Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24.08.08, 07:20   #39 (permalink)
Kullanıcı Profili
Josephine
Beta Üye
 
Josephine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Feb 2008
Nerden: Adana
Mesajlar: 5.415
Konular: 1058
Puan Grafiği
Rep Puanı:2028
Rep Gücü:0
RD:Josephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant futureJosephine has a brilliant future
Teşekkür

Ettiği Teşekkür: 46
73 Mesajına 92 Kere Teşekkür Edlidi
:
Arrow Vakıa

Vakıa

(Vakıa suresinin mealine sadık kalınarak yazılmıştır)

Biliyor musun?
O bildik akıbet
O kızılca kıyamet koptuğunda – ki bu kesin,
Kalacak mı, bu da yalandır diyecek kadar nefesin?
Arzın, çatırdayıp da dağılışında,
Dağın taşın un ufak yayılışında,
Her yerin toza, toprağa boğuluşunda
sen nerdesin?
Toprağın derinliklerinde mi?
Göklerin serinliklerinde mi?
Başın arşa yükseldi mi o gün?
Yoksa toprağın ta dibine mi saplandın?

Ne sandın?
O inanmışlar – ki mükâfatıdır o gün inanmışlığın...
Onlar kavuşacaklar tabi, daim cennet mekânlarına
Ya senin aldanmışlığın?
Kalacak mı sandın inkâr edenlerin yanlarına?

Onlar rabbinin yanındaydı zaten,
Mekânları da bu yüzden O’nun yanı.
Rabbi asla aldatmadı onları.
Onların cennet oldu mükâfatları.
Siz, dünyada sürerdiniz saltanatları
Onlar sabrederlerdi.
Ebedi bir cennet oldu sabredenlerin kârı.
Siz inkâr ederken onlar iman etmişlerdi
Şimdi de inkâr etsenize bütün bu olanları...
Siz dünya nimetine tamah ederken
Söylerken her sözünüzde inkârı
Bir mi tutacak sandınız onlarla,
sizin gibi günahkârı?

Şimdi, mücevherlerle işlenmiş tahtlar üstünde oturmak onların hakkı
Cennetin bütün nimetleri onlar için var
Hatırlar mısın, dünyadayken hep senindi bunlar.
Onlara ikram edilecek gümüş sürahilerde meyler
Cennetten türlü türlü meyveler...
Üstelik ne baş ağrısı var, ne sarhoşluk
Her yer alabildiğine hoşluk...
Etraflarında her dediğini yapan uşaklar
Ne kötü bir söz, ne kırıcı bir kelam
Yalnızca selam var, ya selam!..

Hakkıdır onların, mükâfatıdır
Halis amellerinin kârıdır
Ne mutlu onlara ki iman ettiler
Ebedi saadeti zaten hak ettiler.
Çünkü yemediler dünyada yasak meyveden
Harama el uzatmadılar,
Aşlarına haram katmadılar.
Şimdi ağaç gölgelikleri onların...

Yasak yok artık onlara yemeden
Şimdi onlara sunulacak sonsuz meyveden
Siz, sadece dünyada bildiniz makamı, şânı
Şimdi onlara sunuldu cennetin tüm ihtişamı.
Siz mutluluğu arıyordunuz şehvette
En güzel eşler onların ahirette
Hani dünyadaki safahatiniz?
Bakın, şimdi ne haldesiniz...

Diliniz inkârdaydı her dem
Diyordunuz ki:
"Cennet burasıdır,
Önemli olan insanın iyi yaşamasıdır.
Dünyada yediğin kârdır, eğlendiğin kâr
Sadece yaşanacak tek bir dünya var.
Ölünce öldün, gittin, gömüldün
Madem öyle, zevkle geçmeliydi yaşadığın her gün."
"Kim gitti de gördü" diyordunuz,
İşte gördünüz!

