Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27.02.08, 16:10   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
tualim
Administrator
 
tualim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2.920
Konular: 3793
Puan Grafiği
Rep Puanı:22464
Rep Gücü:20
RD:tualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond reputetualim has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 125
207 Mesajına 2.103 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Realizm ( Gerçekçilik )

REALİZM ( GERÇEKÇİLİK )




Romantizmin güçlü olduğu dönemde romantizmden doğan gurup çalışma yaptıkları koyun adıyla manzara ressamları barbizon ekolu olarak adlandırılmıştır. Doğaya bağlı, uçsuz bucaksız kırlar su birikintileri, ağaçlar eserlerine konu yapılmıştır. Yumuşak bir duyumun hakim olduğu doğa tüm sükunetiyle yansıtılmıştır. Barbizon ekolu icinde yer alan Jean Francois Millet doğaya olduğu kadar insana da ağırlık vermiştir. bu anlayış gerçekçilik için temel teşkil etmiştir. Gustave Courbet; barbizon ekolü üzerindeki romantizm etkisinden tamamen sıyrılarak son derece basit ve olağan temaların bile nasıl bir esere temel teşkil edeceğini ve sanat değerini kazanacağı gösterilmiştir.Uluslararası sistem 1930’larda büyük sorunlarla karşılaştı, tüm dünyaya yayılan büyük ekonomik bunalım, I. Dünya Savaşı’nı kaybeden devletlerde artan milliyetçilik duyguları dolayısıyla gerilen uluslar arası ortam; Birinci Dünya Savaşı ardından oluşturulmaya çalışılan düzenin bozulmasına neden olmuştu. Barışın temasını temel alan ve barışçıl bir dünya düzeni oluşturulmasını hedefleyen idealizm, 1930’ların bu uluslar arası ortamında sorgulanmaya başladı. İdealistlerin savunduğu uluslar arası kurumsallaşmanın ve en önemli projeleri Milletler Cemiyeti’nin uluslar arası sorunlara çözüm getirememesi idealizmi sorgulayan yeni arayışlara ivme kazandırdı. Sistemden duyulan hayal kırıklığı özellikle Amerikalı düşünürler arasında göze çarpmaktaydı. Yaygın olan kanı şuydu ki; İdealist reformcular inançlarında yanılmışlardı. Bireyler mükemmel değillerdi, mükemmelleşemezlerdi ve ahlakın uluslar arası ilişkiler araştırma ve uygulamalarında bir rolü olamazdı. Örgütler ise savaş tehdidi tamamen ortadan kaldırılmadan reforme edilemezlerdi. Artık güç politikalarının amoral veya irrasyonel değil, fakat kaçınılmaz oldukları kabul edilmekteydi.
İdealizmin sorgulandığı ve realizmin ilk temellerinin atıldı bu dönemin en önemli düşünürü E.H. CARR’dır. “Ütopyacılık” dediği idealizmi sorgulamış ve bu tartışma içinde Realizmin oluşturulmasına öncülük etmiştir. İdealizmin normatif temellerini reddederek uluslar arası politika biliminin oluşturulması gerektiğini ileri süren Carr ve onu izleyen Realistler idealistlerin aksine, uluslar arası politika araştırmalarında odağın devletlerarası ilişkileri belirleyen faktörler olması gerektiğini ileri sürdüler. Bu faktörler güç peşinde koşmak ve ulusal çıkardı. Realizm, Carr’a göre Uluslar arası İlişkileri emekleme döneminden olgunlaşmaya götürecek ve normatif yaklaşımlar yerine çözümlemeye ağırlık vermeyi sağlayacak bakış tarzıdır. Evrensel ahlakiyetçiliğe karşı çıkan Carr, Machiavelli’den gelen realist geleneğe döner ve uluslar arası ilişkilerde “olanın” anlaşılması için güç ilişkilerine bakılması gerektiğini belirtir. Entelektüel kökenlerini Thucydides’in Atina ile Sparta arasındaki niccola Machiavelli ve 17. yüzyıl İngiliz düşünürü Thomas Habbes’un çalışmalarında bulan realist yaklaşımın savunucuları arasında E.H. Carr, Hang Morgenthau, reinhold niebuhr, Gottfried-Kral Kindermann, Kenneth thompson, George Kenan, Henry Kissinger, Thomas Schelling, Kenneth Weltz, Hedley Bull, John Mearsheimer, Joseph Grieca..... sayılabilir. Hemen hemen tüm realist yazarlar sistem ve/veya devlet analiz düzeyindeki iki temel soru/sorunla uğraşırlar: 1) devletlerin uluslararası ilişkilerinde takındıkları tutumlar nasıl açıklanabilir. 2) Uluslar arası sistemin dinamikleri nasıl açıklanabilir?... Realizm, devlet’i dünya sahnesindeki en önemli aktör olarak görür. Westphalia’dan beri geçerli olan “devletlerin egemen eşitliği” prensibi çerçevesinde uluslar arası ilişkilerinde devletlerin sorumlu oldukları herhangi bir üst otorite olmadığı için uluslar arası sistem anarşik bir ortamdır. Sürekli devletlerarası çıkar çatışmalarına tanık olan uluslar arası ilişkilerde çatışmaların nihai çözümü ancak savaşla olur. Böyle bir uluslar arası ortamda devletlerin en önemli uğraşı varlıklarının devamıdır yani ulusal bekadır ve bu sonuca ulaşmak için hiçbir şey güç elde etmekten daha önemli değildir. Bu nedenle realistler için uluslar arası politika güç etrafında döner. Savaş ile güç elde etmenin ya da sahip olunan gücü kullanmanın normal bir yolu olarak kabul edilir. Realizmde insan, doğası gereği bencil ve çıkarcı olarak nitelendirilir. İnsanların doğa halinden kurtulmak amacıyla bir araya gelerek oluşturdukları devletler de, insanlar gibi, kendi çıkarlarını düşünürler. Bu hususta “ulusal çıkar” kavramının altı çizilmektedir.


--------------Tualimforum İmzam--------------
TUALİM



Tualimforum kurallarını okuyunuz Lütfen.
Forum kullanımı hakkında bilgi için TIKLAYINIZ%TIKLAYINIZ.
Soru ve sorunlarınızı BURADAN bize yazabilirsiniz.
Kurallara uymayan kişilerin tualimforum'a girişleri yasaklanacaktır.
Lütfen imzanıza site adı, link içeren resimler koymayınız sorgusuz silinecektir.
tualim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla