tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Nazım Hikmet Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/1154-nazim-hikmet-siirleri.html)

Deniz 16.02.08 22:33

Nazım Hikmet Şiirleri
 
21-1-924

Lambayı yakma, bırak,
Sarı bir insan başı
Düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor
Karanlıklara.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü
Koskocaman ışıklar..
Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı
Altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
Dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
Ve ben hatırlıyorum.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:35

Açlik Ordusu Yürüyor
 
AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR

Açlık ordusu yürüyor
Yürüyor ekmeğe doymak için
Ete doymak için
Kitaba doymak için
Hürriyete doymak için.
Yürüyor kö p rüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
Yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
Yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor
Adımları gök gürültüsü
Türküleri ateşten
Bayrağında umut
Umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor
Şehirleri omuzlarında taşıyıp
Daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
Fabrika bacalarını
Paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
Açlık ordusu yürüyor
Ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
Ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:37

Asya-afrika Yazarlarina
 
ASYA-AFRİKA YAZARLARINA

Kardeşlerim
Bakmayın sarı saçlı olduğuma
Ben Asyalıyım
Bakmayın mavi gözlü olduğuma
Ben Afrikalıyım
Ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
Sizin ordakiler gibi tıpkı
Benim orda arslanın ağzındadır ekmek
Ejderler yatar başında çeşmelerin
Ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
Sizin ordaki gibi tıpkı
Bakmayın sarı saçlı olduğuma
Ben Asyalıyım
Bakmayın mavi gözlü olduğuma
Ben Afrikalıyım
Okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
Şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
Şiirler bayraklaşabilir benim orda
Sizin ordaki gibi
Kardeşlerim
Sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
Toprağı sürebilmeli
Pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
Dizlerine kadar
Bütün soruları sorabilmeli
Bütün ışıkları derebilmeli
Yol başlarında durabilmeli
Kilometre taşları gibi şiirlerimiz
Yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
Cengelde tamtamlara vurabilmeli
Ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
Gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
Malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
Büyük hürriyete şiirlerimiz

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:38

Beş Satirla
 
BEŞ SATIRLA

Annelerin ninnilerinden
Okuduğu habere kadar,
Yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
Anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
Anlamak gideni ve gelmekte olanı

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:39

Bulutlar Adam öldürmesin
 
BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
Uçurtması geçiyor ağaçlardan,
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
Aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
Tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
Efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:40

Ceviz Ağaci
 
CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar,
Çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:42

Gece Gelen Telgraf
 
GECE GELEN TELGRAF

Gece gelen telgraf
Dört heceden ibaretti:
"VEFAT ETTİ."
İmza yok.
Bu dört hece bile çok.

Bakıyorum duvara:
Duvarda bir yara-
Duvarda bir resim-
Vefat edenin,
Elimle çizmişim.

Saat bir.
Saat üç.
Saat beş.
Polis düdükleri, saatlar...
Yatağım bozulmamış.
Çekmecemde kaatlar:
Bazıları
Onun el yazıları.

Gece gelen telgraf
Dört heceden ibaret...
Şafak söküyor-
Odam
Geceden ibaret.

Avuçlarımda
Ellerinin gölgesi dolaşan adam
Demir parmaklıklardan gördü son gündüzünü.
Mahpushane doktoru
Örterek paltosuyla upuzun yatanın yüzünü:
- Tamam!
Dedi.
Bunu belki evvelki akşam
Dedi.
Evvelki akşam
Ben......

Satıcılar geçiyor mahalleden.

Bakıyorum
Gece gelen
Telgrafa.
O mükemmel bir kafa
Mükemmel bir yürek,
Yumruklarıyla erkek
Gözleriyle çocuktu.
Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o.
Yoldaştı o..

Düşmanlar kına yaksın
Dostlar girsin saflara.
Sen gözyaşı göstermeden ağlıyacaksın
Gece gelen telgraflara...

