Layya - bir Layya - bir bir karanlıklarda çok az kalmışsa zaman aşk için konuşmaya kaybolup gitmişse canan ve vakit yoksa ağlamaya onun aranan bakışlarından şiirlere can damarıma kan gibi bir alev dolanmıyorsa ben bu karanlıklarda susmaya dayanamam ırmak olmuş bakışlar akıyor akıyor böyle duramam aşk yarılmak üzere bir gökyüzüdür şimdi ki varolmak adına kanıyor kanıyor artık susamam ilk sezgi ilk rüya ilk kelimeler ben tutkunu oldum hıçkırıkların konuşan ve susan o inlemeler akar denizine tüm çığlıkların gül ay ilk sevgiler ve bilmemeler fakülte önünde bir rüzgar esse ne faytonlar geçer ne çocukluğum çırpınan halimi bilmiyor kimse yanağımda deniz ayağımda kum boğuldum boğuldum artık gülümse gülümse gülümse gülden yumuşak bir deniz gözlerin uçsuz bucaksız olsa da ufukta kanlı bir şafak gel anla bu aşkı mavi gözlü kız gülümse gülümse ateşten sıcak ürperir tüm dünya ağlar çocuklar aşk yanar dayanmaz yakar baharı sendedir mevsimler rüzgâr sonbahar altın saçlarında renklerin sırrı ürperir göz kırpar beyaz bulutlar lambalar sönüyor yağmur yağacak artık bir kelebek intihar eder söyleyin layyaya neler olacak yüzümü yalayan mesut kediler lambalar söndükçe artıyor sağnak atma çiçekleri küller üstüne dağlarda bir nevruz olup ağlama çocuklar oynuyor bak döne döne inceden bir sızı düşmüş yarama atma çiçekleri seller üstüne yağmur çağırıyor o toprak damlar yağmur çağırıyor o müthiş mavi gölgeyle savaşan çirkin adamlar öpüyor durmadan bir küçük devi yağmur çağırıyor buğulu camlar ben bu şehre artık veda edemem açmışsa gül olup göğsünde ölüm bu aşkı bu halle sana diyemem yürüyen dehşeti ben öldürürüm sen aşkın annesi sen çılgın matem bir dünya uzuyor boş odalarda sönmüşse yıldızlar ne arıyorum çığlıklar canverir gece ardarda sana ben sislerden yalvarıyorum ben yeryüzünde ben sevdalarda kül edip bırakma yanan başımı bir hal gelir sonra ben yaşayamam gel bir ses boğmadan şu genç yaşımı tükenir sözcükler süreler tamam bir resim eylersin ağlayışımı sönüyor gözlerim boş odalarda yalnızım boşluğu yumrukluyorum aşk ve ten bir yalan aşka dalar da sonra ölür diye çok korkuyorum gezginler koşuyor tüm adalarda sessizdir yeryüzü ve koşar cinler dünyanın cebinde bir delikanlı ses verir geceye ve şehri dinler uyur gencecik kız gözleri kanlı etsek de biz aşka nice yeminler ey görkemli kusmuk üniversitem kara kitaplara damlıyor kanlar sevda perde perde bir yüce matem biz bir evren gizi bizi kim anlar layyada çığlıklar ve bende sitem ıslakmış gözleri sevmişim diye nazlanır kahkaha atarmış sonra bir bulut etseydim ona hediye göklere karışır yatarmış sonra tutarmış saçını ibrişim diye tutarmış ırmağı ve gözyaşımı onun düşlerinde olup bitenler getirse yağmurdan arkadaşımı karışır yağmura karanlık tenler yeryüzü dizinden atar başımı tenimde ceylanlar bir yarış gece gözleri gözleri layyanın deniz geçiyor ruhumdan eşsiz bilmece ağlamak ki uçsuz bucaksız bir iz giriyor trenler son dönemece dünya tren tren akar yollardan bir adam savrulup gurbet oluyor anneler bakıyor tüm balkonlardan ve annem eriyip hasret oluyor layya dönüp dönüp bakar yollardan gözler ıslak gözler ceylan ak gözler turnalar yağmura kapanır şimdi akıyor akıyor bir ırmak gözler çarpar da ruhuma utanır şimdi ölünce toprağa akacak gözler zakkum çiçekleri kurşuna dönmüş titriyor arzuyla kızın elleri kalbimde içiçe çöller bölünmüş bir rüzgâr tutuyor bütün selleri rüyalar karanlık lambalar sönmüs evinin içinde ruhum dolaşır yağmur hafif hafif vurur camlara her güzel kalbinde bir hançer taşır ve bir aşk yerleşir loş akşamlara ruhunun içinde ruhum dolaşır artık ölüm benim içime konmuş umut etmem artık öleceğimi kar yağar dizlerim yatağım donmuş bilmezdim ürperip güleceğimi neylersin yüreğim güle dokunmuş can gülüm hülyalar ve seni sevmek ve söyliyememek ağlatır beni konuşma dillerin alevlenecek kar dolu bir göğe al yatır beni kar altında aşklar karınca böcek ışıktan da aydın kaçak bakışın önüne kendimi koysam duramam beni bir renk yakar kumral sarışın güneşin sırrını böyle bulamam ışıktan kapısı sonsuz bir kışın ve suskun aşkların gözbebekleri içiçe gölgeler tanrı ve kadın öpüyor bir kara sevdalı yeri ben yalan bir varlık sen bir rüyaydın uçurdun ruhunda kelebekleri merhamet pınarı dağda bir peri bir masal içinde unutulmuştur ben seni sevdiğim o günden beri kalbim mahkum gibi ve tutulmuştur kalbine ki kalbin sevgi mahşeri gönüle işkence bir azap taşı bir mendil bırakıp ve gidiyorsun sigara ve küller aşk haritası bırak boş hedefe katiller vursun karanlık karanlık bir aşk hatası şehir bunalıyor intihar kadar gözlerin yok gibi dönmüş kurbana kim kime ve nasıl canını adar dilin mi tutuldu kalk anlat bana ruhunda ruhumu uçuran rüzgar anlasana gece kara dert kara bembeyaz bir kader ve sessiz günah kalbimi açtım ben sert rüzgarlara yenik isyanlara parça parça ah anlasana gece yara aşk yara koşup peşinden ben nefes nefese yıllar yılı seni arayacağım kavuşsam sonunda büyük hevese sevinçten diz çöküp ağlayacağım el edip sırrımı soran herkese düş gördüm sen yoktun çok uzaklarda yusuf ile kenan görünüyordu bir çocuğun gözü ak bayraklarda durmadan züleyha ölmez diyordu sen kendi göğünde ben sokaklarda boynu bükük bükük açıyor şafak günler zor geçiyor viranelerde ben daha ölmeden şu evrene bak yakma ellerini al perdelerde herkes pişman herkes deli olacak şafaklara vurur körpe çağrılar çoğalır sancısı dudaklarımın bir sırrı yakar bu yolunan saçlar inler arasında parmaklarımın şafaklara vurur sessiz ağrılar gecelerde mini kediler uyur sessiz sessiz ağlar küçük bebekler layya bu şiiri dünyaya duyur yine de sırrımı bilmeyecekler bir sofra kur göğe aşkını doyur o güzel kalbini nasıl vururum sürgünden sürgüne atsa da beni layya seni anar anar dururum gemiler arzuyla açar yelkeni korkular çağırır hain gururum bir gemi yelkeni kanlara açar ben sürgün anları anıp ağlarım kurtlar gezer dağda kuzular kaçar kalbimi elime alıp dağlarım ne gökler alçalır ne kuşlar uçar içimde bir hiç var inanmadığım savaştan savaşa gelirmiş veba bir neşe içinde ben bir çığlığım dost kardeş sevgili anne ve baba ne kaldı dünyada tanımadığım bir mavi ışığın elleri değmiş dışımda içimde hep çizgi çizgi ve layyam başını önüne eğmiş tutturmuş kendince bir garip ezgi rüyası göklerden düşen bir çığmış mahzun boş ellerim ah gülüm layya gözlerim gerçek mi yeşil gözlerim bir daha dönmedi bülbülüm layya ondandır yanıyor karda dizlerim yanıyor her yerim ah gülüm layya şaşkın şaşkın düşen kara bakma sen uzanır göklerin kaderi bize dönüşsüz yollarda gidip bekleşen verirler söylenmez haberi bize ruhunu bırakıp böyle çıkma sen gölgesi dünyanın nerelerdedir geceden geceye dönermiş geri aşktan mı hülyama serilen sedir döner durur aşkla göğün dipleri ve uzaklar döne döne delirtir ey dudaklarımda zamanın pası çıldırma belası gibi aramak kana boyanan bir gelin yazması ağıtlar içinde ölüme durmak ölümler ölümler hiçliğin yası cennet ve cehennem ve gülüm suna incecik ruhumun şarkısı ağır yer ve gök yer ve gök dönmüş efsuna bin kapı ardından bir melek çağır ve çağır cinleri aşk uykusuna çağır gelsin hayat sonra intikam sevdalar düşümün salıncağında aşklar yarım yarım garip bir akşam kederden bir nehir varlık dağında gelsin gözyaşlarım gelsin ihtişam dışarda insanlar vahşi ve yamyam ve aşklar değişmiş aşklar kudurmuş içerde bu garip bu yalnız babam bir geyik postunda kıyama durmuş belki sevmem daha belki uyanmam onlar ki dünyanın gariplikleri bu yoksul dünyada ben onlardanım onlar ki sevdanın son iplikleri bir rüya uğrunda yananlardanım yanmak ki dünyanın delilikleri ufukta bir şehir ve gülüm layya elleri elleri asılı göğe sırtımda bir hançer bir ölüm layya gel çıkar dönmeden kanlı çiçeğe bak kendini boğan bir gölum layya istanbul ve bursa arası yollar gözlerin yolları aşıyor gibi ve ölüm aşkına açılan kollar kolların içinde yaşıyor gibi kalbimle kalbinin yarası yollar ezmeden ezmeden kaldırımları bu şehrin kalbini diri isterim bir kurşun çağırır tüm rüyaları ben o an en güzel yeri isterim denizi masmavi kuşları sarı nisan yağmurları ne zaman gelir kurak aşkımıza bir pınar gibi bizi anneler ve çocuklar bilir ne zaman görünür denizin dibi denizi ne zaman bırakır nehir gözlerini layya yukarı çevir birşey sallanıyor uçsuz bucaksız umutlar devrilir aşklar devrilir yaz biter mevsim kış ağaç yapraksız beyaz pencereden karanlık gelir delilik ve cinnet içinde suna toprağa bir tohum bırakıyorum ağıtlar düşüyor dudaklarına ben uzanıp göğe gül takıyorum yakacak günüm yok artık yarına ölümün alnından öpmek için mi bu telaş bu koşu boş anonslara ve hülya kurmayı bilmek için mi sinema bileti son seanslara hayatı hayata bölmek için mi gökler ki yerlerde arar yıldızı gündüzden de ışık gece tüm yollar ey şehrin kaybolmuş efsane kızı gökler seni anar sabaha kadar gökler ki ruhunda sarar yıldızı dondurma yiyen kız hani dondurman dindirir mi artık ızdırabını boşuna düşleri hep hayra yorman rüzgârlar dolanır arar rabbini bir eşarp bir yıldız ateş ve orman küskün bir hatıra bir alkış layya ben ki şehir şehir arar dururum toprağa karışan yakarış layya seni şiir şiir arar bulurum titriyor istanbul bu son kış layya karanlık yalnızlık içre karanlık bakışın geceme damlarken benim sonra kalabalık sonra ıssızlık ruhunda ruhumu ararken benim kara kara akan deli yalnızlık bir gelin rüyası ateşten duvak içinde aklıma sen geliyorsun az sonra geceden resmin çıkacak yaptığım resimde hıçkırıyorsun sende bir deniz var beni boğacak aşk nedir aşk nedir diye sorana bir mahşer içinde yalnızlık dedim sevda ateş gibi girince kana uğuldayan şehre ıssızlık dedim yıkadım andımı geldim kapına gökyüzü uzakta değilse seni fırat köPage Rankingüsüne götüreceğim bulmak için gelen kara treni her gece bir türkü bekleyeceğim tanrıdan esinti yağmurdan ninni bir gelin rüyası bir yalın duvak içinde aklıma sen geliyorsun sende bir deniz var beni boğacak bir gülüşün kalmış bir düş olmuşsun herşey çığlık çığlık herşey yalnayak kapılar kapanmış hıçkırıyorsun ve maviyi geri istiyor kuşlar aydınlık aydınlık ama sen yoksun bir resim yanıyor sonra susuşlar söyleyin öyleyse beni kim vursun... Sıtkı Caney |