Haliç Haliç Orada kavun kabukları gibi kurumuş ve çatlamıştır kayıklar atılmış karpuz dilimleri tenteneli sandallara çarpar Kıyıda katran ve zift kokusu içinde Kasımpaşa'nın uzun yüzlü delikanlıları bütün gün kızaklardaki gemileri boyamaktadır Bahardan sonra odun ve kömür yüklü çatanalar Bulgar limanlarından memnun ve kedersiz girerler bir gece yarısı Haliç'ten içeri. O zaman Pavli'nin meyhanesinde dile gelir kaç gündür saklanan arzular bir yumrukta söylenir beş kırk dokuzluk iki doksan altılık rakı Gece yarısından sonra Haliç'te deniz kımıldamaz fenerlerini akşamdan yakmış gemiler ölü bir gecenin ortasında sessiz durur Anlatılanlar bitmiş söylenecek bir şey kalmamıştır Güverteye uzanan tayfalar aşina denize ve yıldızlara karşıdır. Tenteneli kayıklar çekilmiş kumsala sönmüş ateşlerin kızıllığında ıslak ve aşınmış halatları farkedilir. Kara Ahmed'de güneş doğarken müteselli olmuş insanlar denize karşı yüzlerini yıkar ve ötede Marmara'ya dökülen balıkların hikayesini anlatır Çengel Halil Gün yükselirken başlamıştır dünyanın en tatlı meyvesi çalışmak çuval çuval Rumeli kömürü tozdan kararmış insanların sırtlarında sahile taşınır. Günlerden sonra bir sabah karanlıkta hiç tanıdık kimseleri yokmuş gibi sessiz ve mendil sallanmadan çıkarlar Haliç'ten lakin kalplerde hudutsuz bir sevincin titrek fakat hüzün vermeyen kanat sesleri içinde dert görmemiş adamlar gibi bir türkü söylerler direklerden denize... Ömer Faruk Toprak |