Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30.08.10, 02:35   #2 (permalink)
Kullanıcı Profili
SERDEM
S.Moderators
 
SERDEM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910
Puan Grafiği
Rep Puanı:11076
Rep Gücü:20
RD:SERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond reputeSERDEM has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 47
464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart --->: Fosillerin Dili

FOSİLLERİN DİLİ-2

Ramapithecus fosili: Ramapithecus, evrim teorisinin en büyük ve en uzun süren yanılgılarından birisi olarak kabul edilir.
Bu ad, 1932 yılında Hindistan'da bulunan ve insan ile may-mun arasında, 14 milyon yıl önce meydana gelen ayrımın ilk ba-samağı olduğu iddia edilen fosil kayıtlarına verilmişti.
Bulunduğu 1932 yılından 1982 yılına kadar tam 50 sene ev-rimciler tarafından insan evriminin kesin bir delili olarak gösterildi. Bu ara fosil üzerinde pek çok araştırmalar yapıldı. Bu araştırma-lar evrimciler için derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Ramapithecus fosilinin soyu tükenmiş bir orangutandan başka bir şey olmadığını anlaşıldı.
Evrimci Science dergisi bu gerçeği 1982 tarihli sayısında İn-sanlık Bir Atasını Kaybediyor başlıklı makale şöyle ilan etmeye mecbur kaldı.
Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu dü-şündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor.
Birçok paleoantropolog, Ramapithecus'ların Afrika maymun-larından ayrılmamızdan hemen sonraki bilinen en eski atalarımız olduğunu söylemekteydi. Ancak bunlar birkaç diş ve çene parça-sına dayanıyordu.
Pilbeam'a göre büyük çene ve kalın mineyle kaplı dişler belki insan atalarımızın özelliklerini taşıyordu. Ancak alt çene kemiği-nin pozisyonu, birbirine yakın gözler, damağın şekli gibi daha belirgin özellikler bunun bir orangutan atası olduğunu gösteriyor.
Bir evrim teorisi taraftarı bu konuda şöyle yazmıştı:
-Bu soyu tükenmiş primat, hominid soy ağacımızdaki ilk halkalardan biridir. Bulunan yeni örnekler onu insan evri-minde hak ettiği yere yerleştirmiş homo türüne kadar olan yol, bir çelişki korkusu olmaksızın açılmıştır.
Sanki Ramapithecus insanın tam bir atası olması için dizayn edilmiş gibidir. Eğer atamız değilse, elimizde kesin hiçbir kanıt yok demektir.
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan ayrıntılı araştırmalar Ramapithecus’un insanlığın atası olmadığı sadece soyu tüken-miş bir orangutan türünden başka bir şey olmadığı anlaşıldı.
Bir evrim teorisi taraftarı David Pilbeam’la aynı görüşte ol-duğunu belirterek bu gerçeği şu şekilde itiraf etmektedir.
-Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu dü-şündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor.

KNM-ER 1470 (Homo Rudelfensis) kafatası fosili: Fosilbilimci Richard Leakey, 2.8 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı.
Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı.
Fakat daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar bu fosilin insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucu olduğu anlaşıldı.
Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafata-sının bilimsel dergilere kapak olan insansı yüzü, gerçekte kafata-sı parçalarını birleştirirken yapılan hataların sonucuydu.
İnsan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan profesör Tim Bromage, 1992 yılında bilgisayar simülasyonları yardımıyla ortaya çıkardığı bu gerçeği şöyle özetler:
-KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti. Oysa yaptığımız ince-lemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edil-miş olmasını gerektirmektedir. Bu ise, aynı Australopithecus'da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir.
Bu konuda evrimci paleoantropolog J. E. Cronin de şöyle der:
Kaba olarak biçimlendirilmiş yüz, düşük kafatası genişli-ği ve büyük azı dişler gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Australopithecus ile paylaştığı ilkel özelliklerdir... KNM-ER 1470, diğer erken Homo örnekleri gibi, öteki ince yapılı Australopithecus'la birçok yapısal ortak özellik taşır. Bu özellikler, diğer geç Homo örneklerinde (yani Homo erectus'ta) bulunmaz.
Michigan Üniversitesi'nden C. Loring Brace ise, çene ve diş yapısı üzerinde yaptığı analizlerde 1470 kafatası hakkında yine aynı sonuca varmıştır:
-Çenenin büyüklüğü ve azı dişlerinin kapladığı yerin ge-nişliği, ER 1470'in tam anlamıyla bir Australopithecus yüz ve dişlerine sahip olduğunu göstermektedir.
KNM-ER 1470 üzerinde en az Leakey kadar incelemede bu-lunmuş olan John Hopkins Üniversitesi paleoantropoloğu profe-sör Alan Walker da, bu canlının Homo erectus ya da Homo rudolfensis gibi bir Homo (insan) türüne dahil edilmemesi, aksine Australopit- hecus sınıfına sokulması gerektiğini savunmaktadır.
Australopithecus ile Homo erectus arasında bir geçiş formu gibi gösterilmeye çalışılan Homo habilis ya da Homo rudolfensis gibi sınıflamalar gerçekte bilimsel yönden geçersizdir.
Bu canlılar bugün çoğu araştırmacının kabul ettiği gibi, Australopithecus serisinin birer üyesidirler. Bütün anatomik özel-likleri, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir.
Bu gerçek, Bernard Wood ve Mark Collard adlı iki evrimci antropoloğun 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan ince-lemeleriyle daha da belirgin hale gelmiştir.
Wood ve Collard, Homo habilis ve Homo rudolfensis kategori-lerinin hayali olduğunu, aslında bu kategorilere dahil edilen fosil-lerin Australopithecus sınıflandırması içinde incelenmesi gerekti-ğini şöyle açıklamışlardır:
-Daha yakın zamanda, fosil türleri, mutlak beyin hacmi, dil yeteneği konusundaki çıkarımlar ve el fonksiyonu ve taş-tan aletler yapma becerileri konusundaki kurgular gibi te-mellere dayanılarak, Homo kategorisine dahil edilmiştir.

Birkaç istisna haricinde, bu (Homo) cinsinin insan evrimi içindeki tanımı ve kullanımı ve Homo'nun sınırının belirleni-şi, sanki sorunsuz bir olgu gibi kabul edilmiştir. Ama...
Yeni bulgular, mevcut bulgulara getirilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, sınıf-landırmaları Homo cinsine dahil etmek için kullanılan kriter-leri geçersiz hale getirmektedir.
Pratikte, fosilleşmiş hominid türleri, Homo kategorisine, dört temel kriterden biri veya daha fazlasına göre dahil edil-mektedir. Oysa şimdi açık hale gelmiştir ki, bu kriterlerin hiçbiri tatminkâr değildir. Kafatası hacmi problemlidir, çün-kü mutlak beyin kapasitesinin biyolojik bir önemi olduğu varsayımı tartışmalıdır. Aynı şekilde, konuşma fonksiyonu-nun beynin genel görünümünden güvenilir şekilde çıkarım yapılamayacağına dair oldukça tatmin edici kanıtlar vardır ve beynin konuşma ile ilgili bölgelerinin, daha önceki çalış-maların ima ettiğinin aksine lokalize olmadığına dair kanıtlar vardır...
Bir başka deyişle, H. habilis ve H. rudolfensis'e ait fosil bulguları eklendiğinde, Homo cinsi iyi bir cins değildir. Do-layısıyla, H. habilis ve H. rudolfensis, Homo cinsinden çıka-rılmalıdır. Şu an için, hem H. habilis'in hem de H. rudolfensis'in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneri-yoruz.
Wood ve Collard'ın vardığı sonuç, anlattığımız gerçeği doğru-lamaktadır. Tarihte insanın ilkel ataları yoktur. Bu şekilde göste-rilen canlılar, gerçekte Australo- pithecus cinsine dahil edilmeleri gereken maymunlardır.
Fosil kayıtları, bu soyu tükenmiş maymunlar ile fosil kayıtla-rında aniden ortaya çıkan Homo yani insan türü arasında hiçbir evrimsel ilişki olmadığını göstermektedir.
Bütün anatomik özellikler insan evriminin kayıp halkası ola-rak lanse edilen, bu canlıların birer maymun türü olduklarını gös-termektedir.

Sahelanthropus Tchadensis fosili: Evrim teorisinin insanın kökeni hakkındaki iddialarını yıkan en son bulgulardan bir diğeri ise, 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da bulunan bir fosildir. Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus tchadensis adı verildi.
Bu fosil özellikleri nedeniyle evrimci çevreleri birbirine kattı.
Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde; bulu-nan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batırabilir itirafında bulundu.
Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgu-nun evrim teorisi için küçük bir nükleer bomba kadar etkili olaca-ğını söyledi.
Bunun nedeni, bulunan fosilin yedi milyon yıl yaşında olma-sına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve beş milyon yıl yaşındaki Australopithecus cinsi maymunlardan evrim-cilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı (gelişkin) bir yapıya sahip olmasıdır.
Geçmişte yaşamış ve bugün soyu tükenmiş olan pek çok farklı maymun türü vardır. Bunların bazılarının kafatası veya is-kelet yapısı kısmen insanlara benzerlik göstermektedir. Ama bu benzerlikler, bu benzerliklere sahip canlılarla insanlar arasında evrimsel bir ilginin olduğu anlamına gelmez.
Evrim teorisi taraftarları ise, bu soyu tükenmiş canlılara ait kafataslarını, teorilerinin gerektirdiği gibi art arda dizerek bir tür maymundan insana giden merdiven oluşturma çabasındadırlar.
Ancak bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, ortada böyle bir merdiven bulunmadığı, sadece farklı dönemlerde farklı may-mun türlerinin yaşadığı anlaşılıyor.
George Washington Üniversitesinden evrimci antropolog Bernard Wood'un yeni bulunan fosil üzerine yaptığı açıklama ise, bu görüşü doğrulamaktadır. Bernard Wood yazısında şunları yazmaktadır.
-Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu. Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir ön-cekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan mey-dana geliyordu. Ama şimdi insanın evrimi (karmakarışık) bir çalıya benziyor. Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi oldu-ğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olma-dığı hala tartışmalı.
Bu durum, gerçekte hepsi soyu tükenmiş maymun türleri arasında, son derece sübjektif ve ön yargılı olan insana benzerlik kriterlerine göre kurulan evrimsel ilişkilerin tamamen varsayıma dayalı olduğunu göstermektedir.
Bu buluş insanın evrimi konusunda zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesinin tamamen geçerli-liğini yitirmesine neden olmuştur.
Adı geçen bilimsel dergide yazıda ABD'deki George Washington Üniversitesi paleontologlarından evrimci Bernard Wood'un Çad'da bulunan ve 6 ila 7 milyon yıllık olduğu bildirilen Sahelanthropus tchadensis fosili üzerindeki yorumları aktarılıyor.
Temmuz 2002'de açıklandığında, dünyanın en önemli dergi ve gazetelerinde ön sayfadan haber verilen bu fosilin, yüzyılın en önemli paleontolojik bulgusu, hatta nükleer bir bomba etkisinde olduğu belirtilmişti.
Bu kafatası 7 milyon yıllık olmasına karşın, evrim şemaların-da 2 milyon yıllık gösterilen hayali ara formlarla benzer bir yüze sahip olması nedeniyle, insanın evrimini gösteren mevcut şema-ları yıkıyor. Bir bakıma yedi milyon yıl önce, iki milyon yıl önce yaşadığı iddia edilen insansı canlıdan daha gelişkin olanı yaşa-mıştı.
Mevcut senaryoların geçersizliğini vurgulayan Wood, insanın evrimi iddiasının içinden çıkılamaz bir karmaşaya düştüğünü ka-bul ediyor.
Bernard Wood yazısında:
-Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da bu evrimle ilgili kesinlikle hiçbir fosil ka-nıtımız bulunmuyor demekte şunları ilave etmektedir. Bu kayıp halka kesinlikle bulunamayacaktır. Kayıt halka araştırmaları başarısızlığa mahkûmdur.
Bernard Wood ile aynı görüşte olan başka bilim insanları da vardır.
Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zaman-da bir paleontolog olan Henry Gee, The Guardian gazetesinde çıkan bir makalesinde şunları yazmıştı:
-Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası (Sahelanthropus tchadensis), bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) kayıp halka düşüncesi saçmadır. Şu an çok açık olarak görülmeli-dir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir.
Bu konuda bilim dergileri şunları yazmaktadır.
National Geographic News Çad’da bulunan fosil insanın kökeninin yeniden düşülmesi gerektiğini gösteriyor; CNN.com ise bu haber eski kafatası insanın kökenine meydan okuyor şeklinde okuyucularına duyurulmuştur.
Diğer ünlü bilimsel kaynaklarda veya önde gelen uluslararası medya kuruluşlarında bu konuda verilen haberlerin hemen hep-sinde de bulunan fosilin evrim teorisi adına çok şaşırtıcı ve beklenmedik olduğu vurgulanmaktadır. Uluslararası kaynakla-rın hiçbirinde, bulunan kafatasının evrim teorisini desteklediği ya da kanıtladığı iddia edilmedi.
Fakat insanın evrimi ilk canlılığın ortaya çıkışı gibi evrim teo-risi için çok önemlidir. Bu konu diğeri gibi teori için adeta bir ölüm kalım meselesidir. Evrim teorisi taraftarları bu nedenle teorilerini her ne olursa olsun yaşatmak için yoğun bir propaganda çalış-malarına girişmişlerdir.
Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Amerika'da büyük bir tartışma başlatan Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek Çok Şey Neden Yanlış adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özet-lemektedir.
-Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belir-sizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir. Bunun yerine, şu veya bu kim-senin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropo- logların bunun üzerinde anlaşamadıkları ger-çeği aktarılmaz. Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya bol makyajlı insan atalarının hayali resimleri ile süsle-nir. Görünen odur ki, bilimin hiçbir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır.
Bilimsel bulgular, türlerin evrimle, yani rastlantısal doğal sü-reçlerle değil, bir plan ve tasarımla ve dahası aniden yeryüzünde ortaya çıktığını göstermektedir.

