|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Bugünki Mesajlar | Arama |
Türk Şairlerin Şiirleri Ünlü Türk Şairlerinin şiirleri... |
| LinkBack | Seçenekler |
12.08.08, 23:41 | #2 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Ağlatan Mutluluk Ağlatan Mutluluk Çıksam şimdi güzelliğin gökyüzüne Dolaşsam Görsem bütün tanrısal sevgileri Ölümsüzlüğün sofrasına bağdaş kursam Ve anlatsam Anlatsam o ağlatan mutluluğu Bilmem inanır mı bana mavilikler Suskun bir coşkunun doruklarında Pürköpük ve rüzgarlı Bir nehir kahkahasıydı gözyaşı Vivaldi böyle dinlenirmiş meğer Mutluluk bile sensiz çekilmezmiş Ben ki yaşamı toprak bilmiştim Nice tohumlar ekmiştim bunca yıl Geç anladım Aşkın tohumu sensiz ekilmezmiş Sessizlik açarken zulüm bahçeleri Gözlerinde bir anda dört mevsim Her mevsimin güzelliğinde sen Bunca ayrık ve diken içinden Güle çıkmak işte budur desem Bilmem inanır mı bana çiçekler İçimde sayısız denizlerin şahlandığı O günü tarihlesem şimdi Irmak ırmak çizsem zamanın yüzüne Adına sonsuzluk desem Ve her saniyesini o sonsuzluğun An be an şiirleştirmek istesem Bilmem inanır mı bana sözcükler... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:42 | #3 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Bir Yeraltı Nehrini Beklerken Bir Yeraltı Nehrini Beklerken Bir saz kadar mutlu Ve hüzünlü başlıyoruz bütün günlere Ve bir türkü kadar sıcak Biliyoruz ki dağların göğsünü saracak Ve yerinden oynatacak olan şafak Onuru ışık diliyle Karanlıkta koruyanlarla başlayacak... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:46 | #4 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Dörtlerin Gecesi Dörtlerin Gecesi (Ateşin ve Güneşin Çocukları) (...) Özlenen ateş yakılmıştı sonunda Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç Kavga dağlarda bilinci kuşanmış Zindanlarda dirence sarılmıştı Ve haykıran dudaklar Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı ...oOo... Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi Dersim'de Lac deresi bir kanlı şiir Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi Ve Diyarbakır zindanında Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi' Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak Ne ki kavga - ne ki dağlarda vurulmak Bir sehpada idam olmak ne ki İhanet utancıyla yaşamak var ya hani Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak Üniformalı bir Dehak önünde durmak Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak İşte buydu Diyarbakır zindanında yaşamak Sesler ihanete dönüşürdü her gece Bir tas çorba - bir dilim ekmek uğruna İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe Acılar hep türkülere vururdu kendini Etten ve kemikten insan olur mu Beyinsiz insan ayakta durur mu Aynı kavgaya gönlünü verenler Dostunu ihanet ile vurur mu O zindan ki zincir sesidir şarkısı Her sözünde bir çığlık yükselir Her notasında bin öfke Her dizesinde bin isyan beslenir İsyan şiirlere Şiirler yüreklere seslenir O zindan ki her yemek vakti Tutsak ağızları kanla süslenir Onur kaleleri yıkılırken birer birer Yüreklerde dal budak salar ihanetler Ve düşman kasetinde ü"ç önder Beyinlerini kusarak düşmana sergiler Aynı anda sıradan bir nefer Hiç aldırmadan önderlerinin sesine Tutsaklık içinde özgürlüğü söyler Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın Özgürlük dilinde kilitli kalsın Başlar eğilse de açılsın gözler Konuşan önderler geride kalsın Ne zaman umutsuzluk çökse direncin kıyısına Bir acı saplanır yüreğin tam ortasına Koğuşlar susar Parmaklıklar durur Ranzalarda küllenen umutlar ağlar Geriye doğru atılan her adım Yakılan ateş üstüne yağmur diye yağar Anlatılmaz bir destandır yaşanan Ne söze gelir ne saza Kırbaçlar sopalara ve zincirlere karışır Ölüler ayaklara dolanır geceleri Kanlı battaniyelere sarılır Her direnişte tabutlarla çıkılır dışarı Gözyaşları zılgıt seslerine katılır Elleri hep koynunda kalır kızların Anaların gözleri dikenli tellere takılır Bir acılı sessizlik sarar yürekleri Dicle'nin suları susuzluğa çakılır Kale burçlarındaki akbabalara Ve üniformalar giyinmiş yeni Dehak'lara Yalnızca zindanın mazgallarından bakılır Bir adam çoğalır bir başına hücresinde Yüreği Kawa'dadır gözleri Babek'te Ateşler yanarken dağ doruklarında İhanet zindan karanlığında kol gezmekte Kawa'lara Babek'lere bir yandaş gerek Bu zindan karanlığına bir ateş gerek Çevrilen ihanet çarkını kırmak için Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek Bir anda yırtılır zindan karanlıkları Sessiz bir gürültüyle sarsılır duvarlar Patlar bir beyinde Newroz ışıkları Ey ateşin ve güneşin çocukları Hani bilincin sesi yüreklerimizde Gözlerimizde inancın sancakları nerede Bu gidişe dur demek gerekir bilirim Hücrede her saniyeyi bir yıl eylerim Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde O ateş sönerse yaşamayı neylerim Bu yüzden ü"ç kibrit ile Newroz günü Yüreğimi sizlere armağan eylerim Ü"ç kibriti bayrak diye devralan Ki dağları delip dostlarına yol kılan Haykırdı ölüm haberini önde gidenin Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin Ey bu kavgaya gönül verenler Ser yerine sır verenler Serden geçip de sır vermeyenler Bu zindan karanlığı yırtılsın diye Bu ihanet duvarları yıkılsın diye Newroz gecesi bir önder Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır Ölürken bile hücresinde Bizlere kıştan baharı muştulamıştır Ateşi saraylara - kömürlerde değil Bir ışık uğruna yüreğinde yakmıştır Silinmiyordu gözlerden süzülen yaşlar Aksın diyordu herkes - aksın Ağlamayı unutmuş gözler ağlasın Gözyaşları alev alev harlansın Dudaklarda tutuşup dillerde şahlansın Ölen artık yüreklerde bir bayraktır İhanet yolunda durulan bir duraktır Karanlıkta bir çingi ateş Körlere yol gösteren bir ışıktır Atılan zılgıtlar bir başkadır o gün Bir bayram günü ölümü sevmek Ölümsüzlüğe duyulan bir aşkadır o gün Dolaştı ü"ç kibrit elden ele sessizce Hücreden hücreye Koğuştan koğuşa gizlice Konuşuldu uğrun uğrun Tartışıldı geceler boyu ince ince Zindandan dağlara vurdu şavkını Dağlardan en kalabalık kentlere Dallarda çiçeklere verdi rengini Nehirlerde en coşkulu köpüklere Dolaştı yurdunu boydan boya Sazda kırılmayan tel Dilde susmayan söz oldu türkülere Zindanda yürekler yine baskıda Eller bağlı - gövdeler askıda Ü"ç kibritin ateşi sönsün istenir İnançlar ihanete dönsün istenir Düşünceler zincire Sevgiler prangaya vurulsun istenir Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu Bulana bulana durulsun istenir Üniformalı bir Dehak'ın şahsında Zalimin zulmü kurulsun istenir Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara İşte biri - biri daha - biri daha Susardı bütün koğuşlar Dönerdi bir anda sessiz mezarlara Ve çığlık çığlığa o sessizlik Binlerce öfkeyi Binlerce isyanı doldururdu bakışlara Ü"ç kibriti dörtlemek derdi bir ses Dört kibriti beslemek Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek Bir koğuş vardı koğuşlar içinde Ü"ç kibriti dörtleyenler yatardı içinde Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde Teslimiyete gönül verilirken önlerinde Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler Oturdular her gece diz dize Önce ölümü sevmeyi öğrendiler Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler Karardan Önce yurtlarında kalanlarını Çiçeklerinde açanlarını sordular Düş değildi yaşayıp gördükleri Sözlerini gelecek adına bir düş diye Dördü bir ağızdan hayra yordular Binlerce tutsak içinde Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular Havasızlık içinde veremler yaratılırken Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla Her gece mahkemeler kurulurken İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken Hangi kuş konardı zindan penceresine Ve makatlara sigara takılıp yakılırken İnsanlar dört ayak ile yürütülürken Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine Ü"ç kibriti yüreklerinde dörtleyenler Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler Ama hiçbir şeyin Boyun eğmekten daha kötü olmadığını Ve boyun eğenlerin Yarınlara kalmadığını bildiler Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp Gözlerinde bütün korkuları sildiler Binlerce baskıdan ve küfürden sonra Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler O günün adını milat koyup Ü"ç kibrit öncesi Ve ü"ç kibrit sonrası dediler Ötsün diye kendi yuvasında kuş Açsın diye kendi dalında çiçek Gördüler ki yepyeni kibritler gerek Ateş olup yanmaktaysa bütün gerçek Yanarken türkü söyleyen canlar gerek Ateşi kanıyla tutuşturanlar gerek Patladı zindanlarda yepyeni bir isyan seli Ölümdür sınayan insan yiğitliğini Ölümü bedenimizde boğmak gerek Ölümsüzlüğe varıp ölümlerde Dağlarda kır çiçeklerince çoğalmak gerek Ölümü gamzelerde çiçeklemek ve gülmek Gülmek ki yaşama bilenmek demek İlle de insan sıcağı kokarken koğuşlar Gülmek ki Kurumuş derelerde sellenmek demek Çol kuraklığında güllenmek demek Var git dostum var git Kendin al bu gece nöbeti Bu gece ölmek Sonsuz bir ölümsüzlüğe yürümek demek Aylardan mayıs ki dallarda çiçektir Toprakta bereket ve doğada renktir İnançta güzellik ve zamanda gelecektir Dört yoldaş o gün baharın koynuna girdiler Ölümün alçaldığını gözleriyle gördüler Gömleklerini - kalemlerini ve saatlerini Anılsınlar diye sevdiklerine verdiler Ve dört ağızdan ü"ç kibritin ışıklı sesini Gök gürültüsünü çıldırtarak gürlediler Bu ihanet girdabında boğulmadan Şahsımızda davamız son bulmadan Ve geriye dönüşler virus gibi çoğalmadan Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz Onur bayraklarını göğsümüze dikmeliyiz Kawa'nın örsüne koyup davamızı Yüreklerimizi körüklenen ateşlere sürmeliyiz Bu zindanda yolumuz aydınlıktır artık Üç kibriti dörtle çarpıp bu gece Bütün şehitlere konuk gitmeliyiz Saat dörtte dört canın etrafı dört duvar Duvarların ötesi mayıs gülleri ve bahar Analar ve bacılar ağlayacakmış ne çıkar Bu gece 'dörtlerin gecesi' Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar Gökyüzünde bir anda dört yıldız kayar Bütün dostlar uykuda Dörtlerin gözlerinde yalnız ateş var Dimdik başlarla Emin ve kararlı bakışlarla İhaneti durdurmak için ateşe yürüyorlar Dördü de yaşamaya sevdalı Özgürlüğe nişanlıydılar Tutsaklık kesmişti mutluluk yollarını Bu zindanda ölüme nikahlıydılar Bu ölüm ki özgürlüğün ilk adımı Tutsaklığın ve ihanetin kırılma anı Takvimde on yedi mayıs kalkar On sekiz mayıs dörtlere bakar Dışarda güne hazırlanırken tomurcuklar Dört candan başka uykudadır bütün tutsaklar Dağ - taş ve zindan uykudadır Yalnızca dört özgürlük yolcusu O gece ölüme hesap sormaktadır Yıllar boyu işkenceler içinde İhanetler ve direnmeler içinde Beklediler - beklediler de gelmedi ölüm Tuttular yakasından koydular önlerine Konuş be ölüm - konuş dediler Biz büyürüz sen böyle küçüldükçe Seninle kavgamız insanlık tarihiyledir Prometheus'tan Spartakus'e Bruna'dan Che Guewera'ya Vr Kawa'dan bizlere dek ateş iledir Gel de bağdaş kur soframıza ey ölüm Senin alçaldığını görmek Özgürlük adına sunulan canlar iledir Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar Dört can el ele bir demire sarıldılar Tinerler - neftler ve boyalar Zindanda dört can Kazan altında betona çakılmış birer çiviydiler Demirin beline sarılmış dört perçindiler Ve bir potada erimeye hazır cevherdiler Haykırdı ü"ç kibrit yolunda önde giden Ateşi zindanlardan kentlere götüren Tamam mıyız Ü"ç yerine dört kibrit çıkarıp cebinden Yaktı yüreğindeki korlanan ateşten Tutuşan ateş Patlayan tinerlerin ve neftlerin sesi Dokunmasın hiç kimse Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi Dört bin yılda yazılmış bir destanın Güneş diliyle söylenmiş ilk hecesi Böyle tutuşur - böyle yanar ancak Uzay çağında bir zindan gecesi ...oOo... Bir havar yükseldi zindandan kırlara Dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara Dağlar tutuşup indi bağlara Dört ayrı ses yükseldi her ateşten Söndürmeyin ateşi Üfleyin korlara - üfleyin korlara (...) Yak artık canlarla yakılan ateşleri Yak ki açılsın dünyanın körelmiş gözleri Yak ki yırtılsın geceler ışığınla Yak ki tarihi yeniden başlatsın Kawa'nın -ü"ç kibritin ve dörtlerin sözleri Yak ki yayılsın dünyaya Ateşin ve güneşin ölümsüz sesi... Kaynak: Ateşin ve Güneşin Çocukları Adnan Yücel |
12.08.08, 23:51 | #5 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Gözler Yangın Şimdi Gözler Yangın Şimdi Bunca yıl çığlıklar koşturulmuş bu yolda Deli taylar gibi ter içinde çığlıklar Savrulan bir yanlışa vurulmak için mi Yoksa dağları yırta yırta yürüyen Bir ırmak diliyle durulmak için mi Gözler yangın şimdi-ufuklar duman Dünya değişiyor-masalı koca bir yalan Tam kırk yıl bulandırdılar suları Nilüferleri dağlara taşıdılar Kekikleri çaylara Uğrun uğrun-ince ince-gizlice Ve sinsice yürüdüler karanlıklara Pınarbaşlarında yarpuzlar utandı Ormanda köknarlar Sonra leylak düşmanı bir akşam vakti Dünyanın değiştiğini buyurdular İhaneti kanlı bir gelinlik içinde Yeryüzünün yatağında doyurdular Durduk düşündük sularla birlikte Dağlarla - ormanlarla - bulutlarla birlikte Durduk düşündük Nergislerle - nevruzlarla - güllerle birlikte Yok olan hiçbir çiçek yoktu yeryüzünde Durduk düşündük Martılarla - turnalarla - güvercinlerle birlikte Yok olan hiçbir güzellik yoktu yeryüzünde Durduk düşündük Nehirlerle - denizlerle - okyanuslarla birlikte Yok olan hiçbir dalga yoktu yeryüzünde Tam da yunuslar sevişirken arsipel'de Tam da gökkuşağı sevinleşirken Özlenen renkler siliniyor dediler Tam da insanın insanlığına çeyrek kala Yarım metrelik cam bir savaş alanıyla Çıktılar karşımıza teknoloji yalanıyla Gözler yangın şimdi ufuklar duman Dünya değişiyor masalı koca bir yalan Çocuklar ölürken bütün ülkelerda Ey koca nazım Ey ustamın ustam dediği Milyonlar içindeki vatansız yalnızım Çocuklar güldü demiştin o büyük ülkede Gel de gör şimdi O yüzlerde büyümüş yarınsız öfkeyi Gel de gör Gece gelen telgraftaki yüce değerin Nasıl bir körlüğe kurban verildiğini Yüreklerde yükselen son anıtın da Gel de gör nasıl yerlere serildiğini Sonrası vurgun soygun ve talan Sonrası gözyaşı ve kan Çaykovski harlemde bir tepinme Tolstoy sutyen boşluklarında pembe dizi Mayakovski bir papaz duası belki Puşkin çarlık özlemlerinin şiirsel gizi Gözler yangın şimdi ufuklar duman Dünya değişiyor masalı koca bir yalan Ne olur tunçtandı demirdendi demeseydin Bir tabuttan korkan o şaire gönül vermeseydin A....... neruda'nın şili kasımpatılarını Hasan hüseyin'in kırmızı gül dallarını Howard fast'ın fırtına sonrası çığlıklarını Ölmeden önce mezarının başına koysaydın Burcu burcu gürcü gürcü koksaydın Dünya değişiyor masalına kahkalar atsaydın Son anda sokup ellerini kanayan kalbine Çocuk yüzlü yepyeni bir şiir çıkarsaydın Nasıl da severim seni Hiroşimalı bir kızın yaprak dudaklarında İşçi tulumuyla istanbul da taksim alanında Ve 1960 yazında küba da nasıl da severim Al şimdi ellerimi Yattığın o büyük ülkenin topraklarına uzat Yanar parmaklarım yanar Ne solohovlar ne de gorkiler var Yalnızca seni o topraklarda tutsak edenler Ve memed in özlemiyle oraya gömenler var Yanardağlar mı patlıyor bilemiyorum Denizlerle karalar yer değiştiriyor Dinazorlar mı göçüyor yoksa Bir yanım tırpan yine-bir yanım gül bahçesi Bir yanım soygun yine-bir yanım ter ezgisi Söyler misin ey ustaların ustası Nedir bu değişmenin yarınsız sonrası Şimdi senin ceviz yaprağı kıvıl kıvıl ülkende Kimi dünya değişiyor masalının halinde Ki orta asya nın kımız tadı hala dilinde Kimi zonguldak madenlerinde Paşabahçede ve çukobirlikte Yurtiçi kargoda ve toros gübrede Direnen bütün yüreklerle birlikte Kimi dört bin yıllık güneş peşinde Adının özgürlüğü için döğüşmekte Değişen nedir söyler misin Alınterinin nehirleştiği bu yaşam içinde Bir tren penceresinde saman sarısı saçlar Rüzgarın yelesinde nasıl ülkeden ülkeye Beyinden yüreğe nasıl fırtınalarla koşar O büyük coşkular O sonsuz duygular Uzansam her teline şimdi ellerim yanar Her biri beş dolara bir masadan uçar Bir başka masaya konar Seninse bu körkütük gidiş içinde İnsanlık adına yüreğin bir başka kanar Dikersin gözlerini masmavi yarınlara İnsanlığın insanca yaşamını özlersin Ve söylenirsin kendi kendine Çağının tanığı her şair gibi sen de Ne açlık ne zulüm ne de kan Ancak biz kazandığımız zaman Ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:52 | #6 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Hangi Günün Yüzyılı Hangi Günün Yüzyılı Sancısını yaşıyorsun kaç zamandır Yeni bir güne sevinçle başlamanın Yoluna ışık tutan sözcükler Var mı o günün ışıltılı kanatlarında Rüzgâra dost olan soluklar var mı Altını çize çize soruyorsun nedense Ki hep aldatmış olduğun kendine Adın çoktan çocuğa çıkmış oysa Çoktan anlaşılmaz olmuşsun Şu güzel ömrün tam ortasında Kuşları sora sora düşen yapraklarda Ey çılgın Kanadı kırık her kuşa Kanat olmaktan yorulmuşsun Bulutları çarpışa çarpışa yorgun Bir gökyüzüdür artık gülüşün... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:53 | #7 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | İmge Dedim Adına İmge Dedim Adına Son çocukluk da bitmişti ömrümde Düşlerim belki kış ölüsü belki yaz Kırlara bahar yetmese de içimde Yüreğim nar çatlamasıydı sana kadar Dilimde sözcüklerin çelik direnci Sesimde ölüm rengine inat aşklar Mavilikler yasaklandı gökyüzünde Özgürlüğü kuş kanatlarında bekledim Doğduğum gün adına "imge" dedim Sevdim bütün insanları insan yanlarını Sen de seveceksin Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin Kar yağsa da yaktığın ateşler üstüne Ateşi yüreğinle körükleyeceksin Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı Çiy de düşebilir anıların üstüne En güzel ezgileri nehirağzı denizlerde Hep kendi sesinle türküleyeceksin Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını Adının sonsuz anlamında göreceksin Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları Soluğumu soluklarına kattım Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım Bir çocuk ölümleri ağlatti beni Bir de türkülerde kalabalık ihanetler Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine Aşk adına sesimi sürdüm namlulara En büyük eylemleri söz eyledim Doğduğun gün adına "imge" dedim Sen elbette sen olacaksın biliyorum Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:55 | #8 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Kutup Yıldızı Kutup Yıldızı O korku vardı hep çıkılan yolda O korkusuzluk vardı Suyun su olduğu günden beri akardı Biri can verip aydınlatır Diğeri boğar ve yakardı Yaşamın her dönüm noktasında Bir ileri bir de geri Atılan adımlar gibi alçalma ve yücelme Atılan adımlar gibi Büyüme ve küçülmeydi adı Biri sevgi olup yapardı Diğeri öfke olup yıkardı O korku vardı hep çıkılan yolda O korkusuzluk vardı Geceler güvensizdi Gökyüzünde soluklar tükenirken Ay sevinçsizdi Bir şey vardı sanki hep yarım kalan Bir anı ya da bir düş gibi Uzak Uçurumlarda sessizce sallanan Yıllardan beri canlı tutulan ateşler Söndürülürken yüreklerde birer birer Kim yakacaktı Uğrunda ölünen o büyük ateşi kim Daha gün batmadan Karartılan günlerin rengini Gün doğarken Kim haykıracaktı mor bahçelere kim Kim ağlayacak Kim gülecekti tüm güzellikler adına Kim sevecek Kim dövüşecekti Kim takacaktı ölürken Ölümsüzlüğü gül diye yakasına Kışın kar açıp Çiçek olacaktı buz sarkıtan dallarda Yazın güneş açıp Gelecek olacaktı ufuklarda kim Bir yıldız vardır hani Bütün yıldızlar içinde der Homeros Ne kopmuştur hiç bir zaman Kök saldığı kutsal yerinden Ne de boyun eğmiştir Ölüm kusan hiç bir karanlık önünde Nasıl susulursa Bin yıllık zamana karşı okyanus dilinde Aynen öyle parlamıştır Tüm gecelerin gökyüzünde Aynen öyle Notaların tören tören canlanıp Dile geldiği günden beri Hiç bir senfoni bulamadı bu sesi Bulamadı sarayların görkemli sütunlarında Hiç mi hiç bestelenmeden Ve seslendirilmeden yaşandı zindanlarda Hücreler senfonisiydi adı Yaylı sazlar: Demir parmaklıklar Ve demir kilitli demir kapılar Vurmalı sazlar: Taş duvarlar Ve taş katılığında kör baskılar Üflemeli sazlar: Şafakta idamlıklar Ve direnen tutuklular Erkekler kadınlar duvarlar ve ufuklar Yıldızlar içindeki o yıldızın Ölüme ve ölümsüzlüğe doğru Akışıyla başlıyordu hep birden uçuşarak Ardından diğer bütün notalar Ki maviliklerde süzülen kuşlar Kurtuluş savaşında Kurşuna ve saza vurulan türküler Fransız ihtilalinde Sürgüne ve giyotine gidilen marşlar Ve bir nice kızıl meydanda Yankılanan uğultular - uğultular Sonra güneşe gönderilen Özgürlük renkleri peş peşe Ve fethedilerek Ağızdan öpülen enginler - enginler Ey halkımın demir kazık dediği Yıldızlar içindeki soylu yıldız Varsın onlar söndü bilsinler seni Bulutları delerek saldığın ışıklar Ki bin renkli gelenek üzre Balkıyıp çoğalıyor şimdi Susmayan bir hücreler senfonisinde Kentlerin en yumuşak sessizliğinde Bildiriler düşüyor artık İnsanların yüreğine yağmur taneleriyle Gök gürlemeyince yer gülmez Gök gürlemeyince yer gülmez diye... Adnan Yücel |
12.08.08, 23:56 | #9 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Rüzgarla Bir Rüzgarla Bir Hangi günün gecesidir / yazı kışta kılan bilir Gün içinde görünmeden / günü suya salan bilir Dağlar düze iner birden Aşkı sonsuz kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir Göl göl olur damda biri / çentik atar günlerine Sel sel akar diğerleri / güneş güler tenlerine Biri bine döner birden Yolu yakın kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir Rüzgar çocuk sesleriyle / mavi bir düş kurar gökte Sözde türkü dalda çiçek / olur açar her yürekte Gözden perde iner birden Düşü gerçek kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir... Kaynak: 'Rüzgarla Bir' isimli kitabindan' Adnan Yücel |
12.08.08, 23:57 | #10 (permalink) |
Beta Üye Üyelik tarihi: Feb 2008 Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058 Rep Puanı:2028 Rep Gücü:0 RD: Ettiği Teşekkür: 46 73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi : | Suskunum Sana Suskunum Sana Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Haykırabilsem Belki bir nehir köpürebilir sesimde Silinebilir kuraklığın bütün izleri Upuzun çöller vadileşebilir içimde Hangi güzelliği özlesem suskunum sana Yürek boşluğunda bir of kadar suskun Özlüyorum seni masmavi Koşuyorum sana bembeyaz Ve kahroluyorum bir anda kapkara Ah oluyorum Of oluyorum Ve susuyorum Oysa haykırabilsem Işık yumağı bir pınar olur soluğum Hangi türküye uzansam suskunum sana Ağıt ağıt, özlem özlem suskun Tut ki vurulmuşum Aşktan ve kandan bir damla olmuşum Bir saçlarının rüzgarına Bir de ağzının kıyılarına konmuşum Hangi dalga silebilir beni senden Hangi kasırga koparabilir Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum Coşkuların her şahlanışında Sana deprem deprem susmuşum Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası Sözlerinde baskı yasası yeter Hangi kavgayı özlesem suskunum sana Zafer sabahlarında gece kadar Bayram sabahlarında yas kadar suskun Böyle güzelliklere de Böyle suskunluklara da lanet olsun Al bu suskunluğumu al artık Al ki Bütün gürültüler kahrolsun... Adnan Yücel |
Tags |
adnan, adnan yücel, adnan yücel şiir, adnan yücel şiirleri, siirleri, yucel |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Adnan Koç Resimleri - Adnan Koç Fotoğrafları - Adnan Koç Resim - Adnan Koç Fotoğraf | Okyanus | Ünlülerin Resimleri | 1 | 01.09.12 20:36 |
Hasan Ali Yücel Şiirleri | Josephine | Türk Şairlerin Şiirleri | 3 | 19.08.08 12:20 |
Adnan Yücel Hayatı (Biyografisi) | Başak | Şairlerin Hayatı ( Biyografileri ) | 0 | 17.08.08 04:37 |
Gözler Yangın Şimdi (Adnan Yücel) | Josephine | Şairlerden Seçme Şiirler | 0 | 12.08.08 23:51 |
Can Yücel Şiirleri | Deniz | Türk Şairlerin Şiirleri | 11 | 13.02.08 20:53 |