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:43

Bence Sende Herkes Gibisin
 
BENCE SENDE HERKES GİBİSİN

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:45

Bir Gemici Türküsü
 
BİR GEMİCİ TÜRKÜSÜ

Rüzgâr,
Yıldızlar
Ve su.
Bir Afrika rüyasının uykusu
Düşmüş dalgalara.

Işıltılı, kara
Bir yelken gibi ince
Direğinde geminin.
Geçmekteyiz içinden
Bir sayısız
Bir uçsuz bucaksız yıldızlar âleminin.

Yıldızlar
Rüzgâr
Ve su.
Başüstünde bir gemici korosu
Su gibi, rüzgâr gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor,
Yıldızlar gibi
Rüzgâr gibi
Su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, "Korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
Bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun."
Bu türkü
Diyor ki,
"Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
Ölümün önünde sigaramızı."
Bu türkü
Diyor ki,
"Çizmişiz rotamızı
Dostların alkışlarıyla değil
Gıcırtısıyla düşmanın
Dişlerinin."
Bu türkü diyor ki, "Dövüşmek.."
Bu türkü diyor ki, "Işıklı büyük
Işıklı geniş ve sınırsız bir limana
Dümen suyumuzda sürüklemek denizi.."
Bu türkü diyor ki, "Yıldızlar
Rüzgâr
Ve su..."

Başüstünde bir gemici korosu
Bir türkü söylüyor;
Yıldızlar gibi
Rüzgâr gibi,
Su gibi bir türkü..

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:46

Bu Vatana Nasil Kiydilar
 
BU VATANA NASIL KIYDILAR

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
Saçlarından tutup sürüklediler.
Götürüp kâfire : "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
Vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
Günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:48

Ellerinize Ve Yalana Dair
 
ELLERİNİZE VE YALANA DAİR

Bütün taşlar gibi vekarlı,
Hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
Bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
Ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
Sütlü memeler gibi yüklü,
Tabiat gibi cesur
Ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
Bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
Yalanla besliyorlar sizi,
Halbuki açsınız,
Etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
Göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlar, ah, benim insanlarım,
Hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
Ve benim memleketlilerim,
Yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
Elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
Elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
Uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
Ellerin gibi tez kandırılır,
Kolay atlatılırsın...
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Antenler yalan söylüyorsa,
Yalan söylüyorsa rotatifler,
Kitaplar yalan söylüyorsa,
Beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
Dua yalan söylüyorsa,
Ninni yalan söylüyorsa,
Rüya yalan söylüyorsa,
Meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
Yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
Söz yalan söylüyorsa,
Ses yalan söylüyorsa,
Ellerinizden geçinen
Ve ellerinizden başka her şey
Herkes yalan söylüyorsa,
Elleriniz balçık gibi itaatli,
Elleriniz karanlık gibi kör,
Elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
Elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
Bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:52

Güneşi Içenlerin Türküsü
 
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü:
- Toprak çanaklarda
Güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:
- Alev bir saç örgüsü!
Kıvranıyor;
Kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
Esmer alınlarında
Bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
Ben de sardım o örgüyü,
Ben de onlarla
Güneşe giden
Kö p rüden
Geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
Altın yeleli aslanların ağzını
Yırtarak
Gerindik!
Sıçradık;
Şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
Kayalarla kopan kartallar
Çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
Şaha kalkan atlarını!

Akın var
Güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:
Evinde ağlayanların
Göz yaşlarını
Boynunda ağır bir
Zincir
Gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
Kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
Şu güneşten
Düşen
Ateşte
Milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
Göğsünün kafesinden yüreğini;
Şu güneşten
Düşen
Ateşe fırlat;
Yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var
Güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
Toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
Kan kadar sıcak,
Delikanlıların rüyalarında yanan
" O an"
Kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
Ölülerimizin başlarına basarak
Yükseliyoruz
Güneşe doğru!

Ölenler
Döğüşerek öldüler;
Güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var
Güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
Kıvranarak
Ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
Emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
Bu kuvvet
Yaralı aç kurtların gözlerine perde
Vuran,
Onları oldukları yerde
Durduran
Kuvvet!
Emret ki ölelim
Emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
Coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
Mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
Güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!