SM4 Kafatası fosili: Endonezya'nın Sambungman Bölgesi'n-de, Pleistosen devrine (günümüzden 1.8 milyon-10.000 yıl önce-si) ait olduğu belirtilen ve üst kafatasından ibaret bir fosil bulun-du.
Evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi hacmi 1006 cm3 olan bu beyin kabının insanın sözde ilkel atalarından mo-dern insana doğru bir ara adım olduğunu öne sürdüler.
Kısaca Sm4 olarak tanımlanan fosilin, Java'da daha önce ele geçirilmiş Homo Erectus örnekleri arasında bir evrimsel geçiş formu olduğu iddia edildi.
Ayrıca Sm4 fosilinin önemli bir özelliğinin beyin kökü bölgesi-nin öteki Java örneklerine göre daha hareketli olduğu ve bu özel-liğiyle Homo Sapiens'e benzediği öne sürüldü. Öne sürüldü ama bu konuda herhangi bir bilimsel kanıtta gösterilemedi. Bu neden-le bu varsayım ön yargılara dayanan bir varsayımdan öteye gi-demedi.
Önceki bölümlerde incelendiği gibi Homo Erectus'un günü-müz insanı olan Homo Sapiens'le aynı dönemde yaşadığını gös-teren kanıtlar vardır.
Ayrıca, araştırmacılar beyin hacmi 1006 cm3 olarak hesapla-nan kafatasının büyük olasılıkla genç ya da orta yaşta bir erkeğe ait olduğunu tahmin etmektedirler.
En büyük maymun kafatasının 650 cc'yi geçmediği düşünü-lürse bunun bir insana ait olduğu kesinleşmektedir.
Kaş kemerleri incelendiğinde bunların günümüzdeki herhangi bir insanda bulunması son derece makul ölçülerde olduğu anla-şılmaktadır.
Öyle ki bu insan günümüzde yaşıyor ve kalabalık bir mey-danda modern kıyafetlerle yürüyor olsa, kimse onu yadırgamaz-dı.
Fosil bulgusunu değerlendiren Amerikan Doğa Tarihi Müzesi paleoantropologla- rından Kenneth Mowbray bir evrimci olması-na karşın Sm4 fosilinin bir ara tür olarak sınıflandırılmasına karşı çıkmakta, Endonezya kafatası fosillerinde görülen farklılıkların herhangi bir tür içinde görülmesinin doğal çeşitlilikten kaynaklan-dığını belirtmektedir.
Mowbray, National Geographic'in internet sitesindeki yoru-munda şunları söylemektedir:
-Eğer modern insan popülasyonlarına bakacak olursanız, kısa ve yuvarlak kafalı insanlar; uzun ve dar kafalı insanlar görürsünüz; bunlar herhangi bir popülasyon içinde görül-mesi normal varyasyonlardır.
Kısacası Sm4 fosili üzerinde yapılan evrimci spekülasyonlar bilimsel delillere dayanmamaktadır. Sm4’ün bir ara geçiş formu değil, gerçek bir insan fosili olma olasılığı çok daha yüksektir.
SERDEM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla