![]() |
Gözlerin Gözlerin Gözlerin gözlerin gözlerin, İster hapisaneme, ister hastaneme gel, Gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte, Şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte Antalya tarafında ekinler seher vakti. Gözlerin gözlerin gözlerin, Kaç defa karşımda ağladılar Çırılçıplak kaldı gözlerin Altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak, Fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar. Gözlerin gözlerin gözlerin, Gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün Sevinçli bahtiyar Alabildiğine akıllı ve mükemmel Dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın. Gözlerin gözlerin gözlerin, Sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın Ve yaz yağmurundan sonra yapraklar Ve her mevsim ve her saat İstanbul. Gözlerin gözlerin gözlerin, Gün gelecek gülüm, gün gelecek, Kardeş insanlar birbirine Senin gözlerinle bakacaklar gülüm, Senin gözlerinle bakacaklar. Nazım Hikmet |
Gözlerine Bakarken Gözlerine Bakarken Gözlerine bakarken Güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma, Bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde Kayboluyorum... Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum, Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin: Sırrını her gün bir parça veren Fakat hiç bir zaman Büsbütün teslim olmayacak olan... Nazım Hikmet |
Günler Günler Geçip gitmiş günler gelin Rakı için sarhoş olun Islıkla bir şeyler çalın Geberiyorum kederden. İlerdeki güzel günler Beni görmeyecek onlar Bari selam yollasınlar Geberiyorum kederden. Başladığım bugünkü gün Yarıda kalabilirsin, Geceye varmadan yahut Çok büyük olabilirsin... Nazım Hikmet |
GÜZ Güz Günler gitgide kısalıyor, Yağmurlar başlamak üzre. Kapım ardına kadar açık bekledi seni. Niye böyle geç kaldın? Soframda yeşil biber, tuz, ekmek. Testimde sana sakladığım şarabı İçtim yarıya kadar bir başıma Seni bekleyerek. Niye böyle geç kaldın? Fakat işte ballı meyveler Dallarında olgun, diri duruyor. Koparılmadan düşeceklerdi toprağa Biraz daha gecikseydin eğer... Nazım Hikmet |
Hapiste Yatacak Olana Bazi öğütler Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler Dünyadan, memleketinden, insandan Umudum kesik değil diye İpe çekilmeyip de Atılırsan içeriye, Yatarsan on yıl, on beş yıl Daha da yatacağından başka, -Sallansaydım ipin ucunda Bir bayrak gibi keşke'' Demiyeceksin- Yaşamakta ayak direyeceksin. Belki bahtiyarlık değildir artık, Boynunun borcudur fakat, Düşmana inat Bir gün fazla yaşamak. İçerde bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin,K Kuyunun dibindeki taş gibi. Fakat öbür tarafın Dünyanın kalabalığına Öylesine karışmalı ki, Sen ürpermelisin içerde, Dışarda kırk günlük yerde yaprak kımıldasa. İçerde mektup beklemek, Yanık türküler söylemek bir de, Bir de gözünü tavena dikip sabahlamak Tatlıdır ama tehlikelidir. Tıraştan tıraşa yüzüne bak, Unut yaşını Koru kendini bitten, Bir de bahar akşamlarından; Bir de ekmeği Son lokmasına dek yemeği, Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman. Bir de kimbilir, Sevdiğin kadın sevmez olur, Ufak bir iş deme, Yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir, İçerdeki adama. İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena, Dağları, deryaları düşünmek iyi. Durup dinlenmeden yazmayı, Bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana, Bir de ayna dökmeyi. Yani içerde onyıl, on beş yıl, Daha da fazla hatta Geçirilmez değil, Geçirilir, Kararmasın yeter ki Sol memenin altındaki cevahir! Nazım Hikmet |
Hasret -i- Hasret -I- Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, Belini sarmayalı, Gözünün içinde durmayalı, Aklının aydınlığına sorular sormayalı, Dokunmayalı sıcaklığına karnının. Yüz yıldır bekliyor beni Bir şehirde bir kadın. Aynı daldaydık, aynı daldaydık. Aynı daldan düşüp ayrıldık. Aramızda yüz yıllık zaman, Yol yüz yıllık. Yüz yıldır alacakaranlıkta Koşuyorum ardından. Nazım Hikmet |
Hasret -ii- Hasret -II- Denize dönmek istiyorum! Mavi aynasında suların: Boy verip görünmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider! Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; Ben sularda batan bir ışık gibi Sularda sönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Nazım Hikmet |
Hava Soğuk Hava Soğuk Hava puslu, soğuk Kırlar koyu, kırmızı Saman sarısı, ölü yeşil Kış gelmek üzere oysaki gönül Kışa girmeye hazır değil... Nazım Hikmet |
Haydi Güle Güle Gülüm Haydi Güle Güle Gülüm Haydi güle gülü gülüm Haydi güle güle Hani ağlamak yoktu? Ağlama kızım, Gözüne batacak sürmelerin. Taksiye bindin işte, İşte hapishanesinde yattığım şehrin Geçiyorsun içinden. Şöför belki ben yaşta bir adam Dikiz aynasından bakıyor sana Anlıyor bu güzel kadının ağlamasını. Belki onunda içerde yatanı vardır, Belki tanır beni, belki kendiside bizdendir. Biliyorum: Demirlerden seyrettiğim bu şehir Kaplıcalar Türbeler İpek fabrikaları ve kocaman bir çınardır. Ve sahici insanları Benim insanlarım Nasılda perişan... Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur Sen gözyaşları arasından Onlara baktığın zaman. Sen bu şehre bundan öncede geldin demek? Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın! Öylemi? Ağla gülüm! Hemde hüngür hüngür ağlamalısın. Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama! Etrafına bak: Ben ve şehir çoktan arkada kaldık... Nazım Hikmet |
Henüz Vakit Varken Gülüm Henüz Vakit Varken Gülüm Henüz vakit varken, gülüm Paris yanıp yıkılmadan, Henüz vakit varken, gülüm, Yüreğim dalındayken henüz, Ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri Volter rıhtımında dayayıp seni duvara Öpmeliyim ağzından Sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a Çiçeğini seyretmeliyiz onun, Birden bana sarılmalısın, gülüm, Korkudan, hayretten, sevinçten Ve de sessiz sessiz ağlamalısın, Yıldızlar da çiselemeli, İncecikten bir yağmurla karışarak. Henüz vakit varken, gülüm, Paris yanıp yıkılmadan, Henüz vakit varken, gülüm, Yüreğim dalındayken henüz, Şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz Söğütlerin altından, gülüm, Islak salkım söğütlerin. Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana, En güzel, en yalansız, Sonra da ıslıkla bir şey çalarak Gebermeliyim bahtiyarlıktan Ve insanlara inanmalıyız. Yukarda taştan evler, Girintisiz, çıkıntısız, Birbirine bitişik Ve duvarları ayışığından Ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor Ve karşı yakada Luvur Aydınlanmış ışıklarla Aydınlanmış bizim için Billur sarayımız... Henüz vakit varken, gülüm, Paris yanıp yıkılmadan, Henüz vakit varken, gülüm, Yüreğim dalındayken henüz, Şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda Kırmızı varillere oturmalıyız. Karşıda karanlığa giren kanal. Bir şat geçiyor, Selamlıyalım gülüm, Geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım. Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı? Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın Tatlı tatlı gülümsüyor. Henüz vakit varken, gülüm, Paris yanıp yıkılmadan, Henüz vakit varken, gülüm... Parisliler, Parisliler, Paris yanıp yıkılmasın... Nazım Hikmet |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:09 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2