Toprak bakır
Gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:53

Hürriyet Kavgasi
 
HÜRRİYET KAVGASI

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
Dalga dalga aydınlık oldular,
Yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.

Beyazıt'ta şehit düşen
Silkinip kalktı kabrinden,
Ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
Yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:55

Japon Balikçisi
 
JAPON BALIKÇISI

Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.

Balık tuttuk yiyen ölür,
Birden değil, ağır ağır,
Etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.

Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
Bu vefalı, bu çalışkan
Elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
Etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...

Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
Benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
Benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:57

Karima Mektup
 
KARIMA MEKTUP

Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
Yüreğim sersem!"
Diyorsun.
"Seni asarlarsa
Seni kaybedersem,"
Diyorsun,
"yaşayamam!"

Yaşarsın, karıcığım,
Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
En fazla bir yıl sürer
Yirminci asırlarda
Ölüm acısı.
Ölüm
Bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
Razı olmuyor gönlüm.
Fakat
Emin ol ki, sevgili,
Zavallı bir çingenenin
Kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
Geçirecekse eğer
İpi boğazıma,
Mavi gözlerimde korkuyu görmek için
Boşuna bakacaklar
Nazım’a!

Ben,
Alacakaranlığında son sabahımın
Dostlarımı ve seni göreceğim,
Ve yalnız
Yarım kalmış bir şarkının acısını
Toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
Altın renkli,
Gözleri baldan tatlı arım benim;
Ne diye yazdım sana
İstendiğini idamımın,
Daha dava ilk adımında
Ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
Kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal!
Paran varsa eğer
Bana fanila bir don al,
Tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
Daima iyi şeyler düşünmeli
Bir mahpusun karısı.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 22:59

Karli Kayin Ormaninda
 
KARLI KAYIN ORMANINDA

Karlı kayın ormanında
Yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
Elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
Keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
Beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
Gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
Bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri:
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
Hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
Bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memed'ime
Yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
Küskün duruyor kamyonet,
Yüzdüremedi leğende
Beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
Yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
Ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
Bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
Daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
Bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
Ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
Kahramanlıktır yaşamak:
Öleceğimizi bilip
Öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
Gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
Ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
Ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
Gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
Şose, trenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
Pırıl pırıldır Moskova...

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 23:02

Kerem Gibi
 
KEREM GİBİ

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
Bağır
Bağır
Bağırıyorum.
Koşun
Kurşun
Eritmeğe
Çağırıyorum...

O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
Gibi
Yana
Yana...
"Deeeert
Çok,
Hemdert
Yok"
Yüreklerin
Kulakları
Sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:
- Kül olayım
Kerem
Gibi
Yana
Yana.
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak,
Nasıl
Çıkar
Karanlıklar
Aydınlığa..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
Bağır
Bağır
Bağırıyorum.
Koşun
Kurşun
Eritmeğe
Çağırıyorum.....

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 23:04

Kiz çocuğu
 
KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
Büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
Külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
Kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 23:05

Salkim Söğüt
 
SALKIM SÖĞÜT

Akıyordu su
Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
Bire kuş gibi
Vurulmuş gibi
Kanadından
Yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
Gidenleri geri çağırmadı,
Baktı yalnız dolu gözlerle
Uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
Atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
Renkler silindi.
Siyah örtüler indi
Mavi gözlerine,
Sarktı salkımsöğütler
Sarı saçlarının
Üzerine!

Ağlama salkımsöğüt,
Ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
El bağlama!
Ağlama!

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 23:07

Vasiyet
 
VASİYET

Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
Ölürsem kurtuluştan önce yani,
Alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu
Irgat Osman yatsın bir yanımda
Ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
Kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
Seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
Tarlalar orta malı, kanallarda su,
Ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
Toprağın altında yatar upuzun,
Çürür kara dallar gibi ölüler,
Toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben
Daha onlar düzülmeden,
Duymuşum yanık benzin kokusunu
Traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince,
Şehit Ayşe'yle ırgat Osman
Çektiler büyük hasreti sağlıklarında
Belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- Öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
Ve de uyarına gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani...

