Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04.12.08, 04:24   #1 (permalink)
Kullanıcı Profili
Kedi
Gamma Üye
 
Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 3.713
Konular: 3171
Puan Grafiği
Rep Puanı:3699
Rep Gücü:56
RD:Kedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond reputeKedi has a reputation beyond repute
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 45
128 Mesajına 262 Kere Teşekkür Edlidi
:
Standart Fotoğrafçılığın Tarihi

TARİHÇESİ

Fotoğrafçılığın başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fotoğraf tarihi karanlık kutu içinde görüntü elde etmenin tarihi olduğu kadar, bu görüntüleri fotokimyasal yollarla saptamanın da tarihidir.


Sekizinci yüzyılda Cabir İbni Hayyam adlı bir Arap'ın Gümüş Nitrat'ın güneş ışığı etkisiyle karardığını bulması ve 15. asırda büyük sanatçı Leonardo da Vinci'nin karanlık odada mevcut ufak bir deliğin dış dünyadaki görünümlerini aksettirmesi fotoğrafçılık tarihindeki önemli başlangıçlardır. Sanatçılar Rönesans devrinde karanlık kutuyu buldular. Böylece, ışığın girdiği ufak bir delik aracılığıyla karanlık kutunun öbür ucunda konunun ters çevrilmiş bir görüntü görebiliyordu. 18. yüzyılda karanlık kutunun bir ucuna mercek ve diğer ucuna da buzlu cam konularak görüntü kutunun dışında görülebilir hale getirildi.

Işığın kimyevi maddeler üzerindeki etkisi ve gümüş tuzlarının görüntü sapma duyarlılığı 200 yıl önceden biliniyordu. 1725 yılında, kireç ve gümüş nitrat sürülmüş bir kağıt üzerine bir şekil konulup güneşe tutulduğunda kağıt üzerinde bu şeklin bir görüntüsünün meydana geldiği görülmüştür. 19. yüzyılın başında kağıt, gümüş nitrat çözeltisine batırılarak negatiflerin elde edilmesi başarıldı. Fotoğrafçılığın ilk ve esaslı gelişmesi, vernikle saydam hale getirilmiş olan kağıt üzerindeki bir görüntünün kalay levha üzerine getirilmesidir. Daha sonra, Yuda Bitümü ile kaplanmış kalay levha üzerine düşürülen bir görüntüde güneş ışığı düşen yerlerin beyazlaştığı görülmüştür.

Niepce ile başlayan fotoğraf çalışmaları 1829 da Jacques Mande, Daugerre ile birleşip 1837 de Daugerreotype'ı ortaya koymalarıyla birden gelişim göstermeye başladı. Bu işlem gümüşle karıştırılmış bakır bir levhanın sünger tozu ve zeytinyağı ile silindikten sonra 1/16 oranında su ve nitrik asit birleşiminde yıkanıp hafif bir ateşte ısıtılmasını ve ikinci defa nitrik aside batırılmasını gerektiriyordu. Böylece hazırlanan levha iyoda batırılıp makineye yerleştiriliyor, ışık durumuna göre 5 ile 40 dakika poz veriliyordu. Elde edilen görüntü 47.5ºC ısıdaki cıvayı kapsayan bir tepsinin içine konulana kadar ortaya çıkmıyordu.

1840 yılında ışığı 16 kere fazla geçiren bir mercek kullanılarak poz süresi düşürüldü. Daugerre tipi ile elde edilen görüntü çok net olmakta ise de gümüş bakır karışımı levhanın kolayca kırılması ve bu yönden çok pahalı olması fazla gelişmesini önledi.

Aynı süreler içinde Henry Fox Talbot bir takım kimyasal maddelere batırılmış kağıtlar üzerinde görüntü elde etmeyi başardıysa da yavaş yavaş kararması ve görüntünün net olmaması nedeniyle kolayca unutuldu. Ancak Talbot'un bu buluşu için ilk defa "FOTOĞRAF" kelimesi kullanılmıştır. Bir süre sonra da negatiflerin pozitife çevrilmesi başarılmıştır. Böylece modern fotoğrafçılığın temeli atılmıştır.