Şimdi ateştesiniz
Yüreğinizin narına, içtiğiniz suyun harı kâr eder mi?
Hani aydınlıktı dünyanız
Hani parlayan neonlarınız nerde?
Şimdi büsbütün karanlıklardasınız.
Hani inkârınız?

Rabbiniz demişti size:
Bir gün toplanacaksınız!
O gün geldi işte, toplandınız
Şimdi neden bu telaşınız?
Dünyada yediklerinize karşılık
Cehennemde bekliyor sizi zakkumlarınız
Yiyebildiğiniz kadar yiyin

Madem aldınız cehennemde yerinizi
İştihayla doldurun midelerinizi
Üzerine afiyetle için kaynar sulardan, çölde suya hasret develer gibi
Bu en büyük ziyafet size
Zamanında inanmazdınız madem rabbinize.

Şimdi hesap günüdür:
Söyle şimdi, kim yarattı seni?
Kendin yarattın sanmıyor muydun küçük dünyanı
Kendini de mi sen yaratmıştın?
Doğan çocuğun da mı senindi?
Sen mi vermiştin ona canı?
Şimdi öğrendin mi asıl yaratanı?
Nasıl getirmişse seni dünyaya, şimdi de öyle aldı canını
Ve o yüzden hesaptasın şimdi.
Bu yüzden yaratanını iyi tanı!

Sen, bu toprak da benim diyordun
Tohumu da ben attım toprağa
Toprakta biten başaktan yaprağa, benim sanıyordun
Sen yarattın sanıyordun arpayı, buğdayı
"Ben var ettim bunları, o halde yaratan da benim" diyordun.
Şimdi anladın mutlak, ama dün hep öyle söylüyordun.

Ya o yağmurlar yağmasaydı?
Yağmuru da mı sen yağdırdın?
Rabbin o rahmeti indirmeseydi toprağa
Toprak can verebilir miydi yaprağa?
Böyle tatlı içebilir miydin suyunu?
Doldurabilir miydin sularla kuyunu?

O ateşi de mi sen var etmiştin?
Madem ki sen yarattın bu ateşi,
Gel söndür o zaman seni yakacak olan bu cehennem ateşini de.
Ağacı da mı sen yaratmıştın?
Senin kafan bu kadar mı dar?
Gözlerin bu kadar mı kör?
Bu ne inkâr,
Önüne serilmiş nimetleri görmeyecek kadar?

Şimdi öğrendiysen eğer yaratanını
O halde rabbini iyice tanı
Her daim O’nu tesbih et!
Her daim O’nu tenzih et!
Hiç senin sandığın gibi değil!
Rabbinin yeminidir – ki vakit vakit inen Kur’an adına yemindir bu
O kitap ki levh-i mahfuzdadır,
Âlemlerin Rabbi indirmiştir onu,
Kirli ellerinizle dokunamazsınız,
Çünkü İlahi kelamdır o!
Gerçi siz onu da küçümsemiştiniz, bunlar şiir demiştiniz...
Yoktu zaten şükrünüz,
Bunu da yalan saymaktı teşekkürünüz.
Can boğaza dayandığında mı tefekkürünüz?

Evet, rabbin yemin vermiştir – ki eğer inanmışlardansa
Ceza görmeyeceklerdendir o
Rabbine yaklaşandır, cennete koşandır...
O cennet ki, içi bolluk ve rahatlık...

Hiç bir yerde yoktur benzeri, eşi
Ne kutlu kişidir o, ne mutlu kişi...
Zaten cennete varmak değil miydi yaşarken düşü
Selam sana ey mü’min, cennetine hoş geldin
Artık buralar senin...

Yok, hala inkârdaysan eğer,
Ve hala sapkınlıklardaysa aklın,
Hala değişmemişse niyetin,
Cehennemin seni bekliyor ve kızgın sularla ziyafetin
Hakikat olan şu ki:
Gerçekten işin çetin!..

Mehmet Demir
Josephine isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla