Özlem Özlem erken kanepeye uzandığında sen boynuzsuz bir geyik yeşile çalıyor iki dal çatallanıp karşılıklı uzuyor dönüp bakıyorum dalıp bakıyorum ilk viyadüğü pas geçiyorsun rüyanda ikincisini üçüncüsünü ve ne varsa kötü anılar edinmeyeceksin bu iyi misafirini bekleyen takımı açıyorum her tabakta gül bir başka soluyor oysa gül kırmızıdır hangi rengi açsa değilse büyük sular rahat durmaz denizin köpüklü atları martılar bulutlanır üstümüze bembeyaz bir solcu asılacaksa mesela deniz sicim yüz metrede bir peşin ingiliz vadeye döküldüğünde çin seddi neyse ki inek bir kere hindistan şarap enine üzüm bağları boyuna iki göz peri bacası sen bademin uyuyakalmış hali inceliğin buğulanıyor bir tamam demek gece henüz bar bile değil dönüp bakıyorum dalıp bakıyorum sadece gözlerine mi orana burana kasıklarının ağdasından kaçan bir kılın aykırı yatışına kim bilir kaç sevişme ezilmiş çimen tadı ağzımızda konuşuyorum seninle baktığımdan çok sevdiğim bütün kadınlar özlem oluyor sende mevsimler sırasını bozmuyor coğrafya kitaplarına uygun soyunuyorsun saçını ne kadar bıraksan o kadar uzuyor dönüp bakıyorum dalıp bakıyorum sana hırızmasını kaybedip halhalını arayan arı kovanına dalıp bal gibi çıkan ayrıntılarda adamı adam gibi yapan seni sabahlara kadar bıraksam ağlamasız bir çocuk gibi yatarsın sen beni mutlaka baba yaparsın kim bilir bana daha neler yaparsın sen işte galaksileri kişisel kılan sen işte gölgesi boyuna yakışan sanal değil tepeden manzara ayrıca doğru söylüyorsun bir ceylan otobana çıkabilir asfalta düşerse oryantal sen işte burada kalabilirsen uzun kal... Nevzat Çelik |