|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Bugünki Mesajlar | Arama |
Türk Şairlerin Şiirleri Ünlü Türk Şairlerinin şiirleri... |
| LinkBack | Seçenekler |
10.02.08, 15:54 | #42 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Jan 2008 Nerden: İstanbul
Mesajlar: 3.491
Konular: 3144 Rep Puanı:6312 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 74 366 Mesajına 520 Kere Teşekkür Edlidi : | Yalnız Bir Opera Yalnız Bir Opera Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin. Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu. Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi Uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, Belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma. Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat:16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda. Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını Takvim tutmazlığını Aramızda bir düşman gibi duran zamanı Daha o gün anlamalıydım Benim sana erken Senin bana geç kaldığını. Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı. Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk. Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz. Birbirine uzanamayan Boşlukta iki yalnız yıldız gibi Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız Ne kalacak bizden? Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizden Ne kalacak? Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Herşeyi bir başka aşka erteleyeceğiz. Kış başlıyor sevgilim Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan Oysa yapacak ne çok şey vardı Ve ne kadar az zaman Kış başlıyor sevgilim İyi bak kendine Gözlerindeki usul şefkati Teslim etme kimseye, hiçbir şeye Upuzun bir kış başlıyor sevgilim Ayrılığımızın kışı başlıyor Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime. Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak... Böyle zamanlarda herşey birbirinin yerini alır Çünkü herşey bir o kadar anlamsızdır İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz Çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığımız anlar, Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, Çağrışımlarla ödeşemezsiniz. Dışarda hayat düşmandır size İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz Bir ayrılığın ilk günleridir daha Herşey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup Kulak verdiğiniz saat tiktakları Kaplar tekin olmayan göğümüzü Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz Bakınıp dururken duvarlara Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, Başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya Kendimizi hazırlar gibi. Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken, Ve kazanmış görünürken derinliğimizi Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar Göremeseniz de, bilirsiniz Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar. Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da herşeye nasıl iyi geldiğinden Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır. Zaman alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir. Gün gelir bir gün Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide O eski ağrı Ansızın geri teper. Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmişsinizdir. Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Herşeye iyi gelen zaman sizi kanatır olmuş Saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Günlerin dökümünü yap Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka? Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış Bir ilişkiyi, duyguların birliğini, Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız herşeyi bir düşün Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla Bunlar da bir işe yaramadıysa Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden İkindi yağmurlarını bekleyen Yaz sonu hüzünlerinden Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim Geçti her çağın bitki örtüsünden Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından Bakarken dünyaya Yangınlarla bayındır kentler gibiyim: Çiçek adlarını ezberlemekten geldim Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların Unuttuklarını hatırlamaktan Uzun uzak yolları tarif etmekten Haydutluktan ve melankoliden Giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden Duyarlığın gece mekteplerinden geldim Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim. Bu şiire başladığımda nerde, Şimdi nerdeyim? Yaram vardı, bir de sözcükler Sonra vaat edilmiş topraklar gibi Sayfalar ve günler Işık istiyordu yalnızlığım Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler. Aşk...Bitti. Soldu şiir. Murathan Mungan |
10.02.08, 15:55 | #43 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Jan 2008 Nerden: İstanbul
Mesajlar: 3.491
Konular: 3144 Rep Puanı:6312 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 74 366 Mesajına 520 Kere Teşekkür Edlidi : | Yalnız Bir Opera(Devamı) Yalnız Bir Opera(Devamı) Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım. Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk Birlikte çıkılan yolların yazgısıdır: Eksiliyorduk Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim Her otelde biraz eksilip, biraz artarak Yani çoğalarak Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında Ağır ve acı tanıklıklardan Geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları Ve açık hayatları seviyordu. Buraya gelirken Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri Ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri... panayır yerleri... Ölü kelebekler... Ölü kelebekler... Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim. Adım onların adının yanına yazılmasın diye Acı çekecek yerlerimi yok etmeden Acıyla baş etmeyi öğrendim. Yoksa bu kadar konuşabilir miydim? İpek yollarında kuzey yıldızı Aşkın kuzey yıldızı Sanırsın durduğun yerde Ya da yol üstündedir Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı. Aşkın bir yolu vardır Her yaşta başka türlü geçilen Aşkın bir yolu vardır Her yaşta biraz gecikilen Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler Gözlerim Aşkın kuzey yıldızıdır bu Yazları daha iyi görülen Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler İlerlerim Zamanla anlarsın bu bir yanılsama Ölü şairlerin imgelerinden kalma Sen de değilsin. O da değil Kuzey yıldızı daha uzakta Yeniden yollara düşerler Düşerim Bir şiir yaşatır herşeyi yaşamın anlamı solduğunda Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler Yaşamsa yerli yerinde Yerli yerinde herşey Şimdi herşey doludizgin ve çoğul Şimdi herşey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi Şimdi herşey yeniden Yüreğim, o eski aşk kalesi Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey Sanat! Herşeyi hayata dönüştüren. |
10.02.08, 15:56 | #44 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Jan 2008 Nerden: İstanbul
Mesajlar: 3.491
Konular: 3144 Rep Puanı:6312 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 74 366 Mesajına 520 Kere Teşekkür Edlidi : | Yaş Yaş Yazmam daha aşk şiiri, Diyenlerin kervanında kışladım Çöle yağarken donmuş levhalarda kar sureti İmkansızın bereketi Gözümü alırken her yanımda ışıyan gençliğim Kimin yaşındaydım bilmedim. Geceleri heceleyerek söktüm Aldım yedeğimdeki kelimeleri Işığa tuttum içimi loş tutan nesneyi Yunus’un yaşına geldiğimde Dünyayı aşk, imkansızı erkek bildim. Kelimelerle dokundum dünyanın hallerine Dokunulmazlığım kalktı Kendi şiirimde kendi Divan’ımdan Sürüldüm Git gide Fuzuli’nin Yaşına geldiğimde. Halk türkülerinin serçeli kafiyeleri Gibi uçuşu kolay ve çabuk akla gelmez Engelleri aşk için yapılan bütün benzetmelerin Sırasını sektiren olayların gidişi Yılları saymadan Karacaoglan’ın, Baki’nin yaşına geldim. Görmenin gevşeyen bilgisi Yaş aldıkça tutunduğum diri şaşkınlık Başkasına doğru çözülüyor tenimdeki kelepçe Zaman benim için de ileri gittikçe Dönüp bakmaların tarihinden Geri saydım kendimi sana geldim Onca aşk içinden geçtim de Kimsenin yaşına değmedim. Kimsenin yaşına değmeden Daha anısı kurumayan Dünlerim bitmediğinde Hayatın rüya dilini bile öğrenemeden Hayatta kaldım Onca felaketten Şimdi buradayım El ver yanına geleyim bunca aradığım, Babam ol, oğlum ol, Kardeşim, yoldaşım, arkadaşım ol, Ben sevgilim gibi seveyim Benim yaşıma geldiğinde. Bildiklerim kadar unuttuklarımla da seni büyüteyim. Biliyorum, yenilenenler geçmişe kadar kaçar birinde Haritamı kaybettim ey Piri Reis! Çinisi soldu maviliğimin Nice Osmanlı şiirinde Odalardan odalara Azala çoğala Yaşadım da Fatih’in kokladığı karanfili Denize bakan bir şiirde düşürdüm. Rüyasında koklanmış karanfilini Fatih’in Alınmış İstanbul’da düşürdüm İçim başka yere sürüldü Tarih alındı benden Günümün acı ışığına kaldım yeniden Bir sikkenin ilk basıldığı günü hatırlıyorum Suç ışımasında ortak belleğin altın Kaynağına indiğim suya düşürdüm Kendi yaşıma geldiğimde İlk şiirimi üzerine kazdım ben Ben kendimi ilk şiirimde düşürdüm Çok alındım kendimden. Murathan Mungan |
10.02.08, 15:58 | #45 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Jan 2008 Nerden: İstanbul
Mesajlar: 3.491
Konular: 3144 Rep Puanı:6312 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 74 366 Mesajına 520 Kere Teşekkür Edlidi : | Yaz Bitti Yaz Bitti Yazın bittiği her yerde söylenir Söylenmeyen şeyler kalır geriye Ve sonra hiç bir şey olmamış gibi Ağır, usul bir hazırlık başlar Uykuya benzer yeni bir mevsime Orda, burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz Kenarlarında İncelen yazın akşam esintilerinde Zaman usulca sıyrılır aramızdan Ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini Başka ne gelir elimizden Büyük bir uzaklığa gülümseyerek Geçiştiririz Iskaladığımız şeyleri Yatıştırıcı rüzgarlar Dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını Saklar bizi Gözlerimizdeki hüzne dinginlik adını verir "Seni iyi gördüm" diyenler Biz de iyi hissederiz kendimizi Elimizden başka ne gelir ki.. Köşe başları, akşamüstleri, kokular, Tozar gider zamanın boşluğunda Karışır anıların kuytu belleğine Belki sonraları bir gün Hatırlanır aynı kederle Yazın bittiği her yerde söylenir Söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine Yaz biter Eskir geceler, serin, hüzünlü Yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri Bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri Çıkarır sizi dalgın derinliğinizden Yaşadığınızı duyarsınız teninizde Bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz Sıcak odaları, beyaz temiz yastıkları Ahşap panjurları Yaz bitti Bitmeyen şeyler kaldı geride Yaz bitti Yaz bitti Yüksek sesle söylüyorum bunu kendime Her yerde söylendiği gibi Yaz bitti Yaz bitti Hiç bir şey hiç bir şey Hiç bir şey Yalnızca üşüyorum şimdi.. Murathan Mungan |
10.02.08, 15:58 | #46 (permalink) |
Gamma Üye Üyelik tarihi: Jan 2008 Nerden: İstanbul
Mesajlar: 3.491
Konular: 3144 Rep Puanı:6312 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 74 366 Mesajına 520 Kere Teşekkür Edlidi : | Yılan Yastığı Yılan Yastığı Yolcu bir mağaraya uğrar Ve olaylar başlar Kuzey ışığı, doğu rüzgarı Güney denizleri Günbatımı Yasemin, zakkum, kara manolya Başımızı koyduğumuz yılan yastığı Efsane, zehirden sonra başlıyor Ey içinden geçtiğim ateş Yıkandığım su İncinmiş sisler içinde kalbimin doğuşu Bakımsız yüzyıllardan sonra On binlerin dönüşünü akan Geri çağrılmış ırmaklar Hergün gizleriyle bakıştığımız eski uygarlıklar Kadar yabancı Gündeliğin karanlık uğultusu Efsanesi içimizi yakan Yılan yastığı Güneşin akşam dualarını söylediği mezralarda Herşey dünyanın yaradılışına benziyor Doğu rüzgarları ağzında zehirli yaprakları Esiyor esiyor Mağarada ejderha uyanıyor Yedi uyku uyumuş yolcu Yılan yastığı terliyor Murathan Mungan |
Tags |
mungan, murathan, murathan mungan, murathan mungan seçme şiirler, murathan mungan seçme şiirleri, murathan mungan tüm şiirleri, murathan mungan şiir, murathan mungan şiirleri, siirleri |
Konuyu Toplam 6 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 6 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Murathan Munganın Aşk Şiirleri | Melodi | Aşk ve Sevgi Şiirleri | 0 | 09.02.14 15:50 |
Üç Aynalı Kırk Oda - Murathan Mungan | SERDEM | Yeni Çıkan Kitaplar-Kitap Tanıtımı | 0 | 16.01.10 10:47 |
Murathan Mungan Biyografisi,Murathan Mungan Hayatı | Sude | Türk Edebiyatçıların Hayatı ( Biyografisi ) | 0 | 13.06.09 22:32 |
Murathan Mungan - Aşk Yeniden | ÇisiL | Aşk ve Sevgi Şiirleri | 0 | 14.07.08 05:35 |
Murathan Mungan Hayatı ( Biyografisi ) | Deniz | Şairlerin Hayatı ( Biyografileri ) | 0 | 04.02.08 16:59 |