|
Kayıt ol | Yardım | Üye Listesi | Ajanda | Bugünki Mesajlar | Arama |
İngilizce İngilizce dersi ödevleri,İngilizce ödevleri... |
| LinkBack | Seçenekler |
05.12.08, 02:54 | #12 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | Fiiller Fiiller Fiiller Fiiller Fiil cümlenin en önemli elemanıdır. Ve : - Bir harekete veya olaya işaret eder. Bunlara aksiyon fiili denir. Mesela: take = almak, bring = getirmek, fly = uçmak, eat = yemek, run = koşmak, gibi veya - bir oluşumu (occurrence) belirtir: decompose = ayrışmak, glitter = parıldamak gibi, veya - yaşanılan hali açıklar : exist = var olmak, live = yaşamak, stand = durmak, dayanmak gibi - bazıları aksiyon değil, zihinseldir : dream = rüya görmek, hear = duymak, wonder = merak etmek, look = bakmak gibi Kısaca, fiiller iş,hareket, oluş, durum bildiren sözcüklerdir. Fiil, eylemi yapan kişiye, zaman kipine, cinsiyet vs. gibi birçok faktöre göre değişiklik gösterir. 1-Geçişli Fiiller – Transitive Verbs : Geçişli fiil her şeyden önce bir aksiyon, hareket fiilidir. Cümledeki anlamının tam olabilmesi için mutlaka bir direkt nesneye ihtiyaç duyar. Yani, fiildeki hareket nesneye dolaysız şekilde aktarılır. Başka bir tanımla, nesne alabilen, yani eylemin etkisinin başka varlıklar üzerine geçtiğini belirten fiillere geçişli fiiller denir. Örnekler: I punched him. = Onu dövdüm. She kissed her daughter = Kızını öptü We love each other = Birbirimizi severiz. He saw his wife. = Karısını gördü. Cümlede direkt bir nesne yoksa, geçişli fiil tam değildir. Mesela; The child broke = Çocuk kırdı, Eksik The child broke the vase = Çocuk vazoyu kırdı, Tam Bir fiilin geçişli olup olmadığını anlamak kolaydır. Bunun için, hareket bir kimseye veya bir şeye mi yapılıyor diye sormak gerekir. Yanıt evet ise, fiil geçişlidir. The judge sentenced = Hakim mahkum etti, soru; kimi mahkum etti? The judge sentenced the murderer = Hakim caniyi mahkum etti. I see = Görüyorum, anlıyorum, soru kimi I see the sky. = Gökyüzünü görüyorum. 2-Geçişsiz Fiiller : Intransitive Verbs : Geçişsiz fiil de bir aksiyon fiilidir. Ama direkt bir nesnesi yoktur. Aksiyon bir kimseye veya eşyaya nakledilmeden sona erer veya bir zarf tarafından değiştirilir. Bu fiillerle kurulan cümlelerde nesne bulunmaz; eylemin etkisi yalnız özne üzerindedir. Başka bir deyimle, öznenin yaptığı kendine dönüktür. Bir fiilin geçişsiz olup olmadığını anlamak için, aksiyonun bir şekilde, bir yönde veya bir dereceye kadar yapılıp yapılmadığını sormak gereklir. He died = Öldü , I fell = Düştüm, You smiled = Gülümsedin Gördüğünüz gibi, yukarıdaki hareketlerin hiçbiri başka birisine veya başka bir şeye transfer edilmemiştir. 3-Hem Geçişli hem Geçişsiz Olabilen Fiiller – Verbs That Function Both Transitive and İntransitive Bazı fiiller, duruma göre, geçişli de olabilir, geçişsiz de. Mesela, She laughed = Güldü, Geçişsiz She laughed at me = Bana güldü, Geçişli I understand = anlıyorum I understand her = Onu anlıyorum. 4-Bağlantı Fiilleri – Linking Verbs = Copula Bağlantı Fiili cümledeki aksiyonu değil, özneyi tarif eder, özne hakkında malümat verir. Bazen fiil veya fiil benzeri bir unsurdur. Cümledeki özneyi yüklem ile bağlar, Bir hareket veya hali ifade etmez. Nitekim, copula sözcüğü Latince iki farklı şeyi birleştiren demektir. Bunun başlıca örneği ve en yaygın olanı, “olmak – to be” fiilidir. She is a nice girl. = O hoş bir kızdır. We are friends = Biz arkadaşız. Diğer bağlantı fiilleri şunlardır: become = olmak Get = elde etmek, almak Seem = görünmek Feel = hissetmek, duymak appear = görünmek Continue : devam etmek, sürdürmek Taste = tadmak Remain = kalmak, Sound = ses vermek, gibi görünmek Grow = büyümek, olmak,..laşmak, leşmek Stay = kalmak, ikamet etmek Look = görünmek, smell = kokmak Örnekler : She is a doctor of bioethics = Biyotik doktoru oldu. He became an engineer = O mühendis oldu. It smells bad = Kötü kokuyor He looks angry. = Kızgın görünüyor. You are growing old. = İhtiyarlıyorsun. I feel okay. = Kendimi iyi hissediyorum. She continued her speech = Konuşmasına devam etti. Dikkat : Yukarıdaki filler özneyi tanımlıyor, ancak öznenin yaptığı bir hareketi ifade etmiyor. Bağlantı fiili özneye ait içinde bulunulan özellik veya koşulu belirtir. Özneyi cümlede eşdeğer bir kelimeye bağlar. Check-up indicates that Merih is healthy = Check up Merih’in sağlıklı olduğunu gösteriyor. Özne Merih, healthy kelimesine bağlanmıştır ki bu kelime Merih için veya onu tanımlamak için söylenmiştir 5-Düzenli (Kurallı) Fiiller – Regular Verbs:Düzenli Fiiller belli bir çekim kuralına tabidir. Örnekler : Want = istemek I want = İstiyorum You want = İstiyorsun She,he,it wants = istiyor We want = İstiyoruz You want = İstiyorsunuz They want = İstiyorlar Eat = Yemek I eat = Yerim You eat = Yersin Shew, he, it eats = Yer We eat = Yeriz You eat = yersiniz They eat = Yerler Like = Sevmek, beğenmek I like = severim You like = Seversin She, he, it likes = sever We like = Severiz You like = Seversin They like = Severler Gördüğünüz gibi, düzenli(kurallı) fiiller zamire göre değişmez. Tek istisna olan 3. halde(she,he, it), “s” takısı alır. İngilizcede fiillerin üç şekli bulunur. Birincisi kök (base) şekil veya birinci haldir. Buna infinitive (mastar) denir. İkincisi, basit geçmiş(simple past) halidir. Buna ikinci hal denir. Üçüncüsü past participle denen üçüncü halidir. Düzenli fiillerde 2.ve 3. şekli oluşturmak çok kolay olup, sadece kökün sonuna “ed” eklemek yeterlidir. Örnekler: Infinitive (1. hal) 2. Hal 3.Hal Like =sevmek liked liked Talk = konuşmak talked talked Walk = yürümek walked walked Work = çalışmak worked worked Learn = öğrenmek learned learned Look = bakmak looked looked 6-Düzensiz (Kuralsız Fiiller)Ancak bir çok fiil yukarıdaki kalıba uymaz. Bunlara düzensiz (kuralsız) fiiller denir. Bu fiilerin 2. ve 3. halleri bir kurala tabi değildir. Gerçi Bazılarında bir kalıp görülür. Ama bunları kural olarak görmek yanlış olur. Örnekler : Spring = yaydan fırlamak sprang, sprung Drink = içmek drank drunk Blow = üflemek, esmek blew blown Kısaca, düzensiz fiillerin ikinci ve üçüncü halini ezberlemekten başka çare görünmüyor. Örnekler : Infinitive 2. Hal 3. Hal En önemli kuralsız fiil “to be (olmak) fiilidir. Am, are, is was, were been I am tired (I, she, he, it) was tired been (tüm zamirlerde) (You, we, they) are tired (You, we, they) were tired. (She, he, it) is tired become = olmak became become have = sahip olmak had had can = yapabilmek yardımcı fiili could could begin = başlamak began begun bend = bükmek, bükülmek bent bent bring = getirmek brought brought catch = yakalamak caught caught say = söylemek said said tell = anlatmak, demek told tol put = koymak put put |
05.12.08, 02:55 | #13 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | Yardımcı Fiiller Yardımcı Fiiller Yardımcı Fiiller – Auxillary Verbs = Helping Verbs Yardımcı fiilin (auxillary verbs = helping verbs) fonksiyonu, cümledeki ana fiil hakkında anlam (semantic) veya sözdizimi (syntantic) bakımından ilave bilgiler vermektir. Ana fiil ile yardımcı fiil anlamsal (semantic) yönden birbirinden farklıdır. Yani, cümle içinde her ikisinin fonksiyonu farklıdır. Yardımcı fiiller esas fiille beraber, eylemin ne zaman yapılacağı hakkında bilgi verir Yardımcı fiilerin sayısı 3 ( üçtür): · -To be · -To do · -To have Yukarıdaki üç grup yardımcı fiil aynı zamanda ana fiil olarak da kullanılabilir. Ayrıca, şu hususlara da dikkat edin : a)Her cümlede ana fiil ile beraber yardımcı fiil göremezsiniz. b)Cümlede, eating, running gibi “ing” li fiil (gerund) gördüğünüzde, ayrıca yardımcı fiil de mutlaka vardır. c)Bir cümlede en fazla 3 (üç) yardımcı fiil olabilir. Örnek : You should have been watching the news = Haberleri seyretmekte olmalıydın cümlesinde ; (should, have, been) yardımcı fiillerdir. Esas fiil ise, watching sözcüğüdür. A)A) To be Fiili: 1-Tanım ve Açıklama Türkçe dilbilgisinde motomot karşılığı yoktur. Türkçede fiilin sonuna eklenen son ekler to be fiilinin karşılığıdır. İngilizce dilinin en kuralsız fiilidir. Bukalemun gibi kılıktan kılığa girer. İstisnai bir fiildir. Orta derecede hatta ileri derecede İngilizce düzeyine ulaşmak için çok iyi anlaşılması şarttır. Zamana ve zamire göre birbirine hiç benzemeyen aşağıdaki şekilleri alır: being, been, am, are, is, was, were Toparlayalım: her ne kadar sözlükteki anlamı “olmak” ise de, tam karşılığı Türkçe ‘ de cins isimlerin sonuna gelen aşağıdaki eklerdir: · ım-ın-um-sın-sin-dır-dir-dur-iz-ız-uz-siniz-sunuz · · “to be or not to be · that is the question” · · Shakespeare’in Hamlet piyesindeki bu sözler, “to be” fiiline ün kazandırmış, hatta onu adeta kutsamıştır. · 2- Cümle İçinde Kısaltılarak Kullanılırlar. I am = I’m You are = You’re He is = He’s She is = She’s It is= It’s We are = We’re They are = They’re 3- Tekil isimlerle is, çoğul isimlerle are kullanılır. He is a boy = O bir (erkek) çocuktur. She is a girl. = O bir kızdır. They are workers = Onlar işçidir. We are your children = Biz senin evlatlarınız. İstisna : to be fiilinin (I = ben) zamiri için hususi bir şekli vardır: am. Bu kelime sadece I için kullanılır. I daima büyük harf olarak ve noktası yazılır. Bazen resmi olmayan yazılarda I küçük harfle yazılır. O zaman üstünde nokta bulunur. “i” halini alır. I am (I’m) your admirer. = Ben hayranınızım. I am coming home = Eve geliyorum. (tavsiye edilmez) 4-Geçmiş Zaman Halleri was ve were Şeklindedir. Was, am ve is in geçmiş zaman hali; Were ise are geçmiş zaman halidir. Yani: was tekil öznelerle, were çoğul öznelerle kullanılır. Örnekler: He was our man = O bizim adamımızdı. She was our leader = O bizim liderimizdi. They were our enemies = Onlar düşmanımızdı. I was upset. = Kızgındım. 5-Fonksiyonları To be fiili etrafımızdaki nesneleri tasvir etmek, niteliklerini,konumlarını belirtmek istediğimizde kullanacağımız temel fiildir. She is my sister = O benim kız kardeşimdir. You are my best friend = Sen en iyi arkadaşımsın You’re so kind. = Çok naziksiniz. - Hem yardımcı fiil hem de esas fiil olarak işlev görür. She is walking = O yürüyor, cümlesinde, is yardımcı fiil, walking ana fiildir. I am teaching you English = Size İngilizce öğretiyorum, cümlesinde am yardımcı fiil, teaching ana fiildir. She is a lady = O bir hanımdır cümlesinde is asıl fiildir. He is waiting form me. = O beni bekliyor. is yardımcı fiil, waiting asıl fiildir (ordinary verb) They are students = Onlar talebedir cümlesinde are esas fiildir. - Durum (hal) bildirir. I am so sad now. = Şimdi çok üzgünüm She is lovely = O enfes birisi You were in the kitchen, when I came in = Ben içeri girdiğimde, mutfaktaydın. We will be in Bodrum next week.= Önümüzdeki hafta Bodrum’da olacağız. Cümleleri bir hareketi değil, içinde bulunulan statik halleri anlatır. . - Hareket Bildirir Ancak, bu fiil, belirli anlamı olduğunda continuous (süreklilik gösteren) şekilde de kullanılır. Nitekim, aşağıdaki örneklerde “to be” fiili hal değil, hareket yani dinamizm bildirir. You are being very rude. = Çok kabalık ediyorsun. He was being careless = Dikkatsiz hareket ediyordu 6) Aktif Cümleyi Pasif Cümleye Çevirmek İçin Kullanılır (Passive Voice) İngilizcede Pasif cümleler çok önemlidir. Pasif cümleler bir olayın veya hareketin üçüncü bir kişi ağzından anlatılmasıdır. Aktif cümleyi pasife döndürmek için “to be” fiili kaçınılmazdır. Aktif cümle : Someone has stolen my wallet = Birisi cüzdanımı çaldı. Pasif cümle : My wallet has been stolen = Cüzdanım çalındı. Örnekler : The bridge was built last year. = Köprü geçen yıl inşa edilmişti. Milk is used for making butter and cheese. = Süt yağ ve peynir yapmak için kullanılır. The stolen car has been found = Çalınan araba bulundu. 7- Cümlenin başına getirilerek soru cümlesi yapılır. You are smiling = Gülümsüyorsun. Are you smiling? Gülümsüyor musun? She is talking = O konuşuyor. Is she talking = O konuşuyor mu?? He was working = O çalışıyordu Was he working? Çalışıyor mu? 8- “Were”Yardımcı Fiili Dilek Kipi (Subjunktive Mood) Yapımında Kullanılır If I were a rich man = Ah, bir zengin olsaydım. If I were you = Senin yerinde olsaydım 9- Bağlaç Yapmak için Kullanılır The guy who is sitting next to you. = Yanıbaşında oturan adam The policeman who was chasing the robber = Soyguncuyu kovalayan polis. The workers who were paid poorly made a strike = Düşük ücret ödenen işçiler grev yaptı. 10) There is, there are, there was, there were Türkçe'de "var" anlamına gelir . Tekiller ve sayılamayan isimler için “there is” , çoğullar içinse “there are" kullanılır. Böylece: is ve are şeklindeki to be fiili ile meydana getirilirler. Örnekler : There is a house in the garden. = Bahçede bir ev vardır. There are trees in the field. = Tarlada ağaçlar var. There is no money in my pocket. = Cebimde hiç para yok. There is a book on the table = Masanın üstünde bir kitap var. There are students in the garden = Bahçede talebeler var. Are there flowers in the vase?= Vazoda çiçekler var mı? How many girls are there in the classroom? = Sııfta kaç kız var. Geçmiş zaman şekilleri there was, there were; Türkçeye vardı, vardılar kelimeleriyle tercüme edilir. There was nobody at home = Evde kimse toktu. There were three teachers in the teachers room. = Öğretmenler odasında üç öğretmen vardı. 11-Dolambaçlı İfadeler (Roundabout ways of saying) Daha basit olarak, tek bir fiil ile ifade edilebilecek cümleler bazen “to be” yardımcı fiili ile dolambaçlı (roundabout) şekilde söylenir. Normal ifade To be ile dolambaçlı ifade Earlier, the world didn’t exist = Earlier, the world was not in existence (Önceleri dünya yoktu) - This rule doesn’t apply to small companies = This rule is not applicable to small companies.= (Bu kural küçük şirketlere uygulanmaz.) - We agree with each other = We are in agreement with each other (Birbirimizle anlaşıyoruz.) - Price hikes indicate inflation = Price hikes are indicative of inflation (Fiyat artışları enflasyon işaretidir. ) - It violates the rules. = It is a violation of the rules. (Bu kuralların ihlalidir) - He abused his power = He was abusive of his power (Gücünü kötüye kullandı) - I have received your letter = I am in receipt of your letter (Mektubunuzu aldım.) - You possessed a big portfolio of securities = You were in possession of a big portfolio of securities (Büyük bir menkul kıymet portföyüne sahiptiniz.) - Turkey influences other countries = Turkey is influential on other countries. (Türkiye diğer ülkeleri etkiler.) - Our factory will operate soon = Our factory wil be operative soon. (Fabrikamız yakında faaliyete geçecek.) - We have to support the poor = We have to be supportive of the poor. (Yoksulları desteklemeliyiz.) -This word derives from Latin = This word is derived from Latin (Bu kelime Latince’den alınmadır.) -He desires (wants) a luxurious llife = He is desirous of a luxurious life. (O lüks bir hayat arzuluyor.) -The mother attended her daughter in the hospital = The mother was in attendance of her daughter in the hospital. (Anne, kızına hastanede refakat etti.) -I admit that I erred = I admit that I was in error. (Hata yaptığımı kabul ediyorum.) -What factors determine the result = What factors are determinative of the result. (Bu sonucu hangi faktörler belirler. ) -Globalization benefit from the breakthroughs in tecnology. = Globalization is benefited by the breakthroughs in technology. (Küreselleşme teknolojideki ilerlemelerden yararlanır.) -Poverty can promote personal success = Poverty can be promotive of personal success. (Yoksulluk kişisel başarıyı teşvik edebilir.) -Real estate doesn’t always produce income = Real estate is not always productive of income . (Mülk her zaman gelir getirmez (üretmez).) -I can swim in deep water. = I am able to swim in deep water. (Derin suda yüzebilirim.) -We can’t accept your offer = We are unable to accept your offer. (Teklifinizi kabul edemeyiz.) -The procedures bind every employee = The procedures are binding upon every employee. (Prosedürler, her çalışanı bağlar) -He may enter this area = He is authorised to enter this area. (O bu alana girebilir (girmeye yetkilidir).) 12) To be fiili ile emir veya istek cümleleri (Imperative) Be yourself! = Kendin gibi ol, doğal davran, başkalarını taklit etme Be careful! = Dikkatli ol, Be on the alert! = Teyakkuz halinde ol Don’t be foolish! = Enformel konuşmada “saçmalama, aptal olma” anlamında kullanılır Be my guest = Buyrun. |
05.12.08, 02:56 | #14 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | B)B) To Have 1)Tanımlar ve Açıklama En yaygın olarak kullanılan ve bilinen anlamında “sahiplik (iyelik)” bildirir. Üçüncü tekil şahıs halinde “has” şeklini alır. Mesela, She (he) has a pretty face = Güzel bir yüzü var. I have much money = Çok param var. We have some problems = Bazı sorunlarımız var. 2)İkinci ve Üçüncü Hali “Had” Şeklindedir. They had a big house. = Büyük bir evleri vardı.= Büyük bir eve sahiptiler. We had lived in different cities. = Farklı şehirlerde yaşamıştık. 3)Yemek, İçmek, Banyo yapmak vs gibi Eylemler için Kullanılırlar. - We have dinner at 7 o’clock. = Saat yedide akşam yemeği yeriz. - They have lunch at a restaurant. = Öğle yemeğini lokantada yerler. - I have a bath every morning. = Her sabah banyo yaparım - have a say = Söz sahibi olmak He has the final say in the family. 4- To Have fiiliyle Emir veya istek cümleleri (Imperativs with have ) - Have a look = Göz atmak Have a look at this report = Bu rapora bir göz at. -Have a nice day! = İyi günler -Have a cigarette = Bir sigara al -Have a drink = Bir içki al. -Have a rest = İstirahat et. -Have a sit = Otur 5-To Have fiiliyle Deyimler : -have’s and have-not’s = zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar The have’s and have-not’s live together in a society = zenginler ve fakirler toplumda beraber yaşarlar. 6-Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak kullanılabilirler She has a new car = Onun yeni bir arabası var. I have some money = Param var , gibi cümlelerde ana fiildir. I have seen you = Seni gördüm, cümlesinde ise yardımcı fiildir. She has loved nobody = O kimseyi sevmedi. 7- “Have” Yardımcı Fiil Olarak Perfect Tense Kiplerini Yaratır Present Perfect Tense I have been to London many times = Çok kez Londra’da bulundum. He has seen so many countries = Bir çok ülke gördü. Present Perfect Continous Tense I have been learning English for five years = Beş yıldır İngilizce öğrenmekteyim. He has been working very hard = O çok sıkı çalışmakta. Past Perfect Tense I had done my homework before someone visited me = Birisi ziyaret etmeden önce ödevimi bitirmiştim. Ali was very hungry, because he hadn’t eaten anything for the whole day = Ali çok açtı, çünkü bütün gün hiçbir şey yememişti. Past Perfect Continous Tense I was so tired when I came home. I had been walking all the day. = Eve geldiğimde çok yorgundum. Bütün gün yürümüştüm. He looked so dirty because he had been fixing his car since early in the morning. = Çok kirli görünüyordu çünkü sabaın erkeninden berfi arabasını tamir etmekteydi. Bu zaman kipleri ilgili bölümlerde incelendiğinden ayrıntıya girmiyorum. 8-Soru Cümleleri Yapar: Yardımcı fiil olarak soru cümleleri yapar: Have you got a car ? = Araban var mı? Have I seen you before = Seni daha önce gördüm mü? Has he been to the zoo = O hayvanat bahçesine gitti mi? 9-Uzun sorulara kısa yanıtlar En uzun cümlelere dahi have ile çok kısa yanıtlar verilebilir. Have you seen your uncle dancing like a professional dancer ? (Amcanın profesyonel bir dansçı gibi dans ettiğini gördünmü?) uzun sorusuna aşağıdaki kısa yanıtlar verilebilir. Yes, I have veya No, I haven’t C-To Do 1-Tanım ve Açıklamalar: Üçüncü tekil şahısta “-es” takısı alır. Geçmiş zamanda “did”, past participle yani 3. halde “done” biçimini alır. Hem esas (ordinary) fiil olarak, hem de yardımcı fiil olarak görev yapar. İngilizcede en önemli fiillerden biridir veya en önemlisidir. Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak işlevini biraz ayrıntıya girerek incelememiz yararlı olur. Esas fiil olarak anlamı yapmak, etmektir. Fakat Türkçeye tercümede “to make” sözcüğünün karşılığı da aynıdır. İngilizce’de tabii ki bu iki kelime arasında farklar var. Dolayısıyla, ne zaman “do”, ne zaman “make” kullanılacağı haklı olarak tereddüt uyandırır. Aşağıdaki bilgiler bu karışıklığı önlemede size yararlı olacaktır. 2-“Do” Fiiliyle Kullanılan Günlük Faaliyetler · -Gündelik uğraş ve işler “do” ile ifade edilir. Dikkat edilirse, bu işler genellikle fiziki bir nesne yaratmaz. · · -Job ( İş, görev). We always do our job properly. = Biz daima görevimizi düzgünce yaparız. · - Work (çalışma). You did a good work = İyi iş yaptın · -Homework (Ev ödevi) Students should always do their homework in time. = Talebeler görevlerini daima zamanında yapmalıdır. · -Housework (Ev işi) My wife hates housework. = Eşim ev işinden nefret eder. · -Ironing (Ütülemek, Ütü yapmak) She always irons her big brother’s clothes. = Abisinin elbiselerini daima ütüler. · -Do the dishes ( Bulaşık yıkamak ) You love eating, but you dislike doing the dishes. = Yemeyi seviyorsun ama bulaşık yıkamaktan nefret ediyorsun. · -(Do (the) cleaning = Temizlik yapmak) Who will do the cleaning? = Temizliği kim yapacak ? · -(Do (the) washing up = Çamaşır yıkamak) Yesterday, my wife did the washing up while I was mending the roof. = Dün eşim ben çatıyı onarırken çamaşır yıkadı. · -(Do (the) shopping = Alışveriş yapmak) It’s a pleasure to do shopping when you have money in your pocket. = Cepte para olunca alışveriş yapmak bir zevktir. 3- Genellemeler: Genellemelerde do fiilini kullanılır. Yani, bir faaliyeti tam olarak isimlendiremiyorsanız, do fiiline başvurmanız gerekiyor. Bu durumda aşağıdaki kelimeler kullanılır: - Something (bir şey, herhangi bir şey) I want something to eat = Yiyecek (herhangi) bir şey istiyorum. - Nothing (hiçbir şey) I have nothing to give you = Sana verecek hiçbir şeyim yok. - Anything (herhangi bir şey, hiçbir şey) I don’t need anything = Hiçbir şeye ihtiyacım yok. - Everything (herşey) I can do everything to please her. = Onu memnun etmek için herşeyi yapabilirim. 4- Do ile Cümleler Birçok önemli ifadeler “do” fiilini alır. Bunların çoğu idiomatik yani deyimseldir ve hepsi birbirinden önemlidir. O kadar ki “do” nun bu kullanımlarını öğrenen bir insan İngilizce’de önemli bir merhale almış sayılır. -How do you do? = Tanıştığımıza memnun oldum. İlk kez tanışan veya tanıştırılan iki insan birbirine bu sözleri söyler. - Nothing doing= Yapılacak bir şey yok. İlgi çekici bir şey yok. Sana yardımcı olamam. There is nothing doing here. Let’s leave = Burada enterasan bir şey yok. Gidelim -That will do = Yeter, yeterli, bu kadarı kafi. That will do. I won’t listen to you anymore= Bu kadar yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim. I can give you 100 Tl. Will that do? = Sana 100 TL verebilirim. Yeterli mi? I am afraid you ,will have to do with a spoonfull of sugar = Korkarım, bir kaşık dolusu şekerle yetinmek zorunda kalacaksın -It doesn’t do to... = Doğru veya tavsiyeye şayan değil. It doesn’t do to underestimate the rivals. = Rakipkeri küçümsemek doğru değildir. -Do better = Daha iyisini yapmak, daha iyi performans göstermek You have to do better in the next semester.= Gelecek yarıyıl daha iyi çalışmalısın. You’ve got CC. You could do better than that. = Notun CC. Bundan daha iyisini yapabilirdin. -Do badly = İşini becerememek, kötü performans göstermek The company did badly last year. = Şirket geçen yıl kötü performans gösterdi. Some students have done very badly in the last exam. = Bazı öğrenciler son sınavda çok başarısız oldular. -Do one’s best = Elinden geleni yapmak veya elinden gelenin en iyisini yapmak. |
