Çember Çember Nasıl olsa bir gün eriye eriye tükenecek Güneş, nasıl olsa düşeceksiniz bir kaldırıma, severken ya da koklarken bir çiçegi, bir mektubu okurken ya da bir parkta güneşlenirken, çocukların oynaştıgı bir sıra (sevgi, o yabanıl dag geyigi, kaçar durur sizden) akşam çökerken, boguk bir sıkıntıyla kente o alışılmış sicim yagmurlar yagarken (soluk, kararsız bir gögün altında, bir başınıza öyle) adımlarınız gider ya gitmez, sigaranız agzınızda merhaba diyensiz, tükenmişliginizi sonuna degin yaşarken siz var mısınız bu kentin pis havasında (bilmezken) sokak kedilerinin, o hüzün şarkılarının yanında nasıl olsa bir gün olacak bu, kaçamazsınız (siz kendiniz misiniz gerçekten? onu da düşünmelisiniz) meyhanelere girseniz sıkıntıyla, kavgalarınız olsa nedensiz ve korkunç. Tutup güvercinleri okşasanız ya da yolsanız tüylerini martıların ve onların gümüş saplı kara bir bıçagı öfkeyle sallasanız havaya tükeneceksiniz yine de. Bu korkunç sorunun karşılıgı yok savaşlardan yenilmiş çıkacaksınız, yitik hep yitik neyiniz varsa, acının bilinmedik köşelerinde ta derinde yitik hep yitik. Boyuna bu. Varlaştırmaz sizi hiçbir şey akşamın yürege agır basan o yılgın gelişinde isteklerin bilinmezliginde, adım başı degişen, adım başı kararsız. Hangi soruya karşılık olacak? bilinmezken kalmanın neyi degiştirecegi, gitmenin neyi eksiltecegi neye yok desek, neyi çarmıha gersek, neye tapsak diye düşünseniz bile. Düşünmek olur bu önce, ama sonra? ama sonra sıkıntılarınızın kışı başlar yine de çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala çevrenizde ateşten bir çember gibi darala darala... Ali Püsküllüoğlu |