tualimforum.com  

Geri git   tualimforum.com > KÜLTÜR VE SANAT > Şiir Dünyası > Türk Şairlerin Şiirleri
Kayıt ol Yardım Üye Listesi Ajanda Bugünki Mesajlar

Türk Şairlerin Şiirleri Ünlü Türk Şairlerinin şiirleri...


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Nevzat Çelik Şiirleri
Konudaki Cevap Sayısı
54
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
6781

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 25.08.08, 05:29   #21 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow İtirazın İki Şartı

İtirazın İki Şartı

Çok olmadığımız kesin
Çok olan tarafta değiliz
Çok olan tarafta olmayacağız
Türkiye'de kürt olacağız
Kürtlerde ermeni
Ermenilerde süryani
Gidip almanya'da türk olacağız
Hollanda'da surinamlı
Fransa'da cezayirli
İran'da azeri
Amerika'da zifiri zenci olacağız
Çoğalan zencide mutlaka kızılderili
İsrail'de filistinli
Köpeğin karşısında kedi
Kedinin karşısında kuş olacağız
Kuşun karşısında börtü böcek
Hakemler hep karşı takımı tutacak
Ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
Çiçeklerden kamelya olacağız
Az kolumuzun tarafında
Solda olacağız
Bu itirazın ilk şartı
Solda da az olacağız
Devrimi çoğaltırken çünkü
Bir başka devrime hızla azalacağız

Bu da itirazın ikinci şartı...

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:30   #22 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Kanat Çırpa...

Kanat Çırpa...

I

gözkapağının altında daha ilk adımda mayın
seni düşünmemek elimde değil uyanma sakın
mayını geçsen yanağının çukuruna kurulur pusu
kirpiklerinin içinde uyu benim için uyu n'olur uyu
kanım dondu cehennem öfkemin sınırına çıkacağım
adını haykıracağım avaz avaz sakın uyanma
sesimi duyma daha ilk adımda mayın
dikkat et işkillendi nöbetçi tetiğe binecek
söyle gözlerine kalkıp gelmesinler sesime

II

çarpmış yüzüne iki avuç su eline uyku bulaşmış
kimbilir hangi uzak düşten çekilip koparılmış
göze geze arpacığa akıyor uyku el tetikte
biter üç-beş nöbeti de ardından şafak söker
nedir ki onsekiz ay tezkeresini alıp gider
bir de esniyor çocuk gibi göz gez arpacık
nöbetçi uykunla vuramazsın beni şafak vakti
asılırken öfkemin en güzeli uyuyamam ben
ben uyuyamam gözüme güney afrika kaçarken

III

gelme canım aramızda kıyamet kadar duvar
havalar kışladı penceremde kurt gibi ayaz
derimden başka giysi yasak bana üşüdüm
elimde değil seni daha çok düşünmem gerek
voltamı seninle vursam yataktan seninle kalksam
alsam şu belalı başımı sana açılan yollara çıksam
beni duyuyor musun hava kurt gibi soğuk..
parkanı ödünç ver sevgilim bekliyor
nöbetçi nöbetçi heey pusatlanmış çocuk

IV

bir kuğu boynu gibi kıvrılıp uzanıyor hasretin
-vururum- diyor nöbetçi -dokunursan vururum-
fatma'dır sevdiği kızın adı ihtimal
sen fatma'nı kolla diyorum benimkisi ihbar
birden yanık türküsü besbelli yarasını buldum
-yar etmem başkasına kaçarsa vururum-
dokunma memet ne güzel şey sevmek..
soğuruyor sigarasını kule bulut bulut duman
uzuyor tüfeğinin namlusu fatma kan revan

V

yıkımışım duvarı ellerimin kanamasından anladım
-parola kaçarsa vur emredersiniz komutanım-
dudakların papatya falı dudakların gitmiyor aklımdan
bir de cehennem öfkem bir de sağanak yağmur
-emredersiniz komutanım parola kaçarsa vur-
sevmek ne güzel şey ve ne büyük felaket
elindeki tüfek söğüt dalı değil bu memet..
türküsü çatallanan bir yol gibi susuyor
ağzı fırın bulut bulut duman kusuyor

VI

memet düşlerin firarını vuramıyor hiçbir tüfek
bir kuşun uzaklaşan kanatları yağmur
ayaklarım tutuk şafağı koluma takmışım
cezaevini yukarda kulelerin dibine bırakmışım
canım uyan altın ülkesinde köleler yürüyor
vakit tamam bir tepenin ardına giriyor şafak
dehşetle farkediyorum ayaklarım yürümeyi unutmuş
patlarsa patlasın daha ilk adımda mayın
ülkemin zencileri kesik bir dal gibi susturulmuş

VII

savrulup titriyor kasılıp gevşiyor gece
ey benim büyük öfkem yol bul kendine
pretoria merkez cezaevi'nde gülüm
şairi bir ipte buluyor ölüm..
suretin çıksın cama pencereye gel
nakış nakış uyansın kilim pencereye gel
bırak saçın dağınık göğsün açık kalsın
daha ilk adımda patlasın mayın bırak
nerdeyse bağıracak ıslak bir çocuk gibi
pencereye gel pencerede şafak

VIII

zafer bizim olacak demiş selâm olsun halkıma
selâm olsun sana benjamin moloise kara şair
çok şey çıkardım sözlerinden ülkeme dair
gel seninle sevgilim güney afrika'ya gidelim
cape town'a johannesburg'a gizlice girelim
içelim zencilerin güneşinden kapkara kesilelim
bütün mazlum halklar adına özgürlük adına
çalalım isyan ateşini çalalım kucak kucak
vahşi bir kuş gibi uçalım ülkemize
kanat çırpa kanat çırpa kanat...

1985

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:30   #23 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Kesin Uyak

Kesin Uyak

Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm
Bizim de ülkemizde sabah olacak gülüm...

Temmuz 1986

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:33   #24 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Kitap Türküsü

Kitap Türküsü

ve bir gün eline
ustura ağzında sınanmamış
allı-pullu mektuplar geçerse
bil ki sevgilim
ben artık elleri üzerinde yürüyen
şaklabandan başka birşey değilim

I

koyu karanlık sulara karışıp gitsin korku
püfür püfür esmesin mayıs rüzgarları
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
«yıllar var ki böyle öfkelere dalmışlığım yoktu»

yıllar var ki böyle öfkelere dalmışlığım yoktu
inadına yapış yapış havada bir gülün kokusu
kan kırmızı oturmuşum yüreğimin ortalık yerine
nerdeyse iz basacak gözlerim avuçlarını aç

koyu karanlık sulara karışıp gitsin korku
bana çocuklar betimle sokaklarda büsbütün gülen
kitapların yakılmadığı bir ülke adı söyle kütfen
yıllar var ki böyle öfkelere dalmışlığım yoktu

nerdeyse iz basacak gözlerim avuçlarını aç
iki eli var insanın bayrak tutmak için biri
ötekini neye sayarsanız sayın bıçak mesela
kabına sığmaz uzlaşmaz bir eşkiya bıçak
çardak altı kavun beyaz peynir ekmek ve rakı
bir gün mutlaka evet ama nasıl ey ütopya
cehennem öfkeler yuttum gün yirmidört saat
cennete çevirmek için güzelim yurdumu
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
kan denizi uykulara kurşunlar çalıp
düze ineceğim şu belalı başımı alıp
eşkiya oğlu eşkiyayım duvar içre evet
koyu karanlık sulara karışıp gitsin korku

II

canım
sana bu mektubu
gözlerim dolu
yüreğim paramparça yazıyorum
eline geçmeyecek biliyorum
tepeden tırnağa kedere battığım şu saat
bilmek yetmiyor fakat

zulüm kanlı bir kene gibi başımda
korkunç bir işkence sonrası
uzun sakallarımla oturduğum
dört ayaklı masamda
ne karanfil kokulu bir hemşirenin cebine benzeyen zarfım
ne zarfın gül yüzüne kösnül bir öpücük gibi konduracak pulum
ne de sigara kâğıtlarının dar boyutlarında başıboş
bir hoş
koşturacak kalemim var

yokluk özrümü kabul etmiyor
satır satır karıştı kanıma bir kere kitap
ve ben metris direnişi içinden gözlerimi ısırarak
elimi kanlı etime basarak
yazıyorum bu mektubu

dur canım
hemen kaynayıp kabarmasın yüreğin
bu yazdıklarım
yazacaklarımın ne ilki
ne sonu
sarı saçlarını omzuna vurup
okuyamayacaksan mektubumu
derim ki sana
sardunya kokulu balkonun kapısını aç
dağlara bak
dağlar bir serin
dağlar bir derin
bir rahat
iyi dinlemeli dağları
kulak basıp dinler gibi tepinen karnını bir kadının
duyuyor musun çatırdıyor
nerde bir zincir varsa kolunda insanın

belki bu ses
parıldayan otuziki diş afrika karasında
bu ses belki
dehşetli güzel bir özlemle beklediğimiz haberi
melez avuçlarından üfüren
salvador'lu kardeşlerimin sesi
belki kimbilir fakat hayır neden olmasın
bu ses bizim dağlarımızın sesidir
bizim dağlarımız kendi esintisiyle savrulan genç kızlarımıza benzer
ve bizim kızlarımız
korkunç bir sabırla tutuşan bacaklarını gizler

gün gelir güneşli günlere yaslanarak
sıyırırlar eteklerini bellerine kadar
bir anda
birdenbire bacakları arasından
onbinlerce çocuk taşar kente
düşün
bir anda
bir-den-bire
ülkemizde çocuk taşkını

neyse canım
yaralıyım
kanım azaldı
benzim bir güz yaprağı gibi sarardı
oysa sana anlatacaklarım
anlatamadıklarım kadar çok
sözü uzatmaya gerek yok
dinle iki gözüm
yüreğinle kafanla dimdik dinle
yıl 1933
10 mayıs berlin
berlin'de faşizm kol geziyor
berlin sokaklarından yüzbinlerce kitap
opera alanına akıyor
kitaplar yakılıyor
kitaplar be
kitaplar

kitaplar hiroşima'lı çocuklar
gibi yakılmazdan önce
sermayenin gamalı uşağı goebels
berlin üniversitesi önünde
kırkbin kişiye söylev verdi :
«alman düşmanlarının kitaplarını yakan ateş
yüreklerinizde vatan sevgisini tutuştursun...»
ve faşizm
dumanında boğulacağını bile bile
aç bir kurt gibi indi kitapların üstüne

1933 yılında
berlin opera alanı'nda
kitaplar yakılacaktı
inatçı yağıyordu yağmur
koyu mavi gök delirmiş
yığıyordu öfkesini bulut bulut
ve hitler ve flick ve krupp
yani açlık yani savaş yani faşizm
oysa benim
ne berlin üniversitesi kapısından girmişliğim
ne opera alanını sarsarak gezmişliğim
ne de bir hücre evinde kahrolarak
goebels'i dinlemişliğim var radyodan
gene de mümkün değil acısını duymamak
buruşup kalıyor ağzımda bak
sana söylemek istediğim en güzel söz
bir düşün
kırkbin insan
kirkbin çift el
ayak
göz
bu söylevi ağzı açık dinledi
karşı yapının beşinci katında
genç bir soprano inledi
berlin berlin olalı
böyle kanlı bir gün görmedi

o günden bugüne
senin yaşın benim yaşım
artı çocuk yaşı zaman geçti
geçmedi fakat faşizmin korkusu
çöreklenmiş toprağıma etime
kanımı emiyor sürgit
kanımda boğulacak
itoğlu it

çardak altı kavun beyaz peynir ekmek ve rakı
bir gün mutlaka.. evet ama nasıl ey ütopya
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
şili şuramda yanılgı ve tarifsiz bir acı
merhaba allende onurlu ölüm merhaba
su paredon CIA ve richard nixon
hayır sizin duvarınız evet su paredon (1)
kastilya hançeri merhaba merhaba ispanya
uzak asya vietnam merhaba merhaba ho amca
kara öfkem mapusum mandela merhaba
size de merhaba plaza de mayo anaları
şu güzelim dünyamızda savaş ve kıyım
şu güzelim dünyamızda sömürü ve zulüm
şu güzelim dünyamızda işkence ve bin türlü cinayet
yani emperyalizm yani yedi boğumlu akrep
yani şu güzelim dünyamızda gökyüzü kadar mavi
gökyüzü kadar sonsuz bir özgürlük açana dek
davacısıyım bütün kayıp çığlıkların

III

ince uzun kaşlarına devirip kuşkuyu «iyi ama
nedir bu satır aralarında kanayan yıldız» diye sorma
neyse yüzünde gülücük
gökte yıldız o
bilmez miyim
fakat neyleyim
kanlanıp kararınca mektubum
kalmadı başka bir yolum
ve duyunca kitapların geceyi yırtarak gelen
o tarihsel çığlığını
milyonların adına öfkemi kuşandım
koğuş duvarını ikiye ayırdım
çıktım dışarı

-hıncımı anlatabilsem sana
bir çocuk gibi kahırlanmak istiyorum
bayramlık giysisi olmayan bir çocuk gibi
anlıyor musun
geçti bizden
biliyorum çocuk olamayız artık
kar aklığını tanımadan saçımız
tenimiz buruşmadan
ite kaka yaşlandık
kahırlanmak istiyorum oysa
bir çocuk gibi-

dışarda birbiri üzerine yığılı yatıyordu kitaplar
koridor boyu uzanıp kıvrılarak akıyordu kan
tek bir acı dalgası vurmuyordu gözlerine
sanki ellerimizden sökülüp götürülmemiş
başları kesilmemiş karınları deşilmemiş de
sanki okunuyormuş gibi güneşli ellerimizde
ayaydınlık ve mutluydu yüzleri

elbet mutlu olacaklar
ışıyacaklar elbet
gün yirmidört saat metris'te
kolay mı madrit'i yaşamak yeniden
kolay mı bin küsur insanın
tutuklu elleriyle çıplak
et diş tırnak
no pasaran diye haykırması (2)

bin küsur insan
kaynayan kemik tutuşan et
ve birer çift gözden ibaret
onsekizer kişiydiler koğuşlarında
aralarında aşılmaz duvarlar vardı

aşılmaz duvarları sesleriyle aştılar
haykırdılar durmamacasına haykırdılar
külrengi raflarda göbeklerini açmış
harıl harıl direnişi yazıyordu kitaplar

silahlı ve kalabalıktılar
duvarlar onlar adına yükseliyordu
zincirler kilitler sürgüler
tank tüfek ve ölüm
ve bomba ve korku ve zulüm
ve yeryüzünde ve gökyüzünde
bütün öldürüm silahları onlarındı
bizim kenetlenmiş kollarımız
ve kavgasını vediğimiz kitaplarımız vardı

erkekler uzun sakallıydı (3)
kızların al yanaklarında uzatacak sakalları yoktu
yoktu ama
herbiri uzun soluk taşıyordu güvercin göğüsleri içinde
üfürdükçe dağ
soludukça orman

yangınlı tepeler üzerinde rüzgarlı bulutlar uçarken
dönüyordu tarihin tekerleği fırlayacak gibi milinden
onlar etekleri ve saçları içinde tutsaklığı reddettiler
ve cephe gerisinden önümüze
feodal kafalarımızı kırarak geçtiler

metris'in bir ucunda kızlar
bir uzunda biz mapus
aramızda c blok var
c blok'un arka yüzünde
arka yüzünün bir gözünde
i n s a n s ı l a r yaşar
günde beş vakit secdeye varırlar
yoldaşlarının kanında abdest alıp
ve itirafnamelerini hatmederler
korkunun rahlesine diz kırıp

biz görüşe giderken kızlar
kollarıyla pencereden
yüklü birer dal gibi sarkar
el ederler el ederiz
birini sana benzetirim
severim çünkü hepsini
seni sevdiğim kadar

IV

bir yerlerde bir şarkı söyleniyordur
gitar telinde aşk tınısı
gümüş bir ay oturmuş gitar teline
cırcır böcekleri ve yaldızlı kumlar
kumda esrik kumda yalın ayak
dil diş dudak öpüşüyorlarken tam da
dünyadan ve yurdumdan uzak
yurduma ve dünyaya yakın
kan tadı gibi bir şey ağzımda

omuzların üstünde üç maymun
neden
maymun göz maymun dil maymun kulak
bunca önemli mi kirli havayı soluyor olmak
ne demekse yemek içmek çiftleşmek uyumak
korka korka kapkara umutsuz
ne demekse

sanıldığı kadar uzun değil tüfeklerin namlusu
kurşunların menziline düşmeyen
gece dürbünlerinin kâr etmediği
ölümlerin ve işkencenin kâr etmediği
bir yeri var alnımın
hiçbir nalçalı çizme çiğneyemez umudumu
sanıldığı kadar kolay bir iş değil bu

çekin şiirlerden arabesk gözyaşlarınızı
küçük burjuva kaçkınlarınızı alıp gidin romanlardan
nerde benim sanatım hani o başkaldıran
liselim üniversitelim öğretmenim nerde
nerde benim grevim grev gözcüm nerde
bu işyerinde grev var ne güzel yakışırdı
işyeri duvarlarına dayanışma pankartları
neden cesedimin yüzü kaçırılıyor annemden
annemin çığlığını kimseler duymuyor neden
dörtbir yanım galile galileo
nerdesin ey cordano bruno
el uzatımı kedi köpek ölüsü
bir de insan
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından

delirmek gibi birşey susun lütfen
kaç lekesiz duvara yapıştı diktatör fotoğraf
bilen var mı kaç göz kaç duvarda kurudu
portreci ressam defol natürmort sen de
sen de daktilo tuşlarında şak-şak'çı aydın
demiri döven ateşi eleyen el
nerdesin ey

iki eli var insanın bayrak tutmak için biri
ötekini neye sayarsanız sayın bıçak mesela
kabına sığmaz uzlaşmaz bir eşkiya bıçak
kolların ucuna beyaz bir bayrak gibi çekilse de
yatırsa da kendi gövdesini musalla taşına
secdeye kapanıp kalksa da kendi ruhu için duaya
yasak bir bildiri gibi taşınacak ceplerde elbet
o en mükemmel ürün
ve o en mükemmel alet

ırmaktırlar belki sağnak yağmurları bekleyen
denizdirler belki ufkunda kasırgalar gizleyen
dağdırlar belki
kalkıp yürüyecek devdirler belki
belki bu yüzden topal karıncanın yürümesi duyuluyordu dışarda
içerde
kızılca kıyamet kopuyordu

kendi ellerimizle kitaplarımızı vermezdik
buyurun alın
yırtın
yakın
diyemezdik

V

gün olmuş memedin yaşı yirmiyi bulmuş
ağrı'dan kars'tan bitlis'ten van'dan
ak-lı kara-lı denizden doğu'dan batı'dan
gelmiş gelmiş de metris'e gardiyan durmuş

ayışığı ve dumanlı düşleri
arasından çekilip alındığı gündü
elektrikli elektriksiz copu gördü
bir ağaç köküne benzeyen elleri

neyin kavgasıdır bu pek aklı almadı
delikanlılık da olsa serde
kanlı-bıçaklı sevdalara da düşse
savunmasız birine eli hiç kalkmadı

kızarsa
dertlenirse
severse bir de
toy bıyıklarını çiğner
bir de ateşini karartmadan
ucuz tütün içerdi

herşey erkekçe olsun isterdi
isterdi fakat
metris'te emir
demir'i daha bir keser
metris'te askerlik ölümden beter
günde iki tayın ekmeğe
bir kap nohuta bulgura
vatan millet sakarya

gardiyan memet
silahı matarası
kaputu postalı
gönlünde kırık sevdası
«çanakkale içinde aynalı çarşı
ana ben gidiyom düşmana karşı»
memede benzemiyor sevgilim
memedin yüzü yurduma dönük
yayla bakışları dumanlı ve sönük
memet köyde
memet kentte
işyerinde hapisanede
her yerde
el uzatımı
içimizden biri
dostumuz
kardeşimiz

sokak aralarında memet
ışıklı bulvarda memet
kavşaklarda memet
memet
toprağın yüreği nerde göğsünü parçalayacak
gibi atıyorsa
atacaksa
orada nöbete yatar
memedin elinde amerikan yapısı tüfek
dağlarımızda ne arar
memet
memeeet
süngünde ne var
memet
süngünde ne

çocuktur elinde sanki tahtadan tüfek
takılı ucuna çakıyla yontulmuş erik dakı
kentlerde tutmayla biter mi onsekiz aylık nöbet
evlerin sokakların ötesi kırlar tepeler
ayak izleri kan damlası sargı parçası
kar lapa cızırdayarak söner bir izmarit
ete bastırmış gibi
ağacın kovuğu kurdun yatağı didik didik
uykular tetik kaçılır kovalanır cana daralır
kopup gelmiş sanki çocukluktan saklambaç
o çukur senin bu ağaç benim patikaya dikkat
zehir gibi kusar karaşafaklarına kar
senin de kurşunlara göre bir yüzün var
dağ büyük ağaç sık orman bir uğultulu kucak
düşte tarhana çorbası düşte sımsıcak yatak
ey güzel gün ey büyük sabır ey korkunç hasret
durdurabilir mi kar fırtınasını sıcacık bir düş
kıyasıya üşümüş buzdan bir yontu gibi baksana
tavşan kanı ılıcık akıp gitmiş uykusundan
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
vurulmuş da gencecik yana yatmış gibi bir dağ
elin tetiğe bulaştığı yere kırağı düşmüş
kim duyar gürültüsünü ey güzel gün ey büyük hasret
kavgadır biter biter bir yerde elbet

çocuktur elinde sanki tahtadan tüfek
takılı ucuna çakıyla yontulmuş erik dalı
yatırmış gövdesini tam onsekiz ay rehin
öder borcunu gün sayarak parmak hesabı

alırlar sonra pusatını elinden cıscıbıl kalır
tezkeresi ve belleğinde bir ömürlük masal
bir çalım uzatır bıyığını saçını sakalını
kahvâne meclisinde adamdan sayılır

erik dalı sanır kan çoğalır
kan geceye taşar
yıkılır birer birer
etten
ve kemikten yükselen barikatlar
sayfalar savrulur sayfalar uçuşur
sayfalar kana bulaşır
sesler gelir bilmem kaç mapus yılı öteden
vıcır vıcır bir kırlangıç şafağı içinden
duvar uzar
duvar yükselir
kahrolası duvar

bu gelen sesler sorgulama sesidir
bu gelen sesler insan olan insanı delirtir
ince belli yağız bir attır öfke
toynakları altında gök mavi bir ova yayılır
sarınır terine yemyeşil bir rüzgâr yelesini ayırır
dolu dizgin sürersin kendini sorgu odasına

sorgu odalarından
sarı saçlarını savurarak
sen de geçtin bir zaman
korkma
ve anımsa
ağzında haykıracak çığlığı olanın
bir serçe gibi koparılamaz başı

VI

kapının karşısında büyücek bir masa duruyor
masanın üzerinde biri diğerine yabancı iki el
bir kıyım silahına yapışmış gibi terli ve soğuk
iki maroken koltuk
boş bir araba lastiği
ve falaka
ve önünde kör duvarın
patlamış kara kumral tabanları
tırnakları dökük ayakların

tavanda bir uzun askı demiri
askı demirinden kayışlar sarkıyor
inip kalkıyor
kalkıp iniyor
kayışlarda kadın ve erkek kolları
irili ufaklı kum torbaları
çocuk yenleri gibi ıslak gözbağları
ve manyetoya bağlı kırmızı uçlu teller
sopalı sopasız işkenceciler
ve diğerleri
gece saat iki

birinci işkenceci gençten yakışıklı
saçlarını ikiye ayırmış ortadan
bacaklarında paçası dar plili bir pantolon
henüz toy eklemlerini birbirinden ayırmakta
parçalamadan bağırsaklarını bir insanı kazığa oturtmakta
ve kaldırıp penceren atmakta
takılıp kalmasa aklına yatakta savruluşu sevgilisinin
korkunç bir merakla bekleyecek sonunu işkencenin

ikincisi aksayan bacağıyla allahına yan bakar
bir bit gibi kırsam
kadınsı omuzları üzerinde yükselen armut kafasını
kilosu kadar insan
ve kitap
kanı akar

üçüncünün en büyük merakı
akıma tutulan cinsel organların
yaralı bir güvercin gibi çırpınması
sabaha kadar bulamazsa eğer bir insan
ya kendinde deneyecek kırmızı uçlu teli
ya bir tutuklu kaldıracak uykudan

bir yanından bakılsa
öbür yanı görünür dördüncünün
ama her kitabı kırk düğümlü ipte
kırk kez sallandırmaktan yana
fikrimce çok iyi biliyor
kime doğru uçmakta
«yayından fırlayan ok»

beşincinin yanıbaşında sürükleyecek bir gölgesi bile yok


nasıl büyükse cüceler ülkesinde gulliver
öyle büyüktü odanın ortasında çakılı duran
gözleri bağlı üç kitap
biri bilim
biri felsefe
biri sanat

içlerinden biri bir yaprağını devirse üzerine cücelerin
bir daha dönmemek üzere gömülürlerdi dibine tarihin
besbelli bekliyorlardı büyük bir sabırla çalmasını o saatin

insan emeğine kan
insan emeğine sömürü
bir sülük gibi yapışınca
başladı kitap kıyımı

isa'yı babasız
isa'yı allem kallem
doğurmanın sırrını bulmazdan önce meryem
yani isa
babasını inkâr
gelmezden çok önce
kötü yola sürüklediği gerekçesiyle gençleri
öldürüldü aristofanes

havaning adlı cüce
başlatmak için uygarlığı kendisiyle
ne varsa silip süpürdü çin'den

ne kaldı geriye fırat kıyılarında
havari'nin yaktırdığı kitaplardan
biraz kül biraz duman..
yüreğimde cehennem yangını

homeros konfiçyüs
augustus şair dedem ovidius
boccacio dante montaigne
remarque böll einstein
marx engels lenin
gökçe nazım hasan hüseyin
ve daha binlerce güzelliğim
yakıldı
yırtıldı
yasaklandı
ve kapatıldı ardına demir kapının

silahlar yasaklanmadı hiç
öldürmek öldürülmek yasaklanmadı
sorgu odaları cezaevleri darağaçları
yasaklanmadı sömürgeleştirmek
zincirle doğmak zincirle büyümek
bir gün olsun gülemedim demek yasaklanmadı
yasaklanmadı legal yarı-legal illegal açlık
tekelcinin dünyası savaş yasaklanmadı
yasaklandı fakat kitaplar

insan emeğine kan
insan emeğine sömürü
bir sülük gibi yapışınca
başladı kitap kıyımı

en önce ucuz bir roman kapağı içinde
ne yapmalı duruyordu
iliç belki bu duruma
geniş alnını kaşıyarak gülüyordu

günsel sen güzelim kadın (4)
nasıl da hırslısın çakmak çakmak
iki elinle bastırsan patlayacak
binbir umutla büyüyen karnın

sen bile dayanamadın
ellerimizden sökülüp koparılmana
oblomov hımbıl adam (5)
hırkanı atıp kalktın ayağa

bir yıldız gibi kayardın gavroche (6)
geceleri paris sokaklarında
paris'in sokakları senden sorulurdu
paris'in sokaklarında barikatlar kurulurdu
anımsa paris'te halk ayağa kalkmıştı
fakat ellerinde bir tüfekleri kalmıştı
avına kanatlanan bir şahin gibi sen
tepeden tırnağa isyan tepeden tırnağa yürek
atıldın düşmandan koparmak için birkaç tüfek
vurulup düştün sokakları düştü paris'in
küfret gene küfret gavroche küçüğüm
argo dilini sevsinler senin

bin erkek altından
kızoğlankız kalkan
oynak kalçalı tereza (7)
şafak ucunda gecenin
hedefini şaşmaz tükrüğünü
bir mermi gibi yapıştır
ablak yüzüne işkencecinin

akhilleus peleus'un oğlu
savunuyor diye troya'yı
dur öldürme hektor'u
hektor bir yiğit adam
sen de inat etme Paris
kimi seviyorsa helena
sunsun ona şarabı elinden
hermes haber ulaştır zeus'a
poseidon apollon athene ares
ey tanrılar durdurun savaşı
akhalılar troyalılar gelin
tunç kargınızla kalkanınızla
bükülmez bileklerinizle gelin
gelin hep birlikte gömelim işkenceyi
ülkesinde hodes'in

julius fuçik
ibrahim
çilemiz bitmemiş
bitmemiş
kardeşim


VII

sevgilim çilemiz bitmemiş delirecek şu duvar
küçük küçük adımlıyordun yasak bir afiş gecesini
konuşmasını öğreniyordu insandan önce duvar
vurup duruyordu caddeye serseri bir ayaz
çılgın gibi bütün ağaçlar nisan sonu muydu?
aklımı-fikrimi çelmiştin bir gelincik açmıştı içimde
toyluk işte bayram yerine gider gibi gelmiştin
anımsa kırmızı boyun atkımı dolamıştım boynuna

kınından fırlamış bir bıçak gibi aykırı güzeldin
bir gelincik açmıştı içimde aklımı-fikrimi çelmiştin
bir gelincik kanatılmıştı sonra kan kırmızı
ayaklarım bir durak erkene almıştı geleceğin yolu
ne bilsin
pusu son buluşmamıza ihanetle kurulmuştu
ayrılık bozkır gecelerine kalkan tren gibi bir çığlık
göğsüne göğsümün şeklini basıyordum
öpüşüyorduk
pusu patlıyordu üstümüze ihanetle kurulan
sen karanlığa koşuyordun
ay buluta

kasıklarımda kan kuruyordu ay buluta koşuyordu
çıkmadı aklımdan saçlarını rüzgâra yatırışın
kapanıp kalmışım beşiktaş'ta bir balıkçı tezgâhına
ellerimin altında ıslak bir kedi miyavlaması
bir tekme buldu ağzımı dişlerimi tükürdüm
ihaneti alıp koydular karşıma seni sordular
ihaneti ülkemi seni ve ölümü düşündüm
yağmurun tıpırtısı gibi kesildi ayak seslerin
ay buluta girdi dedim içimden ay buluta girdi

kaç yaşındaydım yirmi hayır yüz belki bin
rüzgâr gibi öfkeydim asıldım askı demirine
pencereden sarkıttılar inkâr deldim adımı
şakağımda tabanca alıp götürdüler bir ıssıza
ay buluta girdi dedim içimden inkâr geldim adını

münferit filanmış işkence ne büyük yalan
obur köpekler gibi bacaklarımın arasında ceryan
«bana bir aşk masalından şarkılar söyle»
insan ne garip şeyler düşünüyor işkencede
bir kitabın denizlerine inerdik olur olmaz
iskandil düşürerek varırdık hedefe kürek kürek
zorlu birer kartaldık kanat veren gök fırtınalara
biliyorum o tren bir daha uğramaz o gara
bir sır gibi saklanacak son buluşması dudaklarımızın

çığlığıma çığlıklar bulaşıyor yan odadan
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
bir el gelip yapışıyor göğüslerine kızın
sunmak için cehennem ağzına elektrik telinin
ayak parmakları el parmakları yani aşk tarağı
sorgucu sorar sorular sorar gün uzar gece uzar
çocuk çığlıkları gelir bir sokak öteden
anne olamayacağı düşer kızın aklına
aşk yuvası yıldırım düşmüş bir kovuk
bir gün mutlaka evet ama nasıl ey ütopya
oyuncak tren yürütür bir evde bir dolu çocuk
gözler trende gözler ray dönemeçlerinde vuut vuut
hayır bu vapurdu tren uzun geceler gibi bir çığlık
biliyorum o tren uğramaz bir daha o gara
bu kollar bir daha dolanamaz boynuna biliyorum
radyatör demirine bağlı bileğimdeki kelepçenin bir halkası
bir halkası güzel günlere
yok bunun ortası
içimde harman sarıları vızır vızır oğul arıları
içimde bataklık kuşları leş kargaları
içimde tank paletleriyle ilerliyor ihanet
en amansız stalingrad savunması beynimde
bir ucu öldürülmek işkencenin belki kalır belki kalmaz adın
öteki ucu ihanet adın yapışıp kalır belleğine halkın

ayaklarımın dibinde çırpınıyor ağzımdan boşalan kan
çekin şu kilimi yaprak hışırtısı altından
en savunmasız en masum anılarımı yokluyor
belleğime bir sıçan gibi sokulan el
inadına geliyor aklıma unutmak istediklerim
ihanetin menziline girmeyen bir yeri var fakat direncimin
bir kilim gibi katlayıp yaktım geçtiğim bütün yolları
kimliğim ve allahım yoktu sanki hiç yaşamamıştım

kimliğim ve allahım yoktu sanki hiç yaşamamıştım
ekmek yasak su yasak düşlerimde serin bir ırmak
kalkar yanıbaşımdan bir kere kalkmaya görsün halk
güneşli günleri alıp eline göz gez arpacık
bir kere kalkmayagörsün... susuyorsa darılma
uyanmamak üzere dalıp gitmek bir uykuya
uyuma ulan uyuma ulan 'lan 'lan
anneni var ya anneni... hani baban...
annem benim
seni de soruyorlar kardeşim seni de sevgilim
sözcüklerle soyuyorlar sizi tarifsiz iğrenç
kurşun döküyorlar beynimin ortalık yerine
çardak altı kavun beyaz peynir ekmek ve rakı
bir gün mutlaka... sesli konuş ey ütopya
vakitsiz ötüyordur şimdi kumrular
kırlangıçlar vıcır vıcır kırlangıçlar saçak altı
hercai menekşeler gecede kaç renk gözlerimde kaç
delirecek şu duvarlar mümkünü yok


VIII

güneşten topraktan senden ve kitaptan uzak
hangi sözcüğü kaldırsam altında bir kundak
sinsi bir bıçak kolluyor en masum düşlerimi
oturmak istiyor yanağımın çukuruna örümcek
belki bu yüzden yangın gibi birşey ağzımda

herşey benim dışımda herşey benden uzak
ey ütopik hamak ne kadar sıcaksın ve ne kadar rahat
peki ya neden güzel günler derken ben
birdenbire tüfekleşiyor elimde kalem
kıyıları koyları yumuşak başlı dağları
sevmiyor muyum eskisinden çok
her dalından yaşam ağacının
koparmayı istemiyor muyum güzel bir an
bir sana bir bana kardeş kardeş dünyamızı
düşlemiyor muyum ranzama sırtüstü uzanıp
düşlüyorum istiyorum seviyorum fakat
düşlemekle istemekle değişmiyor bu hayat
değişmiyor canım
türkçemizin en güzel en sert ve en yumuşak
sözcüğü direnmek'i
öğrenmeden büyük harflerle
yaşayarak

şimdi sen uykunun en derininde
kavganın en serininde olabilirsin
bir kurşunun önünde kurşundan hızlı kaçabilirsin
aldı alacaktır canını yaktı yakacaktır saçını
ve belki herkes kapatmıştır sana kapısını
ve belki senin hiçbir kapıyı çalamıyor elin
fakat şundan emin ol ki sevgilim
ayaydınlık bir kitap gibi
sayfalarını savura aça
metris içinden istanbul'a sarkan çığlığımıza bakıyor
güzelim bir dünya...

Mayıs 1983-Nisan 198

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:34   #25 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Kuşlardan Önce Kalkan

Kuşlardan Önce Kalkan

Palton yoksa ellerimi tut
Kaportacı işçi çocuk
Pusu kurmuş kapına
Çakal gibi bir soğuk...

Ağustos 1986

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:35   #26 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Maceram

Maceram

genç mi olunurmuş içerde a benim gülüm
söyledim yedi yılda bütün türkülerini ömrün
güz bir yandan uçuşur saçlarımda
kış bir yandan

ihtimal ki ben senden tam sekiz ilkbahar büyüğüm
sen saçlarına ilkokul kurdelası taktığın gün
dev adımlarla buluştu ayaklarım
ah ne çabuk
kanımı pompaladı yüreğimin çelik kasları
kanım damarlarımda şaha kalkan atlardı
beyaz atkılar gibi attım boynuma bulutları
uçura uçura yürüdüm rüzgarında ölümün

en güzel nakışını vururken kanatları kuşun
delip geçti karaciğerimi karanlık bir kurşun
onsekiz yaşım düştü ıslak aynasına asfaltın
ılık bir ıslık gibi aktı kanım
fakat ölmedim

bir hemşirenin mavi gülüşüne tutundum gülüm
anladım ki asla yenemez gülen insanı ölüm
dokuzuncu gün haykırdım pencereden gökyüzüne
heey
kurşunların rağmına yaşamak ne güzel şey

ben böyle hep uslanmaz kavgacı ve her güzele aşık
durmuşken seksen mart akşamlarına bahar gibi ışık
duvarlara zincirlere çıktı yolu umudumun
şarkılar ne bilsin sorguevlerini istanbul'un
gayrettepe'yi samandıra'yı... ah gülüm ne bilsin

parmaksız bir el gibi bütün tanımları insanın
insan işkencede susabilen bir hayvanmış meğer
dur ağlama küçüğüm hiç yakışmaz yüzüne keder
ta kökünden türükdüm dilsiz kalaçmışım ne gam
işte böyle başladı benim yıllar süren maceram...

Ekim 1985-Haziran 19

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:36   #27 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Merak

Merak

Siz şimdi bana bir kucak
Gökyüzü getirebilir misiniz demir örgülerle parçalanmamış
Suda serin suda pırıl pırıl akan bir yaprak
Bana çiçek kokusu bana deniz bana toprak
Boyunca mayısa batmış bir ağaç büyütebilir misiniz bana
Verebilir misiniz muştusunu silahları susmuş bir dünyanın
Aç doydu güneşe sarındı çıplak-diyebilir misiniz
Söyleyin bana
Okuyabilir misiniz kurtuluş haberlerini şiir tadında
Güney afrika'da
Kara öfke
Kara bir kartal
Gibi kondu
Karanlığın gözüne
Alaydınlık bir sabah doğdu
Zencilerin yüzüne-
Mesala

Gencecik ölüp gitmek birşey değil
Şu kahrolası merak olmasa...

Eylül 1985

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:37   #28 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Meraklı Bir Kızla Söyleşi

Meraklı Bir Kızla Söyleşi

ilk şiirini ne zaman yazdın

ilk aşık olduğumda

ilk ne zaman aşık oldun

ilkokula giderken

nedenli sevebilir ki çocuk

bir insan nasıl severse

ama erin bile değil

acılar erken büyütüyor
bizim ülkede çocukları

anlayamadım

yirmibeşi geçmiyorsa başımız
yedisinde başlarız sevmeye
ölümüne severiz onbirinde

peki ya aşk nedir

en güzel bölüşümdür

ne zaman doğdun

hangisini soruyorsun

o da ne demek

1960'ta
büyücek bir bakır leğen içinde
iki damla çığlık katışık
buğday kokulu anam
diz kırıp
titrek bacaklarından doğurdu beni

aşık olduğumda doğdum ikinci kez
ela gözlü bir kızdı narince
çabuk kırıldı
ama ben dönmedim geriye

sonra dostlarım doğurdu beni
gürül gürül düşünerek
tezgahtar yoktu aramızda

ve zindanda
şiir adında bir kız tanıdım
barıştı kavgaydı insandı
sevdim onu
o da beni sevdi
sevişir doğarız o günden beri

duvarlar çok yüksek
yakışıklı mısın
göremiyorum

geçen gün şiir yazıyordum
açılmış dünyaya kollarım
at ötede unutulmuş bir ayna
eğilip baktım yüzüme
boyuma posuma
göğüslerimi şişirdim
içeri çektim karnımı
yok canım
benzetemedim
bir şeye

gözlerim özlem ateşi
alnım kurşun yeri
ellerim çocuk eli
boyum insan boyu
tenim alacaşafak
insanım işte
olancası bu

ölmek nedir

yaşadım diyebilmektir

ya yaşamak

ölebilmektir çırılçıplak orta yerinde yaşamın

ama sen çok gençsin

kendine bak
yüzyıl yaşadım ben

anlayamadım

önemi yok
ben seni anladım...

Ağustos 1982
Kaynak: Şafak Türküsü, 1984

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:38   #29 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Müebbet Türküsü

Müebbet Türküsü

I

önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı
itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm
önce sürgü sonra kol sonra anahtar kapanır kapı
bir ömür boyu diri diri içmek için gövdemi
dolanır bacaklarıma balçık gibi ağır bir karanlık
çırpınsam küçücük pencerede çifte çapraz parmaklık
üstünde yüzüme örtülür binlerce kare demirörgü
her karesinde oyulmuş bir göz gibi kanar gökyüzü
batan güneşim kapının önünde kıpkızıl asılırım biran
ranzam tavana ranzam yere ranzam göğsüme çakılı
kımıldasam göğsüm boydan boya yırtılacak sanki
duvarlarını üstüme yıkacak hücrem adım atsam
adım atsam apansız kurşun değdi kanadına kuşun
tutun beni önüm berbat uçurum bu kimin sesi
bırak torbanı atlas'a ödüldür gökkubbeyi taşımak
düş kırıklığına salan salsın gözlerini bırak
ranzanda yatak yatakta düşlerin dağınık kalsın
yürü delikanlım beton altında toprak uyansın
duvarı duvara vur ateş gibi bir ıslık tuttur
yürü a benim deli gönlüm yürü kesilmiş hükmün

II

şarkılar türküler skeçler camdan cama gülücükler
-olur böyle şeyler takma kafanı yatarız be-
gecede ay mı var alttan alta katılaşan bir şey
olur böyle şeyler takmıyorum kafamı yatarız be..
biter havalandırma eğlentisi de gecenin bir yerinde
son sigaranın ateşi kararır dostlar uykuya varır
gece sefası bu mevsim açar mı gecede ay mı vardı
idamdan müebbete düştüm müebbetten hücreme
belki sıcaktı şubat gece karla başladı fakat
en güzel yüzünü resminin yüreğime ters kapadım
kırdım belleğimin bütün sırrı dökük aynalarını
ranzam soğuk ranzam ayaz ranzam kar
altımda demir üstümde ışık yanımda duvar
üşür ellerim sensiz ellerim öksüz ellerim
nerde portakal bahçesi kadar sıcak memelerin
dönerim gene duvar gene soğuk gene ayaz
düşlerim seni almaz düşlerime müebbetim sığmaz
bir dal fesleğen taksan da saçlarına yorulursun
güneşi yatırsalar koynuma ısınamam
bir yerine vardım ki gecenin sen yoksun

III

bir yerine vardım ki gecenin sen yoksun
sen yüreğimin dağlarında sakladığım kaçak kız
seni sunuyor kar yüklü dallarıyla çam ağaçları
kimliğin bende saklı uzanıp alsam alnın apak
gece balçık gibi yapışıyor ellerime saat kaç
tende yaşanmayacak aşkımız anladım tenimde isyan
yorgunum ranzama uzansam gözlerimi kapatsam
bir daha açmasam beni bu kapkara suskunluk
beni öldürecek diyorum avaz avaz düşüyorum
asama dikse anam kapımızdan balkona tırmansa
akçamların kokusunu sen saçlarından savursan
üç yanı sırılsıklam ülkem gibi hep acı dalgalara dirensen
yanağından mutlu bir damlanın yuvarlandığını görsem
kar da eridi çamur sonra yağmur sokaklar çıplak
asfalt makadam bulvar ayaklarda o bildik bıçak acısı
haki gömleğinden bir düğme aç ellerimden üşüyorum
şafakları yunus çıkarsa ağlarından balıkçılar beter ağlar
dudaklarında uzayan sigara külü martı kanatları ve türkü:
bir dal fesleğen taksan da saçlarına yorulursun
bulaşıyor dilime beni ağzınla sustur susturacaksan

IV

sabah oldu beni ağzınla sustur susturacaksan
gazeteyle uzatıldı mazgaldan dürülmüş bir yangın gibi
korkunç acılarıyla ellerime on üç yıl öncesinin vietnam'ı
pirinç tarlaları bambu evleri insanları yani kavgaları
1972 trag bang köyü ve temmuz güneşi
ve yankee ve napalm yani ölüm bulutları
yapışıyor sırtlarına çocukların çocukların bacakları tutuk
çığlıkları var fakat ağızlarında boylarından büyük
ilkokul çağında saçı kara çığlığı yangın küçücük kızın
bant çekmişler göbeğinin altına ne ayıp ne yasak
kaçıyor o güzelim çocuk bütün insanlığıyla çıplak
elinden tutmalı göğsüme basmalı göğsümde soluklandırmalıyım
benim de gözlerim yanaklarıma doğru çekilmeli acıdan
ağzımı kulaklarıma dek yırtarcasına haykırmalıyım
payıma düşeni almalıyım yedi milyon ton bombadan
işte ben her acıda böyle sırılsıklam şaşkınım
haykırılmış her çığlık burda benim ağzımı yakıyor
durma kanıyor acılarım gövdemin neresine dokunsam
kaldırmadan demir parmaklığı insanla insan arasından
canım sevgilim ben bu yaraları kabuk bağlatmam

V

alnım parmaklığa gömülü alnımda tarifsiz hasret
dörtbir yanım idam dörtbir yanımda türküleşen müebbet
ne bir yıldız kayar üstünden ne bir çiçek açar
hücreler burada susuz kör kuyulara benzer
her bahar duvara koşar da sarmaşıklar yaz biter
yorulur sonunda salkım saçak dal budak ağaçlar
gözlerimi içime çevirmesem gözlerim duvarda kurur
bir an büyüse suskunluk kulaklarıma kurşun akar
belki bu yüzden yüreğimde tepesi karlı dağlar
boydan boya karadeniz boydan boya toros
akdağ karadağ altındağ cudi ağrı canik aras
vurulup öldüğüm kalkıp çocuklar gibi güldüğüm dağlar
yakındır eteklerinde dudaklarına özenir kiraz
ellerin tüfeğinden çözülür göğsüne ılık ılık kan yürür
dişlerinin arasında apak ilkbahar kardeleni uyanırsın
tenin buğulanır bilirim dudakların mahmur uykudadır
kollarını açıp gerinirsin ormanın bütün ağaçlarınca yeşil
dokunabilsem sana çoğalırdım saçlarınca tel tel
yüreğimin ırmaklarını aykırı akıtıyorum dağlara doğru
süzülüp gelsen suda bir papatya kadar güzel

VI

saçlarını yastık yapıp yatıyorsun öyle düşünüyorum
yorgan diye geceyi dört mevsim üstüne çekiyorsun
yaprak düşer ay düşer yıldız düşer kar düşer
kurşun düşer üstüne bomba ölüm ayrılık düşer
apansız sena düşer aklıma beni ağzınla sustur
göğsü isyan göğsü ateş göğsü tomur tomur
sena onaltı yaşının heyacanını tarar aynada
çıplacık boynu.. el-boruk dağlarında israil konvoyu
kıvrılır yılan gibi.. nazi fırınlarından sarı yıldız uyanır
aynada gözlerini bırakır gözleri iki yüz kilo bomba
içine 504 peugeot'nun büsbütün bir kinle oturur
kanatlanır avına sena mehdillah şii müslüman kız
sedir ağaçları değil yanan köyleri geçer iki yanından
hükmünü okur benim ülkemde filizkıran fırtınası
dalların acısı gelir hücremde beni bulur
konvoy patır cizze arasında durur.. sena atmaca
sena nisan dalları gibisin sena sena
fünye fitil ateş.. sena dur ama durma..
gövdesinin dört katı ağır bombayla patlar güzelim kız
beni ağzınla sustur susturacaksan

VII

bu türkü hiç bitmeyecek karanlık sular akıyor içime
her dizesi bir fırtına belki soluğum yetmeyecek
korkarım teninden avuçladığım buğu uçup gidecek
yastığım sımsıkı yastıkta aralanmıyor dudakların
kış üşümesiyle durma sırtını dönüyor yatağım
bir yangından çıkmışım tepeden tırnağa yanık
çekip almışım bir çocuğu çığlığı bende kalmış
yana yana dost kapılardan yüzgeri olmuşum
su dökenimi aramışım inatla beni ağzınla sustur
beni suskunluk kapkara suskunluk öldürecek beni
sesi türkümün sesi sağanak yağmurları isterim
dur altına sen de sağalır belki ateşi gövdemin
duvarla başladı duvarla mı bitecek türküm
şu dağlar eteği kuşatma tepesi karlı dağlar
şu okul şu sokak şu ev şu ağaç şu bulvar
düşünüyorum da sanki bir varmış bir yokmuş
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
sesli konuş dışarda kalmasın çiçek yüklü dallarıyla bahar
balçık gecelerden balçık gecelere çıkıyorum
ayaydınlık sabahlara bir de sana inanıyorum

VIII

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle
benim gecelerim tepeleme ısırganotu sevgilim
dur durak yok bana bu bahar akşamlarından
toprak deniz ve kadın kokularıyla dövüyor da kapımı
bir karası aşıyor duvarı kahrolası karanlık
kibriti çakılmış sigarayım nerede dudakların
barut dumanıyla islenmiş belki kararmış saçların
çekincesiz yıkanırsın deli çılgın akan sularda
sular hırçın sular arsız ben ellerimle yapayalnız
kovalanmışım çocukça düşlerimden taşa tutulmuşum
balıkları oltada bir deniz gibi ayağa kalkmışım
delikanlıyım yıldızsız gecelerde düşlerine kıran girmiş
sensiz kupkuru bir dalım güneşin gözüne batan
grevsiz işçiyim de ocağı tütmeyen evim
öğretmenim diline sözcük sözcük yasak vurulmuş
çocuğum elinde bir balon bulut bir dolu umut
benekli balonlarım sonra bir varmış bir yokmuş
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş

IX

türkü söylüyoruz tahliyecinin ardından nedense yanık
yanık birşeyler kokuyor havada ağlamak istiyorum
ateş hattından çıkmışım beni ağzınla sustur
tam bir hafta aralıksız dövmüşler barikatı
kanlı upuzun bırakmışım üç arkadaşımı yorgunum
yürürken şarapnel parçası düşüyor göğsümden
çekilen ilk dişimmiş gibi alıp cebime koyuyorum
daha otuzbir dişim var katıla katıla gülüyorum
yaranı avuçlarıma ver ateş hattından çıkmışım
yitiyor nöbetçi kulesi ellerim kopuyor parmaklıktan
nerede susuzluğun bir yudum su kaldı mataramda
ağzımda senin dudakların bir varmış bir yokmuş
duvarın dibinde kurt köpekleri ve bolivyalı çavuş
guevera'nın sırt çantasında neruda kahkahası
ve ezbere okuduğun bizim şairlerimiz geliyor aklıma
salt bizim işimizmiş gibi şaşıp kalmışım
felâket yakışırmış meğer onlara da ölmek
çınar dediğin de gün gelir devrilirmiş usulca
anımsa ne derdik aramızda ona hadi anımsa
a. kadir amca a. kadir amca a. kadir amca

X

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle
ben yokum okulda fabrikada sokakta sen yoksun
her adımda bir pusu her pusuda bir sevinç asılı
kapılar kapalı pencerelerin perdeleri aralanmaz
çocukların oyuntaşı parçalanır camlarda gülmeler açmaz
ardına kapının süpürgeyle kurum yığar bir kadın
öğrenciler başka işçiler başka bir başka ülkem
sen neredesin insan kardeşim nerede neredeyim ben
hücremin değil evinin duvarında bitiyor voltam
buz gibi titriyor sırtıyla duvara sırtımı dayasam
adımlarımı sayıyor bir iki üç... aklı karışıyor
gün biter mi ay biter mi mevsim yıl biter mi
duvardan duvara ömür biter mi şaşıp kalıyor
kapısını açsa kapıma çıkacak ödü kopuyor
işte bu insan kardeşimin ölümcül korkusu bu işte
ağır mahkumum düşüyorum bütün uçurumları
yüreğinin kayalıklarında yeşertemedi henüz bana bir dal
paramparça parmaklarım korkusunu sıçrıyor uykusunda

XI

insan yaralarım kanadı beni ağzınla sustur
yaralarım kanamasa gözlerim duvarda kurur
kör sağır suskunlukları dipsiz düşüyorum
ayırdına varmadan dibini çekiyorlar uçurumun
beni dipsizlik kapkara dipsizlik öldürecek beni
sözüm kurşun hasretim kurşun kurtuluşum
açsana gülün yaprağını uçsana kanadını kuşun
sevmesi sevişmek değil gülmesi gülüşmek
çocuğunun saçlarını okşuyor elleri dalgın elleri uzak
yasaklarca çalışıp konuşup yaşıyor yasaklarca
hah desem unutup büyük ellerini kaçacak
kaçacak ardında madeni sesler bırakarak
keşif kolları çıkar inadına yasak ateşler yak
kuşatmalar da kuşatılır bir yerde haber uçur
alınıp satılabilen bir ülkenin müebbetiyim ben
türküm duvarla türküm yangınla sürüp gidecek
gencim delifişek gözlerim bir çift kara tüfek
bütün umutlar menzilimde belki kızıyorlar sözlerime
henüz bir avuç insan kardeşimi gördüm fakat
şaşırmadan ellerini dimdik bakabilirken gözlerime

XII

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş
çoğalmasın yangın sesli konuş güzelim insan
adın bende gizli gölgen takibinde helikopterin
her gece koşar gelirsin düşlerimin çekimine kapılıp
kent dağa kavuşur ellerim ellerini bulunca
ellerimiz buluşunca düşlerim gece baskınında
çam ve ardıç kokularını göğsüme bırakıp
kopar yürürsün ellerimin şehvetine sarınıp
yürürsün canımın içi kanatlan çarçabuk
serçe tedirgini adımların ele vermeden seni..
kaç mahpus yılı düşlerime girip çıktın
hep bir umudun allığı düşler ki sınırsız
düşler ki yazdan kışa uçsuz bucaksız
düşler ki yaşanan yıllara aykırı..
kurumasın istemem rüzgârda salınmadık hiçbir dal
minik ellerin yine kabzasında büyüsün silahın
devrederken nöbeti fakat bir el değmeli eline
acı bir bulut gibi taşıma saçlarını seni ülkem bildim
yorulursun arama arama ellerimi ellerimi unut
katmer güllerin açtığı dağlardadır aşk ve umut

XIII

umudum dağlarca yapraklarca umudum halklarca
fabrikalar gecekondular.. duyuyorum tıpırtısını varoşların
daha fazla dayanamaz bu beton bu demir bu plastik
kolumu uzatınca elini buluyorum yan hücredeki arkadaşın
eli sıcak elim sıcak sımsıcak umut yaşamak bu
yaşamak bu diyorum kesip atıyorum karamsar yerlerimi
ve gülüyorum gül sen de yüzünde güller açsın
güney afrikalı zencilerin kavgaları erik çiçekleri kadar ak
biliyorum nice kavgalar verilmekte bana yakın bana uzak
hücre hücre direniyorum kuşatılsam da sayrılıklarla
gün gelecek saçlarımın güz savrulması durmuş olacak
duvarla boğuşmayacak hiçbir düş hiçbir adım hiçbir ayrılık
ve hiçbir sözcük şiirde bir silah gibi patlamayacak
ne müthiş bir duygu içerde umudu kıyasıya yaşamak
çürütülmek ve öldürülmek olasılığı ağır basarken
mutlu şarkıları ve zafer tarakalarını beklemek
evet canım gün gelecek nasıl atılmışsam içeri
öyle diri ve genç aşacağım yıkılan ilk duvarı
oğlu kızı yitik bütün kadınları anam bileceğim
sen diye öpeceğim ağzından karşıma çıkan ilk kızı

XIV

karşıma ilk çıkan kızı sen diye öpeceğim ağzından
boynuna doladığım kollarıma ayaz vuracak belki
soracağım nerde belinin çukuruna dolan saçların
susturacaksa o kız da ağzıyla sustursun beni..
direnmenin güzelliği yüzümüzde kış bahar yaz
çok değişmedik fakat ellerimiz büyüdü azbiraz
gökyüzünden çalıp yolla uçurtmaları salkım saçak
ellerimizde çocuk merakı ellerimiz güzel haberlere aç..
bana ince uçurumlara bakan kar bahar yüklü patikaları anlat
ki iz sürücüler tıkanıp kalsın sonlarına bakınca o saat
köylere inişlerinizi bir de bir de kentlere kaçamak
yün çorapları önemse dağlarda korkarım ayakların donacak..
ağlamaklı oluyorum ne güzel düşlerken kuşanmış günleri
kırılacakmış gibi bütün kapalı kapılar bugün yarın
bayramlık giysilerimle buluyorum kendimi aynada tıraş olurken
ranzamda uyur uyanık düş denizi geçiyor üzerimden
alıp getiriyor kovasını küreğini kumdan kale yapan çocukların
bulutları yıkıyorum saçlarından gözleri nasıl da umut..
hep umut edeceğiz sevgilim kopacak her yenilgi sonrası
sustu sanılan yüreğimizde korkunç bir yaşam fırtınası...

Ocak-Mayıs 1985

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25.08.08, 05:39   #30 (permalink)
Kullanıcı Profili
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Mümkünüm Yok

Mümkünüm Yok

Yusuf'a

plastik tadında yediğim içtiğim
yaz kış gözlerimi örseliyor duvar
paslanıyor demir gelip boyuyorlar
hep aynı renkte ölemem
beton tuttu ayaklarım dışarda kar
karın altında toprak nasıl hasretim
bir kuşun kanatları geçiyor üzerimden
bin kanat bakıyorum parmaklığa
aklı gidiyor nöbetçinin

kırk yıllık yoldan tanırım ben soğukları
ama asıl baharların erbabıyım
yine yorgun argın aşacak dağları
yine kapıma yıkılacak karanfil
elleriyle koymuş gibi bulacaklar
badem mi olur erik mi çağla mı
kendi dalından asacaklar baharı
kaç yıl oldu alışamadım
mümkünüm yok bu kez firarım

aklı gidiyor nöbetçinin tüfek tüfek kalıyor
tezkeresi yakın hırsla parmaklarını sayıyor
göz gez arpacık bakıyor fena bakıyor
gece dehşetli uzuyor duvarı iniyorum
toprağa basmalıyım bir kuşu uçmalıyım
deli esmeli poyraz bir dal parçası azbiraz
mutlak duvarı aşmalı yoksa duramam
gövdemi mıhlasalar bahara kalamam
mümkünüm yok bu kez firarım

hırsla parmaklarını sayıyor baştan sayıyor
tezkeresi yakın düşleri kayıyor
apansız bin basamak nöbetçi kulesi
yapayalnız ağzında uçurumun apansız
kar etmiyor parka ah ne çocukça ıslık
beter üşüyor tetik otomatiğe düşüyor
ben bahara kalamam ay batarken
şafak şafak açarken yaban süseni ben
yalnayak fırlıyorum duvarın dibinden

bir ses canavarlaşacak ardımdan
döne döne sırtımı yakacak
ciğerimi bulacak beni toprağa yıkacak
vu-ra-cak mümkünü yok
bir ödül bir tezkere alacak
karaköy'de bir orospuyla yatacak
kaç bahar büyüğüm ondan
onda hiç bahar açmayacak
mümkünüm yok bu kez firarım...

Aralık 1984

Nevzat Çelik
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Tags
celik, nevzat, nevzat çelik, nevzat çelik seçme şiirler, nevzat çelik seçme şiirleri, nevzat çelik şiir, nevzat çelik şiirleri, siirleri

Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar son Mesaj
Nevzat Çelik Biyografisi,Nevzat Çelik Hayatı Sude Şairlerin Hayatı ( Biyografileri ) 1 29.11.15 22:03
Fırat Çelik Biyografisi - Fırat Çelik Kimdir - Fırat Çelik Hayatı - Fırat Çelik Yaşam Serap Türk Sinema Sanatçılarının Hayatı ( Biyografileri ) 0 12.09.14 11:15
Ali Çelik Biyografisi - Ali Çelik Kimdir - Ali Çelik Hayatı - Ali Çelik Yaşamı Serap Türk Sinema Sanatçılarının Hayatı ( Biyografileri ) 0 29.08.14 23:31
Murat Çelik Biyografisi-Murat Çelik Hayatı-Murat Çelik Yaşamı-Murat Çelik Kimdir? Akasya Türk Rock Müzigi Şarkıcılarının Hayatları ( Biyografileri ) 0 21.12.09 18:27
Nevzat Üstün Şiirleri Josephine Türk Şairlerin Şiirleri 1 25.08.08 04:35


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:03 .


Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2