05.12.08, 02:57 | #15 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | B)B) To Have 1)Tanımlar ve Açıklama En yaygın olarak kullanılan ve bilinen anlamında “sahiplik (iyelik)” bildirir. Üçüncü tekil şahıs halinde “has” şeklini alır. Mesela, She (he) has a pretty face = Güzel bir yüzü var. I have much money = Çok param var. We have some problems = Bazı sorunlarımız var. 2)İkinci ve Üçüncü Hali “Had” Şeklindedir. They had a big house. = Büyük bir evleri vardı.= Büyük bir eve sahiptiler. We had lived in different cities. = Farklı şehirlerde yaşamıştık. 3)Yemek, İçmek, Banyo yapmak vs gibi Eylemler için Kullanılırlar. - We have dinner at 7 o’clock. = Saat yedide akşam yemeği yeriz. - They have lunch at a restaurant. = Öğle yemeğini lokantada yerler. - I have a bath every morning. = Her sabah banyo yaparım - have a say = Söz sahibi olmak He has the final say in the family. 4- To Have fiiliyle Emir veya istek cümleleri (Imperativs with have ) - Have a look = Göz atmak Have a look at this report = Bu rapora bir göz at. -Have a nice day! = İyi günler -Have a cigarette = Bir sigara al -Have a drink = Bir içki al. -Have a rest = İstirahat et. -Have a sit = Otur 5-To Have fiiliyle Deyimler : -have’s and have-not’s = zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar The have’s and have-not’s live together in a society = zenginler ve fakirler toplumda beraber yaşarlar. 6-Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak kullanılabilirler She has a new car = Onun yeni bir arabası var. I have some money = Param var , gibi cümlelerde ana fiildir. I have seen you = Seni gördüm, cümlesinde ise yardımcı fiildir. She has loved nobody = O kimseyi sevmedi. 7- “Have” Yardımcı Fiil Olarak Perfect Tense Kiplerini Yaratır Present Perfect Tense I have been to London many times = Çok kez Londra’da bulundum. He has seen so many countries = Bir çok ülke gördü. Present Perfect Continous Tense I have been learning English for five years = Beş yıldır İngilizce öğrenmekteyim. He has been working very hard = O çok sıkı çalışmakta. Past Perfect Tense I had done my homework before someone visited me = Birisi ziyaret etmeden önce ödevimi bitirmiştim. Ali was very hungry, because he hadn’t eaten anything for the whole day = Ali çok açtı, çünkü bütün gün hiçbir şey yememişti. Past Perfect Continous Tense I was so tired when I came home. I had been walking all the day. = Eve geldiğimde çok yorgundum. Bütün gün yürümüştüm. He looked so dirty because he had been fixing his car since early in the morning. = Çok kirli görünüyordu çünkü sabaın erkeninden berfi arabasını tamir etmekteydi. Bu zaman kipleri ilgili bölümlerde incelendiğinden ayrıntıya girmiyorum. 8-Soru Cümleleri Yapar: Yardımcı fiil olarak soru cümleleri yapar: Have you got a car ? = Araban var mı? Have I seen you before = Seni daha önce gördüm mü? Has he been to the zoo = O hayvanat bahçesine gitti mi? 9-Uzun sorulara kısa yanıtlar En uzun cümlelere dahi have ile çok kısa yanıtlar verilebilir. Have you seen your uncle dancing like a professional dancer ? (Amcanın profesyonel bir dansçı gibi dans ettiğini gördünmü?) uzun sorusuna aşağıdaki kısa yanıtlar verilebilir. Yes, I have veya No, I haven’t C-To Do 1-Tanım ve Açıklamalar: Üçüncü tekil şahısta “-es” takısı alır. Geçmiş zamanda “did”, past participle yani 3. halde “done” biçimini alır. Hem esas (ordinary) fiil olarak, hem de yardımcı fiil olarak görev yapar. İngilizcede en önemli fiillerden biridir veya en önemlisidir. Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak işlevini biraz ayrıntıya girerek incelememiz yararlı olur. Esas fiil olarak anlamı yapmak, etmektir. Fakat Türkçeye tercümede “to make” sözcüğünün karşılığı da aynıdır. İngilizce’de tabii ki bu iki kelime arasında farklar var. Dolayısıyla, ne zaman “do”, ne zaman “make” kullanılacağı haklı olarak tereddüt uyandırır. Aşağıdaki bilgiler bu karışıklığı önlemede size yararlı olacaktır. 2-“Do” Fiiliyle Kullanılan Günlük Faaliyetler · -Gündelik uğraş ve işler “do” ile ifade edilir. Dikkat edilirse, bu işler genellikle fiziki bir nesne yaratmaz. · · -Job ( İş, görev). We always do our job properly. = Biz daima görevimizi düzgünce yaparız. · - Work (çalışma). You did a good work = İyi iş yaptın · -Homework (Ev ödevi) Students should always do their homework in time. = Talebeler görevlerini daima zamanında yapmalıdır. · -Housework (Ev işi) My wife hates housework. = Eşim ev işinden nefret eder. · -Ironing (Ütülemek, Ütü yapmak) She always irons her big brother’s clothes. = Abisinin elbiselerini daima ütüler. · -Do the dishes ( Bulaşık yıkamak ) You love eating, but you dislike doing the dishes. = Yemeyi seviyorsun ama bulaşık yıkamaktan nefret ediyorsun. · -(Do (the) cleaning = Temizlik yapmak) Who will do the cleaning? = Temizliği kim yapacak ? · -(Do (the) washing up = Çamaşır yıkamak) Yesterday, my wife did the washing up while I was mending the roof. = Dün eşim ben çatıyı onarırken çamaşır yıkadı. · -(Do (the) shopping = Alışveriş yapmak) It’s a pleasure to do shopping when you have money in your pocket. = Cepte para olunca alışveriş yapmak bir zevktir. 3- Genellemeler: Genellemelerde do fiilini kullanılır. Yani, bir faaliyeti tam olarak isimlendiremiyorsanız, do fiiline başvurmanız gerekiyor. Bu durumda aşağıdaki kelimeler kullanılır: - Something (bir şey, herhangi bir şey) I want something to eat = Yiyecek (herhangi) bir şey istiyorum. - Nothing (hiçbir şey) I have nothing to give you = Sana verecek hiçbir şeyim yok. - Anything (herhangi bir şey, hiçbir şey) I don’t need anything = Hiçbir şeye ihtiyacım yok. - Everything (herşey) I can do everything to please her. = Onu memnun etmek için herşeyi yapabilirim. 4- Do ile Cümleler Birçok önemli ifadeler “do” fiilini alır. Bunların çoğu idiomatik yani deyimseldir ve hepsi birbirinden önemlidir. O kadar ki “do” nun bu kullanımlarını öğrenen bir insan İngilizce’de önemli bir merhale almış sayılır. -How do you do? = Tanıştığımıza memnun oldum. İlk kez tanışan veya tanıştırılan iki insan birbirine bu sözleri söyler. - Nothing doing= Yapılacak bir şey yok. İlgi çekici bir şey yok. Sana yardımcı olamam. There is nothing doing here. Let’s leave = Burada enterasan bir şey yok. Gidelim -That will do = Yeter, yeterli, bu kadarı kafi. That will do. I won’t listen to you anymore= Bu kadar yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim. I can give you 100 Tl. Will that do? = Sana 100 TL verebilirim. Yeterli mi? I am afraid you ,will have to do with a spoonfull of sugar = Korkarım, bir kaşık dolusu şekerle yetinmek zorunda kalacaksın -It doesn’t do to... = Doğru veya tavsiyeye şayan değil. It doesn’t do to underestimate the rivals. = Rakipkeri küçümsemek doğru değildir. -Do better = Daha iyisini yapmak, daha iyi performans göstermek You have to do better in the next semester.= Gelecek yarıyıl daha iyi çalışmalısın. You’ve got CC. You could do better than that. = Notun CC. Bundan daha iyisini yapabilirdin. -Do badly = İşini becerememek, kötü performans göstermek The company did badly last year. = Şirket geçen yıl kötü performans gösterdi. Some students have done very badly in the last exam. = Bazı öğrenciler son sınavda çok başarısız oldular. -Do one’s best = Elinden geleni yapmak veya elinden gelenin en iyisini yapmak. |
05.12.08, 02:59 | #16 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | She did her best to pass the exam = Sınavdan geçmek için elinden geleni yaptı. Do your best, leave the rest. = Elinden geleni yap. Gerisini bırak (İngiliz özdeyişi). · -Do one’s duty = görevini yapmak Everybody should do his/her duty. = Herkes görevini yapmalıdır. - Do it one’s way = Bildiğin gibi yaşamak, yapmak I did everything my way = Herşeyi bildiğim şekilde yaptım. · -Do military service = askerlik görevini yapmak. · · In Turkey, everybody is obliged to do milityary service = Türkiye’de herkes askerlik görevini yapmakla yükümlüdür. - Do no good = yararlı olmamak This behaviour will do you no good = Bu davranışın sana hiç yararı olmaz. -Do harm = zarar vermek Insects do harm to plants = Böcekler bitkilere zarar verir. -Do a favour = iyilik yapmak, ihsanda bulunmak. Do me a favour and shut up. = Bana bir iyilik yap ve sus. -Do business = iş yapmak, ticaret yapmak He isn’t a business man. He doesn’t know how to do business = O iş adamı değil. İş yapmasını bilmiyor. - Do the dance = dans etmek Come on, let’s do the cha cha = Haydi ça ça yapalım · -Do (one’s) hair = saçını yaptırmak The same coiffeur is doing my hair for years = Yıllardır aynı kuaför saçımı yapıyor. · -Do repair= tamirat yapmak, tamir etmek In our factory, we have a department to do the repair of machines. = Fabrikamızda tamirat yapan bir departmanımız var. · -Do kilometres = hız yapmak, My car can do 130 kilometres an hour.= Arabam saatte 130 kilometre hız yapabilir. - Do it or leave it = İşine gelirse The prime minister said to his opponents: “Do it or leave it” = Başbakan, muhaliflere “İşinize gelirse” dedi. - Do’s and Don’t’s of a matter = Bir konuda yapılması veya yapılmaması gerekenler He knows the do’s and don’t’s of his job.