İngilizlerin ve Fransızların propagandası sonucunda I. Dünya Savaşında Osmanlı’yı arkadan vurdular. Osmanlı artık ata yurdu olan Anadolu’yu kurtarmak için çalışıyordu.
Sonuç olarak şunu ifade etmekte çok büyük yararlar vardır. 1789’da ortaya çıkan milliyetçilik akımlarıyla ilgilenmeyen Osmanlı 1918’lere ve Lozan Anlaşmasının yapıldığı 24 Temmuz 1923 tarihine gelindiğinde bu akımdan en çok zarar gören devletti.
Osmanlı Devleti artık parçalanmış ve yeni milletler, yeni devletler ortaya çıkmıştır.
Türk milleti ancak nefsi müdafaa yaparak milliyetçilik akımının ancak nefsi müdafaa yaparak milliyetçilik akımının pençesinden kurtulabilmiştir. Ruslar Ermenileri bir maşa olarak kullanıp Türk ordusunu ve Türk milletini uzun süre uğraştırmıştır. 1915’te Suriye’ye tebcir edilmişler ama bu beladan bir türlü kurtulamamıştır.
Türk Milleti M. Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Millî mücadeleyi olağanüstü gayret ve mücadeleyle, nefs-i müdafaa yaparak binbir güçlükle kazanabilmiştir.
--------------Tualimforum İmzam--------------
Boşverdim
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
dunya, ihtilali, kulturu, tarihifransiz, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Fransız Guyanası Uluslararası Plaka Kodu - Fransız Guyanası Trafik Kodu - Fransız Esra Güney Amerika Ülkeleri 0 19.09.11 23:38
İstanbul'un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Önemi ASYA Tarih 0 28.03.10 06:19
Guinness Dünya Rekorları Tarihi blue Guinness Rekorları 0 27.08.09 20:16
Dünya Resim Tarihi ve Çağdaş Sanat Akımlari tualim Sanat Akımları 0 02.11.08 19:50
Dünya Kültür ve Tarihi-Aydınlanma Çağı Kedi Türkçe-Edebiyat-Dil Bilgisi 3 17.03.08 10:21


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:43 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2