NAZIM HİKMET

Deniz 16.02.08 23:08

Veda
 
VEDA

Hoşça kalın
Dostlarım benim
Hoşça kalın!
Sizi canımda
Canımın içinde,
Kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
Dostlarım benim
Hoşça kalın...
Resimlerdeki kuşlar gibi
Dizilip üstüne kumsalın,
Mendil sallamayın bana.
İstemez...
Ben dostların gözünde kendimi
Boylu boyumca görüyorum...

A dostlar
A kavga dostu
İş kardeşi
A yoldaşlar a..!!.
Tek hecesiz elveda..

Geceler sürecek kapımın sürgüsünü,
Pencerelerde yıllar örecek örgüsünü.
Ve ben bir kavga şarkısı gibi haykıracağım
Mapusane türküsünü.

Yine görüşürüz
Dostlarım benim
Yine görüşürüz...
Beraber güneşe güler,
Beraber dövüşürüz...

A dostlar
A kavga dostu
İş kardeşi
A yoldaşlar a..!!.
ELVEDA..!!.......

NAZIM HİKMET

Eylül 18.03.08 17:12

Aşk Mönüsü
 
Aşk Mönüsü

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:13

Belki Ben
 
Belki Ben

Belki ben
O günden
Çok daha evvel,
Kö p rü başında sallanarak
Bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
O günden
Çok daha sonra ,
Matruş çenemde ak bir sakalın izi
Sağ kalacağım...
Ve ben
O günden
Çok daha sonra:
Sağ kalırsam eğer,
Şehrin meydan kenarlarında yaslanıp duvarlara
Son kavgadan benim gibi sağ kalan ihtiyarlara,
Bayram akşamlarında keman çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
Işıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
Yeni insanların adımları...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:14

Ben Sen O
 
Ben Sen O

O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
Ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
Ben ağaran tanyerinide.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:16

Ben Senden önce ölmek Isterim
 
Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben
Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
Gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
Odanda ocağın üstüne korsun
İçinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
Şeffaf, beyaz camdan olsun
Ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
Vazgeçtim toprak olmaktan,
Vazgeçtim çiçek olmaktan
Senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
Yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
Kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
Külümün içinde külün
Ta ki bir savruk gelin
Yahut vefasız bir torun
Bizi ordan atana kadar...
Ama biz
O zamana kadar
O kadar
Karışacağız
Ki birbirimize,
Atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
Yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
Bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
Sapında muhakkak
İki çiçek açacak :
Biri sen
Biri de ben.
Ben
Daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
Ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
Bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
Belki diyor.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:18

Bir Acayip Duygu
 
Bir Acayip Duygu

Mürdüm eriği
Çiçek açmıştır.
- İlkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra -
Sevgilim,
Çimenin üzerine
Diz üstü oturalım
Karşı be karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
- Fakat iyice ısınmadı daha -
Çağlanın kabuğu
Yemyeşil tüylüdür
Henüz yumuşacık...
Bahtiyarız
Yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
Sen Londra'da olsaydın
Ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...
Sevgilim,
Ellerini koy dizlerine
- Bileklerin kalın ve beyaz -
Sol avucunu çevir :
Gün ışığı avucunun içindedir
Kayısı gibi...
Dünkü hava akınında ölenlerin
Yüz kadarı beş yaşından aşağı,
Yirmi dördü emzikte...
Sevgilim,
Nar tanesinin rengine bayılırım
- Nar tanesi, nur tanesi -
Kavunda ıtrı severim
Mayhoşluğu erikte ..........

