Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24.10.09, 18:20   #4 (permalink)
Kullanıcı Profili
Kedi
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart --->: Kırklareli Tarihi

16. yy.da Kırklareli
16. yy.da Kırklareli Şehri'nde yerleşmiş gayrimüslim nüfus tespit edilememiştir. 17. yy.da ise 33 Hıristiyan ve Yahudi, Müslümanlara ait mahallelerde ikamet etmekteydi. Bu dönemden itibaren Kırklareli'nin gayrimüslim nüfusunun arttığı gözlenmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri 1674'te Kameniçe'de yaşayan gayrimüslimlerin Kırklareli'ne sürgün olarak gönderilmesidir.
17. yy. ortalarında dikkati çeken husus, Kırklareli'nin başka şehirlerden ve civar köylerden gelip yerleşilecek bir yer oluşudur. Nitekim geldikleri yerler açık olarak belirtilmemekle beraber, 14 hane Anadolu'dan gelerek buraya yerleşmişti.
Aynı şekilde Şam'dan, Çorlu'dan, Pınarhisar ' dan gelip şehre yerleşenler olduğu gibi, civar köylerden gelerek yerleşenlere de rastlanmaktadır. Yine geldiği yer belirtilmemekle beraber, Şehirde l yabancı olduğu da tespit edilmektedir.17. yy.a ait Avarız Defteri Şehirde yaşayanlarla ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. Buna göre geri hizmette istihdam edilen ve nöbetle sefere giden 16 ellici ve l müsellem Kırklareli'nde yaşamaktaydı. Bunun yanında l muhzır (kadıların yardımcısı), l doğancı, l topçu ve çadır mehteri ile seferde padişahın çadırını kurmakla görevli bir kişi de kayıtlarda dikkat çekmektedir.
Ayrıca l şeyh oğlu, 12 sipahi oğlu, Peygamberimizin soyundan gelen 2 seyyid, ve 10 kul oğlu şehirde yaşayanlar arasında kayıtlı gözükmektedir.Avarız defterindeki bilgilerden 17. yy.da Şehirdeki iktisadi faaliyetlere ilişkin olarak da bazı veriler elde edilmektedir.
Bu verilerden hareketle, Şehirdeki çeşitli iş kolları ve üretim faaliyetlerini ortaya koymak mümkündür. Bu deftere göre Şehirde 8 terzi, 2 çizmeci, l ayakkabıcı, l postalcı, 3 bakkal, 2 kasap, 3 ekmekçi, 2 sabuncu, 4 küpçü, l fıçıcı, l meyhaneci, l bozacı, 2 helvacı, 3 aşçı, l mumcu, l abacı, 2 arabacı, 2 nalbant, l manav, 3 marangoz, 2 çoban, l ırgat, l tellak, l derici, l kuyumcu,1 Kazancı, l kılıççı ve 3 bostancı vardı.
16 ve 17. yy.da Kırklareli halkının olağanüstü hallerde alınan vergilerden muaf olmak şartıyla, İstanbul'un ihtiyacı için her yıl 220 koyun beslemekle yükümlü olduğu anlaşılmaktadır.
Yine Kırklareli, İstanbul'dan Bulgaristan'a giden yol üzerinde bulunmasından dolayı, ahalisi, padişah fermanıyla dört adet menzil beygiri saklamakla mükellef idi.
1608 yılında Kırklarelini gezen Polonyalı Simeon, evlerin taştan inşa edildiğini yazmaktadır.
17. yy. ikinci yarısında Kırklareli' yi gören Evliya Çelebi de Şehrin bağ ve bahçeler içerisinde mamur, kiremit örtülü evlere sahip olduğunu bildirmekte ve bu evleri saraya benzetmektedir.
Evliya Çelebi ayrıca şehirde iki hamam olduğunu, her esnafın bulunduğunu, bedesteninin faal olduğunu, mükemmel hanları bulunduğunu, kurşun örtülü imaretleri olduğunu, mahalle mekteplerinin, sebil ve çeşmelerin mevcut olduğunu, ayrıca köprü başındaki çeşmenin yanında bulunan kahvehanede ise ilim sohbetleri yapıldığını belirtmektedir

18. yy. sonlarında
Kırk kilise hakkında bilgi veren İnciciyan, Kırklareli' de Türk, Rum ve Yahudilerin yaşadığım, bu Yahudilerin Podolya'dan geldiklerini ve bozuk bir Alman lehçesiyle konuştuklarını belirtmektedir.
Yahudiler, tereyağı ve peynir üreterek kendi mühürleriyle damgaladıktan sonra İstanbul'a göndermekteydi. 19. yy. başlarında Kırklareli'nin bir süre Rus işgaline uğradığı görülmektedir. 1828-1829 Osmanlı Rus savaşı esnasında, Edirne'nin yanında Kırklareli de işgale uğramıştır. Her ne kadar savaş sonrası yapılan Edirne Antlaşması ile Ruslar bu bölgeyi boşalttılarsa da işgal sırasında halkın elinde bulunan zahire, büyük ve küçük baş hayvanlarla yük hayvanlarının zorla alındığı bilinmektedir.
19. yy. içerisinde Kırklareli ikinci defa Rus işgaliyle karşı karşıya kaldı. Bu işgal 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında meydana geldi ve Rus kuvvetleri, İstanbul'a kadar tüm Trakya'yı işgal etmişlerdi. Savaş sonrasında 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşması ile Kırklareli, Rusya tarafından kurulan Bulgaristan'ın sınırlan içerisinde kaldı.
Ancak Rusya'nın Balkanlar'a tamamen hakim olması, Avrupa devletlerinin tepkisine neden olmuş ve yeni durumu görüşmek üzere toplanan Berlin Konferansı sonunda imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması ile Kırklareli yeniden Osmanlılara bırakılmıştır.Ayrıntılar için Tıklayınız !::>

Son İşgaller, Milli Mücadele ve Ebedi Özgürlük:
Romanya, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan'ın 1912 yılının Ekim ayında yaptıkları anlaşma sonrasında başlayan I. Balkan Savaşı sırasında, düşman işgaline uğrayan Kırklareli yöresi, belki de tarihinin en kötü günlerini yaşamıştır.
Bulgar 1. ve 3. Ordularının iki koldan başlattıkları saldın, Abdullah Paşa komutasındaki Türk birliklerini hazırlıksız bir anda yakalamıştı. Düşmanın ilerleyişi sırasında, savunmada kalarak zaman kazanmak isteyen Abdullah Paşanın fikirlerine, Başkomutan Vekili Nazım Paşanın karşı çıkması üzerine, Doğu Ordusu kendisinden iki kat güçlü düşmana saldırmak zorunda kaldı. 22.Ekim 1912'de başlayan karşı çıkışla, Bulgar 1. Ordusunu Erikler ve Poloz köyleri civarında yenilgiye uğratan Mahmut Muhtar Paşanın 3. Kolordusu, Bulgar 3. Ordusunun saldırısıyla karşılaştı. Türk ordusu bu ani saldırı karşısında ağır kış şartlarının da etkisiyle düzensiz bir şekilde geri çekilmek durumunda kaldı. Abdullah Paşa, Ordusunun Ergenenin gerisine çekilmesini ve bu arada sorunun diplomatik görüşmeler yoluyla çözülmesini istiyordu. Osmanlı Hükümeti duruma çözüm getirmek için Başkomutan Nazım Paşayı cepheye göndermiş, Abdullah Paşa ise eski görüşünü tekrarlamasına rağmen, cephenin Lüleburgaz'da kalmasına karar verilmiştir.
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla