Konu
:
Bayezid-i Bistami Biyografisi,Bayezid-i Bistami Hayatı,Bayezid-i Bistami Kimdir?
Tekil Mesaj gösterimi
07.07.09, 14:44
#
1
(
permalink
)
Kullanıcı Profili
İpek
Gamma Üye
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Mersin
Mesajlar: 1.271
Konular: 1076
Puan Grafiği
Rep Puanı:3790
Rep Gücü:0
RD:
Teşekkür
Ettiği Teşekkür: 71
210 Mesajına 272 Kere Teşekkür Edlidi
:
Bayezid-i Bistami Biyografisi,Bayezid-i Bistami Hayatı,Bayezid-i Bistami Kimdir?
Bayezid-i Bistami Biyografisi,Bayezid-i Bistami Hayatı,Bayezid-i Bistami Kimdir?
Adı; Ebu Yezid Tayfur bin İsa bin Şuruşan,
doğum yeri olan Bistam; İran’ın kuzey doğusunda, Tahran - Meşhed karayolu üzerindeki Şahrud Vilayetine bağlı küçük bir kasabadır. Hz. Ömer zamanında feth edilmiş olup fetihten önce halkı mecusi (Ateşe tapan) idi. Bayezid’in dedesi önemli bir mevkii bulunan tanınmış bir aileden geliyordu. Bu ailenin en önemli özelliği, beşeri münasebetlerde insan sevgisine büyük önem veren ve bu sevgiyi insanlar arasın da yaymaya çalışan, din adamları (Mobedler) yetiştirmek le tanınmıştı. Bayezid Bistami Hazretleri; Seruşan’ın İsa ismindeki oğlundan, Tayfur (Bayezid), Adem, Ali isimli üç torununun ortancasıdır. Torunlarının içinde en akıllısı, en faziletlisi, hali en güzel, içi en temiz,sözü en etkili, makamı en yüce, itibarı en fazla, şanı en ulu, mevkii en yüksek, rüt besi en muazzam, derecesi en yüksek, menkıbeleri en par lak, tavrı en ilginç, sözleri en açık, delilleri en güçlü olanı Bayezid idi. Evlat annenin eseridir. Her hayırlı evladın ar-kasında, onun terbiyesinde çok hassas davranmış hayırlı bir anne mevcuttur. Bunlardan Veysel Karani, Abdulkadir Geylani, Şahı Nakşibend ve emsali gibi sayamayacağımız her Allah dostunun arkasından onu yetiştirmiş, duasını eksik etmemiş bir annenin mevcudiyetini onların hayatını okuduğumuzda yakinen görürüz. Hatta Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin “Beni ziyaret etmeden evvel, annemin kabrini ziyaret ediniz” sözü annenin bu mevzudaki önemini anla mamıza yardımcı olur. İşte Bayezid-i Bistami hazretlerinin annesi onlardan birisidir. Annesi güzel ve yüzü nurlu, utan gaç, çekingen, alçak gönüllü, zahide ve abide bir hanım olup çok dua eder, Allah’tan çok korkar, ondan ümidini kesmez, çokça namaz kılmaya ve oruç tutmaya özen göste rir, daima Allah’tan razı olur, onun rızasını kazanmaya çalışırdı. Haysiyetli ve namuslu bir hanımefendi idi. Babası İsa efendi Bistam’ın ileri gelenlerinden çok müttaki, helal lokmaya özen gösterip, haramdan sakınan, haram lokma nın dua ve ibadetin kabuluna engel olduğunu bilen, Allah tan çok korkan, zahid bir insan idi. Bayezid-i Bistami haz retlerinin babası annesiyle evlenip annesi gelin geldiğinde tam kırk gece ona el sürmedi. O tâ ki babasının evinde iken aldığı şüpheli gıdaların onun içinde bıraktığı izler ola bilir. Hayırlı bir neslin yetişmesine engel olur düşünce siyle yenilenin, içilenin izinin silinmesini arzu etmiş daha sonra hanımı ile beraber olmuştur. Bu düşüncenin birlikteliğinden ve beraberliğinden Bayezid Bistami hazretleri gibi bir evlat ları olmuştur. Anlatıldığına göre Hazretin harikulade halle ri henüz anne karnında iken başlamıştı. Annesinin beyanı na göre ona hamile iken helâllığı şüpheli bir lokmayı ağzı na aldığı zaman karnındaki bebek tepinmeye başlar, lokmayı ağzından çıkarıncaya kadar bu hareketi sürdürürdü.
Bayezid-i Bistami Hazretlerine sormuşlar;
“- Bu yolda en iyi hâl nedir?” demiştir ki; “- Anadan doğma devlet yani velilik. Bu olmazsa agâh bir gönül, bu olmazsa basiretli bir göz, bu olmazsa (hak olanı) işiten bir kulak, bu da ol-mazsa aniden vefat. Hazret kendisini Allah’ın çok büyük lütfu olarak anadan doğma, talihli sayar, ilahı yardıma mazhar olduğuna inanır, Allah’ın tâ ezelden kendisini kayırdığını söyler ve “Böyle bir ailenin çocuğu olarak ve böyle güzel imkanlar içinde yetişmiş olmak şahsi gayret ile de olsa herkese nasip olmaz” diye düşünür ve Allah’a dai ma şükrederdi. Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin esas adı; Tayfur (Güzel bir kuş ismi manasındadır.) Nam-ı; Ârifler sultanı, bu nâm altında gönüllere taht kurmuştur. Lakabı; Ebu Yezid, zamanla bu lakap Bayezid olarak esas isim halini almış gerek çağında, gerekse sonraki çağlarda bu ismin kutlu olduğuna, manevi yönden faydası bulunduğu na inanılarak (teberruken ve istimdâden) hem onun ailesi mensupları, hem de sevenleri, aşıkları tarafından kullanıl mıştır. Tarihte Bayezid ismiyle tanınan birçok ünlü kişinin bulunmasının sebebi de onu ulu kişiliği ve kişiliğinin biiznil lahi tasarrufudur. Bayezid-i Bistami Hazretlerinin çocuklu ğu, diğer ahiret ve dünyanın farkında olmayan, oyundan başka bir şey düşünmeyen ve bilmeyen çocuklardan çok farklı bir çocukluk geçirmiştir. İlahi kudret, onu ileride büyük veli olacak insana yaraşır bir çocukluk geçirtiyordu. Hâl ve hareketleri, dengeli ve ölçülü, sözleri hikmetli, bakış ları anlamlı ve yüzü nurlu idi.
Bazı insanlar seçilmiştirler, onlar daha annelerinin karnında iken farkedilirler. Meselâ annesi, Tayfûr’a hâmile iken ağzına şüpheli bir şey alacak olsa, çocuk adeta dövünür, kadıncağızı ikaz eder.
O çocukluğundan vakar sahibidir. Bir gün, akranları câmi avlusunda oyuna dalar, çığlık çığlığa koşturur, ağaçlara tırmanırlar. Tayfûr büyük bir adam gibi gölgeye oturur, tesbihi ile başbaşa kalmaya bakar. Vakit yaklaşınca ağır ağır şadırvana yaklaşır, önce cübbesini, sonra sarığını asar, cebinden misvağını çıkarır büyük bir dikkatle abdest almaya başlar. Gelen giden saçını okşar, yanağından makas alırlar. Ulemadan biri bu nurlu mollacığa döner “çok güzel abdest aldın” der, “peki namaz kılmasını da biliyor musun?” Tayfûr, “Evet” der, “Allah dilerse kılabiliyorum.
- Nasıl yani?
- Önce iliklerime kadar huzurda olduğumu hissediyor, “buyur yâ Rabbî” diyerek tekbir alıyorum. Kur’ân-ı kerîmi içer gibi okuyor, rükûlara tâzim ile eğiliyor, secdeye tevâzu ile kapanıyor ve vedâlaşarak selâm veriyorum.
- Maşallah. Bak sen çok farklı bir çocuksun, öyle gelip geçenin başını okşamasına izin verme.
- İyi de onlar beni değil, Allahü teâlânın beni süslediği güzelliği okşuyorlar. Bana âit olmayan bir şeye dokunmalarına nasıl mani olabilirim ki?
Yada Bırak Beni
Tayfûr edeble müsaade isteyip, camiye doğru ilerlerken Şakîk-i Belhî hazretleri şaşkın adamın yanına sokulurlar. “Bu çocuk çok büyük bir veli olacak” buyururlar.
Tayfûr’u dört yaşında iken mektebe yollarlar ama o kendinden büyük çocuklara bile fark atar. Okumaktan bıkmaz, dinlemeye doyamaz. Hele ibâdet etmekten büyük bir haz duyar. Gelgelelim Allah’ın (Celle Celalüh) huzuruna durduğunda sanki daha büyük zevkler alınacağını, daha hoş haller yaşanacağını hisseder. Hani haram ve şüpheli bir şey yemiş olsa anlar ama... Birden aklına annesi gelir, büyük bir nezaketle “kendisine hamileyken ya da emzirirken şüpheli bir şey yeyip yemediğini” sorar. Kadıncağız uzun uzun düşünür ve nihayet “hatırladım” der, “çok küçüktün, komşulara gitmiştik. Ağlamaya başladın, parmağımı tenceredeki çorbaya bandırıp ağzına koydum. Ev sahibi ile öyle samimiydim ki izin almaya gerek duymadım.
- Anne rica etsem gidip onlardan helallik diler misin?
- Yeter ki sen iste ondan kolay ne var?
Tayfur her zamanki gibi ibadet ederken içinde tarifsiz bir neşe anlatılmayacak bir coşku duyar. Ki o esnada annesi komşusuna gitmiş helallik almıştır.
Bir gün Lokman sûresinden okuduğu âyet-i kerîmenin tesirinde kalır ve erkenden eve döner. Annesine “Allahü teâlâ kendisine ve sana itaat etmemi emrediyor. Ya benim için duâ et, lâyıkıyle evladlık yapayım, ya da beni serbest bırak ibâdetle meşgûl olayım”. Annesi hiç tereddüt etmeden “fi emanillah” der, “kendini O’na ver!” Ancak o günden sonra annesine daha fazla hizmet eder, bir dediğini ikiletmemeye bakar.
Su, Buz, Bardak
Bistam’ı bilen bilir, bozkırın ortasında bir Asya kentidir. Kışları dayanılmayacak kadar soğuk olur ki tipinin uğul uğul uğuldadığı bir gece annesi su ister. Tayfûr hemen fırlayıp testiye koşar ama içindeki su donmuştur. Derhal dışarı çıkar, çeşmeye koşar ama annesinin başına geldiğinde, kadıncağız dalmış gitmiştir. Uyandırmaya kıyamaz ama donmasın diye bardağı da bırakamaz. O halde saatlerce bekler. Kadıncağız bir ara uyanır, “su” diye mırıldanır. Tayfûr anında bardağı uzatır. Kadıncağız oğlunun başında beklediğini anlayınca ellerini açar ve “Yâ Rabbî! Ben Tâyfur’dan râzıyım. Sen de râzı ol!” diye yanık bir dua yapar. Belki de bu yüzden mesafe alır, mânâ âlemine yelken açar.
Nitekim Tâyfur da “meğer” der, “onca zahmete katlanarak aradıklarım, annemin rızâsında imiş”.
Tayfûr evliyaullahı, özellikle de 40 yıl kadar önce vefat eden Câfer-i Sâdık hazretlerini çok sever. Onun torunlarından İmâm-ı Ali Rızâ’nın sohbetini nimet bilir, gün gelir Cafer-i Sadık hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde etmeye başlar, anlatılmaz haller yaşar.
Tayfûr, Şam civarında yüzlerce âlimin dizi dibine oturur ve tam 30 yıl inci mercan toplar. Ders aldığı alimlerden biri “raftan filan kitabı uzatır mısın” dediğinde aylardır oturduğu mekânda raf arar. O sohbetle öyle hemhal olur ki etrafına bakamaz. Nitekim “ilk sohbette evi gördüm, ikincide sahibini. Üçüncüde ne evi, ne de sahibini” buyururlar.
Kalk, Namazını Kıl!
Bir gece uyku bastırır, sabah namazına kalkamaz. Öyle üzülür ve o kadar ağlar ki Allahü teâlâ onu affeder ve yetmiş bin namaz sevâbı bağışlar. Aradan birkaç ay geçer, yine bir seher vakti, yine bastıran uyku ve yine ilerleyen dakikalar. Vakit çıkmak üzeredir ki şeytan gelip ayağına dokunur,
“kalk namazını kıl”
der. Bâyezîd-i Bistâmî şaşkındır! “Sen hiç böyle yapmazdın. Nasıl oldu da beni uyandırdın?” diye sorar. Şeytan “hadi kalk kalk” der, “şimdi yine namazı kaçıracak, ağlayıp sızlayacaksın. Sana bir sevap yeter, niye 70 bin katını alasın?”
İpek
Açık Profil bilgileri
İpek - Özel Mesaj gönder
İpek´nin Web Sitesini ziyaret edin
İpek - Daha fazla Mesajını bul