tualimforum.com

tualimforum.com (http://www.tualimforum.com/)
-   Türk Şairlerin Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/)
-   -   Nazım Hikmet Şiirleri (http://www.tualimforum.com/turk-sairlerin-siirleri/1154-nazim-hikmet-siirleri.html)

Deniz 16.02.08 23:08

Veda
 
VEDA

Hoşça kalın
Dostlarım benim
Hoşça kalın!
Sizi canımda
Canımın içinde,
Kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
Dostlarım benim
Hoşça kalın...
Resimlerdeki kuşlar gibi
Dizilip üstüne kumsalın,
Mendil sallamayın bana.
İstemez...
Ben dostların gözünde kendimi
Boylu boyumca görüyorum...

A dostlar
A kavga dostu
İş kardeşi
A yoldaşlar a..!!.
Tek hecesiz elveda..

Geceler sürecek kapımın sürgüsünü,
Pencerelerde yıllar örecek örgüsünü.
Ve ben bir kavga şarkısı gibi haykıracağım
Mapusane türküsünü.

Yine görüşürüz
Dostlarım benim
Yine görüşürüz...
Beraber güneşe güler,
Beraber dövüşürüz...

A dostlar
A kavga dostu
İş kardeşi
A yoldaşlar a..!!.
ELVEDA..!!.......

NAZIM HİKMET

Eylül 18.03.08 17:12

Aşk Mönüsü
 
Aşk Mönüsü

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:13

Belki Ben
 
Belki Ben

Belki ben
O günden
Çok daha evvel,
Kö p rü başında sallanarak
Bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
O günden
Çok daha sonra ,
Matruş çenemde ak bir sakalın izi
Sağ kalacağım...
Ve ben
O günden
Çok daha sonra:
Sağ kalırsam eğer,
Şehrin meydan kenarlarında yaslanıp duvarlara
Son kavgadan benim gibi sağ kalan ihtiyarlara,
Bayram akşamlarında keman çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
Işıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
Yeni insanların adımları...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:14

Ben Sen O
 
Ben Sen O

O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
Ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
Ben ağaran tanyerinide.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:16

Ben Senden önce ölmek Isterim
 
Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben
Senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
Gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
Odanda ocağın üstüne korsun
İçinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
Şeffaf, beyaz camdan olsun
Ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
Vazgeçtim toprak olmaktan,
Vazgeçtim çiçek olmaktan
Senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
Yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
Kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
Külümün içinde külün
Ta ki bir savruk gelin
Yahut vefasız bir torun
Bizi ordan atana kadar...
Ama biz
O zamana kadar
O kadar
Karışacağız
Ki birbirimize,
Atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
Yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
Bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
Sapında muhakkak
İki çiçek açacak :
Biri sen
Biri de ben.
Ben
Daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
Ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
Bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
Belki diyor.

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:18

Bir Acayip Duygu
 
Bir Acayip Duygu

Mürdüm eriği
Çiçek açmıştır.
- İlkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra -
Sevgilim,
Çimenin üzerine
Diz üstü oturalım
Karşı be karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
- Fakat iyice ısınmadı daha -
Çağlanın kabuğu
Yemyeşil tüylüdür
Henüz yumuşacık...
Bahtiyarız
Yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
Sen Londra'da olsaydın
Ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...
Sevgilim,
Ellerini koy dizlerine
- Bileklerin kalın ve beyaz -
Sol avucunu çevir :
Gün ışığı avucunun içindedir
Kayısı gibi...
Dünkü hava akınında ölenlerin
Yüz kadarı beş yaşından aşağı,
Yirmi dördü emzikte...
Sevgilim,
Nar tanesinin rengine bayılırım
- Nar tanesi, nur tanesi -
Kavunda ıtrı severim
Mayhoşluğu erikte ..........

........ yağmurlu bir gün
Yemişlerden ve senden uzak
- Daha bir tek ağaç bahar açmadı
Kar yağması ihtimali bile var -
Bursa cezaevinde
Acayip bir duyguya kapılarak
Ve kahredici bir öfke içinde
İnadıma yazıyorum bunları,
Kendime ve sevgili insanlarıma inat...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:25

Bir Ayriliş Hikayesi
 
Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
Parmaklarımı kanatarak
Kırasıya
Çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
Yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
Yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım
Dudağımla, yüreğimle, kafamla;
Severek, korkarak, eğilerek,
Dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
Karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık biliyorum :
Toprağın
- yüzü güneşli bir ana gibi -
En son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
Saçlarım dolanmış
Ölmekte olan parmaklarına
Başımı kurtarmam kabil değil!
Sen yürümelisin,
Yeni doğan çocuğun
Gözlerine bakarak..
Sen
Yürümelisin,
Beni bırakarak...
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
Ayrıldılar...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:29

Bir Cezaevinde Tecritteki Adamin Mektuplari
 
Bir Cezaevinde Tecritteki Adamın Mektupları

-I-

Senin adını
Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli bir çakı var,
(Bizlere âlâtı-katıa verilmez),
Ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
Gökyüzünü başımın üstünde görmek
Bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
Hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
Şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
O berbat, ayarsız sesim
Öyle bir dokunuyor ki içime
Yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
Acıklı hikâyelerdeki
Yalnayak, karlı yollara düşmüş,
Yetim bir çocuk gibi bu yürek,
Mavi gözleri ıslak
Kırmızı, küçücük burnunu çekerek
Senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
Onun bu an
Böyle zayıf
Böyle hodbin
Böyle sadece insan oluşu.
Belki bu hâlin
Fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
Bana aylardır
Kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
Bu demirli pencere
Bu toprak testi
Bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
Acayip fısıltısı
Toprak damı
Ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
Bir sakat ve sıska atıyla,
Yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
Dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
Ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
Bu ümitsiz tabiatın
Ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
Yani bugün de mükellef bir daüssıla için
Yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
Ben içerdeki adam
Yine mutad hünerimi göstereceğim
Ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
Suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
Yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
Seni böyle uzak,
Seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
Kafamın içinde duymak...

-II-

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
Taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
Dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
Suyu donmayan testi
Ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
Güneş,
Artık o her gün öğle vaktine kadar,
Bana yakın, benden uzak,
Sönerek, ışıldayarak
Yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
Başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
Dışarda akşam olur,
Bulutsuz bir bahar akşamı...
İşte içerde baharın en kötü saati budur asıl.
Velhasıl
O pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
Bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
Hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
Bittecrübe sabit...

-III-

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:30

Bir Fotoğrafa
 
Bir Fotoğrafa

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
Bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
Önemli olan ‘zamana bırakmak değil,
Zamanla bırakmamak’tir..
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

Nazım Hikmet

Eylül 18.03.08 17:34

Bir Küvet Hikayesi
 
Bir Küvet Hikayesi

Süleyman'a karısı telefon etti :
- Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
Çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
İşini bırak da gel,
Çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
Olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
Kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
Mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
Ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
Evet
Hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
Kocam gibi değil,
Büyüğüm, akıllım,
Babam gibi gel...

Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
-Doğru mu?
- Evet.
- Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
- Bir otelde.
- Beyoğlu tarafında mı?
- Evet.
- Kaç defa?
- Ya üç, ya dört.
- Üç mü, dört mü?
- Bilmiyorum.
- Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
- Bilmiyorum.
- Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir İngiliz romanında okudum,
Bu işlere yarayan otellerde
Kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
- Bilmiyorum.
- Hele düşün,
Toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
- Evet.
- Hiç hediye verdin mi?
- Hayır.
- Çukulata, filân?
- Bir defa.
- Çok mu seviyordun?
- Sevmek mi?
Hayır...
- Başkaları da var mı Süleyman?
- Yok.
- Olmadı mı?
- Hayır.
- Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
Daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
- Hayır.
- Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
- Doğru söylüyorum...
- Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
- Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
Karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
Sofada asma saat on ikiyi çalalı.

Süleyman'ın karısı Fahire
Şunları anlattı kocasına ertesi gün :
- ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
Kendime karşı duyduğum merhamet,
Ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
Bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
Ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
Arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
Sonra kenarına çıkıp durarak
Baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
Karda ayak izlerimi
Sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
Dedikodu, kepazelik,
Aldatılmış bir zevcenin intiharı :
Komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
İnsanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
Yüzün rahat,
Her zaman nasıl uyursan
Ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
Nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
Hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
Eşini gaip eyleyen bir kuş gibi kar
Geçen eyyamı nev baharı arar...
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
... gibi kar
düşer düşer ağlar...
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
Korkarak beni uyandırmaktan
Yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
Berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
Sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
Acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
İnsanlar çok uzun
Çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
Nerdeki,
Hangi sınıftan?
Onların insanları,
Bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
Yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
Ben
Bir kırık küvet
Ve benim
Kendime karşı duyduğum merhamet...

Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
Odaya döndüm.
O anda uyansaydın
Sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
Çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
Zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
Beni sevdiğine emin olarak.

Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
Baktı muhabbetle kocasının gözlerine
Ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.

Nazım Hikmet


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:35 .

Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2