Anadolu Selçuklu minyatürlerinin bir bölümü, Abbasiler dönemi kaynaklardan derlenmiş ya da doğrudan Arapça’ya çevrilmiş tıp, botanik, astronomi gibi bilimsel konulu yapıtlarda yer alıyordu. Bunların yanı sıra mesnevi ve öykü kitapları gibi edebi yapıtlar da resimlendi. Bu dönem minyatürüne genellikle İslam düşüncesine uygun soyut bir üslup egemendi. Anadolu Selçukluları zamanında verilen eserler günümüze kadar gelememiştir. 8. ve 9. yüzyıla ait olan ve günümüze gelmiş Türk resim sanatının örnekleri arasında, duvar resmi ve figürlü işlemelerin yanında minyatürler de bulunmaktadır. Türklerin eski yurtları Orta Asyada, Türkistanda yaşadıkları döneme ait olduğu düşünülen minyatür örnekleri hala Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunmaktadır. İslam kültürünün, Türkler arasında yayılmasından sonra Selçuklu Türkleri minyatür sanatına önem vermeye başladılar. Bu dönemde Tıp, Botanik, Astronomi ve mekanik buluşları içeren bilimsel konulu eserler minyatürlendirilmiştir.
Selçuklularda Minyatür Sanatı
İslam kültürünün, Türkler arasında yayılmasından sonra Selçuklu Türkleri minyatür
sanatına önem vermeye başladılar. Bu dönemde Tıp, Botanik, Astronomi ve mekanik buluşları içeren bilimsel konulu eserler minyatür-lendirilmiştir. Bunlar arasında KİTAB AL-HAŞA'İŞ, MARİFAT AL-HIYAL AL-HANDASİYA, KİTAB EL, BAYTARA, VARKA ve GÜLŞAH, KELİLE VE DİMNE isimli yazma eserleri sayabiliriz.
Anadolu Selçuklu minyatür sanatının en ilgi çekici ve tipik örnekleri, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde korunan Varka vü Gülşah adlı mesnevide yer alır. Ufak boyda 71 minyatürden oluşan, Varka vü Gülşah, 13. yüzyılın başından günümüze kalan Selçuklu mektebinin en eski ve tek örneği olup kendi kıyafetleriyle Türk tiplerini yansıtmaktadır. Eser bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Bu Farsça mesnevi, aslen Azerbaycan’ın Hay şehrinden gelen Nakkaş Mehmed ibn Abdülmümin tarafından Konya’da 13. yüzyılın ilk yarısında minyatürlenmiştir. Yapıtın minyatürlerinde çizgi ve renk, erken İslam minyatür
sanatının diğer örneklerinde olduğu gibi soyutlayıcı biçimde kullanılmıştır. Figürlerin bulunduğu mekânlar ve doğa, simgesel olarak belirtilmiş, zemin kırmızı ve mavi renklerle boyanmış ve Selçuklu yapıtlarında da görülen öğelerle bezenmiştir. Varka ve Gülşah minyatürlerindeki Türk tiplerini temsil eden figürler, Büyük Selçuklu dönemi çini ve seramiklerindeki figürlerle büyük benzerlikler gösterir. ılk minyatürde, içinde çeşitli dükkanların bulunduğu bir çarış ile adeta öykünün geçtiği ortamın bir takdimi yapılmaktadır.
Gülşahın çadırında üzüntüden bayılmasını ve Varkaya kavuşmasını gösteren yalın sahnelerin figürlerden arta kalan boıluklarını ise, dekoratif bitki ve hayvan motifleri doldurmaktadır. ıki atlının döğüşünün yer aldığı sahnede de zemin arabesklerle tamamen doldurulmuştur. Zeminin bu biçimde süslenmesini, Büyük Selçuklu dönemi minyatürlerinin çoğunda buluruz. Bu ağır süslemelere karışn, ince uzun dikdörtgenler oluşturan kompozisyonlar oldukça yalındır.
Anadolu Selçuklu minyatür okulunun son örnekleri, gene Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve 13. yüzyıl sonlarına doğru hazırlandığı sanılan Kelile ve Dimne adlı yapıtta yer alır.Selçuklu döneminden günümüze gelmiş bir başka eser ise,
1271de Aksarayda yazılarak Sivaslı Nasreddin tarafından Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsreve sunulan bir Astroloji Kitabıdır (Paris, bib. Nat., P.174). Doğudan alınan motiflerin yanında minyatürlerdeki güçlü konturlar ve hafif gölgelendirme, sanatçısının Bizans minyatürlerini tanımış olduğunu göstermektedir.
Osmanlılarda Minyatür Sanatı
Erken Osmanlı dönemine ait yazma eserlere örnek olabilecek Edirne Sarayı nakışhanesinde yapıldığı tahmin edilen KÜLLİYAT-I KATİBİ, DİLSÜZNAME ve İSKENDERNAME isimli eserler sayılabilir. Fatih Sultan Mehmet'in saltanat yıllarında İtalya'dan birçok sanatçıyı davet ederek portrelerini yaptırdığını bilmekteyiz. Bu sanatçılardan PAVLİ'nin öğrencisi SİNAN BEY'in çalışmalarında batı sanatçılarının etkisi görülür. Özellikle Fatih Sultan Mehmet'in gül koklarken yaptığı portresindeki elbisenin kıvrımları gerçekçi bir üslupla yapılmış gibidir.
Yavuz Sultan Selim Tebriz seferinden dönüşte birçok sanatçıyı İstanbul'a getirmiştir. Bu sanatçıların yaptığı minyatürlerde daha sonraki dönemlerde kendini kuvvetle hissettiren doğu ekollerinin ilk örneklerini görürüz. Kanuni Sultan Süleyman'ın uzun saltanat yıllarında saray atölyesinde çeşitli minyatürlü yazmalar hazırlanmıştır.Bu dönemin ressamlarından Nigari Sinan Bey'den sonra portre ressamlığında en çok tanınan sanatçıdır. Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşlılık yıllarında iki muhafızıyla bahçede dolaşırken ve Barbaros Hayrettin Paşa portreleri en tanınan eserleridir. Kanuni Sultan Süleyman döneminin bir başka önemli sanatçısı olan Matrakçı Nasuhi, Osmanlı ordusunun seferlerindeki şehir, kale, liman tasvirlerini gerçeğe yakın bir şekilde resimlendirmiştir.
Özellikle Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat seferini anlatan "sefer-i imkey-i" ve batı seferlerini anlatan "Süleymanname" isimli yazma eserlerdeki minyatürlerin bazıları plan veya harita gibi bazıları da Türk minyatür anlayışı çerçevesinde resimlendirilmiştir. Bir başka "Süleymanname" T.S.M.K.H. 1517'de kayıtlı olan Arifi tarafından yazılmış bir şahnamedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatının büyük bir kısmını anlatan eser, Türk minyatür sanatının en önemli örneklerinden biridir. 5 değişik sanatçı grubu tarafından hazırlanmıştır. Türk minyatür sanatı II. Selim ve III. Murat arasındaki dönemde en verimli dönemini yaşamıştır.
Bu dönemde ordunun zaferlerini, elçi kabullerini, av sahnelerini ve bazı önemli
olayların anlatıldığı "HÜNERNAME ve ŞEHİNŞAHNAME" gibi eserler saray nakışhanesinin yetenekli sanatçıları tarafından minyatürlendirilmiştir. 16.yy'ın önemli yazmalarından biride III. Murat'ın oğlu Mehmet için yaptığı 52 gün süren sünnet düğünü şenliklerini anlatan "SÜRNAME" isimli yazmadır. Bu eserde o günün sosyal hayatını ve Osmanlıların ekonomik gücünü gösteren yüzlerce minyatür vardır.
III. Murat'ın emriyle başlatılan ancak III. Mehmet'in himayesinde tamamlanabilen Hz. Muhammed'in hayatını anlatan "SİYER-NEBİ" isimli 6 ciltlik eser 16.yy sonunun en önemli eseridir. 17. yy'dan günümüze gelen önemli yazmaların başında Kalender Paşa'nın "FALNAME" isimli eseri, Tarihçi Nadiri'nin yazdığı "ŞAHNAME-İ NADİRİ" ve Taşkoprülüzade'nin "TERCÜME-İ ŞEKA'İK NU'MANİYE" isimli yazmalar gelir.
18.yy başının en güzel eserleri şüphesiz Levni'nin çalışmalarıdır. Sultan lll. Ahmet için hazırlanan "SURNAME" isimli yazmanın minyatürleri, o günün modasına göre giyinmiş çeşitli sosyal gruplara mensup kadın ve erkek portreleri ve Osmanlı Sultanlarının portrelerinin olduğu "SİLSİLENAME" isimli yazmanın minyatürleri Levni tarafından yapılmıştır. Levni'den sonra tek çiçek ve figür çalışmalarıyla Abdullah Buharı vardır.
Levni'nin çalışmalarında kendini göstermeye başlayan Batı sanatı etkisi giderek diğer
sanat dallarında olduğu gibi kitap sanatında da etkin olmaya başlar. Minyatür tarzı giderek yerini ışık ve gölgenin bir arada kullanıldığı çalışmalara bırakır. Kitap resmi önemini kaybeder. Batı sanatı etkisiyle yapılan yağlı ve sulu boyaların beğenilerek duvarlara asılması kitap resminin ömrünü tamamlamasına sebep olur. Günümüzde Minyatür sanatı diğer geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi rahmetli Hocamız Ord. Prof. Dr. Süheyl ÜNVER'in büyük çabalarla yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgileri öğrencilerine
aktarmasıyla iyi yönde gelişme göstermeye başlamıştır. Bu atölye de yetişen hocaların nezaretin de yeni atölyeler kurulmuştur. Bu atölyeler de eski örneklerden esinlenerek yapılan çalışmalar olduğu gibi tamamiyle günümüz folkloründen, edebiyatımızdan ve kla*** mimariden yola çıkılarak yapılan tasarımlar beğeni ile izlenir.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında gelişen orjinal portre resmi tek bir nakkaşa bağlanır. Nigâri adı ile tanınan ve İstanbullu olan seksen yaşındaki Haydar Reis’e. Onun Topkapı Sarayı’nda bulunan 30x45 cm ölçüsüne varan büyük boy minyatürleri, çok koyu bir fon üzerine yapılmış olup, baş ve yüzlerdeki ifade kuvveti ve portre benzerliği ile hayret uyandırmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman’ı yaşlı haliyle canlandıran minyatürü, en karakteristik eserlerinden biridir.
Kanuni’nin bu minyatürüne baktığımızda şunu görüyoruz:
Tasvir edilen büyük hükümdar sade görünüş altında yalnız çok ince yüz hatları ile haşmetli bir etki yapmaktadır. Anatomi çalışmalarına, el ve ayaklara önem verilmediğinden bunlar ihmalkâr şekilde çizilmiş vücut ve kol elbiseler altında ustalıkla kapanmıştır.
Genel olarak minyatür sahasında Osmanlı dönemini üçe ayırabiliriz. Kuruluşundan 21. yüzyılın ortalarına kadar olan süre birinci dönemdir. Bu da Fatih dönemidir. Fatih’le birlikte her konuda eser verilmeye başlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bütün kaynaklar artık, her sahada yazma eserlerin hazırlandığını, minyatürlendiğini bildirmektedir. Edebiyattan tıp ve hatırlara, dini konulardan, coğrafi eserlere yani tüm konularda çok güzel minyatürler ortaya çıkmıştır.