........ yağmurlu bir gün
Yemişlerden ve senden uzak
- Daha bir tek ağaç bahar açmadı
Kar yağması ihtimali bile var -
Bursa cezaevinde
Acayip bir duyguya kapılarak
Ve kahredici bir öfke içinde
İnadıma yazıyorum bunları,
Kendime ve sevgili insanlarıma inat...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:25

Bir Ayriliş Hikayesi
 
Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
Parmaklarımı kanatarak
Kırasıya
Çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
Yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
Yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım
Dudağımla, yüreğimle, kafamla;
Severek, korkarak, eğilerek,
Dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
Karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık biliyorum :
Toprağın
- yüzü güneşli bir ana gibi -
En son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
Saçlarım dolanmış
Ölmekte olan parmaklarına
Başımı kurtarmam kabil değil!
Sen yürümelisin,
Yeni doğan çocuğun
Gözlerine bakarak..
Sen
Yürümelisin,
Beni bırakarak...
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
Ayrıldılar...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:29

Bir Cezaevinde Tecritteki Adamin Mektuplari
 
Bir Cezaevinde Tecritteki Adamın Mektupları

-I-

Senin adını
Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli bir çakı var,
(Bizlere âlâtı-katıa verilmez),
Ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
Gökyüzünü başımın üstünde görmek
Bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
Hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
Şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
O berbat, ayarsız sesim
Öyle bir dokunuyor ki içime
Yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
Acıklı hikâyelerdeki
Yalnayak, karlı yollara düşmüş,
Yetim bir çocuk gibi bu yürek,
Mavi gözleri ıslak
Kırmızı, küçücük burnunu çekerek
Senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
Onun bu an
Böyle zayıf
Böyle hodbin
Böyle sadece insan oluşu.
Belki bu hâlin
Fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
Bana aylardır
Kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
Bu demirli pencere
Bu toprak testi
Bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
Acayip fısıltısı
Toprak damı
Ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
Bir sakat ve sıska atıyla,
Yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
Dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
Ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
Bu ümitsiz tabiatın
Ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
Yani bugün de mükellef bir daüssıla için
Yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
Ben içerdeki adam
Yine mutad hünerimi göstereceğim
Ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
Suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
Yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
Seni böyle uzak,
Seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
Kafamın içinde duymak...

-II-

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
Taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
Dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
Suyu donmayan testi
Ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
Güneş,
Artık o her gün öğle vaktine kadar,
Bana yakın, benden uzak,
Sönerek, ışıldayarak
Yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
Başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
Dışarda akşam olur,
Bulutsuz bir bahar akşamı...
İşte içerde baharın en kötü saati budur asıl.
Velhasıl
O pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
Bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
Hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
Bittecrübe sabit...

-III-

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:30

Bir Fotoğrafa
 
Bir Fotoğrafa

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
Bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
Önemli olan ‘zamana bırakmak değil,
Zamanla bırakmamak’tir..
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:34

Bir Küvet Hikayesi
 
Bir Küvet Hikayesi

Süleyman'a karısı telefon etti :
- Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
Çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
İşini bırak da gel,
Çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
Olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
Kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
Mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
Ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
Evet
Hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
Kocam gibi değil,
Büyüğüm, akıllım,
Babam gibi gel...

Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
-Doğru mu?
- Evet.
- Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
- Bir otelde.
- Beyoğlu tarafında mı?
- Evet.
- Kaç defa?
- Ya üç, ya dört.
- Üç mü, dört mü?
- Bilmiyorum.
- Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
- Bilmiyorum.
- Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir İngiliz romanında okudum,
Bu işlere yarayan otellerde
Kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
- Bilmiyorum.
- Hele düşün,
Toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
- Evet.
- Hiç hediye verdin mi?
- Hayır.
- Çukulata, filân?
- Bir defa.
- Çok mu seviyordun?
- Sevmek mi?
Hayır...
- Başkaları da var mı Süleyman?
- Yok.
- Olmadı mı?
- Hayır.
- Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
Daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
- Hayır.
- Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
- Doğru söylüyorum...
- Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
- Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
Karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
Sofada asma saat on ikiyi çalalı.

Süleyman'ın karısı Fahire
Şunları anlattı kocasına ertesi gün :
- ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
Kendime karşı duyduğum merhamet,
Ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
Bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
Ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
Arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
Sonra kenarına çıkıp durarak
Baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
Karda ayak izlerimi
Sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
Dedikodu, kepazelik,
Aldatılmış bir zevcenin intiharı :
Komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
İnsanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
Yüzün rahat,
Her zaman nasıl uyursan
Ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
Nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
Hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
Eşini gaip eyleyen bir kuş gibi kar
Geçen eyyamı nev baharı arar...
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
... gibi kar
düşer düşer ağlar...
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
Korkarak beni uyandırmaktan
Yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
Berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
Sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
Acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
İnsanlar çok uzun
Çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
Nerdeki,
Hangi sınıftan?
Onların insanları,
Bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
Yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
Ben
Bir kırık küvet
Ve benim
Kendime karşı duyduğum merhamet...

Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
Odaya döndüm.
O anda uyansaydın
Sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
Çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
Zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
Beni sevdiğine emin olarak.

Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
Baktı muhabbetle kocasının gözlerine
Ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:35

Bulut Mu Olsam ?
 
Bulut mu Olsam ?

Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda bir çıplak adam
Durmuş düşünür...

Bulut mu olsam,
Gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
Yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:36

Cenaze Merasimim
 
Cenaze Merasimim

Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
Merdivenler daracık

Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak,
Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu,
Belki ıslak asfaltıyla yağmur.
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.

Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem,
Bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur.
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma,
Meraklıdır ölülere çocuklar.

Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:39

Cevap No:2
 
Cevap No : 2

İki serseri var:
Birinci serseri
Kö p rü altında yatar,
Sularda yıldızları sayar geceleri..
İki serseri var:
İkinci serseri
Atlas yakalı sarhoş sofralarında
Bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
Fransız emperyalizminin
İdare meclisinde ayvazdır.

Ben:
Ne kö p rü altında yatan,
Ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
Saz çalıp Arabistan fıstığı satanların
Şairiyim;

Topraktan, ateşten ve demirden
Hayatı yaratanların
Şairiyim ben.

İki serseri var:
İkinci serseri
Yolumun üstünde duruyor
Ve soruyor
Bana:
Proleter dediğimin
Ne biçim kuş olduğunu?

Anlaşılan
Bağdadî şaklaban
Unutmuş
Mösyö kimle beraber
Adana-Mersin hattında o kuşu yolduğunu...

İki serseri var:
İkinci serseri
Pencerelerden bir gölge gibi girergeceleri..
İki serseri var:
İkinci serseri
Halkın alınterinden altın yapanlara
Kendi kafatasında hurma rakısı sunar.

Ben hızımı asırlardan almışım,
Bende her mısra bir yanardağ hatırlatır.
Ben ki halkın ne alınterinden on para çalmışım
Ne de bir şairin cebinden bir satır...

İki serseri var:
İkinci serseri
Meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
Sanmış ki yazmışım kendileriiçin.
Halbuki benim
Bir serseriye hitap eden
İkinci yazım işte budur:
Atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı
Fransız sermayesinin hacı ayvazı
Bu yazdığım yazı
Örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur
Katmerli yağ yağ ensende
Ve sen o kemik yaladığın
Sofranın altına girsen de
-Dostun Karamaçabey gibi-
Kaldırıp kaldırıp yere çaaalmak için
Canını burnundan aaalmak için,
Bulacağım seni..
Koca göbeklerin Russel kuşağı sen,
Sen uşşşak murabbaı,
Sen uşşşak mik'abı
Satılmış uşşakların uşşşağı sen!

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:40

çekilmez Bir Adam
 
Çekilmez Bir Adam

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum
Sonra birde bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:41

Davet
 
Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:42

Dostluk
 
Dostluk

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
Elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
Alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:43

Durup Dururken
 
Durup Dururken

Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan
Durup dururken kafamda bir güneşli duman
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:43

Dünyayi Verelim çocuklara
 
Dünyayı Verelim Çocuklara

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:44

Giderayak Işlerim Var
 
Giderayak İşlerim Var

Giderayak işlerim var bitirilecek,giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
Ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
Ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
Ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
Ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
Ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,giderayak.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:45

Gözleri Siyah Kadin
 
Gözleri Siyah Kadın

Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki...

Nazım Hikmet


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:30 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2