Eskidikçe Eskidikçe Güneşi karşılıyoruz mutlu çığlıklarla öperek, Dağı, ovayı Yüzyılların uykusunu Otu, börtü böceği, Bir kanat vuruşta uçan kartalı, Ağır akan ırmağı, Ağzında dünyayı taşıyan leyleği, Korkunç bir yalnızlık duyan karacayı. Yaşamak süsler eklemektir sonsuz gerçeğe Derin bir soluk almak gibi Pencereden dışarı bakmak gibi gökyüzüne, Bir kırlangıç uçmak gibi Kök salmak gibi toprağa; Ölümse, açılan bir eski zaman sandığı. Zaman diyorsun, bir çingene gibi karşıma çıkıyorsun o zaman, O zaman zaman kaçıyor; Kim tutabilir şimdiyi dünü eskiyi Ölümlerden ölüm beğeni Kırk katırı kırk satırı? Saçlarında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları, Saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarlakuşları Çizmeli kedi Yedi derya geçen şehzade En güzel sırma tel Sabahın yedisi ve ıssız göl Ve güneşin hiçbir şeyi Güvercinlerin çığlığı! Yüz çocuk ırmağa koşuyor Bin çocuk daha Ve yanıyor ayakları kumlarda Tozda ve küllerde ve saçında. Anılar eskidikçe, insan yaşlandıkça Kavağın gölgesi suya düştükçe Rüzgarın sesi ve sis, odaya dolar Ve dağlar uzakta çok uzakta Şimdi, şu sabah gibi güzel oldukça Kırıldıkça kırağı Uçuşunu görmek güvercinlerin gökte Beni bir çocukluk anısı gibi duygulandırıyor; Görmüyor güneşi akşam ezanı köyde. Yalnız sular mı uykuya varacak dağlar kayalar mı şimdi? İşte çam çıraları da bitti Haydi sen de var uykuya: Çöksün üstüne gecenin karanlığı! Ali Püsküllüoğlu |