![]() |
Ellerinize Ve Yalana Dair ELLERİNİZE VE YALANA DAİR Bütün taşlar gibi vekarlı, Hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, Bütün yük hayvanları gibi battal, ağır Ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz. Arılar gibi hünerli, hafif, Sütlü memeler gibi yüklü, Tabiat gibi cesur Ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz. Bu dünya öküzün boynuzunda değil, Bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. Ve insanlar, ah, benim insanlarım, Yalanla besliyorlar sizi, Halbuki açsınız, Etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, Göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan. İnsanlar, ah, benim insanlarım, Hele Asyadakiler, Afrikadakiler, Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları Ve benim memleketlilerim, Yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, Elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, Elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerikalım benim, Uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, Ellerin gibi tez kandırılır, Kolay atlatılırsın... İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Antenler yalan söylüyorsa, Yalan söylüyorsa rotatifler, Kitaplar yalan söylüyorsa, Beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, Dua yalan söylüyorsa, Ninni yalan söylüyorsa, Rüya yalan söylüyorsa, Meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, Yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, Söz yalan söylüyorsa, Ses yalan söylüyorsa, Ellerinizden geçinen Ve ellerinizden başka her şey Herkes yalan söylüyorsa, Elleriniz balçık gibi itaatli, Elleriniz karanlık gibi kör, Elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, Elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız Bu ölümlü, bu yaşanası dünyada Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir. NAZIM HİKMET |
Güneşi Içenlerin Türküsü GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ Bu bir türkü: - Toprak çanaklarda Güneşi içenlerin türküsü! Bu bir örgü: - Alev bir saç örgüsü! Kıvranıyor; Kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor Esmer alınlarında Bakır ayakları çıplak kahramanların! Ben de gördüm o kahramanları, Ben de sardım o örgüyü, Ben de onlarla Güneşe giden Kö p rüden Geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü! Yüreğimiz topraktan aldı hızını; Altın yeleli aslanların ağzını Yırtarak Gerindik! Sıçradık; Şimşekli rüzgâra bindik!. Kayalardan Kayalarla kopan kartallar Çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli süvariler kamçılıyor Şaha kalkan atlarını! Akın var Güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın! Düşmesin bizimle yola: Evinde ağlayanların Göz yaşlarını Boynunda ağır bir Zincir Gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi Kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! İşte: Şu güneşten Düşen Ateşte Milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! Sen de çıkar Göğsünün kafesinden yüreğini; Şu güneşten Düşen Ateşe fırlat; Yüreğini yüreklerimizin yanına at! Akın var Güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın! Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, Toprak kokuyor bakır sakallarımız! Neş'emiz sıcak! Kan kadar sıcak, Delikanlıların rüyalarında yanan " O an" Kadar sıcak! Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, Ölülerimizin başlarına basarak Yükseliyoruz Güneşe doğru! Ölenler Döğüşerek öldüler; Güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var Güneşe akın! Güneşi zaaaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın! Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor! Kalın tuğla bacalar Kıvranarak Ötüyor! Haykırdı en önde giden, Emreden! Bu ses! Bu sesin kuvveti, Bu kuvvet Yaralı aç kurtların gözlerine perde Vuran, Onları oldukları yerde Durduran Kuvvet! Emret ki ölelim Emret! Güneşi içiyoruz sesinde! Coşuyoruz, Coşuyor!.. Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde Mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! Akın var Güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın! Toprak bakır Gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır Haykıralım! NAZIM HİKMET |
Hürriyet Kavgasi HÜRRİYET KAVGASI Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, Dalga dalga aydınlık oldular, Yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zaptettiler yine. Beyazıt'ta şehit düşen Silkinip kalktı kabrinden, Ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını Yıktı Şahmeran'ın mağarasını. Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır. NAZIM HİKMET |
Japon Balikçisi JAPON BALIKÇISI Denizde bir bulutun öldürdüğü Japon balıkçısı genç bir adamdı. Dostlarından dinledim bu türküyü Pasifik'te sapsarı bir akşamdı. Balık tuttuk yiyen ölür. Elimize değen ölür. Bu gemi bir kara tabut, Lumbarından giren ölür. Balık tuttuk yiyen ölür, Birden değil, ağır ağır, Etleri çürür, dağılır. Balık tuttuk yiyen ölür. Elimize değen ölür. Tuzla, güneşle yıkanan Bu vefalı, bu çalışkan Elimize değen ölür. Birden değil, ağır ağır, Etleri çürür, dağılır. Elimize değen ölür... Badem gözlüm, beni unut. Bu gemi bir kara tabut, Lumbarından giren ölür. Üstümüzden geçti bulut. Badem gözlüm beni unut. Boynuma sarılma, gülüm, Benden sana geçer ölüm. Badem gözlüm beni unut. Bu gemi bir kara tabut. Badem gözlüm beni unut. Çürük yumurtadan çürük, Benden yapacağın çocuk. Bu gemi bir kara tabut. Bu deniz bir ölü deniz. İnsanlar ey, nerdesiniz? Nerdesiniz? NAZIM HİKMET |
Karima Mektup KARIMA MEKTUP Bir tanem! Son mektubunda: "Başım sızlıyor Yüreğim sersem!" Diyorsun. "Seni asarlarsa Seni kaybedersem," Diyorsun, "yaşayamam!" Yaşarsın, karıcığım, Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı, En fazla bir yıl sürer Yirminci asırlarda Ölüm acısı. Ölüm Bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü Razı olmuyor gönlüm. Fakat Emin ol ki, sevgili, Zavallı bir çingenenin Kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli Geçirecekse eğer İpi boğazıma, Mavi gözlerimde korkuyu görmek için Boşuna bakacaklar Nazım’a! Ben, Alacakaranlığında son sabahımın Dostlarımı ve seni göreceğim, Ve yalnız Yarım kalmış bir şarkının acısını Toprağa götüreceğim... Karım benim! İyi yürekli, Altın renkli, Gözleri baldan tatlı arım benim; Ne diye yazdım sana İstendiğini idamımın, Daha dava ilk adımında Ve bir şalgam gibi koparmıyorlar Kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal! Paran varsa eğer Bana fanila bir don al, Tuttu bacağımın siyatik ağrısı. Ve unutma ki Daima iyi şeyler düşünmeli Bir mahpusun karısı. NAZIM HİKMET |
Karli Kayin Ormaninda KARLI KAYIN ORMANINDA Karlı kayın ormanında Yürüyorum geceleyin. Efkârlıyım, efkârlıyım, Elini ver, nerde elin? Ayışığı renginde kar, Keçe çizmelerim ağır. İçimde çalınan ıslık Beni nereye çağırır? Memleket mi, yıldızlar mı, Gençliğim mi daha uzak? Kayınların arasında Bir pencere, sarı, sıcak. Ben ordan geçerken biri: "Amca, dese, gir içeri." Girip yerden selâmlasam Hane içindekileri. Eski takvim hesabıyle Bu sabah başladı bahar. Geri geldi Memed'ime Yolladığım oyuncaklar. Kurulmamış zembereği Küskün duruyor kamyonet, Yüzdüremedi leğende Beyaz kotrasını Memet. Kar tertemiz, kar kabarık, Yürüyorum yumuşacık. Dün gece on bir buçukta Ölmüş Berut, tanışırdık. Bende boz bir halısı var Bir de kitabı, imzalı. Elden ele geçer kitap, Daha yüz yıl yaşar halı. Yedi tepeli şehrimde Bıraktım gonca gülümü. Ne ölümden korkmak ayıp, Ne de düşünmek ölümü. En acayip gücümüzdür, Kahramanlıktır yaşamak: Öleceğimizi bilip Öleceğimizi mutlak. Memleket mi, daha uzak, Gençliğim mi, yıldızlar mı? Bayramoğlu, Bayramoğlu, Ölümden öte köy var mı? Geceleyin, karlı kayın Ormanında yürüyorum. Karanlıkta etrafımı Gündüz gibi görüyorum. Şimdi şurdan saptım mıydı, Şose, trenyolu, ova. Yirmi beş kilometreden Pırıl pırıldır Moskova... NAZIM HİKMET |
Kerem Gibi KEREM GİBİ Hava kurşun gibi ağır!! Bağır Bağır Bağır Bağırıyorum. Koşun Kurşun Eritmeğe Çağırıyorum... O diyor ki bana: - Sen kendi sesinle kül olursun ey! Kerem Gibi Yana Yana... "Deeeert Çok, Hemdert Yok" Yüreklerin Kulakları Sağır... Hava kurşun gibi ağır... Ben diyorum ki ona: - Kül olayım Kerem Gibi Yana Yana. Ben yanmasam Sen yanmasan Biz yanmasak, Nasıl Çıkar Karanlıklar Aydınlığa.. Hava toprak gibi gebe. Hava kurşun gibi ağır. Bağır Bağır Bağır Bağırıyorum. Koşun Kurşun Eritmeğe Çağırıyorum..... NAZIM HİKMET |
Kiz çocuğu KIZ ÇOCUĞU Kapıları çalan benim Kapıları birer birer. Gözünüze görünemem Göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli Oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, Büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, Gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, Külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için Hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki Kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, Teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin Şeker de yiyebilsinler. NAZIM HİKMET |
Salkim Söğüt SALKIM SÖĞÜT Akıyordu su Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden Bire kuş gibi Vurulmuş gibi Kanadından Yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, Gidenleri geri çağırmadı, Baktı yalnız dolu gözlerle Uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, Atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr... Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi Renkler silindi. Siyah örtüler indi Mavi gözlerine, Sarktı salkımsöğütler Sarı saçlarının Üzerine! Ağlama salkımsöğüt, Ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! El bağlama! Ağlama! NAZIM HİKMET |
Vasiyet VASİYET Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, Ölürsem kurtuluştan önce yani, Alıp götürün Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni. Hasan beyin vurdurduğu Irgat Osman yatsın bir yanımda Ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp Kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda. Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın, Seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, Tarlalar orta malı, kanallarda su, Ne kuraklık, ne candarma korkusu. Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz, Toprağın altında yatar upuzun, Çürür kara dallar gibi ölüler, Toprağın altında sağır, kör, dilsiz. Ama bu türküleri söylemişim ben Daha onlar düzülmeden, Duymuşum yanık benzin kokusunu Traktörlerin resmi bile çizilmeden. Benim sessiz komşulara gelince, Şehit Ayşe'yle ırgat Osman Çektiler büyük hasreti sağlıklarında Belki de farkında bile olmadan. Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, - Öyle gibi de görünüyor - Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni Ve de uyarına gelirse, Tepemde bir de çınar olursa Taş maş da istemez hani... NAZIM HİKMET |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:30 . |
Powered by vBulletin Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 RC 2