Daha sonra fotoğraf kağıtları, yumurta akına batırılarak pürüzsüz bir yüzey elde edilmiştir. Ancak bu yöntem ayrıntıları ortaya çıkarmakta başarısız olmuştur. Yumurta akının iyotlaşması ise başarılı sonuç vermiştir. Bundan sonra ıslak levha yöntemi daha donra da kuru levha yöntemi bulunmuştur.

Bu tarihlerde bir fotoğraf çekebilmek için ulaşılabilmiş en büyük poz süresi 1/25 saniye idi.

1852 yılında George Eastman, Kodak makinelerinde 10 poz çekebilen bromür kaplı Jelatin rulolar bulunan Kodak fotoğraf makinelerini piyasaya sürerek çok büyük aletler taşıması gereken fotoğrafçıya kolay hareket imkanı sağladı. Fotoğraf çekildikten sonra makine fabrikaya gönderiliyor ve jelatin film kağıttan ayrıldıktan sonra bir cam üzerine yerleştiriliyor ve sonra yeniden makineye film doldurularak sahibine iade ediliyordu.

1870 de Hermann Vogel emülsiyonları muhtelif banyolara batırılarak duyarlılıklarını arttırma yolunu buldu. 1880 yılında kırmızıya karşı duyarlılığı çok sınırlı olan ortokomatik filmin yanında, pankromatik filmler ortaya çıktı. Fotoğraf 19. ve 20. asırda değişik astigmat merceklerin, selüloz asıllı filmlerin kullanılması, fotoğraf makinesi ve film sanayinde gelişmelerle günümüzdeki durumuna geldi.

OsmanLı İmparatorLuğunda Fotoğraf





Bu asır Avrupa'sında, en görkemli yıllarını yaşayan endüstri devrimi, Osmanlı İmparatorluğu'nu politik, kültür ve sanat, askeri ve ticari yönlerde de etkilemeye başladı ve Batı'ya dönük bir politikanın esas alınmasına neden oldu. Toplumun beğenileri değişti. Resim, mimari ve müzikte gelenekselin yanısıra, Osmanlı toplumunda elit zümreyi oluşturan entellektüel, bürokrat ve saray çevrelerine Batı zevki girmeye başladı.
Batılı hükümdarların bir gelenek haline getirdiği, kendi portrelerinin devlet dairelerine astırılması ve hediye edilmesi alışkanlığı, Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk kez Sultan II. Mahmud (Saltanatı 1808-1839) döneminde uygulandı. Yeniçeri olayından (1826) sonraki günlerde, 6.5X7.5 cm. boyutunda, kabartma sarı ve pembe güllerin, üzerlerinde elmas bulunan mavi çiçeklerin çevrelediği bir alanın ortasına, askeri üniforma giymiş olan Sultanın bir resmi hazırlandı. Tasvir-i Hümayun adı verilen bu nişanlar zincir ile boyuna takılır veya resmi dairelerin duvarlarına asılırdı.
Bir kısım tutucu çevreler Sultanın bu davranışından rahatsız oldukları için bunu yıkmak isteyen Sultan, 1832 yılında Cuma Selamlığından sonra, Küçüksu'da ikamet eden Şeyhülislam Abdülvahab Efendi'yi huzuruna kabul ederek kendisini Tasvir-i Hümayun ile ödüllendirdi. 1835'de Harbiye Mektebi'ne ve 1836'da, Rami ve Selimiye Kışlalarına büyük bir törenle Sultanın resimleri asıldı. Ve II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa kuvvetlerine karşı çarpışacak olan Osmanlı ordusunun kumandanı �erkez Hafız Mehmed Paşa'ya, 1838 yılında, moral vermesi için bir resmini gönderdi.
3 Ekim 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun Reşid Paşa tarafından okunmasından bir iki hafta sonra, fotoğrafın bulunuşu ilk kez, İstanbul'da yayınını Türkçe, Arapça, Fransızca sürdüren Takvim-i Vekayi gazetesinin 28 Ekim 1839 (19 Şaban 1255) Pazartesi günü 186. sayısında duyuruldu.
1840 yılında Yenicami avlusunda ilk Postane-i Amire kuruldu. Aynı yıl İngiliz William Churchill'in yabancı basından aktardığı yazılarla yayınına başlayan Ceride-i Havadis Gazetesi'nin 25 Ağustos 1840 (26 Cemazıyelahır 1256) Salı günü 47. sayısında, Daguerre'in ticari amaçla çoğalttığı makinasından söz edilmekteydi.
1839 yılının Ekim ayında, Fransız ressam Horace Vernet (1789-1893), yeğeni Charles Marie Bouton ve Daguerreotypist Goupil Fesquet (1806-1893), Marsilya limanından yola çıkarak dünyadaki ilk fotografik geziye başladılar.
Suriye, İskenderiye, Kahire, Sina, Filistin, Tyre, Saidon, Deir El Kamar, Şam, Kudüs, Nazareth, Beyrut ve Baalbeck'den sonra, 4 Şubat 1840'da İzmir'e vardılar. Fesquet tarafından hazırlanmış olan anı defterinde, 13 Şubat 1840'da Iena gemisinin bordasından çekilen İzmir'in Daguerreotype'larından söz edilmektedir.
Bu yıllarda matbaa ve baskı tekniği gelişmediğinden, çekilen fotoğrafları yayın organlarında ve kitaplarda göstermek olanaksızdı. Bu çekimler, fotoğraflara ara tonlar verilerek yeniden ressamlar tarafından çizildi. Fotoğraftan tekrar çizim yolu ile hazırlanmış ilk kitap Excursions Daguerriennes: Vues et Monuments Les Plus Remarquables du Globe (1840-1844) adı ile Paris'te N.P. Lerebours tarafından yayımlandı. Bunlar Avrupa ve Ortadoğu'nun çeşitli yerlerinden saptanmış görüntülerdi.
İslam mimarisi üzerine araştırmalar yapan Joseph Philbert Girault de Prangey (1804-1892), Ortadoğu'da 1842-1845 yılları arasında 1000'in üzerinde Daguerreotype çekti. Bunlardan yapılan illüstrasyonlar 1846'da Paris'te Monuments Arabes d'Egypte de Syrie, et d'Asie-Mineure Dessines et Mesures de 1842 a 1845 adı ile basıldı.
Fransız asıllı Kompa'nın 1842 yılında İstanbul'a geldiği ve Beyoğlu Belvü'de çalıştığı, Ceride-i Havadis gazetesinin 16 Temmuz 1842 (8 Cemazıyelahır 1258) Cumartesi günü 95. sayısında duyuruldu.
Fransız yazar Maxime du Camp (1822-1894), 1843'de İzmir, Efes ve İstanbul'da çektiği fotoğraflarını, 1848'de Paris'te, Souvenirs et Paysages d'Orient: Smyrne, Ephese, Magnesie, Constantinople, Scio adlı kitabında yayımladı.
Jacob August Lorent (1813-1884), 1842 yılında İstanbul'dan başlayarak, İzmir, Mısır, Kudüs, Karadeniz'e yaptığı seyahatini, 1845 yılında Wanderungen im Morgenlande 1842-1843 adlı kitabında yayımladı.
Bu yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul'da Batılı anlamda gelişme çabaları içinde, Haliç girişinde Karaköy-Eminönü arasına inşa edilen ilk tahta köprü 1845 yılında açıldı. 1847'de ilk banka kuruldu ve aynı yıl ilk telgraf denemesi eski Beylerbeyi sarayında yapıldı.
Ernest de Caranza, 1852'de İstanbul'a geldi ve Anadolu yarımadasını gezerek pekçok Calotype çekti. Bunlardan 55 adedi ile hazırladığı albümü Sultan Abdülmecid'e ( Saltanatı: 1839-1861) takdim ederek, "Sultan Fotoğrafçısı" ünvanını almayı başardı.
Yine aynı yıl Alfred Nicolas Normand (1822-1909), İstanbul'un 16 X 21 cm boyutunda Calotype'larını çekti.
İrlanda'lı John Shaw Smith'in (1811-1873), 1852 yılında çektiği Pera fotoğrafı, iki negatiften oluşmuş, bilinen en eski çiftli baskıdır.
Bu yıllarda Osmanlı yönetimi İmparatorluğun değişmekte olan çehresine yeni katkılarda bulunuyordu. 1854 yılında Kahire-İskenderiye arasına ilk demiryolu yapıldı. Aynı yıl Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı. Saray, Türk Rokoko'su adı ile tanınan eklektik tarzın doruk noktalarından biri olmuştu. 1857'de Matbuat Nizamnamesi çıkarıldı.
Francis Frith (1822-1898), İzmir'i 1860'lı yıllarda gezdi ve yörenin fotoğraflarını çekti. 37 fotoğraflık albümün ilk sayfasına, Türk kostümleri içinde kendi portresi de basıldı.
Francis Bedford (1816-1894), Galler Prensi VII. Edward'ın Türkiye ve Ortadoğu'ya 1862'de yaptığı geziye katılarak, Wet Collodion'lar çekti. Bu gezinin fotoğrafları, Londra'da Day&Son tarafından basıldı.
Arkeologlar için bulunmaz bir hazine olan Küçük Asya toprakları, Fotoğrafla uğraşan ve eski eserlerle ilgilenen gezginlere fotoğrafın bulunuşu ile birlikte yeni bir çalışma olanağı sunmuş oldu.
1861'de George Perrot, mimar Edmond Guillaume ile Anadolu yarımadasına arkeolojik bir gezi düzenledi. 1862'de Paris'te Exploration Archeologique de la Galatie et de Bithynie adında bir kitap yayımladılar. Jules Delbet'nin fotoğraflarıyla yayımlanan bu kitapta verilen bilgiler, arkeologlara yol gösterici oldu.
Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki elçisi Marquis de Moustier'in akrabası olan A. de Moustier, 1862 yılında İstanbul'dan başlayarak, Marmara bölgesi ve
Kuzey Ege'nin çeşitli görüntülerini çekti. Bu fotoğraflar, gravür tekniği ile hazırlanarak, 1864'de Le Tour de Monde adlı 15 ciltlik kitabın içinde yayımlandı.
Felix Bonfils (1831-1885) ve oğlu Adrien Bonfils'in (1861-1929) Beyrut'ta fotoğraf stüdyoları vardı. Baba-oğul, İstanbul ve Anadolu yarımadasının fotoğraflarını da çektiler.
Askeri öğrenimde üç boyutlu eşyanın doğru görüntüsünü yakalayabilmek amacı ile, Batı tarzında ilk resim dersleri Mühendishane-i Berri-i Hümayun'un 18. yüzyılda programına alınmıştı. 19. Yüzyılda fotoğraf derslerinin eklendiği bu okulda öğretmenliği, ressam sınıfından mezun olan öğrenciler yaptılar. Sultan II. Abdülhamid'in de tüm olayların fotoğraflarını onlara çektirerek izlediği Mühendishane ve diğer askeri okul öğrencileri arasında; Yüzbaşı Hüsnü (1844-1896), Bahriyeli Ali Sami, Servili Ahmed Emin (1845-1892), Ali Rıza Paşa (?-1907), Ali Sami Aközer (1866-1936) gibi isimler vardı.
Gazete fotoğrafçılığı anlayışının öncülüğünü, 1840 yılında Osmanlı darphanesinde şef desinatör olarak çalışmaya başlayan James Robertson (1813-1888), Kırım Savaşı sonlarının, 1855 yılında çektiği fotoğrafları ile yaptı.
İmparatorlukta yerleşik stüdyolar da açılmaya başladı.Bu stüdyoların sahipleri, çevre görüntülerinin yanısıra, portre çekimlerine de yer verdiler. Bu ilk portreler, o güne kadar görüntülemek için kullanılan resim sanatındaki genel eğilimleri yansıtıyor gibiydiler. �evre görüntüleriyse, gravürlerdeki ana konuları içermekteydi.
Carlo Naya (1816-1882), İtalya'dan Pera'ya gelip yerleşen ilk fotoğrafçılardan oldu. 1845 yılında İstanbul'da başlayan çalışmalarını günün gazetelerine verdiği ilanlarla da duyurdu. Stüdyosu, Grande rue de Pera'da, Rus elçiliğinin karşısındaydı. �alışmalarını 1857 yılına kadar burada sürdürdü.
Osmanlı halkından Basile Kargopoulo, fotoğraf stüdyosunu 1850'de Pera'da açtı. �zellikle İstanbul şehir panoraması ve şehir belgelemeciliğinde etkin bir rol oynayan Basile Kargopoulo'nun fotoğrafhanesinde, süslenme heveslisi ayak takımı gençlerin kıyafet değiştirerek, fotoğraf çektirmeleri için, geniş bir gardrobu vardı.
1848'de Osmanlı İmparatorluğu'na sığınan Macar mültecilerinden Raif Efendi, 1854 yıllarında İstanbul'da �emberlitaş'ta fotoğrafla uğraşmaya başladı.
Alman kimyager Rabach, 1856'da Beyazıt'ta bir stüdyo açtı.
Pascal Sebah, 1857'de El Chark adı ile açtığı stüdyosunda, yerel giysileri içinde dönemin Osmanlı tiplerini çekti. 1888'de Policarpe Joaillier'nin de katılması ile stüdyonun adı Sebah&Joaillier olarak değiştirildi.
1867 yılında Beyazıt'ta bir stüdyo açan Nikolai Andreomenos (1850-1929), otuz yıla yakın burada çalıştıktan sonra, Pera'da da bir şube açtı. Andreomenos'un Sultan II. Abdülhamid'den iki madalyası vardı.
İsveçli Guillaume Berggren (1835-1920), bir gemi yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul limanında karaya çıkınca, yolculuğunun devamından vazgeçti. Doğu'nun bu gizemli şehrini gördüğü anda burada kalmaya karar vermişti. 1870'li yılların başında Pera'da bir stüdyo açan Berggren, İstanbul'un en güzel görüntülerini usta tekniği ve kompozisyon anlayışı ile belgeledi.
Pera'lı fotoğrafçılardan Gülmez Kardeşler, özellikle portreler ve İstanbul'un kırsal görüntülerinin fotoğrafçılarıydılar.
Ünlü Pera fotoğrafçıları içinde Bogos Tarkulyan (?-1940), fotoğrafçılığının yanısıra portre ressamlığı konusunda da çalışmalar yapmaktaydı. Foto Phebus'ün sahibi olan Tarkulyan, daha sonra fotoğrafhanesinin adı ile kendi adı birleştirilerek "Febüs Efendi" diye çağırılmaya başlandı.
Tüm bu fotoğrafçılara teknik donanımı sağlayan, fotoğrafın ticareti ile uğraşan, fotoğraf malzemeleri ithal eden en büyük firmalar; Onnik Diraduryan, Caracache Biraderler ve Nadir Fotoğrafhanesi'nin sahibi G. Paboudjian'dı.
Kedi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla