Ulukışla'da Saat Beş Ulukışla'da Saat Beş Saat beş. Yoğurt vuruyor analar, akşam kaçak tütün gibi koyu, yumuşak, alev almış göçebe bir kurt sesi kalaysız bakraca, buzlayan ovaya yansıyan, yok tipiye gem vuran ve narayı hançer gibi kullanan atlılar, toprak suskun anaların güz bahçesi kesilmiş gözleri zehrini içine akıtıyor çıkrıklar. Saat beş. Zonkluyor belleğimde Aksaray yolunda gördüğüm gülgillerden bir bitki Şemdinli'de ırmak gibi akıp geçen yemyeşil sıbyan ölümleri, alınları dövmeli kadınların uçurumlardan daha yabanıl söylediği ağıt mıydı, ninni mi? Bir pişmanlık mıdır yaşananlar? Elini bir an suda unutup gitmesi, bakarken ardından ağbani hırkaların. İnsanınkine benzer kederi yalnız kalan tahta köPage Rankingülerin. Gün kaydını düşer çıplak çocuklarla bellek körelir düşürülmüş bir elmas gibi kurumuş bir dere yatağında. Yaralı tavşan ne bırakır ki ardında kan izinden başka? Isparta'da koku yapılır gülden Aksaray'da bıçak gibi yalnızlık Hakkari'de efsane. Balkıyan bulutu görür başak mavilik gülümseyiş gibi titrediğinde, ben erken ölümü gördüm Ulukışla'da saat beşte Yalınayak suya basıyordu bir çocuk... Ahmet Oktay |