Konu
:
Ayla Dikmen Hayatı ( Biyografisi )
Tekil Mesaj gösterimi
06.03.08, 21:16
#
2
(
permalink
)
Kullanıcı Profili
tualim
Administrator
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2.920
Konular: 3793
Puan Grafiği
Rep Puanı:22464
Rep Gücü:20
RD:
Teşekkür
Ettiği Teşekkür: 125
207 Mesajına 2.103 Kere Teşekkür Edlidi
:
İLK PLAK
Dikmen’in festivalde seslendirdiği “Niksarın Fidanları” adlı şarkının plak olarak yayınlanması ise 1966 yılında gerçekleşir. Melodi firmasının yayınladığı bu plak ile birlikte Dikmen’in ünü dört bir yanı saracak, ardından (yine aynı firma ile) ikinci plağını (“Merdiven / Mühür Gözlüm”) yapacaktır… Melodi ile yapılan bu iki plağın çok iyi bir satış grafiği çizmesi, Netfon firmasının Dikmen’e çok iyi şartlarda bir transfer teklifi yapmasına yol açar. Dikmen bu teklifi kabul eder ve listeleri sarsacak plaklarını sırayla bu firmaya yapmaya başlar. Bu plakların ilki “Sensiz
Yaşamam / Nereye” adlı plak olur. Plak piyasaya sunulur sunulmaz, Dikmen’in şanssız olduğu konuşulmaya başlanır. Plağın ön yüzündeki “Sensiz Yaşamam” Ajda Pekkan’ın “Sensiz Yıllarda”, arka yüzündeki “Nereye” ise Özdemir Erdoğan’ın “Duyduk Duymadık Demeyin” adlı şarkılarıyla çakışmıştır. Yani Dikmen, Pekkan ve Erdoğan’ın seçtiği yabancı şarkıların aynısını seçmiş ve (Ülkü Aker’in yazdığı) farklı sözlerle tek bir plakta bir araya getirmiştir. Ancak işin başında ‘şanssızlık’ olarak değerlendirilen bu durumun aslında büyük bir şans olduğu kısa bir zaman içerisinde ortaya çıkar. Müzikseverlerin bir bölümü, çok sevilen bu iki şarkıyı iki ayrı plaktan dinlemek yerine tek bir plakta, yani Dikmen’in plağında dinlemeyi tercih etmiştir. Bu ilk plağın arka kapağında da hem kısa bir Ayla Dikmen biyografisine yer verilir, hem de bizzat Ayla Dikmen tarafından kaleme alınmış bir açıklamaya. Sanatçı, Melodi ve Netfon firmaları arasındaki sürede fazla plak yapılmamış olmasını dinleyicisine açıklama zorunda hissetmiştir kendisini: “Türkiye’de yapılan plakların istenilenden uzak olması beni plak yapmama kararını almaya mecbur etmişti. Ancak bugün için böyle bir endişe kalmadı. Artık memleketimizde de plak sanayisi tamamen gelişmiştir. Halkımızın kaliteli ve müzik yönü kuvvetli olan plaklara gösterdiği ilgi aşikardır. Bu nedenledir ki, bu sene plak çalışmalarına başladım. Arzum en iyi parçaları en iyi şekilde sizlere sunmaktır. Hepinize kucak dolusu saygılar,sevgiler…” Dikmen, yalnızca “Yaptığım işe bakarım” diye düşünmemiş ve sosyal sorumluluk hisseden bir sanatçı olarak baskı ve kayıt kalitesinin yeterince iyi olmamasından dolayı plak stüdyolarından uzak kalmaya karar vermiştir işte. Netfon’un bu ilk plak sonrası yayınladığı plak da (“Gençlik Gençlik / Sakın Karşımda Ağlama”) başarılıdır ya, asıl üçüncü plak olan (Mustafa Alpagut’ut iki bestesinin yer aldığı) “Alyanaklım / Yanan Mum” adlı plağın durumu bambaşkadır. Genç ve yetenekli bir müzisyen olan Alpagut, giderek dört bir yanı kuşatmaya başlamış olan ‘Anadolu pop’ akımının içinde gezinen iki şarkı yazmıştır Dikmen’e. Plak her iki yüzü ile büyük bir başarı sağlayacak ancak “Alyanaklım” adlı şarkı,
stadyumlara taşınınca kendiliğinden “Yanan Mum”u sollayacaktır. Karacaoğlan’ın bir şiirinden bestelenen “Alyanaklım”ın, “Alma alma yanakları al gibi, boyu uzar gider servi dal gibi…” dizeleri fanatik taraftarlarca takımlarını desteklemek için seçilecek ve Dikmen’in bu şarkısı (hiç şüphesiz sözleri epeyce değiştirilmiş bir biçimde) yıllar yılı ‘tezahürat’ın bir ‘tezahür’ü olarak yankılanır…
KALBİME YAZDIM ADINI
Bu tezahürat döneminin ilk sonucu, Dikmen’i basının vazgeçemediği bir isim haline gelmesi olur. Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan ayrıntılı ve uzun röportajlar, Dikmen’in yalnızca çok iyi bir yorumcu değil aynı zamanda şen ve esprili biri olduğunu da gösterir hayranlarına. Gülmeyi ve güldürmeyi seven, yeri geldiğinde hayatı hafife alabilen ya da onunla dalga geçebilen çok nüktedan biri… Pop müziğin kalbinin attığı Hey dergisinin 17 Mayıs 1972 tarihli sayısında yayınlanan “Ayla Dikmen ile dedikodu yaptık” başlıklı röportajda Dikmen’in anlattığı bir ‘kulis hikayesi’, sanatçının bu yüzünü bütün doğallığı ile gösterir okurlara-hayranlara: “Ünlü klarnetçi Mustafa Kandıralı, geçen gün kuliste bir arkadaşı ile ağız kavgasına tutuşmuş. Kavgaya tutuştuğu kişi en sonunda ‘Sus’ demiş Mustafa Kandıralı’ya, ‘sus arkadaş, senin fonksiyonun ne?’ Susmuş Kandıralı. Ama söz dinlediği için degil, ‘fonksiyon’ kelimesinin anlamını bilmediği için susmuş. Hemen gelip Ayla Dikmen’e sormuş: ‘Affedersiniz, fonksiyon ne demek?’ Olayı gördüğü için atılmış Ayla: ‘Sana fonksiyonun ne dedi değil mi? Çok kötü bir laf söylemiş. Küfür etseydi daha iyiydi.’ Kandıralı sinirlenmiş, kıpkırmızı olmuş birden Hışımla kavga ettiği arkadaşına dönmüş, bağırmaya başlamış: ‘Fonksiyon da sensin, bilmem ne de sensin Utanmaz adam!..’ Bu arada bir gerçeği de meydana çıkaralım. Adana’daki bir konserde Ayla Dikmen’le nişanlısı Coşkun Erdem’in kanununa karabiber eklemişler. Ünlü kanuncu kanununu çaldıkça karabiberler gözlerine sıçramaya başlamış. Gözlerini kapatmaktan, ovalayıp kırpıştırmaktan o gün doğru dürüst çalamamış sanatçı. Sahneden indikten sonra kıyameti koparmış ama bu muzipliği yapanları bulamamış. Gerçeği bu yazıyı okurken öğrenecek…”
Netfon’a yapılan şarkılar – plaklar birikince, dönemin politikası ya da geleneği gereği Dikmen’in ilk albümü de yayınlanır. Gayet sade olaak (tıpkı Coşkun’un yayınlayacağı ikinci albümde olduğu gibi) “Ayla Dikmen” olarak adlandırılmış ve kapağına daha evvel bir 45’lik üzerinde de oturtulmuş ‘elma şekerli’ bir Ayla Dikmen fotoğrafının oturdulduğu bu LP’ye sanatçının hayranları büyük bir ilgi gösterir. Müzik dünyasının kendisi ise, bu albümün Netfon ve Dikmen arasındaki işbirliğinin son halkası olduğunu düşünür; böyle düşünenler yanılmaz da.
Ama bu albümden hemen önce, Dikmen hayatının geri kalan kısmını boydan boya değiştirecek biriyle, Enis Berki’yle tanışır. Dikmen ve Berki’nin 17 Nisan 1968 tarihinde gerçekleşen bu tanışmalarının üzerinden fazla geçmeden ilişkilerinin ‘ciddi’ bir anlam taşıdığına karar verir ve nişanlanırlar. İkili, çok iyi anlaşacak, mutluluk içinde yüzecek ama her nedense ‘nişanlı olma durumu’nu bir türlü tamamına erdiremeyecek, yani evlenemeyeceklerdir. Dikmen ve Berki’nin nişanlı kalma konusundaki ısrarları, çok sonraları yalnızca müzik dünyasının değil, popüler kültür alanında kalem oynatan herkesin ilgisini çeken bir konu olacaktır. Sözgelimi, dönemin çok satan popüler kültür dergilerinden Ses, yıllar sonra bile bu konuya ilgi gösterecek, bu konudan söz açacaktır. Dergi, 2 Mayıs 1981 tarihli sayısında “Olmaz olmaz demeyin... 1968’de nişan, 1981’de nikah” diye bir başlık atacak ve bu konuyu sayfalarına taşıyacaktır.
“Nişandan nikaha kadar geçen sürenin fazla uzamaması gerektiği yolunda yaygın bir düşünce vardır toplumda. Aradaki sürenin uzaması halinde birçok tatsız olayın çıkacağı sanılır. Ama bu düşüncenin geçerli olmadığını ispat edecek bir çift var sanat dünyamızda: Ayla Dikmen – Enis Berki çifti. Bundan on üç yıl önce tanışmışlardı. Aralarında başlayan candan arkadaşlık, güçlü bir sevgiye dönüşünce de evliliğe giden yolda ilk adımı atmışlar ve nişanlanmışlardı. Ama atılan bu adımın sonu bir türlü gelmedi ve çift yıllar boyu nikah masasına bir türlü oturmadı. Fakat nişanlılıklarını tam bir bağlılık içinde sürdürdüler... Bu başarıyı nasıl gösterdiklerini Ayla Dikmen şöyle anlatıyor: Ben sanatıma bağlı bir insanım. Enis de en az benim kadar çalışmalarıma ilgi gösterdi. Parça seçimime varıncaya kadar her şeyimle ilgilendi. Ayrıca son derece entelektüel bir insandır. Girdiği her gruba kısa sürede uyar. Sorumluluk duygusu çok gelişmiş bir kişidir. Birbirimizden uzak olduğumuz günlerde en az üç kez beni telefonla arar. Bensiz hiçbir yere gitmez ve beni yalnız bir yere göndermez. Bu tutumu dedikodulardan uzak kalmamızı sağladı... Dikmen, ardından da büyük haberi veriyor: Bu yılın sonuna doğru evlenmeyi düşünüyoruz...”
AÇTIK AŞK DEFTERİNİ
Dikmen, ilk albümünün yayınlanmasının ardından Netfon ile yollarını ayırır ve Moda adlı bir firmaya tek bir plak (“Ayrılık Şarkısı / Seninleyim”) yapar. Ardından da asıl ‘altın dönem’ini yaşayacağı Coşkun Plak’a geçer. Müzik dünyamızın büyük ve güçlü firmalarından Coşkun, Ayla Dikmen gibi bir star’ı bünyesine kattıktan sonra hiçbir masraftan kaçınmamış ve yapılacak her plak için büyük bütçeler ayırmaya karar vermiştir. Bu yeni dönemin açılışı da çok şaşaalı bir biçimde yapılır. Ayla Dikmen “Aşk Defteri” ile açmıştır bu yeni dönemini. Fikret Şeneş’in hem duyarlı hem de esprili sözleriyle neredeyse baştan yarattığı bu şarkı, plak olarak yayınlanır yayınlanmaz dillere yerleşir. Dikmen, artık tek televizyon kanalımız olan TRT’nin de çok fazla davet ettiği yıldız durumuna gelmiştir. “Aşk Defteri”nin dillere düşmesi sonucu açılan televizyon kapıları, Dikmen’in daha sonra yapacağı şarkıların da anında yaygınlık kazanmasına yol açar. Başta “Yolcu Yolunda Gerek”, “Kim Dinler Sizi” ve “Anlamadın mı” adlı şarkılar olmak üzere, hemen hemen her Ayla Dikmen-Coşkun ortak çalışması satış rekorları kırar, listeleri alt üst eder Bu başarı Dikmen’in ikinci albümünün de yayınlanmasına neden olur. Coşkun, hem 45’liklerin görece dağınıklığını telafi etmek, hem de Dikmen’in yaygınlaşan ünü nedeniyle artan talebi karşılamak için Dikmen’in ikinci albümünü yayınlar.
Bu ikinci albüm de, birinci albümde olduğu gibi Dikmen’in 45’liklerinin toparlanmasından oluşturulmuştur. Ama Coşkun’un yayınladığı (ve 45’lik olarak yayınlanmamış birkaç yeni şarkı ile de desteklenmiş) bu albümün dikkat çekici yönü tasarım ve ambalajıdır. Firma, ‘güzel sanatlar’a düşkünlüğü ile bilinen Dikmen’e oldukça zengin, oldukça gösterişli bir albüm kapağı yaptırmıştır; açılır-kapanır üç parçalı bir ambalajdır bu ve üçüncü parça, daha önce hiç rastlanmamış ölçüde temiz ve sağlam bir biçimde kapağın diğer bölümlerine (tabiri caizse, bir anahtarın bir kilide girişi gibi) eklenmekte-yapışmakta ve albüme bir ‘hatıra defteri’ havası vermektedir.
Dikmen, 1978 yılında son 45’liği “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım”ı yapar. Sanatçı çok ünlü, çok popülerdir ama Türk popu genel bir durgunluk yaşamaya başlamış ve bu durgunluk 45’lik satışlarının düşmesine yol açmıştır. “Onu Bunu Bilmem Kararlıyım” büyük bir hit haline gelmiş olmasına rağmen, bu plak sonrası Dikmen yeni bir single yapmaz. Dönem artık ‘çiğ köfte’li basın toplantılarıyla tanıtılan ‘taverna – fantezi’ ağırlıklı plakların baş köşeye kurulduğu bir dönemdir ve Dikmen, tam da kendisinden beklenebileceği gibi bu yeni dönemi uzaktan izlemek için köşesine çekilir. Ancak şarkı söyleme aşkı Dikmen’in peşini bırakmaz ve 45’lik değil ama bir albüm hazırlığına başlar. Yeni albümün büyük bir kısmı yeni şarkılardan oluşacaktır. Coşkun’un, düzenlemelerini (en azından büyük bölümünü) Mustafa Özkent’e emanet ettiği ve “Göz Bebeğim” olarak adlandırılmış) bu albüm, yayınlanmasıyla birlikte büyük gürültü koparır. Dikmen’in Coşkun’a yaptığı son 45’lik (“Onu Bunu Bilmem Kararlıyım/İlk ve Son Aşkımsın”) dışında geri kalan şarkıların hepsi yenidir, ilk defa duyulmaktadır. Dikmen ve ekibi, belli ki çok sıkı bir repertuar çalışması sonrası stüdyoya girmiştir. Albümdeki şarkıların büyük bir kısmı (başta açılış şarkısı olan “Zehir Gibi Aşkın Var” olmak üzere) dillere düşer, sevilir. Bu da, Dikmen’in müzik dünyamıza sunduğu bir başka yenilik hatta ‘reçete’ olur: Evet, 45’likler tarihe karışmak üzeredir ama bu müziğin ya da şarkı söylemenin sonu değildir. Sıkı şarkılarla örülmüş bir albümle de, 45’liklerin yokluğu telafi edilebilecek, hit şarkı yaratılabilecektir.
OLACAK OLACAK
Ama bu albüm sonrası her şey (80’li yıllar boyunca) düzgün ya da yolunda gitmez. Ülke derin bir karanlığa gömülmüş ve bu karanlıkta ‘müzik’ (en azından pop müziği) derinlerde bir yerlere itilmiş, raflara kaldırılmıştır. Bu yeni ‘durum’ da, ne Ayla Dikmen’in ne de diğer müzisyen ve yorumcuların değiştirebileceği bir şeydir. Siyasi yapının düzelmesini, en azından ‘makul’ bir yola girmesini beklemek dışında kimsenin elinden bir şey gelmemektedir.
‘Müzik’ adına her şey, bir zaman sonra bir şekilde düzene girecektir de. 80’li yılların sonuna doğru genç şarkıcıların açtığı yeni bir sayfa sonrası Türk popu yeniden dalgalanacak, dalgalar birkaç yıl içinde bir fırtınaya dönüşecektir. Ancak ne yazık ki, bu yeni açılan dönemde Dikmen yeni bir şeyler yapmaya fırsat ya da imkan bulamayacaktır. Sanatçı, o uzun ve bitmek bilmez bekleme zamanlarında ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşmaya başlamış ve bu boğuşma sırasında ister istemez müzik ve şarkılar Dikmen’in hayatında geri plana düşmek zorunda kalmıştır.
20 Ağustos 1990.
Dünya güzeli bir insan, yaşamı boyu müziği ve şarkılarıyla hayatımızı değştiren-renklendiren bir yorumcu ‘elveda’ der bu dünyaya.
Geriye de şarkılar kalır. Her zaman, hepimiz için çok şey demek olan, çok şey anlatan, bizi biz yapan, değiştiren-dönüştüren şarkılar.
Evet sevgili Ayla Dikmen.
Siz ‘onu bunu’ bilmeden hep kararlı, hep haklıydınız.
Doğru şarkılar seçtiniz, emsalsiz müzisyen ve orkestralar ile çalıştınız, ‘şarkı söylemeyi’ çok ciddiye aldınız, hemen hemen her şarkınız ile genç müzisyen ve yorumculara örnek oldunuz, ‘doğru yol’u tarif ettiniz.
Pop müziğimiz bugün önemli yerlere geldiyse bunda sizin de payınız var, büyük bir payınız. Bize bıraktığınız (ve tepeden tırnağa yetenek ile donanmış Sadun Ersönmez’in günümüze taşıdığı) şarkılarınız her şeyi bütün açıklığıyla anlatıyor zaten. Vefalı yeğeniniz Meltem Çelebioğlu’nun çaba ve desteği ile ortaya çıkmış bu ‘hazine’ sayesinde uzun yıllar anlatmayı da sürdürecek.
Siz, güllerin-çiçeklerin, bizim buralarda adını dahi bilmediğimiz bin bir ağacın arasında rahat olun, rahat uyuyun sevgili Ayla Dikmen.
“Aşk Defteri” yeniden açılıyor; şarkılar bundan sonra da sizi söyleyecek.
Biyografiyi yazan Sn. Naim Dilmener'e teşekkürlerimizle...
ALINTIDIR.
--------------Tualimforum İmzam--------------
T
U
A
L
İ
M
Tualimforum kurallarını okuyunuz
Lütfen
.
Forum kullanımı hakkında bilgi için
TIKLAYINIZ
%
TIKLAYINIZ.
Soru ve sorunlarınızı
BURADAN
bize yazabilirsiniz.
Kurallara uymayan kişilerin tualimforum'a girişleri yasaklanacaktır.
Lütfen imzanıza site adı, link içeren resimler koymayınız sorgusuz silinecektir.
tualim
Açık Profil bilgileri
tualim - Özel Mesaj gönder
tualim´nin Web Sitesini ziyaret edin
tualim - Daha fazla Mesajını bul