![]() |
Cumali Ünaldı Hasannebioğlu Şiirleri Ay Burcu Yorumu Ey siyah! Katran sür cılk yarama, yak çıranı Suya değdir dolunayın yüzünden çekip kanatlarını Denize, o sonsuz gaybubete, büyük yetime Dağların şekline ah! Tepelere, doruklara, eteğe Öp ayın kenarını, sür geceyi lâciverte Cebimde taşıdım yıllar yılı fermanımı Bu benim ölümüm dedim, ben ki seyyahım Zail oldu cürümüm, aşk geldi, gurbet bitti Rengârenk flâmalar, sancaklar, ordularla Girer yârin hanesine omuzunda şahini Külrengi bulutlar küfleniyor, aşk mı yalan? Kelimeler yorulup çekiliyor meydanlardan Bir dönen ok sesin, kurşun bakışın can alan Ömrümü verirdim tek nefesine, ay bölünse ortasından Kar yağıyor topuğundan, tenin kan kokuyor Kutsal İncil, Kutsal Tevrat, Kutsal Kur'ân ve Zebur Bütün iyi insanların hayatı kollayan sözleri Söylenmemiş saklı şiirlerin utangaç kelimeleri Sen geliyorsun aklıma, elini kalbimde unutuşlarınla Ay dökülüyor dünyaya, ay! Bütün çocukluğuyla Gizlendiği yerden çıkıyor gece, yani bir denizden Bir karanlık ormandan, o İpek kozasından, vadiden Benim yetim kızlarım korku ve üzüntüden: Ey siyah! Devir ağaçları, sallansın sokaklarım Kendini yorumlasın kalbinden mecruh bir aşk... Cumali Ünaldı Hasannebioğlu |
İstanbul Baştankara Bir Bakışınla İstanbul Baştankara Bir Bakışınla Ocak sonu İstanbul yıl doksandokuz Çıldırtan bir güneş sızlatıyor yaramı Hangi toprak parçasına değse gözüm sayrılık Hangi yola vursam kendimi çıkmaz sokak Ordum yenik, baham kara, umarsızım Kütürtüyle geçiyor damarlarımdan muzdarip kan dereleri Yerlerde sürünüyor sancağım Edirne'den Van'a kadar hüzünlü bir yurdu yazacağım Ocak sonu İstanbul yıl doksandokuz Kapıönü hicranından hüzne yatılı akşamlan Sabahla uyandırmak'çün ötüyor gri göğün kuşları İstesem de toplayamam dağıttığım firakı Herbİrl döllemede oğullar vererek ham bir askı Övül, Övül ki Iğvasız tenlere düştü hatıralar Sanki İstanbul'u sırtlamış çocuklar çıkıyor tüm yokuştan Ezik kalpte dağılıp, dağlanıp durmada bakıştan Gülse dudağının o can alan hüzünlü kıvrımları Bir küçümsese önünde gidiveren kaderi Balçık kıyılara savrulan ah kiril Bizans dalgası Hiçbir şeyi sığdıramıyorum yüreğime Yüce dağların basında nasıl durursa ağaçlar bir basına Nasıl bakarsa ormana şaşkınlıkla Rüzgâr vurup kırarsa dalını, yaprağını Nasıl savurursa boşluğa İşte öylece sığınıyorum bakışlarının av'cuna Kokuna Sarhoşluğuna Bu İstanbul bana göre mi? Kurşundan bir kapak örtünce gözlerini. Kayıp denizi düğünce, tarihin duvarlarını. Sonsuz uykusundan alıp imparatorları, bırakıyor tepeli sokakların ağzına Bir bakışının deryasına dalınca Sâ'dâ'bad civarında Nasıl da yapay geliyor birdenbire Nedim'in sayhaları "aşk budur" diyorum, gerçekten, kokuna ram olmaları Bütün bunları, sen de biliyorsun bütün bunları bir yana bırakıp, hırsla toprağı avuçlayıp Kalbin rayihasıyla harlandırıp sunmak sevdayı Ne'tsem acep bu kalbimi? Nerde eğlesem? Nerde? Artık kim durdurabilir o ılık esintiyi? Kim? Nerde? Yağmur yağıp duruyor çiseleye çiseleye, içimin buğusu Ah, anlamıyor musun? Bu bakışlarımdaki yanardağ Bu püsküren lâvlar, susunca, ah, anlamıyor musun? Bu bir tutam hüzün ele veriyor tüm maceramı Ocak sonu İstanbul, yıl doksandokuz, geceyarısı Sözsüz yolculuyorum seninle bir utangaçlığı Bir söyleyip aşkı soylulukla bir küllemek arası Bakışlarına bakışımla yazıp en uzun sevda lâyihasını Bir bekleyebilsem kendi halinde sürüp gelen baharı Güllerle, çiçeklerle karşılayıp açsam kapılan. Oysa, ah! Ocak sonu İstanbul, yıl doksandokuz, geceyarısı Her gün biraz daha derinleşe derinleşe, yeniden Açılan bir yara bu. Bir bakışınla kalkar kabuğu Yeni bir bin yıla giriyorum adımla mağdur yenik, yıkık ve yalnız. Eyvah ki vah silahlı: Açacaksan aç İstanbul kalbinin kapılarını! Cumali Ünaldı Hasannebioğlu |
Yok Gibi Yok Gibi Seni sevmek yemyeşil meşe ormanlarının hayâliyle akşam alacasında bir serin, bir diri, bir vurgun rüzgâr olup dallardan, yapraklardan leylî hışırtılarla geçmek demek ve demek gerek ki belki bu gözlerindir Seni sevmek bir yaz sıcağında serçe kuşunun gagasıyla oynayıp durduğu daneyim demek ve demek gerek ki belki senin ellerinde bu yüreğimdir Seni sevmek dağın eteğine bırakıp sıcak soluğu bir alev harmanını salmak yeryüzüne kül etmek demek bu cabbar sensizliği bir buse kondurup sevda parmaklarına ve demek gerek ki belki böyle sevilir Seni sevmek ten deryalarında çırpınıp asi dalgalarla tuz göllerinde kavrulmak rüzgârınla senin savrulmak demek Seni sevmek sesini altınlar, gümüşlerle süsleyip her kelimeni hamaylı gibi takıp boynuma gezmek demek ve demek gerek ki belki düşlerimin ortasında akan ırmağa dönüp yüzümü bu yüzündür Seni sevmek böyle gizli tutkun ve görmeden İşte hepsi bu! Cumali Ünaldı Hasannebioğlu |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:24 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2