= Mesleğinde neyin yapılıp neyin yapılmayacağını bilir. - to have to do nothing with someone or something = Birisiyle veya bir şeyle ilgili olmamak, yapacak işi olmamak I have nothing to do with you = Seninle alıp veremediğim yok. This has nothing to do with salesmanship = Bunun satıcılıkla hiç ilgisi yok. I have nothing to do today = Bugün yapacak hiç işim yok. - Done = Bitmiş, Tamamlanmış, iyi pişmiş (yemek için) The chicken is done = Piliç iyi pişmiş. - Done for = Bitmiş, mahvolmuş, ölmek üzere The enemy army was done for in Dardanelles = Düşman ordusu Çanakkale’de mahvolmuştu. - To be done with = Ayrılmak, boşanmak I’m done with you, baby = Bebeğim seninle işim bitti. - Done in= bitkin, çokı yorgun When the work was, over, we were all done in = İş bittiğinde hepimiz bitkindik. - Well done = Aferin, başarılı iş The manager appreciated the work of his subordinates and said “ well done boys ” Müdür astlarının çalışmasını takdier etti ve “aferin çocuklar” dedi. 5- Soru Cümleleri Yapar Soru Cümlelerinin çoğu “do” fiiliyle yapılır. Do you like apples? = Elma severmisin? Did you go to work yesterday?= Dün işe gittin mi? Have you done with your work? = İşini bitirdin mi? Didn’t you go to work yesterday = Dün işe gitmedin mi? 6- Cümleyi Olumsuz Yapar Don’t you speak French? = Fransızca konuşmaz mısın? Didn’t you watch the news? = Haberleri izlemedin mi? Haven’t you done your homework? = Ödevini yapmadınmı? 7) Esas fiilin anlamını güçlendirir You don’t believe me, but I do love you = Bana inanmıyorsun, ama seni gerçekten seviyorum. Tomorrow is my birthday. Do come to the party = Yarın doğumgünüm. Partiye mutlaka gel. I did know the answer = Cevabı (kesinlikle) biliyordum. 8) Kısa Yanıt Verilmesini Sağlar Do ile cevaplar kısaltılır. En uzun sorular dahi “do” sayesinde kısaca ve pratik bir şekilde yanıtlanır. Did you go to cinema with your friends yesterday evening ?(= Dün akşam arkadaşlarınla sinemaya gittin mi?) uzun sorusuna yanıt ise kısaca şu yanıtlar verilebilir: Yes, I did (=Evet, gittim) veya No, I didn’t (=Hayır, gitmedim). Do you really like playing football on the field near the forest? (=Ormanın yakındaki tarlada futbol oynamayı gerçekten sever misin?) Yes, I do (=Evet severim) ya da No, I don’t (=Hayır sevmem) yanıtları verilebilir. 9) To do fiili ile yapılan emir (Imperative) cümleler To do fiili ile aşağıdaki gibi imperative cümleler yapılabilir. Get it done! = Bu işi yaptırt, işin yapılmasını sağla Do it! = İşi yap, bunu yap şeklinde genel bir emir şekli. Do your own work = kendi işini yap 10) Kibarca Yapılan Öneri, Ricalar ile Vurgulu İstekler Fiillerin başına “do” getirilerek kibar öneriler, ricalar ve bazen de vurgulu isteklerde bulunulabilir. Do join the club = Lütfen kulübe katılınız. Do have some tea = Lütfen çay iç. Do leave me alone = Beni yalnız bıırak Do calm down = Sakin ol D) To Make 1- Tanım ve Açıklamalar Yardımcı fiil değildir, asıl (ordinary) fiillerdendir. Ama, “do” fiilini iyi anlamamız için onun alternatifi olan “make” fiilini de öğrenmemiz gerekiyor. Üçüncü tekil için “makes” olur. 2. ve 3. haller “made” olur. Make; yapmak, imal etmek, , inşa etmek, meydana getirmek, yaratmak anlamlarına gelir. Bu fiil, somut bir nesne yaratan faaliyetleri belirtir. 2) To Make Fiiliyle Kurulan Cümleler Yazı ve konuşma dilinde standart kalıplar olarak kullanılan aşağıdaki ifadeler de çok önemlidir. Bunların çoğu idiyomatiktir. Öğrenilmeleri belli bir İngilizce deneyimini gerektirir. -To make a product= ürün yapmak, imal etmek We make textile products = Tekstil ürünleri imal ederiz. Made in Turkey = Türkiye’de imal edilmiştir. -To make food = Yemek yapmak. She makes the food and I serve it. = O yemeği yapar, ben servis yaparım. -To make a cup of tea/coffee= Çay veya kahve yapmak Would you make a cup of coffee for me? = Bana bir fincan kahve yaparmısın? -make sense:Mantıklı olmak Your words make no sense to me = Sözlerin bana mantıklı gelmiyor. That makes sense! = İşte bu mantıklı! It makes no sense to fight everyone = herkesle mücadele etmek mantıksızlıktır. -To make a mess= Karıştırmak, berbat etmek, işleri arap saçına çevirmek He made a mess of everything = her şeyi arap saçına çevirdi(karıştırdı). - To make money : Para kazanmak, para yapmak A company has to make money to survive in the market. = Bir şirket, piyasada ayakta kalmak için para kazanmalıdır. -make a deal = Anlaşma yapmak This is the best deal I have made in all my life. = Bu bütün hayatım boyunca yaptığım en iyi anlaşmadır. -make a difference =Fark etmek, fark yaratmak Hard work always makes a difference = Sıkı çalışma daima fark yaratır. Companies should make a differance in their product design to be competitive in the market. = Şirketler, piyasada rekabetçi olabilmek için ürün dizaynında fark yaratmalıdır. It makes no difference which method you apply as long as you get the same results. = Aynı sonuçları aldığın sürece hangi yöntemi izlediğin farketmez. - make a profit / loss = Kar etmek, zarar etmek In business life you don’t always make profit. Sometimes you make a loss. - make plan = Plan yapmak She is making plans for the future = O gelecek için plan yapıyor. - make an exception = Hariç tutmak, istisna tanımak I want everyone to abide the rules. I’ll make no exceptions = Herkesin kurallara uymasını istiyorum. Hiçbir istisna tanımayacağım. - make it : Başarmak, köşeyi dönmek, kurtulmak (Amerikan İngilizcesinde çok yaygın bir deyimdir.) In Turkey everyone has the chance to make it. = Türkiyede herkesin başarılı olma şansı vardır. -make statement= Demeç vermek The minister made a statement on recent issues. = Bakan, son gelişmeler hakkında demeç verdi. - make arangements = düzenlemek, aranje etmek, hazırlık yapmak The groom’s family is making arrangements for the wedding. = Damadın ailesi düğün için hazırlık yapıyor. - make a (telephone) call : telefon görüşmesi yapmak, telefonla konuşmak She makes (telephone) calls everyday. = Her gün telefon görüşmesi yapar. - make a decision = karar vermek, karara varmak A manager has to make important decisions = Bir yöneticinin önemli kararlar vermesi gerekir. Decision-maker = Karar verme mevkiinde olan. General manager in a company is a decision-maker. - make a mistake = Hata yapmak Make no mistake about it. I am the boss = Bir hataya düşmeyin. Patron benim. - make (a)noise = Gürültü yapmak Students often make noise in the classroom. = Talebeler sınıfta sıkça gürültü yaparlar. - make an effort = Gayret göstermek, çabalamak The doctor made a last effort to save the patient’s life. = Doctor hastanın hayatını kurtarmak için son bir gayret gösterdi. - make an excuse = Mazeret bulmak, mazeret beyan etmek Make no excuse of your mistakes, but correct them = Hatalarınıza mazeret bulmayın, onları düzeltin - make peace/ war= Barış yapmak, savaş yapmak Make peace, not war = Barış yap, savaş yapma -make love = Sevişmek He made love to her wife = Karısıyla sevişti - make speech = konuşma yapmak The President made a televised speech = Başkan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı. - make the most of something = Bir şeyden sonuna kadar yararlanmak A wise invester makes the most of his investment = Akıullı bir yatırımcı yatırımından azami öşlçüde yararlanır. - make up = telafi etmek, tazmin etmek, makyaj I have to work hard to make up for the lost time = Kayıp zamanı telafi etmek için çok çalışmalıyım. Her make up is always awfull = Makyajı her zaman berbattır. - make up your mind = Aklını başına almak, karar vermek He made up his mind and decided to accept the offer. = Aklını başına topladı ve teklifi kabul etmeye karar verdi. - make use of = Yararlanmak, istifade etmek. You should learn how to make use of your devices. = Aletlerinden istifade etmesini öğrenmelisin. - make a living = Geçim sağlamak, geçinmek He makes his living by selling consumer products = Tüketim maddeleri satarak geçimini sağlıyor. - make someone do something = Birisine bir şey yaptırtmak Don’t make me shout at you = Beni kendine bağırtma. - make fun of = Alay etmek, He never makes fun of his friends = Arkadaşlarıyla hiçbir zaman alay etmez. -make sure= emin olmak, güvenceye almak, garantilemek Make sure that all your friends are decent people = Bütün arkadaşlarının nezih insanlar oluşundan emin ol. She wants to make sure that her husband is not cheating on her = Kocasının onu aldatmadığından emin olmak istiyor. - make way = ilerlemek, yönelmek The soldiers made their way towards themountains = Askerler dağlara doğru yol aldılar. -make do = İdare etmek You have to make do with what you’ve got = sahip olduklarınla idare etmelisin. -make a film: Film yapmak Atıf Yılmaz made hundreds of films before he died. = Atıf Yılmaz ölmeden önce yüzlerce film yaptı. -make a meeting:Toplantı yapmak We make a meeting every week on Monday. = Her hafta Pazartesi günü toplantı yaparız. - make comparisons: Karşılaştırma yapmak She always makes comparisons between her boyfriends = O, her zaman erkek arkadaşları arasında mukayese yapar. - make distinction = ayırım yapmak Those who are educated make no distinction among men = Eğitimliler insanlar arasında ayırım yapmaz. |
05.12.08, 03:04 | #17 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | Özel Yardımcı Fiiller Tanım ve Açıklamalar Modal “Kiplik” demektir. Fiilin önünde bulunur ve bir çok amaçla kullanılır. Mesela, kesinlik belirtmek, tercih belirtmek, isteklerde, önerilerde ve kibarca yapılan taleplerde bulunmak için kullanılır. Modal’lar genellikle birden fazla anlam taşırlar. Belli bir cümledeki anlamı çıkarmak için cümlenin genel muhtevasına bakmak gerekir. Diğer taraftan, modal’lar yardımcı fiil sisteminden yararlanan ancak farklı fonksiyona sahip kalıplardır. Main article: English modal auxiliary verbBunlar diğer yardımcı fiillerden iki bakımdan ayrılır: Birincisi hiçbir zaman ana fiil gibi işlev görmezler. Halbuki bazı yardımcı fillerin (to do, to have, to be) ana fiil görevi de yaptıklarını Yardımcı Fiiller bahsinde görmüştük. İkincisi, bunlar çekimsiz fiillerdir (defective verbs). Modaller konuşanın veya dinleyenin o andaki yargı veya görüşünü ifade eder. Bir diğer fark da: Yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme katmazlar. Ama Modallar anlamlarını yükleme katarlar. Modallar özellikli fiillerdir ve normal fiillerden çok farklı davranırlar. Şöyle ki : 1- Üçüncü tekil şahısta “s” takısı almazlar. He can speak English.= İngilizce konuşabilir. 2- Negative yapmak için “not” sözcüğü kullanılır. You should not come early. = Erkenden gelme She might not come = O gelmeyebilir 3- Çoğu geçmiş zaman ve gelecek zaman kiplerinde kullanılamazlar. Mesela: He will can win the race = Yarışı kazanabilecek; Yanlıştır. You musted go = Gitmeliydin Yanlıştır. 4- Modal’ lar çekimsiz olduğundan şahıslara göre değişmezler. 5- Modal’lar daima fiilin mastar haliyle beraber kullanılırlar 6- İki modal kesinlikle yan yana kullanılmaz. Modallerin sayısı dokuzdur: can/could, may/might, shall/should, will/would ve must a) Can : güç, yetenek, iktidar ifadesidir. Türkçe cümlede ….ebilir/im/sin/iz karşılığıdır. Örnek : I can swim = Yüzebilirim We can fight = Savaşabiliriz. He can run = O koşabilir. They can finish the game on time = Onlar oyunu zamanında tamamlayabilirler. (Güç, yetenek ifadesi) b) Could : Can’in geçmiş zaman halidir. Aşağıdaki durumlarda kullanılır: 1- Güç ve yetenek bildirir She could run 10 kilometres = On kilometre koşabilirdi. Birds could fly higher = Kuşlar daha yüksekten uçabilirdi. I could kill him. = Onu öldürebilirdim. 2- Öneride bulunmak için 3- Belirsizlik ifade etmede 4- İmkansızlık ifadesi için 5- Nazikçe talepte bulunmak için c) be able to: ..e bilmek: Can ve could’a eşittir. Ancak onlardan daha az kullanılır. I am able to jump 30 cms. = I can jump 30 cms. = 30 cm zıplayabilirim. He was able to rule the country = He could rule the country = Ülkeyi yönetebilirdi. We are able to produce more goods. = Daha fazla mal üretebiliriz. d) May:. ..ebilmek: olası, tahmin, izin, müsaade He may come tonight. O bu gece gelebilir. Gelmesine izin var. You may sit down.= You’re allowed to sit down.= Oturabilirsin veya oturmana izin verilir. He may go abroad next year = O gelecek yıl yurt dışına gidebilir. I may go. = Gidebilirim. (tahmin) I may not go. = Gitmeyebilirim (tahmin) e) Might = genellikle şimdiki, zaman, geçmiş zaman veya gelecek zamanda belirsizlik (uncertainty) ve zayıf ihtimali ifade eder. Might taşıyan cümle bize şunu anlatır ki, bir şeyin meydana gelmesi, vukubulması mümkündür. Ama, o şeyin gerçekleşme ihtimali zayıftır. f) Must: ...meli, ...malı: Zorunluluk, konuşandan gelir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur. I must sleep early = Erken yatmalıyım. He must go now = Artık gitmeli You must wait for us until 6 o’clock. = Saat 6’ya kadar bizi beklemelisin. (Zorunluluk söyleyenden geliyor) Bu örneklerde kişilerin eylemi kendi kararlarıdır. g) Have to: zorunda olmak. Bu modaldaki zorunluluk dışardan bir gücün etkisiyle oluşur. Herhangi bir kural, kanun veya dış etken nedeniyle birşey yapmak zorunda kaldığımızda bu modalı kullanırız. You have to brush your teeth twice a day. = Günde iki kez dişlerini fırçalamalısın. I have to wear uniform at school = Okulda üniforma giymek zorundayım. (Okulun kuralı) d) Shall İngiliz İngilizcesine aittir. 1) Arzuveya kesinlik belirtir. Shall I come = Geleyim mi? = Gelmek istiyorum. I shall come back = Geri döneceğim. = Geri dönmek istiyorum 2) Resmi kural veya mevzut anlatımında kullanılır Racism shall not be tolerated in our country = Ülkemizde ırkçılığa tolerans gösterilmez. 3) Önerilerde What shall we do? = Ne yapalım. e) Should: gerekir. “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. “Ought to" ile arasında çok az bir nüans vardır. Aynı anlamda kullanılabilirler. You should see a doctor. = Bir doktora gitmelisin =Gitmeni tavsiye ediyorum. Ought to: gerekir. You ought to see a doctor. = Yukarıdaki örnekle arasında fark yoktur. You should do your homework. = Ödevini yapmalısın. (Nasihat) f) Will 1) Varsayımlar için: That’ll be my wife on the phone. = Telefondaki karım olmalı. 2) Talep: Will you come over and help me? = Buraya gelip bana yardımcı olurmusun? 3) Niyet, eğilim ve istek: I will be his best friend. = Onun en iyi arkadaşı olacağım. 4) Emir: Will you shut up? = Susar mısın? 5) Israr: I’ll make it whatever it costs. = Bedeli ne olursa olsun, başarılı olacağım. g) Would : Aşağıdaki durumlarda kullanılır: 1) will’in geçmiş zamanı olarak : 2) Tercih belirtmede: would rather ve would prefer ile 3) Kibarca taleplerde : would you please 4) Geçmiş zamanda tekrarlanan hareketlerde: 5) Geleceğe ait ümit belirtirken: 6) Yetenek ifadesinde: 7) Söz verirken : 8) Niyet belirtirken : 1 Dikkat: Modaların anlamını çözmenin en iyi yolu, cümlenin genel anlamını nazara almaktır. Çünkü değişik modal’ların anlamı çok kez birbiriyle çakışır. Şimdi modaları daha iyi anlayabilmek için yakın anlamlı olanları beraber inceleyelim. Birinci Bölüm : Must / Should a) Must : Kesinlik belirtir. 1) Geniş Zamanda A:Is the shop open yet?= Dükkan artık açık mı? B: Yes,it must be open. I can see people going in. Kanıt : People are going in. Hüküm : The shop must be open.= Dükkan açık olmalı I think it is open. = I’m almost (pretty) sure that it is open = Açık olduğundan hemen hemen eminim/emin gibiyim 2. Continuouns zaman kiplerinde: - Kanıt : He says he is staying in Sakarya for another week.= Sakarya’da bir hafta daha kalacağını söylüyor. - Hüküm: You must be having a good time. = İyi vakit geçiriyor olmalısın = Zannederim iyi vakit geçiriyorsundur. - Kanıt : The girl is wearing an engagement ring. = Kız nişan yüzüğü takıyor. - Hüküm : She must be going to get married soon = Yakında evlenecek olmalı. = Zannederim yakında evlenecektir. 3. Tamamlanmış olaylarda: My neighbour is 70 and has stopped going to work. = Komşum 70 yaşında ve işe gitmeyi bıraktı. He must have retired.= Emekli olmuş olmalı. = Zannederim emekli olmuştur. There was a house there before the war broke out, but there isn’t now. = Savaş çıkmadan önce, orada bir ev vardı. Ama şimdi yok. It must have been bombed. = Bombalanmış olmalı. 4. Sürekli ve tamamlanmış olaylar: Her eyes are red and she looks sad : Gözleri kızarmış ve üzgün görünüyor. She must have been crying.= o ağlıyor olmuş olmalı. b) Should : İhtimaliyet 1. Geniş zaman A: Will your husband come soon, Fatma? = Fatma, eşin yakında gelecek mi? B: Well,he usually comes home around this hour, so he should be here any time = Genellikle eve bu saatte gelir. Dolayısıyla, her an burada olması lazım. Kanıt : He usually comes home about this time.= Eve genellikle bu saatte gelir. Hüküm: He should be here any time. = Her an burada olması lazım. It is likely or probable that he will be here very soon = Çok yakında burada olması muhtemeldir/ olasıdır 2. Devam eden olaylar The lawyer hasn’t told me about the will yet.= Avukat bana vasiyetnameden henüz bahsetmedi. He should be writing about it soon. = Vasiyetnameyi yakında yazıyor olması muhtemeldir/mümkündür. 3. Tamamlanmış olaylarda : He was due there at 4.15. It is 5.15 now. = Orada saat 4.15’te olması gerekiyordu. Şimdi saat 5.15 Then he should have arrived there by now.= Öyleyse oraya artık varmış olması gerekir./muhtemeldir. 4. Olumsuz Şekiller: It is unlikely that you will have any trouble with this car.= Bu arabayla herhangi bir sorununuz olması mümkün değil. İkinci Bölüm : Must / Should a) Ağır Yükümlülük: Must 1. Yükümlülük A: Mother, I want to watch the TV. = Anne, TV seyredebilir miyim? B: Okay,but you must finish your homework first. = Peki, ama önce ev ödevini bitirmelisin. You must tell me the truth. = I insist that you tell me the truth. Bana gerçeği söylemende ısrar ediyorum. Bana gerçeği söylemelisin. 2. Davet - Invitation: Come and have diner with me .You must come and have diner with me. = Gel benimle akşam yemeği ye. = Gelip benimle akşam yemeği yemelisin. , 3. Özel olaylar : Get a hair cut = You must get a hair cut.= Saçını kestirt = Saçını kestirtmelisin. 4. Olumsuz Şekil : Don’t spend more than you earn. = You mustn’t spend more than you earn. Kazandığından fazla harcama = Kazandığından fazlasını harcamamalısın. 5. Soru Şekli : Herhangi bir kişinin davranışı can sıkıcı bulunduğunda Must you lose your temper so often? = Kendinizi bu kadar sık kaybetmeniz mi gerekiyor? Why must you shout so loudly? = Neden bu kadar yüksek sesle bağırman gerekiyor? b)Hafif yükümlülük : Should 1. Öneri I firmly advice you to see a doctor. = You should see a doctor. = Bir doktora gitmeni kuvvetle öneririm. 2. Süreklilik arzeden, bitmiş olaylar: You are working too little. = Çok az çalışıyorsun. You should be working harder.= Daha fazla çalışıyor olmalısın. He dropped all the eggs down. = Tüm yumurtaları yere düşürdü. He should have carried them in a bag. = Onları bir çantada taşımış olması gerekirdi. 7.Olumsuz şekil : Shouldn’t They shouldn’t leave their house unprotected = Evlerini korumasız bırakmamalılar. ÜçüncüBölüm : May / Might / Can / Could a) İhtimaliyet: May 1. İhtimaliyet A: Does he smoke ? = Sigara içer mi? B: I’m not sure,but he may smoke. = Emin değilim. Ama içebilir. 2. Sürekli, bitmiş olaylar : He may be telling a lie. = Yalan söylüyor olabilir. They may have left yesterday. = dün ayrılmış olabilirler. 3. “If clause”la beraber: If you ask him, she may help you. = ondan rica ederseniz,size yardım edebilir. b) Might 1. Düşük İhtimal He might show up any time: Her an ortaya çıkabilir 2. Modal perfect içinde: He might have killed himself. = Kendini öldürmüş olabilir. 3. Olumsuz Şekil He might not be guilty = Suçlu olmayabilir 4. Zaman zaman yapılan eylemler için may / might On Mondays I may come late. = Pazartesileri geç gelebilirim. At weekends, he might g oto a cinema. = Hafta sonları sinemaya gidebilir. c) Can / Could 1. İhtimaliyet Can they be meeting everyday? = Her gün buluşuyor olabilirler mi?) 7. Olumsuz Şekiller: might / could It might not be true. = It could not be true. = Doğru olmayabilir Dördüncü Bölüm 4 : May / Might / Can / Could a) İzin, müsaade : A: May/Can/Might/Could I have a day off tomorrow? Yarın bir gün izne çıkabilir miyim? B:Yes,you may/can/might/could ün izne çıkabikrmiyim? .arirm. Dikkat: - may resmiyette kullanılır. Can ise günlük konuşmalarda geçer. - can ve could yardım ve iş birliği için kullanılabilir. Ama may ve might bu amaçla kullanılamaz. b) Kurallar ve Yönetmelikler: “Can” kurallar ve yönetmelik konusu işler için kullanılır. “May” bunlar için kullanılmaz. c) Olumsuz Şekiller: May not = I do not permit = İzin vermiyorum. Can not = It is not permitted. = İzin verilmiyor. Not:Konuşan kişi kuralları koyarsa may not kullanılır. Ama, bunun dışında can not veya can’t uygundur. d) Güç, kuvvet, iktidar: 1. Güç: Can you lift the weight? - Could you lift the weight = Halter kaldırabilirmisin? 2. Beceri ve deneyim Ali plays the piano very well = Ali çok iyi piyano çalar. 3. Olması mümkün, imkan dahili durumlar You can drive along the highway: 4. Suggestion: (öneri) - Kibar öneriler: You might visit him. Onu ziyaret edebilirdin (edebilirsin) . -Daha az kibar öneriler: You might try a bit harder. = Biraz daha sıkı çalışabilirdin (çalışabilirsin). - Tamamlanmış hal kullanrak, tenkit içeren öneri : You might have told me the truth. = Bana gerçeği anlatmış olabilirdin. Beşinci Bölüm : Will, Would, Shall a) İsteklilik : Will 1. Söz verme A:Have you cleaned the house? = Evi temizledin mi? B:No but I will clean it in a minute. = Hayır ama bir dakikada sileceğim. (söz veriyorum) 2) Kibar davet ve öneriler: Will you try this perfume? = Bu parfümü dener misin? 3) Kibar talepler, ricalar : Will you help me,please? = Will you please help me? = Help me,will you please? = Lütfen bana yardım eder misin? 4) Sert rica ve emir: Will you be quiet? = Be quiet,will you? = Be quiet,won’t you? Susar mısın? Dikkat: “will”, kızgınlık ve ısrarı, “won’t” ise yalvarmayı ifade eder. b) İsteklilik: Would Ao you intend to work for me? = Benim için çalışmayı düşünür musun? B:No,but I would help you if I had time. = Hayır, ama vaktim olsa yardım ederdim. Dikkat: Daha kibar hitaplarda “will” yerine “would” tercih edilmelidir c) İsteklilik: Shall Shall I paint it for you? (Onu sizin için boyayım mı?) Do you want me to paint it for you? = Onu sizin için boyamamı ister misin? I offer to paint it for you. = Onu senin için boyamayı öneriyorum (istiyorum)
When shall we meet again? = Tekrar ne zaman görüşelim?
Can (Could) I help you ? = Size yardım edebilir miyim? d) Israr: Will / Would Başkalarını tenkit etmek için kullanılabilir: He will eat too much = Aşırı yemek yer He would be so cruel to people. = İnsanlara karşı çok acımasızdır e) Olumsuz Şekil: Won’t / Wouldn’t The young man asks the girl to marry him everytime he meets her. = Genç adam kıza her rastladığında ona evlenme teklifi ediyor. She always refuses him. = Kız her zaman onu reddediyor She won’t marry him. = Onunla evlenmez. f) If’den sonra will / would : İşbirliği ve Yardım anlatır If you will do the washing, I’ll tidy the room up. = Sen çamaşırı yıkarsan ben odayı toplarım. If you would send me the necessary data, I’d be very grateful to you.= Bana gereken verileri gönderirsen, sana müteşekkir olurum. g) Genel İfadeler The lovers will often meet at this cafe. = Aşıklar bu kafede buluşurlar h) Bilimsel metinlerde “will” kullanımı The sun will rise from the east : Güneş doğudan doğar. Oxygen will combine with hydrogen : Oksijen, hidrojenle bileşik yapar. Altıncı Bölüm: Must / May / Can’t / May Not a) Kesinlik : Must There must be a problem = I am certain that there is problem = Bir problem olduğundan kesin emimin b) Mümkün: May They may be tired = It is possible that they are tired = Yorgun olabilirler = Yorgun olmaları ihtimal dahilindedir c) Kesin Olmayan Durum: May not possible…not:May not I may not be successful = It is probable that I am not successful = Başarılı olmayabilirim = Başarılı olmamam ihtimali var d) Might not / Could not He might not see you = It’s possible that he doesn’t see you = Seni görmeyebilir = Seni görmeme ihtimali var I couldn’t possibly invite her = It’s not possible that I invite her = Onu davet etmem imkansız. e) May / Might / Could His friend may have cheated him. = It is possible that his friend has cheated on him = Arkadaşı onu aldatmış olabilir = Arkadaşının onu aldatmış olması mümkündür f) Should The airplane should have taken off = It is probable /likely/possible that the airplane has taken off = Uçak kalkmış olmalı = Uçağın kalkmış olması muhtemeldir. g) Emir Kipi : Must / Will You must leave at once = I order you to leave at once. = Leave at once = Derhal ayrıl You mustn’t speak = I order you not to speak = Don’t speak = Sakın konuşma |
05.12.08, 03:05 | #18 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | ''Have To'' Fiili Have to : İngilizce’deki önem ve ağırlığı nedeniyle ayrı bir ders olarak incelenmeye değer bir konudur. I- Genel Bilgiler 1- “Have to” dilbilimcilerin bazılarına göre yardımcı fiildir = auxillary verb, bazılarına göre ise modal benzeridir = quasi-modal ve bazılarına göre yarım modaldir = semi modal. Bu konuya hem yardımcı fiiller bahsinde, hem de bu derste yer vermemizin nedeni işte budur. 2- Have to fiilini detaylı incelemeden önce bazı kavramları öğrenmemiz gerekir. a) Epistemic : Konuşmacının, cümlede saklı gerçekle ilgili önerisi veya görüşüyle ilgilidir. Mesela ben, Ahmet may go home IDiyorsam. Ahmet’in okula gittiğinden emin değilimdir. Halbuki, must modal fiilinde „ Ahmet must be home. He is sick. = Ahmet evde olmalı. Kendisi hasta. Örneğinde konuşmacı Ahmet’in evde olduğundan emindir. Bu onun kişisel görüşüdür. b- Deontic Modalitede: İkinci kategori olan deontic modalite davranışları, durumları, veya olayları etkilemekle ilgilidir. (Palmer) Yani, konuşmaya yöneliktir kelimelerle iş yapmaktır. Mesela, ben; Mehmet may go home dediğimde, konuşmacı sıfatıyla Mehmet’e eve gitmesi için izin veriyorum. Veya Ali should go home. = Ali eve gitmeli. Derken, konuşmacı olarak, öneri veya nasihatta bulunuyorum. Dikkat edilirse, hem deontic hem epistemic modalitede konuşmacıya şu veya bu şekilde refere edilir. Deontic modalitede, konuşmacı izin verir veya öneri yapar. Epistemic modalitede, konuşmacı cümledeki önermenin gerçek olma ihtimali üzerine yorumda bulunur; mesela, ya “can’t” kullanarak önermenin yanlış olduğunu söyler. Veya makul bir yaklaşımla,önermenin gerçek olduğunu (should kullanarak) varsayar. c- Dynamic (Dinamik) modalite : “ Have to” ve onun kontrası olan “must” lı cümlelerde önemlidir. Konuşmacıya değil, özneye yönelik modalitedir. Mesela, They have to be in Istanbul for a meeting tomorrow = Yarınki bir toplantı için İstanbul’da olmaları gerekir. Cümlesinde özne ağırlığı barizdir. 3- Have to fiilini incelerken, birinci mesele; I have three balls = (Üç topum var), I have seen many countries = ( Çok ülkeler gördüm) ve I have to work hard for my exams = (Sınavlarım için çok çalışmalıyım) Cümlesi arasındaki farkı kavramaktır. . Birinci cümle “have ” normal bir fiildir. Sahiplik ifade eder(possessive). İkincisinde ise, bir modaldir ve daima bir ana fiil ile beraber kullanılmak zorundadır. Üçüncüsü ise,” esas konumuz olan “have to” dur. II- İkinci mesele ise, “have to” ile anlam bakımından(semantic) çok benzerlik gösterdiği “ must” modal fiilinin farkını anlamaktır. 1- Aynen “must” da olduğu gibi, “have to” hem deontic hem de epistemic yöne sahiptir. Yani hem yükümlülük bildirir hem de mantıki zaruret bildirir. 2- Epistemic fonksiyonu da vardır. Ancak, ahlaki anlamında- deontic- bir görev veya yükümlülüğe işaret eder. İngilizce ifadesiyle: to be under obligation = yükümlülük altında bulunmak to be obliged to = bir şeyi yapmaya zorunlu bulunmak to be necessitated to do something = Bir şeyi yapılmasına mecbur kalmak You have to finish all your sister’s work. = Kızkardeşinin tüm işini sen bitirmelisin ve You have to do everything for yourselves = her şeyi kendiniz için yapmanız gerekir. Bu cümlelerde konuşan değil, dış etkenler empoze eden durumdadır. “Have to” da epistemik (zaruret) anlamında mantıki gereklilik nadirdir. This has to be the biggest accident ever seen. = Bu şimdiye kadar görülen en büyük kaza olmalı. It had to be the same man who offended the children. = O çocukları rahatsız eden ayni adam olmalı. Bu cümlelerde, bir durumun olması gerektiğini söyleyen konuşmacıdır. Ancak bazı cümlelerde hem ahlaki yükümlülük (deontic) ve hem gereklilik bildirimi(epistemic) karışıktır. Mesela, Every sentence has to contain a verb. = Her cümle bir fiil içermelidir. Burada grammar kuralına göre, her cümlenin bir fiil ihtiva etmesi söylenirken(deontic olarak), bunun zaruri bir durum olduğu anlamı da çıkarılabilir (epistemic) 3- DİKKAT’ “Have to” ile “must” arasındaki anlamsal (semantic) bakımından zıtlık olduğu genel kabul görmüş bir noktadır. Buna göre: “Must” genellikle sübjektif, yani ; kişiye göre değişen, halbuki, “have to” daima objektiftir, yani, tarafsız, mantıki ve bilimseldir. bilimsel Yani, “must” ile konuşmacı kendi otoritesiyle kendi fikirlerini açıklar; ahlaki yükümlülük (deontic) kaynağı konuşmacının bizzat kendisidir. Buna mukabil “have to” da deontic kaynak daima konuşmacının dışındadır. Kaynak ya başka birisinin otoritesi veya dışsal etkenlerdir. Bu nedenle, “have to” konuşmacının cümlede açıklanan yükümlülük fikrine kendisinin katılmadığı durumlarda veya konuşmacı tarafsızlık(objectivity) adına kendi görüşünü ifade etmek istediği durumlarda kullanılabilir. 4- Aşağıdaki cümlelere dikkat edin. My children must eat an apple everyday. = Çocuklarım her gün bir elma yemelidir. My children have to eat an apple everyday = Çocuklarım her gün bir elma yemelidir. Her iki cümlenin Türkçe karşılıkları aynıdır. Fakat birinci, cümlede konuşmacı çocukları her gün bir elma yemeleri için zorluyor. Çocukların elma yeme gerekliliği konuşmacının kendi fikridir. Ancak, ikinci cümlede, çocukları zorlayan bir dış otorite, dışsal bir etken veya veya içten gelen bir arzudur. Diğer taraftan, My children are having to eat an apple everyday = Çocuklarımın her gün elma yemesi gerekiyor. Bu progresive (having to) kullanım şeklinde, konuşmacı yükümlülük empozesiyle ilgili hiçbir talep veya iddiada bulunmuyor. Öte yandan, “have to” , konuşmacının hiçbir şekilde kontrol edemeyeceği sayısal gerçeklere dayanır. Ama yine de “must” gereklilik ve yükümlülük ifadesinde “have to” dan daha güçlü yoldur. Semantik (anlamsal) bakımdan “have to ile must birbiriyle birkaç şekilde karşıttır. “Have to” mutad olarak yapılanları gösterir. “Must” ise, daha sınırlı olarak yapılanlara aittir. Mesela, He has to start wok by 8 o’clock = Saat sekizde işe başlaması gerekir Derken. Her gün, her sabah kastedilir. Halbuki, You must leave for work by 8 o’clock = İşe gitmek için saat sekizde çıkmalısın Derken sadece bu gün veya bu sabah kastedilmiştir. 5- Toparlarsak: Epistemic olarak ikli fiil arasında çok az fark vardır. He has to be home = He must be home Cümlelerinin ikisi de kesinlik duygusu verir. Deontic olarak, “must” cümlenin öznesini bir şey yapma hususunda yükümlülüğe sokar. You must be at home before 2 o’clock. = Saat ikiden önce evde olmalısın. Fakat “have to” da yükümlülük duygusu çok güçlü değildir. İngilizce’nin lehçelerinde bir insanı bşir şey yapmaya icbar etmenin yolu emir kipidir(imperative) “Have to” ile “must” negatif cümle kurulmasında da farklılık gösterir. “Must” da “ not yüklemi olumsuz yapar, “have to” ise not modaliteyi negatif yapar. Örnek: You must not talk aloud. = Yüksek sesle konuşmamalısın.= (You’re obliged not to talk aloud.) = Yüksek sesle konuşmama yükümlülüğün var. You don’t have to work so hard.. = Bu kadar çok çalışmana gerek yok. = You’re not obliged to work so hard = Bu kadar çok çalışma yükümlülüğün yok. 6- Bir de “must” da geçmiş zaman yoktur. Ama “have to” da geçmiş zaman vardır. “had to şeklindedir ve anlamı (gerekliydi)’ dir = it was necessary for... 7- Have to (must dan farklı olarak) şekil bakımından hiç net değildir. Çünkü: Bazı uzmanlara göre, her yönüyle, her anlamda bir yardımcı fiildir(auxillary), bazı uzmanlara göre ise, modal fiillerin sahip olması gereken yedi özelliğin hiçbirine sahip değildir. Dolayısıyla modal yardımcı fiil sayılmaz. Bazılarına göre ise, dolambaçlı modaldir veya modal benzeridir. Morfolojik (şekilbilim) bakımından “have to” 3. tekil şahsa sahiptir(has to) ve bu bakımdan normal fiiller gibidir. Ayrıca, sınırlı olmayan şekilleri vardır. Dolayısıyla, modal yardımcı fiillerden-kipliklerden- açık olarak farklıdır. 8- Gramer kitaplarında “have” modal fiiller arasında gösterilmez. Ama yükümlülük bildirdiği için modal fiiller bahsinde mutlaka yer alır. |
05.12.08, 03:07 | #19 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | Modal Benzeri - Quasi Modals Modal Benzeri - Quasi Modals Modern İngilizce’de önemi gittikçe artan bir yapıdır. İngilizce’nin en zor bölümlerinden biridir. Modal benzerleri anlam bakımından modallar gibidir ve modalların işlevini görürler. Ama, dizilim bakımından farklıdırlar. Bu nedenle çeşitli adlar almışlardır. Quasi-model = Semi - modal = Near - modal = Hybrid verbs = Marjinal Modals Bu deyimler bile, modal benzerlerinin, modal fiillere ne kadar benzediğini göstermeye yeterli. Modal benzerlerinden bahsederken, modallardan bahsetmek zorunluluktur. Öyleyse tekrardan kaçınmayarak, modalların özelliklerini sayalım. a) Modallar (diğer normal fiiller ve yardımcı fiillerin aksine) özne ve fiil uyumu kuralına tabi değildir. Üçüncü tekil şahısta “s” takısı almaz. b) Modallarda mastar (infinitive) yapan “to” kullanılmaz. I can to walk = Yanlış, I can walk = Yürüyebilirim Doğru c) İki fiilli cümle yapılarında, ikinci fiilden önce mastar bulunması şeklindeki kural modallar için geçerli değildir. Mesela, I want to swim = Yüzmek istiyorum. He hates to talk = Konuşmaktan nefret eder. Cümlelerinde 2. fiillerden ( swim ve talk) önce “to” mastarı olması kuraldır. Ama, modallarda bu kural işlemez.. Mesela: I should see her = Onu görmeliydim I would listen = dinlerdim. I can swim fast = Hızlı yüzebilirim. d) Modallar geniş zaman (present tense) ve geçmiş zamanla (past tense) kombine olabilirler. Had to – must – should – shall – may – might – would – will- could – can- e) Modalarda diğer normal fiillerdeki gibi geçmiş zaman yoktur. İngilizce’nin önceki evrelerinde geçmiş zaman bildiren modalların anlamı artuk değişmiştir. Mesela, I may go tomorrow = Yarın gidebilirim ( Yarın gitmem kuvvetle muhtemel) I might go tomorrow = Yarın gidebilirim (daha küçük ihtimalle gidebilirim) Modallarda fiilin geçmiş zaman şekli, talep ve ricayı yumuşatmak ve daha kibar hale getirmek için kullanılır. Geçmiş zaman göstermek için “have yardımcı fiili eklenir. I may have done that yesterday. Onu dün yapmış olabilirim. f) Quasi – modals (modal benzerleri) Çok kelimeli olup, sonu to ile biter ve gerçek modalar gibi işlev görür. Have to (have got to) : (12. ders) Be able to To be going to Used to Ought to Supposed to g- Şimdi modal benzerlerinin farklarına dikkat edelim . 1- Modal benzerlerinde özne – fiil uyumu kuralı uygulanmalıdır. Bu kuralın istisnası “ought to” be used to” dur. 2- Modal benzerlerinde ana fiilden önce “to” olmalıdır. Örnekler: He ought to behave more carefully.. = Daha dikkatli davranmalı . I used to travel very often. = Çok sık seyahat ederdim. 3- Modal benzerleri talep, rica için kullanılmaz; soru sormak için kullanılır. 4- Modal benzerleri ve modallar ayni cümlede belli kalıplar için kullanılabilir. Örnekler: He might be permitted to see the manager = Müdürü görmesine izin verilebilir. She will have to improve her English = İngilizcesini ilerletmek zoıunda kalabilecek. I am going to have to check the transactions. = İşlemleri kontrol etmek zorunda kalacağım. You are going to be able to beat your rivals = Rakiplerini yenmeye muktedir olacaksın. Kullanılabilecek kalıplar için şöyledir: Modal + Modal = Yanlış Modal benzeri + Modal = Doğru Modal + Modal benzeri = Doğru Modal benzeri + Modal benzeri = Doğru. Dikkat : İki modal yan yana kullanılamaz. Halbuki, bir modal benzeri ile bir modal veya iki modal benzeri ayni cümlede beraber kullanılır. Aşağıda yaygın olarak kullanılan Modal benzeri fiillere ait örnekler verilmiştir. I- Going To: a- Tanım ve Açıklama: Bir zaman kipi değildir. Geleceği, bilhassa yakın geleceği ifade etmenin özel bir yoludur. “going to” istikbaldeki olaylara gönderme yapar, fakat şimdiki zamanla çok sıkı ilişkisi vardır. “ Going to” şimdiki zamandan daha geç bir zamandır. Olaylar şimdiki zamanda yaşanılan ve bizim bildiğimiz bir duruma, hale istinat eder. b- Kullanım: 1- Eğilim, Niyet : Konuşmadan önce yapmaya niyetlendiğimiz şey için kullanırız. Yani, daha önceden bir harekete niyet veya eğilim göstermişizdir. Bunu sonra sözle veya yazıyla ifade ederiz. Örnekler : - She says she is going to travel abroad. = Yurt dışı seyahate çıkacağını söylüyor. - We’re not going to accept your offer. = Önerinizi kabul etmeyeceğiz. - When are you going to visit your friend? = Arkadaşını ne zaman ziyaret edeceksin? Gördüğünüz gibi, yukarıdaki örneklerde, söz konusu kimsenin daha önceden tasarladığı bir eğilim veya plan vardır. Karar konuşmadan önce verilmiştir. . 2- Önceden Verilen Kararın Açıklanması Karar zaten önceden verilmiştir. Ancak, şimdi söylenir. I’m not happy with my job. I’m going to resign next month. İşimde mutlu değilim. Önümüzdeki ay istifa edeceğim. 3- Çok Yakın Geleceği İfade İçin. Bir olay veya hareket vuku bulmak üzere ise, “going to” kullanılır. Örnek : - The weather is getting colder. It’s going to snow. = Hava soğuyor. Kar yağacak. - Stop talking., or I’m going to kick you out. = Konuşmayı kesin, yoksa sizi kovacağım. 4 - Tahmin Gelecek hakkında bir tahmin, öngörüde bulunmak için “going to” kullanılabilir. Tahmin geleceğe aittir, ama bu tahmini yapılmasına neden olan kanıt şimdiki bir olay veya duruma dayanır. Yani, tahminin dayanağı şimdiki bir hal veya harekettir. Gelecekte ne olacağını tahmin ediyorsak, “going to” ile onu söyleriz. Örnekler : It’s allready ten o’clock. I am going to miss the aeroplane. = Saat 10 oldu bile. Uçağı kaçıracağım. He crashed his father’s car. His father is going to get angry with him.= Babasını arabasını çarptı.. Babası ona kızacak. - You’re driving badly. You’re going to make an accident. = Kötü araba sürüyorsun. kaza yapacaksın. Örneklerde şimdiki zamanda yaşanan: (havanın soğuması, saat, çarpılan araba ) gibi olay ve durumlar bize gelecekte ne olacağına dair fikir veriyor 5- Was /Were Going to Geçmişte yapılması düşünülüp yapılmamış eylemleri ifade eder.. I was going to visit her. But I couldn’t find a taxi. = Onu ziyaret edecektim. Fakat taksi bulamadım. 6- Gana : Konuşma dilinde, özellikle Amerikan İngilizce’sinde “ganna”, going to yerine sıkça kullanılır. II- Ought To: Çekimsiz fiildir. Çünkü şimdiki zamanı ve perfect zaman kipi yoktur. Özne kim olursa olsun, her zaman ayni şekildedir. Eşlik ettiği fiil hangisiyse, onun mastarıyla beraber kullanılır. “Ought to” should modal fiilinin alternatifidir ve hemen hemen onunla ayni anlamı taşır. Ama yukarıda belirttiğimiz dizilim farkı vardır. Mesela, I should go = I ought to go = Gitmeliyim. You ought to stop smoking = You should stop smoking = Sigarayı bırakmalısın She ought to take an umbrella with her. = You should take an umbrella with you. . III- dare ve daren’t Cesaret etmek, cüret etmek anlamındadır. İnançsızlık veya antipati, zıtlık tereddüt, bir dereceye kadar korku bildirir She daren't do it. = Yapmaya cesaret edemez. How dare you talk to me his way?= Ne cüretle benle böyle konuşabilirsin? Dare you challenge him? = Ona meydan okumaya cesaret edermisin? b) Sadece I daresay yapısı ile, olasılık I daresay you are tired. = Sanırım yorgunsun. III- had better Tercih, tavsiye ve uyarı bildirir, ; olsa iyi olur, daha iyi olur, iyisimi… şeklinde bir anlamlar verir. Aslında modal fiillerin karakteristiğini gösterir. Şöyle ki; üçüncü tekil şahısta “s” takısı almaz, diğer modalarla zincirleme olarak cümlede kullanılmaz. Ancak, “ better “ kelimesi onu modal benzeri yapar. We had better get up early. = Erk(tercih)en kalksak daha iyi olur.(tavsiye) I’d better go = Gitsem iyi olacak. You’d better watch your words. = Sözlerine dikkat etsen iyi olur. (Uyarı) Hadn't we better start right away ? = Hemen başlamamız iyi olmaz mı? ? You had better shut up = Çeneni kapasan iyi olur.(Uyarı) IV- Used To Geçmişte alışkanlık gereği, mutaden yapılan hareketleri ve durumları ifade eder. I used to smoke when I was at university. = Üniversitedeyken sigara içerdim. Bu cümlede, söyleyenin şu anda sigara içmediği anlamı gizlidir. Ayrıca genelde “used to” yapısı “but ile geçiş yapar. I udes to run very fast, but now I can’t even walk = Çok hızlı koşardım, ama şimdi yürüyemiyorum bile. I did not use to smoke. (Eskiden sigara içmezdim.) Did you use to smoke? (Sigara içmez miydin?) He used to gamble, but now he dosen’t. (O kumar oynardı, ama şimdi oynamaz.) Did you use to play basketball? = Basketbol oynar mıydın? My mother didn’t use to watch T.V, but now she does. = Annem T.V izlemezdi ama şimdi izliyor. . I used to exercise regularly.= Düzenli olarak idman yapardım.(ama artık yapmıyorum) He used to work free-lance = Serbest iş yapardı. (Ama artık serbest çalışmıyor.) b) Olumsuz haliyle, geçmişte olmayıp sonradan edinilen alışkanlıkları ifade veya ima eder. - She didn't use to smoke.= (Önceleri) sigara içmezdi.= İma edilen, Şimdi içiyor - He never used to leave work early. = İşten asla erken ayrılmazdı. = İma edilen, erken ayrılıyor. şimdi Dikkat: “be used” = alışkın olmak, “get used” = ise alışkanlığı kazanmak, alışmak anlamlarını taşırlar ve yardımcı yüklem özellikleri yoktur. Bunlar “used to” ile karıştırılmamalıdır. Your students are making a lot of noise. = Öğrencileriniz çok gürültü yapıyor. Yanıt: I'm used to it.= Buna alışkınım. When I first came to Sakarya, everything seemed to me a little strange. Then I got used to living here.= Sakarya’ya ilk geldiğimde, her şey bana biraz tuhaf geliyordu. Sonra burada yaşamaya alıştım. To be used to = get used to = Alışmak, alışkanlık kazanmak Get used to her zaman kipine uyabildiğinden tercih edilmelidir. To be accustomed to ayni anlamdadır, ama daha seyrek olarak kullanılır. V- Need to Değişik kullanım şekilleri vardır. İngilizcede önemli bir fiildir. a) Normal fiiller gibi de kullanılabilir. Children need a balanced diet = Çocuklar dengeli bir diyete ihtiyaç duyarlar. I need you = Sana ihtiyacım var = Seni çok seviyorum. I badly need money = Paraya (çok) ihtiyacım var. He dosen’t need help = Onun yardıma ihtiyacı yok. b) Modal olarak, İngiliz İngilizce’sinde sıkça kullanılır. Üçüncü tekil sahısta “s” takısı alamaz. Do fiiliyle kombinasyona girmez. Yani, tam bir modal gibidir. You needn’t come tomorrow = Yarın gelmene gerek yok. She needn’t study so hard = O kadar sıkı çalışmasına gerek yok. She needn’t look after his cousin = Kuzenine bakmak zorunda değil. = Kuzenine bakmak gibi bir yükümlülüğü yok. c) Bazen ise, modal benzeri gibidir ve “do” fiilini gerektirir. Mesela, You don’t need to come. = Gelmene gerek yok. = senin için gelmek gerekli değil. Do we need to come over? Oraya gelmemize gerek var mı? d) Geçmiş zamanda kullanımı: He needn’t have talked so much = Bu kadar çok konuşmasına gerek yoktu. e) Dikkat: “ought to” ve “should” ile pratik bir ilşkisi vardır. Şöyle ki, need özellikle yüzyüze görüşmelerde, bu iki fiile göre daha yumuşak bir öneri ifadedir. Dolayısıyla, daha kibarca bir konuşma tarzıdır. VI- To be Able To Bir şeyi yapmaya muktedir olmak veya yetenekli olmak anlamını verir. “can” ve “could” modal fiillerin alternatifi ve benzeridir. Her zaman kipiyle kullanılır. a) I am able to modify the rules = Ben kuralları değiştirmeye muktedirim. Are you able to help them? = Onlara yardım etmeye muktedirmisin? b) Was able to ile Were able to, (...e bildi, …e bildiler, …e bildik)) geçmişte yapılmış bir tek olay için kullanılır. We were able to see each other. = Biz birbirimizi görebildik. He was able to recognize the dedad body. = Cesedi teşhis edebildi. c) Will Be Able To ....e bilecek, …e bilecekler, …ebileceğiz anlamındadır. normalde “be able to” present kullanımı da bir gelecek anlam da içermektedir. Bu nedenle “ will be able to” ifadesi gelecekte ilk kez yapılacak eylemleri ifade eder. After sixty lessons, I will be able to speak English. = Atmış dersten sonra İngilizce konuşabileceğim. VII- To be supposed to İngilizce’de bilhassa konuşma dilinde çok kullanılır. Beklenti veya hafif yükümlülük bildirir. Yükümlülük bildiren kullanımında, “should” ve ought to “ fiillerine benzer. Geniş bir kullanım alanına sahiptir. Diğer modal benzerlerinden farklı olarak, modallarla ortak özellikleri yoktur. Bazı uzmanlara göre, yardımcı fiil benzeridir (semi auxillary), bazılarına göre ise, modal benzeridir.(semi modals) a) Görev bildirir. Bu tür kullanımda “should”’a anlam bakımından yaklaşır. You’re supposed to be at work in time = İşe zamanında gelmen gerekiyor (bekleniyor.) b) Genel inançları ifade eder. Vitamins are supposed to be good for health = Vitaminlerin sağlık için iyi olduğu düşünülür. c) Plan, program belirtir. The train is supposed to arrive at 3.oo o’clock = Trenin saat üçte gelmesi gerekir(bekleniyor). c) Yasak bildiriminde You are not supposed to talk aloud in class. = Sınıfta yüksek sesle konuşmaman gerekir(beklenir). VIII - To Be About To.. 1- Tanımlar ve Açıklama : Bir eylemi yapmak üzere olmak. Bu hareket bazen başka bir hareket tarafından kesintiye uğratılır. I'm just about to leave home. = Evden tam ayrılmak üzereyim. She is about to start her new job. = Yeni işine başlamak üzere. They were about to fight, when the policemen came. = Polisler geldiğinde kavga etmek üzereydiler. The aeroplane is about to take off. = Uçak kalkmak üzere IX- Would rather = would sooner: yeğlemek, tercih etmek anlamlarını taşır. I would rather die than do it. = Onu yapmaktansa ölmeyi tercih ederim. We would sooner sell than rent it. = Kiralamaktansa almayı tercih ederim. Dikkat Şaşırma!.. would rather = would sooner formundan sonra bir cümlecik gelirse, bu cümleciğin zamanı mutlaka basit geçmiş zaman (Simple Past) olur. Ama anlam şimdiki zamandır. I would rather (that) you stayed at home. = Evde kalmanı tercih ederim. I would sooner (that) my son became a doctor = Oğlumun doktor olmasını tercih ederim. |
05.12.08, 03:08 | #20 (permalink) |
S.Moderators Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910 Rep Puanı:11076 Rep Gücü:20 RD: Ettiği Teşekkür: 47 464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi : | İngilizce'de Zamanlar İngilizce'de Zamanlar Zaman bir nehirdir ve bu nehir; geçmişten, (past), şimdiye (now), şimdiden de geleceğe (future) doğru akar.Zamanın bu akışı içinde en önemli nokta doğallıkla yaşanan andır. İşte bu nedenle, “Present Continuous Tense” otomatikman en çok kullandığımız zaman olarak kendini hissettirir. Türkçe’de olduğu gibi, İngilizce lisanında da çeşitli Zaman kipleri (Tenses) kullanılır. Benim öğretim tarzım, grameri İngilizce derslerimizin doğal akışı içinde öğretmek olduğundan, şimdilik sadece bir tek zaman kipini ele alacağız. Ama bu derste inceleyeceğimiz zaman kipi, tüm zaman kipleri içinde en ağırlıklısı. Diğerlerini, ileriki derslerde ve uygun gördüğümüz zamanlama dahilinde sunacağız. Sırası gelmişken, Zaman kipleri (Tenses) konusunda bazı temel noktalara değinelim. Zaman kipleri, çok çeşitli olmakla beraber, 3 ana grup içinde tasnif edilirler. *Geçmiş Zaman kipleri(Past Tenses), *Şimdiki Zaman kipleri(Present Tenses) ve *Gelecek Zaman kipleri(Future Tenses) Bundan şu çıkarımı kolayca yapabiliriz ki, zaman kipleri bir hareketin(action) veya pozisyonun(status) “durumunu” belirtirler. Yani, bir aksiyon veya pozisyonun geçmiş, şimdiki zaman veya gelecek zamandan hangisinde yer aldığını gösterirler. Present Continuous Tense – Şimdiki Zaman Bunun Türkçe’deki karşılığı “Şimdiki Zaman”dır. Ancak bu deyim Türkçe’ye “devam eden hal” şeklinde çevrilebilir. Present: hal, durum, vaziyet, Continuous ise: sürekli, devamlı veya devam eden, süren gibi anlamlara sahiptir. Dolayısıyla, Present Continuous Tense = Devam eden(süren) hal, durum kipi denebilir. Zaman kipleri arasında en önemlisi kuşkusuz ki,“Present Continuous Tense”dir. Bu özelliği olan bir Zaman kipidir. Çünkü, yaşanan anı ve o anda yapılmakta olan hareketi veya içinde bulunulan durumu bildirir. Nitekim, I am walking (yürüyorum) derken, eş anlı olarak yürüme eylemini de yapıyoruz. Veya, I am tired (yorgunum) dediğimiz anda, gerçekten yorgunluk durumunu yaşıyoruz. Demek ki, bu zaman kipini süreklilik ifade eden fiillerle kullanmalıyız. Böylece, bir hareketin, bir olayın şimdi, tam bu anda cereyan ettiği fikrini ifade ederiz. Bundan dolayı, “Present Continuous Tense” cümleleri, sık sık “şimdi” kavramını belirten sözcüklerle beraber kullanılır. “Now”, “at themoment”, “right now”, “presently” gibi sözcükler cümlenin başına da, sonuna da konabilir. I am working now. (Şimdi çalışıyorum) At the moment, she is swimming. (O şu anda yüzüyor) Right now, she is flying (Tam şu an, o uçakta uçuyor) Presently, they are watching television. (Halen televizyon seyrediyorlar) resent Continuous tense, bir olay, hareket veya halin şu anda (now) yapıldığını veya mevcut olduğunu gösterdiği gibi, yapılmadığını veya mevcut olmadığını da bildirir. Örnek:I am not running now. (Şimdi koşmuyorum.) He is not happy now. (Şimdi mutlu değil) At the monent, they are not sleeping (Tam şu anda uyumuyorlar) |
Tags |
adim, adım adım ingilizce, İngilizce |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | son Mesaj |
Adım Adım Gezdim Ata Yurdumu Şarkı Sözü Deniz Toprak - Deniz Toprak Adım Adım Gezdim | Serap | Türkçe Müzik Hit ( En Sevilen ) Şarkı Sözleri | 0 | 07.03.13 02:42 |
İlk Adım Bebek Ayakkabı Modelleri 2012 - İlk Adım Bebek Ayakkabıları | ASYA | Çocuk Modası | 0 | 27.08.12 14:49 |
Adım Adım Video Cd'leri Kopyalamak | Mavi Lord | Network ve İnternet | 0 | 17.12.08 11:50 |
Adım Adım Bakım ücreti Başvurusu | Güllü | Engelliler Kanunları-Hakları-Mevzuat | 0 | 24.09.08 03:15 |
Adım Adım phpBB 2.0.15 Kurulumu | Cigde | Webmaster | 0 | 31.07.08 09:02 |